Dörtdivan, Köroğlu’nun doğup büyüdüğü yerlerden birisi olarak kabul edilir. Osmanlı arşiv belgelerinde onun Dörtdivan’ın Sayık ilçesinde dünyaya geldiği kayıtlıdır. Bununla beraber Osmanlı coğrafyasında ve Anadolu’nun birçok yerinde Köroğlu adıyla anılan yerleşim ve mevki isimleri de vardır. Fakat bunlar içerisinde en güçlü adaylardan birisi elbette Dörtdivan’dır. Biz de çalışmanın bu kısmında Köroğlu’nun Dörtdivan’da kalan izlerini takip etmeye çalışacağız.
Burada öncelikle Evliya Çelebi’nin Gerede ve nahiyelerini anlatırken kullandığı ifadelerini hatırlayalım. Bunların Dörtdivan için söylendiğini kabul etmeden bir beis yoktur. Zaten Çelebi de Dörtdivan’dan burada bir nahiye olarak söz etmektedir: “Ammâ halkı gâyet zinde ve mücessem ve şecî‘ Türk tâ’ifesidir. Cânib‑i erba‘asında ve cenûb tarafında Kankırı şehrine varınca ma‘mûr nâhiyeleri var kim kırk elli bin Etrâk tâ’ifesi vardır. Nâhiye‑i Kızılöz ve nâhiye‑i Alacaöz ve nâhiye‑i Eledîvân ve Birdîvân ve İkidîvân ve Üçdîvân ve Dörddîvân ve’l-hâsıl yedi dîvâna varınca nâhiye isimleridir kim cümlesi dağlar içre sâkin olur dağlardır kim halkının başka ıstılâh [u] elkâbları ve gayrı lehce‑i mahsûsaları vardır.” (Seyahatnâme II. Cilt, s. 88).
Şeci yani cesur Türk taifesi derken buralarda yaşayan Türklerin cesaretini ifade eden Evliya Çelebi’nin sözlerinden bir yere gelmek istiyorum. Bu topraklarda ortaya çıkan Köroğlu, aslında bu cesur Türklerin bir anlamda cesaretini, yiğitliğini, kahramanlığını temsil eden bir şahsiyettir. Aslında o birçok şahsiyeti temsil eden bir tip olmaktadır. Onun bu topraklarda böylesine sevilmesinin, ona saygı gösterilmesinin temelinde bir bu hususun bulunduğunu düşünmekteyim.
Köroğlu’nun Dörtdivan’daki izlerine dair en net işaretlerden birisi arşiv belgeleridir. Bu çalışmada Köroğlu’nun tarihî hayatı nakledilirken bunlardan istifade edilmiştir.
Burada biz yine de hem kaynaklardan hem de Dörtdivan’da karşılaştığımız bilgi kırıntılarından hareketle Köroğlu’nun yörede yaşayan hatıralarını kaydetmek istiyoruz. Bugün Dörtdivan’a bağlı Sayık Köyü’nde Köroğlu’nun yaşadığı söylenen bir ev vardır. Bu ev Prof. Dr. Faruk Sümer’in tespitlerine göre Köroğlu’nun doğduğu ve yaşadığı evdir. Ev ahşaptan yapılmıştır. Geleneksel özellikleri dikkat çekmektedir. İki katlıdır. Ali Rıza Ünlü, Gerede Tarihi adlı eserinde Köroğlu’nun Köroğlu Mehmed Efe olduğunu ve Aşağıdüğer Köyü’nde olduğunu kaydetmektedir. (Abdullah Demirci, “Gerede Eski Müftüsü Ali Rıza Ünlü’nün ‘Gerede Tarihi’ Eserinde Dörtdivan ve Dörtdivanlılar”, DİVANKAV Bülteni, S. 7, s. 34.)
Dörtdivan’da Köroğlu’nun hatırasını taşıma konusunda Köroğlu kayasını, yaylada olduğunun söylendiği ahırı, atını atlattığı yeri, Köroğlu’nun ait olduğu söylenen evi zikredebiliriz. Köroğlu damı yaylada bulunur. Köroğlu kayasının olduğu yerde kıble tarafına yüz elli basamak bir merdivenin olduğu söylenmektedir. Kayadan bir merdivenle inilmektedir. Yöre insanının bahsettiğine göre burada çok eskiden askerler bekliyormuş.
