Roma (Rûm) İmparatorluğu, bilindiği gibi, Mîlâdî 395 yılında ikiye ayrıldı, Batı Parçası 476 yılında yıkıldı. Doğu Parçası ise Latince Imperium Orientale adıyla 1453 yılına kadar devâm etti.
Doğu Roma İmparatorluğu ile Sâsânî Devleti arasındaki savaşlarda İran orduları Suriye, Filistin ve Anadolu’yu işgal ettiler. İran 611‘de Antakya, 613’te Dımaşk (Şam), 614’te Kudüs, 619’da Mısır’ı Doğu Roma İmparatorluğu’ndan aldı. Zerdüşt dînindeki İran’ın, Kitap ehli Doğu Roma (Rûm) imparatorluğuna karşı kazandığı bu başarılar, Mekke’li müşrikleri sevindirmişti.
Mekke’li müşrikler, Müslümanlara : “Hristiyanlar Kitap Ehli, siz de Kitap Ehlisiniz. Biz Ümmîyiz, İranlı’lar da Ümmîdir. Ümmî kardeşlerimiz, sizin gibi Kitap Ehli Rûmları yendiler. Muharabeye tutuşursak, biz de sizi yeneceğiz” dediler.
Bunun üzerine Yüce Allah, Rûm Sûresini indirerek Müslümanların üzüntüsünü giderdi :
بسم الله الرحمن الرحيم
الم * غلبت الروم * في أدنى الأرض و هم من بعد غلبهم سيغلبون * في
– بضع سنين
Rûm Sûresi (30) 1. ve 2. Âyetler ile 3. Âyetin bir bölümü.
Elif Lâm Mîm. Gulibetir Rûm fî EdnelErzi we Hum min ba’di galebihim seyaglibûn. Fî biz’i sinîn
Elif Lâm Mîm. Rûmlar, (Arabistan’a) en yakın bir yerde (İranlılara) yenildi. Ama onlar, (bu) yenilmelerinden birkaç (3-9) yıl içinde onları yenecekler
Hazret-i Ebû Bekir bu âyetleri, yüksek sesle okudu, müşriklere : “Rûmlar birkaç yıl içinde İranlıları yenecekler” dedi. Müşriklerden Halefoğlu Ubeyy ile Hz. Ebû Bekir, bu konuda 100 devesine bahse tutuştular. Mîlâdî 621 yılında Rûmlar, İranlıları yenince, Hz. Ebû Bekir, Uhud’da öldürülmüş olan Halefoğlu Ubeyy’in vârislerinden 100 deveyi alarak yoksullara dağıttı.
Hazret-i Muhammed (s.a.v.)in İslâm’a davet için mektup gönderdiği hükümdarlar arasında Rûm Kayseri Herakliyus da vardı. Kudüs’te mektubu alan Herakliyus, gelen Elçiye Hz. Muhammad (s.a.v.) hakkında sorular sormuş, aldığı cevaplarla İslâm’a olan meylini göstermişti. Bu durumu gören piskoposlar, mevkilerinin elden gideceği korkusuyla, muhâlefetlerini oldukça tecâvüzkârâne bir uslûpla ortaya koydular. Durumun kötüye gittiğini gören Herakliyus da “Ben, sizin, dîninize olan bağlılığınızı sınamak için öyle davranmıştım” diyerek çark etmişti. İmparator, piskoposlardan çekinir mi? Sorusunu sormadan önce, Rûm İmparatorluğunda o sıralarda nasıl karışıklıklar olduğunu, 602 yılında çıkan isyanda İmparator Maurikios’un öldürüldüğünü, isyanın elebaşısı Phokas’ın imparator yapıldığını hatırlamak gerekir. Anarşi ve tedhiş içinde geçen Phokas devrinde İranlılar Rûmları yenerek birçok ülkeyi almışlardı. Herakliyus durumu düzeltmiş, kayıpları telâfi etmişti; ama geçmişte iktidar mücadelesi konusunda çok kötü örnek vardı.
Anadolu’ya Doğu Roma (Rûm) İmparatorluğu hâkim olduğu için, 1071 yılındaki Malazgirt savaşından sonra Anadoluya yerleşen Selçuklulara Selâçika-i Rûm (Rûm/Anadolu Selçukluları) denirdi. Ünlü Sûfî Mevlânâ Celâleddînin ismine eklenen Rûmî; Anadolu’lu demektir.
