Efsane valilerimizden Recep Yazıcıoğlu’nu 8 Eylül 2003 tarihinde kaybetmiştik… Televizyonlarda onu anan programlar arasında gidip gelirken, neden aradan geçen 21 yılda onun çapında bir vali çıkaramadığımızı düşünüyordum.
Son 15-20 yılda ilginç tavırlarıyla iz bırakan bazı valiler film şeridi gibi geçti gözümün önünden:
En son İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, kendisine dert anlatmak için gelen bir yurttaşa, “Çengiler gibi kravat takmış gelmişsin.” dediği iddiasıyla gündeme geldi. Vatandaşa “Gavat” diyen, esnafı öğretmeni azarlayan, sosyal medyada parti militanı gibi tivitler atan valiler…
Stada giren vatandaşların elinden kardeş Azerbaycan’ın bayraklarını toplatarak çöpe attıran, cumhuriyetin temel değerleri ile kavga eden, bir yerel televizyonun canlı yayınında parti il başkanından kendisini umreye göndermesini isteyen, iktidar partisinin seçim propagandasına destek için valilik imkânlarını kullanarak seçmene beyaz eşya ve mobilya dağıtan, bakanın ayakkabısının tozunu almaya kalkışan valiler…
FETÖ ile mücadele edilen Türkiye’de, bir çocuğuna Fethullah, diğer çocuğuna Gülen ismini veren ve 15 Temmuzdan sonra iki yıla yakın görevine devam eden bir valiyi hatırladım…
Ve kamuoyunda genel kabul gören; devletin parti devletine dönüştüğü, valilerin parti valileri olduğu yolundaki değerlendirmeler.
Son yıllarda valilerin çoğunda gördüğümüz eksiklerden birisi de Türkçe yazım hataları… Bir vali korona tedbirlerini kontrol ederken bir dönerciyi azarlamıştı. Sosyal medyada tepkiler gelince bir özür metni yayımladı. Ama özür metni Türkçe yazım hatalarıyla doluydu. Bu defa sosyal medyada bu olay alay konusu oldu. Düzeltmek için yayımladığı yeni metinlerde de başka yazım hataları yapmıştı… Gerçi uzun yıllar Bakanlık yapan, Türkiye’nin son başbakanının da ‘G’ ile ‘Ğ’nin nerede-nasıl kullanıldığını bilmediğini dikkate alırsak valinin Türkçe hatalarına biraz daha insaflı yaklaşabiliriz…
Bir de eski valileri düşündüm. Valilik dönemi romanlara, filmlere konu olan efsane Vali Recep Yazıcıoğlu sembolleşti… Recep Yazıcıoğlu efsaneydi ama tek örnek değildi.
Ben size artık pek karşılaşamayacağımız birkaç valinin örnek hareketlerini anlatarak bürokrasideki irtifa kaybını göstermeye çalışacağım…
Eski Dışişleri Bakanlarından İhsan Çağlayangil hatıralarında anlatır;
“Bursa Valisiyim. 1957 seçimleri öncesi. Bursa Milletvekilleri ziyaretime geldiler. İstekleri Çalı bucağının Jandarma Kumandanı Uzatmalı Onbaşıyı görevden almam. -“Niçin” dedim. Milletvekilleri: “Bu adam CHP’li, partizanlık yapıyor.”… “Peki bakarım. Tahkik ederim” dedim. Özel idare müdürünü çağırdım: “Şu adamın durumu bir tahkik ediverin” dedim. Özel İdare Müdürü gitti, tahkik etti, geldi. Uzatmalı onbaşı işinin ehli, vazifesini de tamam ve hakkaniyetle yapan bir görevli” dedi. Aradan bir süre geçti. Milletvekilleri yeniden geldiler. Bursa Milletvekilleri dişli insanlar. Âgáh Erozan Demokrat Parti iktidarında Meclis Başkanı. Haluk Şaman Çalışma Bakanı. Hulusi Köymen Milli Savunma Bakanı, Sadettin Karacabeyli, Selahaddin Karacabey, sevilen, ağırlıkları olan Milletvekilleri. “Uzatmalı Onbaşının tayini ne oldu?” dediler. Özel İdare müdürünün incelemesinin sonuçlarını aktardım. Güldüler: “Özel İdare Müdürü de CHP’li. Adamı koruyor” dediler. “Kendim gider bakarım, gereği neyse yapılır” dedim. Kalktım gittim. O zaman, ocak, bucak başkanlığı devri. Uzatmalı Onbaşıyı istemeyen de, ocak başkanı. Araştırdım. Ocak başkanının olmadığı bir yerde bizzat DP’liler bana “Bizim başkan ormandan odun kesmek istiyor. Bu onbaşı da engelliyor. Onbaşı görevini tam yapan insandır. Başkan haksız.” Öğreneceğimi