Serhat SINMAZ
Ülkemizde özellikle 70’li yıllardan beri süregelen sistematik terör eylemlerinin özellikle son 30 yılda PKK terörü olmak üzere, ülkemize verdiği zarar bütün kesimlerce hissedilebilecek düzeydedir. En son 15 Temmuz Darbe girişimi ise ülkemizi adeta uçurumun eşiğine getirdi. Darbe önlense de askeri, sosyal ve daha birçok yönden onarılması yılları alacak yaralar açmıştır. Özellikle FETÖ başta olmak üzere örgütlerin genç beyinleri kendilerine sorgusuz,sualsiz itaat ettirecek şekilde devşirmesi önümüzde acı bir şekilde bulunmaktadır ve bulunmaya da devam edecektir. Gençlerimizin bu şekilde terör örgütlerinin eline düşmesi sadece terör örgütlerinin eleman kazanması olarak görülmemelidir. Sonuçta bu gençlerin geride bıraktığı ailesi, arkadaşları ve çevresi vardır. Bu yüzden geride kalanlar psikolojik olarak büyük travmalara uğrayabilir hatta toplum tarafından linç yiyebilirler.
Gençlerin terör örgütlerine katılmasının sebeplerini yarım asırdır terör belasıyla uğraşan ve büyük bedeller ödeyen Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak biliyoruz. Bunun sebeplerini rahatça sıralayabiliriz. Yoksulluk, cahillik, aileden kaynaklanan sebepler vs. Sorulması gereken sorulardan birisi de gençler nasıl bu kadar sorgusuz, sualsiz itaat edecek duruma geliyorlar? PKK’nın canlı bombalarının,DEAŞ’ın sadece 2-3 kişiyle özellikle Avrupa’da yüksek ölümlerle sonuçlanan saldırıları yapan militanlarının, en önemlisi de 15 Temmuz’da kendilerini yıllarca okutan, yetiştiren devletine saldıran,250 kişiyi gözünü kırpmadan şehit eden darbecilerin deyim yerindeyse bu derece robotlaşmış olmalarının sebepleri nelerdi? Bu durum sadece teröristlerin sözde davalarına olan inancı olarak açıklanabilir mi?
Terör örgütlerine katılan kişilerin profilleri incelendiğinde bilinenin aksine içe dönük bir kişilik yapısına sahiptir. Örgütlere daha güçlü bağlarla bağlanan kişilerin önemli bir kısmı sosyal ilişkilerde göze çarpmayan, psikolojik olarak “kimlik” arayışında olan kişilerdir. Özellikle “kimlik” arayışı içinde bulunan kişiler örgütler için çok değerlidir. Çünkü bu kişiler birey olmayı, bireyselleşmeyi becerememiş kişilerdir.
Bireyselleşme; insanın kişiliğinin belirginleşmesi; kendine has değerlerin oluşmasıdır. Bireyselleşen kişilerde birey bilinci gelişmiş olup olayları kendi akılları süzgecinden geçirerek hareket ederler. Belli bir grup, topluluk içinde bulunduklarında yanlış buldukları konularda itiraz edebilir, bunu tartışmaya açabilirler. Bireyselleşen insan tipini daha çok Batı toplumlarında görürüz. Doğu toplumlarının bu konuda geliştiğini söylemek güçtür. Bu arada şunu belirtmek gerekir ki bireyselleşme ve bireyci olmak karıştırılmamalıdır. İkisi farklı kavramlardır. Bireyci olmak daha çok kişinin her durumda kendi çıkarını düşünmesidir.
Bireyselleşme sürecini başarısızlıkla geçiren kişilerin en büyük özelliği dışarıdan yönlendirmelere çok açık olmasıdır. Grup aidiyetleri gereğinden fazla yüksektir. Kendilerini toplumsal açıdan başarısız bulurlar. Terör örgütleri bu tip kişilere öncelikle kendisine değer verdiğini düşündürmeye çalışırlar. Bu süreçten sonra kişinin kimlik yapısını şekillendirirler. Birey, kendi kimliğinin farkına varmadan örgütün oluşturduğu kimlikle yaşamaya başlar. Bu zamana kadar hiçbir grupta yer alamayan, aidiyet duygusundan yoksun yaşayan kişiler bir gruba ait olmanın heyecanını, güzelliğini yaşarlar ve örgüte bağlılığı artar. Özellikle büyük eylemlerde kullanılacak kişilere hiçbir değeri olmayan hayali rütbeler, mevkiler verilir. Bu sürecin sonu deyim yerindeyse “mankurt” insan tipinin ortaya çıkmasıdır. Kişiliği, kimliği tamamen örgüt tarafından oluşturulmuş bir robota dönüşen kişi gözünü kırpmadan canlı bomba olabilmekte, intihar saldırılarına sanki normal bir davranışmış gibi katılabilirler. Örgütün bu kişilerle işi ölünce dahi bitmez. Bu kişilerin ölümü sürekli kutsanarak rol model olması amaçlanır. FETÖ’ye burada ayrı yer ayırmak gerekir. FETÖ genellikle zeki ama sosyal yönden başarısız kimlik edinemeyen çocukları, gençleri devşirdi. Yurtlarında barınmalarını sağlayarak eğitim almalarını sağladı. FETÖ diğer örgütlerin aksine elemanlarına gerçekten mevki, statü, makam sundu. Geniş medya ve kültürel ağlarıyla grup aidiyetini ve motivasyonunu inanılmaz derecede yüksek tuttu. Özellikle kendilerine karşı olan kişileri saf dışı bırakarak elemanlarının zafer kazanmış duygusu edinmesini sağladı. Açıkçası söylemek gerekirse kaybolan bir kuşak olarak bile görülebilir FETÖ tarafından devşirilen çocuklar.
Yukarıda anlattığımız üzere örgütlerin en sadık elemanları kimlik arayışı içinde bulunan kişilerdir. Bu kişileri sadece örgüte katılımı ve uyumu kolay olan kişiler olarak düşünmemek gerekir. Bir kimlik oluşturamamış kişilerin topluma kazandıracağı çok fazla bir şey yoktur. Bu konuda neler yapılabilir sorusunun cevabı daha geniş bir yazıda ele alınabilir. Ancak kısaca cevap vermek gerekirse kimlik edinme sürecinin en önemli kısmını kişi ailede geçirir. Peki bu süreç başarısızlıkla tamamlanırsa her şey biter mi? Hayır bitmez. Çünkü okul süreci de önemlidir. Kayıp zaman burada telafi edilebilir. Ama bunun içinde okulların sadece akademik başarıya odaklı olmaktan çıkıp topluma başarılı ve sağlıklı bir hayat sürdürebilecek birey yetiştirmeye odaklanması gereklidir.