Köroğlu’nun hatırasını taşıyan yerlerin başında Köroğlu Dağları gelmektedir. Bu dağlar Dörtdivan’ı Bolu’dan boydan boya ayırır. Ayrıca bunların en yüksek yeri Köroğlu Kayası diye bilinir. Aladağlar’da yer alan Bıçkı Yaylası’nda da halk anlatısına göre Köroğlu’nun atıyla atladığı bir yer vardır. Bunlar en azından Köroğlu’nun Dörtdivan’daki hatırasını yaşatan bilgilerdir.
Bizim asıl dikkatimizi çeken hususlardan birisi Dörtdivan’da yaşayan bir destan anlatıcısının onun bir hikayesini nakletmiş olmasıdır. Bilindiği gibi Anadolu’da halk hikâyeleri yakın dönemde çeşitli araştırmacılar tarafından derlenmişti. Bu hikâyeler içerisinde yirmi dört kol hâlinde gelişen Köroğlu Hikâyesi önemli bir yer tutuyordu. Konunun bizimle olan ilgisi Dörtdivan’da diğer Dörtdivanlı şairlerin yanında onunla ilgili bir destan parçasını okuyan Eyüp Şahin’dir.
Peki, Eyüp Şahin kimdir?
Eyüp Şahin, Dörtdivan’ın Doğancılar Köyü’nde doğmuş ve burada yaşamış, 1980’li yılların başında yine burada vefat etmiştir. Faruk Sümer’in Köroğlu’yla ilgili araştırmalarında destanın bir kısmını manzum olarak kendisine nakletmiş ve bu destan kendisinden böylece kayda geçirilmiştir. Bu destan yayınlanmıştır.
Faruk Sümer, 1970’li yıllarda arşivlerde yaptığı araştırmaların neticesinde Köroğlu’nun, o zamanlar Bolu’nun Gerede ilçesine bağlı bir nahiye olan Dörtdivan’ın Sayık Köyü’nden olduğunu ispat eden yazılar yayınlamıştı. (bkz.: Faruk Sümer, “Belgelerle Köroğlu’nun Tarihî Kişiliği”, Milliyet Sanat Dergisi, Sayı: 163 (19 Aralık. 1975); Faruk Sümer, “Köroğlu”, TDTD, Sayı: 2, Şubat 1987, s. 2-7; Faruk Sümer, “Köroğlu, Kizir-oğlu Mustafa ve Demirci-oğlu ile İlgili Vesikalar”, TDA, Sayı:47 (1987), s. 9-46; Faruk Sümer, “Türk Destanları VIII Köroğlu Destanı”, TDTD, Sayı: 70 (Ekim 1992), s. 4-13; Faruk Sümer, “Türk Aleminin Hâlâ Yaşayan Millî Destanının Kahramanı, Türk Kültürünün Mukaddes Şahsiyeti Köroğlu”, Tarih Dergisi, s. 4-7; Ayrıca bkz.: İsmail Hakkı Akyoloğlu,, “Türkmenlerin Işığı Prof. Dr. Faruk Sümer”, TDA, Şubat 1996, Sayı: 100.)
Bu yazılar sayesinde koçaklamalarında “Benden selam olsun Bolu Beyi’ne” diyen Köroğlu’nun şiirlerinin tarihî bir hakikati yansıttığı ortaya çıkmış oldu. Köroğlu, 16. Yüzyıl civarında Dörtdivan’a bağlı Sayık Köyü’nde yaşamıştı. Onun destansı hayatı zamanla Dörtdivan’da destan anlatıcılarının ortaya çıkma sebeplerinden birisidir. Bu anlatıcılardan birisi Eyüp Şahin’dir.
Eyüp Şahin 3 Mart 1925 tarihinde Dörtdivan’ın Doğancılar Köyü’nde dünyaya gelmiş ve 26 Aralık 1982’de yine burada vefat etmiştir. Kendisi baca ustasıdır. Bu baca ustalığı sırasında ilahiler, kasideler okurmuş. İnsanlar onu zamanla daha çok bu şekilde hatırlar olmuştur. Eyüp Şahin’in çok hoş bir sesi olduğu, kendisinin civarda “molla” olarak tanındığı, mevlit de okuduğu onu tanıyanlar tarafından hâlâ nakledilmektedir.
Eyüp Şahin’in hafızlık eğitimi yarım kalmış. Devrek ve Mengen’in köylerinde imamlık yapmıştır. Zaman zaman da köyünde ve başka yerlerde rençberlik yaparak, inşaat işleriyle meşgul olarak geçimini sağlamıştır. Eyüp Şahin’in Köroğlu Destanı’nı manzum hâliyle okumasından başka olarak bazı kasideleri, Dörtdivanlı Hilmî’nin Oğullar Destanı başta olmak üzere şiirlerini, ninnileri de ezbere okuduğu bilinmektedir. Özellikle Köroğlu Destanı’nı makam üzere okuması oldukça dikkat çekicidir. Bu destan “Nâmdâr Köroğlu Destanı” adıyla bilinmektedir.