öğrenmiştim. Döndüm geldim. Bir süre geçti, milletvekilleri yeniden geldiler. “Ne oldu bizim uzatmalı onbaşının işi?” diye sordular. “Kendim gittim, tahkik ettim. Onbaşı dürüst ve görevini hakkıyla yapıyor. Bucak başkanı orman kaçakçısı. Odun kesmek istiyor, onbaşı da mani oluyor. Şikâyetin anlamı bu. “Yani uzatmalı Onbaşıyı görevden almayacağımı,” söyledim. Israr ettiler: “Cezalandırmak şart değil ya. Çalı’dan al, Bursa’nın en iyi yerine ver” dediler. “Olur” dedim. Onbaşıyı çağırdım. O zaman Bursa’nın en iyi kasabası; Armutlu. “Oğlum seni Armutlu’ya vereyim. Orası Bursa’nın en iyi kasabası. İstakozu bol. Rahat edersin.” Onbaşı bana döndü: “Sayın Valim, yetki sizin elinizde. Beni nereye gönderirseniz giderim. Ama ben sizi erkek sanmıştım.”… “Niye o?” dedim. “Bir ocak başkanının sözüyle beni görevden alıyorsunuz”. “Armutlu’ya gitmek istemiyor musun?” diye sordum. “İstemiyorum. Önümüz kış. Evimin odununu, kömürünü aldım. Çocuğum okulda. Öğretmenini de çok seviyor.” “Peki öyleyse. Kal yerinde” dedim, gitti. Milletvekilleri tekrar geldiler, durumu onlara anlattım. “Görevliye Armutlu’yu teklif ettim ama kabul etmedi. Başka bir şey yapamam” dedim. Memnun olmadılar.
Aradan bir süre geçti. Cumhur Başkanı Celal Bayar’ın Özel Kalem Müdürü Gemlikli Tayyar bana telefon etti: “Sayın Cumhurbaşkanım, sizinle baş başa yemek yemek istiyor.” dedi. Kalktım gittim. Çankaya’da rahmetli Celal Bayar’la yemek yiyoruz. “İhtimal vermedim amma sen Bursa Milletvekillerinin istediği bir uzatmalıyı yerinden almamışsın” dediler. “Evet, değiştirmedim.” cevabını verdim ve olayı aynen naklettim. Celal Bayar bana: -“Milletvekilleri bir uzatmalı için kırılır mı? Sen onu alıver.” deyince: “ Eğer müsaade ederseniz bu tayini selefim yapsınlar.” dedim. Bayar’ın bana cevabı: “İnce demokratmışsın” oldu. Yemek bitti. Bursa’ya döndüm. Tayinimi bekliyorum, çıkmadı. Ama rahmetli Bayar iki ay benimle konuşmadı. Uzatmalı da yerinde kaldı.”
Yıl 1986, Turgut Özal Başbakandır. Ve memleketi Malatya’da miting yapacaktır. Mitingin yapılacağı meydan hınca hınç doludur. Özal seçim otobüsün üzerine çıkarken Malatya Valisi Naim Cömertoğlu’nu da yanına çağırır; ancak vali; “Efendim, ben devletin valisiyim, orada olmam uygun olmaz” der. Ama Özal, Vali Cömertoğlu’nu aracın üzerine çıkmaya ikna eder. Turgut Özal kısa boylu olduğu için mitinge katılanlar onu iyi göremezler. Miting alanını dolduranlar “ÇÖK, ÇÖK, ÇÖK” diye bağırmaya başlar. Özal “çökün, çömelin” diye bağırır. Herkes çöker, tek çökmeyen Malatya Valisi Naim Cömertoğlu’dur. Özal bağırır, “Vali bey sen de çök şuraya!”. Vali Naim Cömertoğlu anında cevap verir. “Sayın başbakanım, ben devletin valisiyim. Vali çökmez, vali çömelmez. Vali çökerse devlet çökmüş olur. İzin verirseniz ben aşağıya ineyim !” der. Ve iner.
Malatya Valisi Naim Cömertoğlu’nun bu sözleri mikrofondan tüm alana yayılır ve halk valiyi çılgınca alkışlar. Malatya Valisinin devleti savunan bu eylemi ulusal basında yerini alır.
Bu da başka bir Vali;
Yıl 1996, İzmir ile Çeşme arası seyahat eden bir minibüsü, polis kimlik kontrolü için durdurur. Ayakta seyahat eden bir yolcunun kimliğine bakan polisler dona kalır. İçişleri Bakanlığı tarafından verilen kimlikte, “Bilecik Valisi Refik Aslan ÖZTÜRK” yazmaktadır. İlk şaşkınlığı atlatan polisler, “Sayın valim sizi biz götürelim” teklifinde bulunsalar da; “Teşekkür ederim. Tatildeyken, devletin aracına binmem” cevabını alırlar. Aslında yalnızca izinli iken değil 1992-2008 yıllara arasında görev yaptığı, Bilecik, Niğde, Erzincan, Manisa illerinde mecbur kalmadıkça makam aracı kullanmaz, işe yürüyerek gider gelirdi…
Nereden nereye…