GİGM’nin açıkladığı gibi ülkemizdeki Suriyelilerin sayısı 3,7 milyon olarak kabul edildiğinde bile, bu Suriyeliler Türkiye’de kalırsa, bunlara vatandaşlık verilirse ne olur? Bu konuda Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırma sonucuna göre[3] bir Suriyeli kadın, ortalama 5,3 çocuk doğuruyor. Suriyeli kadının eğitim düzeyi ilkokul ve altında ise bu oran 5,8’e çıkıyor, üniversite mezunu ise 4,1’e düşüyor. Türk kadınlarında ise bu oran iki, yani Suriyelinin nüfus artış hızı, Türklere göre 2,5 kat daha fazla durumdadır. Bu durumda, sadece kayıtlı olanlara vatandaşlık verilirse 20 sene sonra ülkemizde 11,5 milyon Suriyeli Arap olacağı, eğer 5,3 milyona vatandaşlık verilirse o zaman 15,3 milyon Suriyeli Arap olacağı tahmin edilmektedir. Bu ise ülkemize yönelik demografik istilanın boyutlarını bize göstermektedir.
*****
Mehmet Zeki BODUR[i]
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 2020 raporu yayınlandı. Raporda göçün artık ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde insan hakları, kalkınma ve jeopolitikle bağlantılı üst düzey bir siyasi konu olduğu dile getiriliyor.
Son dönemde yaşanan eğilimlere göre uluslararası göçmen sayısının da arttığı görülüyor.
Bu çerçevede rapordaki verilerin geçmiş verilerle karşılaştırılması ve gelecekte neler olabileceğinin öngörülmesi de gerekmektedir. Buna göre 1999 yılında dünyadaki uluslararası göçmen sayısı 173 milyon iken 2019 yılında bu rakam % 57’lik bir artış ile 272 milyona ulaşmıştır. Bu durum son 20 yıl esas alındığında, dünya üzerinde büyük bir uluslararası göç hareketinin başladığına ve artarak devam edeceğine de işaret etmektedir.
2020 DÜNYA GÖÇ RAPORUNDA NELER VAR?
Raporda, en başta günümüzde uluslararası göçmen sayısının küresel yaklaşık 272 milyon olduğuna ve bunun dünya nüfusuna oranının % 3,5 olduğu tahminine yer veriliyor. Bu rakamların, uluslararası göçmenlerin 2050 yılı için tahmini olan 230 milyon ve % 2,6 oranının çok üzerinde olduğu, bunun ise bu konuda geçmişte IOM tarafından yapılan projeksiyonları aştığına dikkat çekilmektedir.
Raporda son iki yılda önemli göç ve yerinden edilme olaylarının olduğu, büyük sıkıntı ve travmanın yanı sıra, yaşam kaybına neden olan olaylarda, en baştaki çatışmaların Suriye, Yemen, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Güney Sudan olduğu, Rohingya’daki aşırı şiddet nedeniyle milyonlarca insanın yerinden edildiği ifade edilmektedir. Bununla birlikte, uluslararası göçün sayısının ve temposunun ciddi istikrarsızlık, ekonomik kriz veya çatışma gibi akut olaylar ve uzun vadeli demografik değişim, ekonomik kalkınma, iletişim teknolojisi ilerlemeleri ve ulaşım erişimi gibi eğilimlerle yakından bağlantılı olduğu, bu nedenle olduğu için hassasiyetle tahmin edilmesinin oldukça zor olduğu söylenmektedir.
Geçmişteki verilerden bilindiği gibi uluslararası göç dünya çapında tekdüze bir yapıya sahip değildir. Bahse konu olan “göç koridorları” ekonomik, coğrafi, demografik faktörlerle şekillenmektedir.
Dünya çapında en büyük göç yollarının, gelişmekte olan ülkelerden, ABD, Fransa, Rusya Federasyonu, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi daha büyük ekonomilere doğru gitme eğiliminde olduğu söyleniyor. Ancak her ne kadar bu göç eğiliminin bahse konu ülkelere olduğu söylense de bu eğilimin sadece düzenli göç için geçerli olduğu, düzensiz göçün ve mülteci hareketlerinin ise bu ülkeler haricindeki ülkelere yönelik olduğu bilinmelidir.
Raporun önemli noktası, 2019 yılında küresel olarak uluslararası göçmen sayısının 272 milyon yani dünya nüfusunun % 3,5’ine denk gelmesidir. Bu göçmenlerin % 52’sinin erkek, % 48’inin kadın olduğu belirtilmekte, % 74’ü, 20-64 yaşları arasında bulunmaktadır.