İsmail Hakkı Akyoloğlu, Dörtdivan’da 1980’li yılların başında bu destanı Eyüp Şahin’den dinleyerek kayıt altına almıştır.
Bütün bunlar Eyüp Şahin’in Dörtdivan’ın önemli kıymetlerinden biri ve yine burada sözlü geleneği yaşatan insan hazinelerinden olduğunu göstermektedir. Özellikle Köroğlu Destanı’nın kendisinden derlenmesi oldukça önemli bir husustur. İsmail Hakkı Akyoloğlu aşağıdaki sözlerle Eyüp Şahin’le ve bu destanla nasıl karşılaştığını anlatmaktadır:
“1981 yılında şimdiki Dörtdivan ilçesinin Doğancılar köyünden merhum Eyüp ŞAHİN (1341), dedelerinden kendisine intikal eden ikisi de çok kıymetli dönemlere ait cönkleri hanımının çeyiz sandığındaki birbiri içinde kat kat dürülü bohçalar içinden çıkararak bizlere göstermişti. Daha sonra konusu Köroğlu olan bir cönkten ‘Namdar Köroğlu” başlığıyla destanı baştan sona kadar Hüseynî makamında musikiyle okumuştu. Kayıtlarımızda bulunan bu cönkteki destanın konusunu Köroğlu ile Ermeni tacir arasındaki Kervan basma hadisesi oluşturmaktadır.” (İsmail Hakkı Akyoloğlu, “Bolu ve İlçelerinde XV. Yüzyıldan Beri Süregelen Musiki İle Cönkten İlâhi Okuma Geleneği, Yunus Emre ve Şiirlerinin Varyantları, Kültür Bakanlığı, IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri III. Cilt, Ayrıbasım, Ankara, 1992, s. 1.)
Bu köşede destan daha önce yayınlandığı için tekrar burada yer vermek istemiyoruz. Fakat bu da göstermektedir ki Dörtdivan’da Köroğlu’nun izlerini bugün bile takip etmek mümkün görünmektedir.
Köroğlu’yla ilgili Dörtdivan’da yaptığımız küçük derlemeler vardır. Bu derlemeler Çavuşlar Camii imamı İsmail Tezel’den alınmıştır. Bu derlemelerden birisi şöyledir: Köroğlu davarını önüne katmış ve bunları pazara götürmektedir. Ayvaz ve babası da onun yanındadır. Yol boyunca Ayvaz’ın hareketlerini, iş bilirliğini seyreden Köroğlu çocuğa hayran olur ve onu yanına almak ister. Babasına “Sen bu çocuğu bana ver, ben davar filan istemiyorum!” der. Çocuğu alır ve gider. Bu hadise Köroğlu ile Ayvaz’ın yakın yol arkadaşlığının nasıl başladığını göstermektedir. Ayrıca Ayvaz’ın Köroğlu tarafından yetiştirildiğini anlatmaktadır. (Bu hikâye Dörtdivan Çavuşlar Camii İmamı ve kendisi Doğancılar Köyü’nden olan İsmail Tezel’den derlenmiştir. Kendisi bu hikâyeyi 1991 yıllarda seksen bir yaşlarında vefat eden dedesinden dinlemiştir. Bu hikâye İsmail Tezel’den 25/08/2020 tarihinde Dörtdivan merkezde derlenmiştir.)
Yine İsmail Tezel’in dedesinden naklettiğine göre Köroğlu çok zeki ve uyanık biriymiş. O görüldüğünü, gözetlendiğini hissederse yanındaki yoğurdu kayalıklardan aşağı dökermiş. Bunu gören kayalıklarda kartalların olduğunu ve onların pislediğini düşünür ve oradan hemen kaçıp gidermiş.
Yine yaşlı bir teyze ile Köroğlu arasında geçen şöyle bir kıssa vardır. O da şöyledir: “Yaşlı bir nine yolda giderken ‘Köroğlu gözün kör olsun. Köroğlu gözün kör olsun!” diye kendi kendine söylenip gidermiş. Köroğlu da ihtiyar ninenin arkasından gelirmiş. Ninenin ‘Köroğlu gözün kör olsun!’ sözünü duyunca, nineye yaklaşarak ‘Nine sen Köroğlu’nu tanıyor musun?” diye sormuş. Nine ‘Yok evladım, tanımıyorum.” demiş. Köroğlu da ‘Peki nine sen, Köroğlu’nu tanımıyorsun da niçin ‘Köroğlu gözün kör olsun.’ diyorsun?’ deyince, nine ‘Evladım, herkes öyle diyor da ben de deyiveriyorum.’ diye cevap vermiş.” (Yunus Baki Koçak, Gerede’de Dinlediğim İbret Verici Hikâyeler, Ankara 2012, s. 181.)