Fatih’in 1453 yılında yıktığı devletin tebeasına da, Rûm İmparatorluğu’nda yaşadıkları için, rûm denirdi. Nitekim, onların torunlarının torunlarına da günümüzde, doğru olarak rûm denilmektedir. Latin kökenli Rûm İmparatorluğunun kültürünün, altıncı yüzyılda Yunancaya çevrildiğini bilyoruz.
Peki, Roma/Rûm nasıl Bizans oluyor ?
Bir Yunanlı Müslüman anlatıyor : “M.S. 1000 yılının ikinci yarısında Anadolu, yanlış biçimde ‘Bizans’ diye anılan Doğu Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındadır. Yanlış bir biçimde dedim, çünkü hiçbir zaman ‘Bizans Devleti’ denilen bir devlet varolmamıştır. ‘Bizans’, günümüzde, bilim adamlarının Latince ‘İmperium Orientale’ diye bilinen devlete verdikleri isimdir. Sonuç olarak, bu devlet Doğu Roma İmparatorluğu idi ve Bizans vatandaşı diyebileceğimiz hiç kimse olmadı. HRİSTİYANLIK ve ROMALILAR’DAN ÖNCE İSTANBUL’UN BİR BÖLGESİNİN ADI OLAN ‘BİZANS’ SÖZCÜĞÜNDEN ORTAYA ÇIKAN BU UYDURULMUŞ BİZANS TERİMİ; MODERN YUNAN KURUMLARI TARAFINDAN TARİHİN DEĞİŞTİRİLMESİNİN ESAS ARAÇLARINDAN BİRİDİR ve bu da onu reddetmek için diğer bir sebeptir. [1]
–TÜRKİYE’nin altı nasıl oyulur?
-Türkiye’de, Türklerden önce yaşamış Yunanlıların varlığı CANLI TUTULARAK!
Kültürü yunanlılaşmış Rûm İmparatorluğunu, Bizans adını vererek Yunan’la ilişkilendirirsin, ‘Bizans Araştırma Enstitüleri’ kurup Rûmlarla ilgili araştırmaları, Yunanla ilgiliymiş gibi satarsın, okul kitaplarında da bu YANLIŞ sözü yerleştirip Batı’lı aydınları öyle yetiştirirsin, aşağılık duygusuna mübtelâ diğer ülke okumuşlarını da öyle şartlandırırsın, Yunanlı’nın Anadolu’da târîhî hak sâhibi olduğu balonunu şişirir durursun. Nasıl olsa, dünyâda Batı normları geçiyor, raconu sen kesiyorsun (Evet, yapılan ilim mafyalığıdır.) Arkeoloji çalışmalarını öyle bir yörüngeye oturtursun ki, Roma eserleriyle ilgilenmek itibar sağlar, Türk arkeologlar – Avrupa tarafından takdir edilmek de var – Rûm eserlerini kazıp kazıp ortaya çıkarırlar. Meselâ İznik’teki Nilüfer Hatun İmâretinin içi ve avlusu Rûm lahitleri vb. ile doldurulur. Arkeoloji mezunu görevliye niçin böyle olduğunu sorduğunuzda “insanlık mîrâsı” cevabını alırsınız. Balkanlarda, binlerce değil, on binlerce câmi, medrese, tekke, hamam, bedesten, mezar ortadan kaldırılmıştır; ama onların bağışlanmaz kabahati, suçu, günâhı, Müslüman Türk’e ait olmaktır.
Anlayana sivrisinek sesi SAZ; ahmaklığa, bilinçsizliğe, gaflete devâm ederek hâlâ BİZANS lafını kullanacak mıyız? Tarih kitaplarımızda bunu benimseyerek yerleştirmeye devam edecek miyiz? ‘Bizans’ diyen, ne dediğine dikkat etmeyen tarihçilerimizi ciddiye alacak mıyız?
Bilinç, diri ile ölü arasındaki farktır. Bilinçsiz kimse, biyolojik hayat süren ölüdür.
KAYNAK
[1] Muhammed Şemseddin Megalommatis, “Batı, Doğu ve Türkiye”, Doğudan-Batıdan Konferanslar Dizisi II, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul 1997, s. 39.