Uluslararası göçmenlerin en büyük kaynak ülkesi olarak, 17,5 milyon ile Hindistan’dır. Bu ülkeyi Meksika (11,8 milyon) ve Çin (10,7 milyon) takip etmektedir. Göçmenlerin en çok tercih ettikleri ülke 50,7 milyon ile ABD’dir. Yüksek gelirli ülkelerde göçmen işçi sayısı, 112,3 milyondan 111,2 milyona düşmüştür. Buna karşın üst ve orta gelirli ülkelerdeki göçmen sayısı 17,5 milyondan, 30,5 milyona çıkmıştır. 2019 yılında uluslararası göçmenlerin yaklaşık üçte ikisi yani yaklaşık 176 milyonu, yüksek gelirli ülkelerde ikamet bulunmaktadır.
Göçmenlerin göç ettikleri ülkelerde kazandıkları çalışma ücretlerini kaynak ülkelerine gönderdikleri, bu çerçevede uluslararası havale miktarının 2018’de 689 milyar dolara yükseldiği belirtilmektedir. Buna göre ilk üç havale alıcısı en fazla göç veren ülkeler ile paralel olarak 78,6 milyar dolar ile Hindistan, 67,4 milyar dolar ile Çin ve 35,7 milyar dolar ile Meksika bulunmaktadır. ABD 68 milyar USD ile en çok havale gönderen ülke olmuş, bu ülkeyi 44,4 milyar USD ile Birleşik Arap Emirlikleri ve 36,1 milyar USD ile Suudi Arabistan izlemiştir.
2018’de Küresel mülteci nüfusu, 25,9 milyona ulaşmış bu nüfusun % 52’si 18 yaşın altındadır. Şiddet ve çatışmalar nedeniyle ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin sayısı 41,3 milyona ulaşmıştır. Bu sayı “Ülke İçinde Yerinden Olma İzleme Merkezi”nin 1998’de izlemeye başlamasından bu yana en yüksek sayıya denk gelmektedir.
Suriye 6,1 milyon kişi ile en çok yerinden edilmiş insan sayısına sahiptir. Bu ülkeyi 5,8 milyon ile Kolombiya ve 3,1 milyon ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti izlemektedir.
2018’de küresel olarak vatansız kişilerin sayısı 3,9 milyon idi. Bangladeş 906.000 kişi ile en fazla vatansız kişinin yaşadığı ülkedir. Bu ülkeyi 692.000 kişi ile Fildişi Sahilleri ve 620.000 kişi ile Myanmar izlemektedir.
ASYA ÜLKELERİNDEN GÖÇ KORİDORLARI
“Asya Ülkelerinden göç koridorlarına” ait bilgiler Şekil-1’de paylaşılmıştır. 2019 Yılında en fazla göç alan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Bunu Hindistan’dan BAE’ne olan göç takip ederken, bu ülkeden boşalan yerleşim yerlerine Bangladeşliler gitmişlerdir.
Şekil 1: 2019 Asya Ülkelerinden Göç Koridorları
Bu durum Ravenstein’in göç teorilerindeki durumu doğrulamaktadır.[1]
Çinliler ve Hindistanlılar en fazla ABD’yi tercih ederken, dikkat çekici bir şekilde Kazaklar, Rusya Federasyonu(RF)’na giderken, Ruslar ise Kazakistan’a gitmektedir.
Şekil-1’de dikkati çeken en önemli hususun Çinlilerin ve Hindistanlıların gelişmiş ülkelere doğru bir hareket halinde olduklarıdır. Bu noktada rapora göre özellikle Çin’den ABD’ye olan göç hareketlerinin son yıllarda hızlandığı ve ciddi oranda artış gösterdiği söylenebilir.
Rapordaki belirtilen hususlarla, Rand Corporation tarafından Ocak 2020’de yayınlanan Türkiye raporunda belirtilen değerlendirmeler birlikte düşünüldüğünde, “Temel güvenlik yapısında olası bir değişiklik, Suudi Arabistan ve BAE’nin Basra Körfezi’ndeki güvenlik aktörleri haline gelmesidir. Ancak Suudi Arabistan ve BAE bu yolda devam ederse, küçük nüfusları göz önüne alındığında insan gücü eksikliklerinin üstesinden gelmeleri gerekecektir. Bu, yaklaşık 1,5 milyon vatandaşı olan BAE için özellikle sınırlayıcı bir faktördür” tespiti ile uyumlu olduğu görülmektedir.