Bunların yanı sıra Dörtdivan’da yaptığımız derlemeler sırasında onunla ve Köroğlu Zirvesi’yle ilgili bir hikâyeye rastladık. Onlardan “Köse Kadıoğlu” adını taşıyan bir hikâye şöyledir: Dörtdivan’a ilk yerleşenlerden birisi Köse Kadıoğullarıdır. Bugün bu sülaleye mensup olanlar Kadılar Mahallesi’ni oluşturmaktadır. Rivâyete göre Köse Kadı, Dörtdivan ovasına gelince yerleşmek için bir yer aramış. O sıralar Köroğlu Kayası’na çıkmış ve “Hey gidi Dörtdivan! Bir kişiye çok, iki kişiye az geliyon!” demiş. Herhalde bu söz, Türklerin konar göçebe yaşadıkları dönemin hatırasını taşımakta ve hayvanlarına otlatacak yer arayan kimselerin endişesini taşımaktadır. (Dörtdivan Kadılar Mahallesi’nde ikamet eden Kemal Köse’den derlenmiştir.)
Dörtdivan’da yaptığımız derlemelerde biz Köroğlu’yla ilgili bazı sözlere rastladık. Bunların bazıları atasözü gibi söyleniyordu. Dörtdivan’da Köroğlu’nun etrafında genişleyen kültürün izlerinden birisi de budur. Sözlerden bazıları şöyledir: “Güttüğümüz üç davar, ıslığımız Köroğlu’nu aşar.”, “Köroğlu’ndan taş yuvarlansa gelir beni bulur.” (“Köroğlu’ndan yuvarlanan taş beni bulur.” şekli de vardır.), “Köroğlu’nda ağaç devrilse dalı bana çarpar.”
Dörtdivan’da Köroğlu’nun izleriyle ilgili tespitlerimizden birisi de onun yakın dostu ve arkadaşı Ayvaz’la ilgilidir. Dörtdivan’da soyadı Eyvaz, Ayvaz, Eyvazoğlu soyadlarını taşıyan aileler vardır. Bu aileler bu soyadlarını bir hamasetle almadıklarına göre Ayvaz’ın soyundan gelenlerin bu adı benimsediğini ifade edebiliriz. Aynı zamanda Dörtdivan’ın Doğancılar Köyü’nde karşımıza çıkan Koçak soyadının da bu Köroğlu geleneğiyle bir ilgisi olabilir. Dolayısıyla aile soyadlarında bu Köroğlu izleri Dörtdivan’da görülebilmektedir.
Köroğlu’nun yaşadığı yerlerle ilgili bazı yer isimlerinden hareketle yorumlarda bulunabiliyoruz. Bolu’da bulunan Köroğlu Zirvesi, onun burada yaşadığına dair bir işaret kabul edilebilir. Fakat Köroğlu şiirlerinde onun karlı dağlarda yaşadığını, burada hem sert hava şartlarıyla hem düşmanlarıyla mücadele etmiştir. Onun bir koçaklamasından alınan aşağıdaki dörtlükler bir bakıma bunu anlatmaktadır:
Yüce dağlar başında
Kar bir yana kış bir yana
Depreşir ağzım içinde
Dil bir yana diş bir yana
Bahar olur sular coşar
Yüce dağlardan yol aşar
Bir gün olur ayrı düşer
Leş bir yana baş bir yana
(Hüseyin Seçmen, Köroğlu Yaşamı Sanatı Şiirleri, Deniz Yayınları, İstanbul 1983, s. 145.)
Köroğlu’nun Dörtdivan’daki izlerine dâir bence en önemli işaretlerinden birisi onun şiirleridir. Köroğlu’nun şiirlerinde anlattığı coşkun tabiat Dörtdivan’ın doğasına çok uygundur. Her nedense bu durum Köroğlu çalışmalarında pek de söz konusu edilmemiştir. Biz Dörtdivan’da ikametimiz sırasında onun adına izafe edilen yerlerin yanı sıra bu doğal ortamı ve onun şiirlerine ilham olan yerlerin üzerinde durulması gerektiğini düşündük. Şüphesiz bu yerlerin en başında Dörtdivan gelmektedir.