Uluslararası Göç Örgütünün raporunda tüm uluslararası göçmenlerin yarısından fazlasının (141 milyon) Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşadığına dikkat çekilmekte, göçün bazı ülkelerde nüfus değişiminin kilit bir belirleyicisi olduğu ifade edilmektedir. Özellikle işgücü göçünün, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Devletlerinde önemli nüfus değişikliklerine katkıda bulunduğu, Umman ve Suudi Arabistan dışında, KİK ülkelerinde göçmenlerin nüfusun çoğunluğunu teşkil ettiği de belirtilmektedir.
Türkiye’deki duruma bakıldığında, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü rakamları ile 3,7 milyon, Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu’na göre[2] 9 milyon Suriyelinin bulunduğu dikkate alındığında, Türkiye üzerine de Stratejik bir göç mühendisliği yapıldığı bilinmektedir. Bu husus aslında raporda da gözükmekte, göçmenlerin raporda belirtildiği şekilde ekonomik olarak refah seviyelerinin en iyi olacağı ülkelere gitmesi yerine, Türkiye’ye yönlendirilmeleri ve Türkiye’de sürekli kalmaları için projeler üretilmesi manidar bulunmaktadır. GİGM’nin açıkladığı gibi ülkemizdeki Suriyelilerin sayısı 3,7 milyon olarak kabul edildiğinde bile, bu Suriyeliler Türkiye’de kalırsa, bunlara vatandaşlık verilirse ne olur? Bu konuda Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir araştırma sonucuna göre[3] bir Suriyeli kadın, ortalama 5,3 çocuk doğuruyor. Suriyeli kadının eğitim düzeyi ilkokul ve altında ise bu oran 5,8’e çıkıyor, üniversite mezunu ise 4,1’e düşüyor. Türk kadınlarında ise bu oran iki, yani Suriyelinin nüfus artış hızı, Türklere göre 2,5 kat daha fazla durumdadır. Bu durumda, sadece kayıtlı olanlara vatandaşlık verilirse 20 sene sonra ülkemizde 11,5 milyon Suriyeli Arap olacağı, eğer 5,3 milyona vatandaşlık verilirse o zaman 15,3 milyon Suriyeli Arap olacağı tahmin edilmektedir. Bu ise ülkemize yönelik demografik istilanın boyutlarını bize göstermektedir.
BİR KUŞAK BİR YOL, TÜRKİYE AÇISINDAN BİR GÖÇ, BİR İSTİLA OLABİLİR Mİ?
Rapordaki veriler genel olarak değerlendirildiğinde, geçmişte Kavimler Göçünün kaynağı olan Asya’nın günümüzde de kaynak ülke özelliğini sürdürdüğünü, Çinlilerin ve Hindistanlıların başta ABD olmak üzere göç hareketlerine başladığı görülmektedir. Bu noktada “Bir Kuşak, Bir Yol Projesi” ile dünyaya açılmayı planlayan Çin’in bu proje üzerindeki liman ve yol üzerinde önce ticaret sonrasında ise vatandaşlık yolu ile yeni yerleşimlere gidebileceği dikkate alınmalıdır.
Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi ile, ilan ettiği ekonomik büyüklük ve kapsayacağı coğrafi alan dikkate alındığında, arkasındaki esas jeopolitik mantığın geçmişte Kavimler Göçüne neden olan, “Yeni İpek Yoluna” hâkim olma çabası ve ekonomik sebepler olduğunu anlamak gerekiyor. Çin bu projede kendisi için en güvenli ticaret yollarını bulmaya ve onu güvence altına alma çabasındadır. Çin’in temel amacı, kendisi açısından güvenli bir güzergâh üzerinden dünya sisteminin önemli merkezlerinden sayılan öncelikle Avrupa başta olmak üzere Ortadoğu ve Afrika gibi pazarlara ulaşma isteğidir.
Bu noktada Çinlilerin ülkemize yerleşme ve toprak satın alma heveslerine de dikkat etmek gerekmektedir. Bilindiği üzere, yabancılara iş kurma ve yatırım yapma karşılığında Türk vatandaşlığı verilmesine ilişkin olarak, yönetmelikte[4] 2018 yılında yapılan değişiklikle, en az 250 bin Amerikan doları karşılığındaki iş taşınmazın peşin olarak satışının vaat edildiğine dair noterden düzenlenen sözleşme ile 3 yıl süreyle devrinin ve terkinin yapılmaması şartı ile yabancılar Türk vatandaşlığına kabul edileceklerdir.
Bu yönetmelik değişikliği ile Çinlilerin temel amaçları birlikte düşünüldüğünde gelecek için ülkemizin de bir Çinli istilası ile de karşı karşıya geleceğini öngörmek çok büyük bir kehanet olmayacaktır. Halen ülkemizin birçok yerinde ticari ilişkiler kuran özellikle Mersin, Zonguldak (Filyos Limanı çevresine) v.b. gibi liman şehirleri başta olmak üzere ticari ilişkiler adı altında giriş yaptığı veya yerleştiği dikkate alındığında, bahse konu yönetmelik değişikliği kullanılarak ülkemizde çok yakın bir gelecekte Çinli diasporası görüleceği düşünülmektedir.
NE YAPILMALI?
IOM Raporunda da açıkça belirtildiği üzere dünyada süratle artan bir göç hareketi bulunduğu görülmektedir. Bu göç hareketlerinin gittikleri ülkenin etnik, siyasi, kültürel ve ekonomik yapılarını değiştireceği açıktır.
Geçmişte kavimler göçünün nedenlerine bakıldığında, göçün günümüzde de aynı nedenlere sahip olduğu görülmekte, “Tarihi İpek Yolu” üzerinde meydana gelen göç olaylarının günümüzde ise “Modern İpek Yolu” olarak da adlandırabileceğimiz yol üzerinde gerçekleşeceği görülmektedir. Bugün dünyadaki çatışma alanlarının tümünün bu yol üzerinde veya bu yolun sonundaki ekonomik alan üzerinde yer almasının tesadüfi olmaması gerektiği düşünülmektedir.
Bu çerçevede,
Ülkemizde bulunan başta Suriyeliler olmak üzere tüm yabancıların bir an önce ülkelerine dönmeleri için devlet ve STK destekli “Geri Dönüş Projeleri” hazırlanarak uygulamaya konulmasının,
“Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” değişikliğinin ivedilikle yeniden gözden geçirilmesinin, 250 bin USD veren veya yatırım yapan yabancının doğrudan Türk vatandaşlığına geçirilmesi uygulamasının kaldırılarak, bu kişilere önce oturma izni verilmesi müteakiben şartların oluşması halinde vatandaşlık verilmesi hususunun düzenlenmesinin,
Başta Çinliler ve Suriyeliler olmak üzere ülkemize gelen, vatandaşlık alan, şirket kuran tüm yabancıların ne maksatla hangi bölgeye yerleştiklerinin, yoğunlaştıklarının tespiti, hangi bölgede şirket kurduklarının sistematik bir biçimde izlenmesi ve gerektiği takdirde ülkemizde bu konudaki mevcut mevzuatın uygulanmasının,
“Suriyelilerin, bombalandıkları için Türkiye’ye gelmedikleri, Türkiye’ye gelmeleri için bombalandıkları” gerçeğinden hareketle, Ortadoğu’nun ve Batı Asya’nın kavimlerinin, Anadolu’yu adeta bir Kavimler Göçüne maruz bırakarak, Türk milli kimliğini tehdit altında bırakırcasına ülkemizin stratejik bir göç mühendisliğine maruz bırakılmasına engel olunmasının,
gerektiği düşünülmektedir.
Kaynakça
[1] Göç kavramı üzerine kuramsal açıklamalar getiren ilk çalışma, kendiside göçmen bir kişi olan Alman-İngiliz coğrafyacı ve haritacı Ravenstein tarafından 1881 yılında İngiltere’de yapılmıştır. Ravenstein İngiltere’nin 1871 ve 1881 yıllarındaki nüfus verilerine göre göçün kanunlarını tanımlamış, bu veriler ışığında 1885 ve 1889 yıllarında yayımlamış olduğu makalelerinde konuya ilişkin görüşlerini açıklamış, bu çerçevede halen modern göç teorisinin temelini oluşturan teorisini kurmuştur. Makalede, sanayileşme ve ticaretin gelişmesiyle birlikte, kentlerde meydana gelen hızlı ekonomik büyümenin, kentin çevresindeki insanları kentin içine çektiği, bu göçmenlerin boşaltmış oldukları yerlere ise uzak bölgelerden gelen göçmenlerin yerleştiği, uzak bölgelerden gelen göçmenlerin kendi yaşadıkları yerlerin ise o bölgelere daha yakın yerlerden gelen göçmenler tarafından doldurulacağı belirtilmektedir.
[2]https://www.ntv.com.tr/dunya/sinirlioglu-bmgkda-sert-ciktio-benim-muhatabim-degil,AKYMozsi5kqfXLFQC_rTCw, Erişim Tarihi:23.02.2020
[3]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/arap-mafyasi-basimiza-dert-olacak-1708437, Erişim Tarihi:23.02.2020
[4] Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
————————————————
[i] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Bilimsel Danışmanı