26 – 29 Eylül 2023 tarihlerinde bana ithaf edilen Uluslararası Uygulamalı İstatistik Konferansı’na katılmak üzere 25 Eylül 2023 tarihinde Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’ya gittim. Konferans, istatistik yöntemlerinin kullanıldığı her disiplinden gelen 160 civarında tebliğle gerçekten başarılıydı. Bu tebliğlerin 11 ayrı ülkeden gelmiş olması da başarının başka bir göstergesiydi. Toplantıya ev sahipliği yapan Uluslararası Saraybosna Üniversitesine, toplantıyı düzenleyen Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesine, toplantının paydaşları olarak katkı sağlayan Uluslararası Balkan Üniversitesi, Ordu Üniversitesi ve Kayseri Üniversitesine teşekkür ediyorum. Konferansı Düzenleme Kurulu üyelerine, Doç. Dr. Yalçın Tahtalı’nın şahsında ve toplantıyı benim onuruma düzenlemeye aslında üç senedir niyet ettiğini bildiğim için, özellikle Doç. Dr. Yalçın Tahtalı’ya, şükranlarını sunuyorum. “Bilime emeği geçen hocalarımıza vefa” sloganıyla yola çıktıkları, internet sayfasında da ifade edilen konferansların bundan sonra daha da başarılı olmasını yürekten diliyorum.
Adıma düzenlenen böyle bir uluslararası bilimsel konferans beni ziyadesiyle mutlu etti, gurur duydum. Fakat bu yazıyı yazma sebebim konferans değil. Toplantı dolayısıyla bir gezi düzenlendi, Bosna Hersek’i ve 1992 – 1995 arasında yaşananlara tanıklık eden yerleri gördük, bunları anlatmak istiyorum. Sözden çok görüntülerin etkili olacağını düşündüğüm için çektiğim resimlerden bazılarını seçip yazının sonuna ekledim.
İçinde yaşadığımız şu günlerde, 7 Ekim’de başlayan asimetrik İsrail – Hamas savaşında ölen yüzlerce çocuk, kadınları gördükçe Srebrenitsa’yı hatırlıyor ve savaşmakla katletmek arasındaki farkı anlamayan acımasız kasaplara “Allah lanet etsin” diyorum.
***
Umut Tüneli. 1993 yılında 4 ay süren bir çalışmanın sonunda 30 Temmuz 1993’te açılmış 800 metre uzunluğunda bir tüneldir. “Hayat Tüneli” olarak da bilinen tüneli günde 1000 kişinin geçtiği, tünelin savaş boyunca 300 bin insanın hayatta kalmasını sağladığı ifade edilmektedir. Uluslararası Saraybosna havaalanına kuşatma altındaki şehrin insanlarını, özellikle yaralıları taşıyabilmek, havaalanına gelen ilaç, gıda ve benzeri yardımları halka ulaştırabilmek için kullanılmıştır. Trebeviç dağı, Saraybosna’nın batısında Sırp bölgesine sınır olup Sırp Çetnikler buradan Saraybosna’ya saldırıyordu. Igman dağı eteğindeki Butmir bölgesinde Kolar ailesine ait evin bodrum katından havaalanına doğru kazılmıştır. Savaş sonunda 1996’da bu ev müze hâline getirilmiştir. Biz de bu müze evden girerek tüneli gezdik. Geziden sonra evin bulunduğu mahalde belgesel bir film gösterdiler; izlenmesi gereken bir belgesel.
İzzetbegoviç’in Kabri ve Kovaciç Şehitliği. Aynı gün ikinci ziyaretimiz Aliya İzzetbegoviç merhumun da kabrinin bulunduğu Kovaciç Şehitliğine oldu. Mezarlık iki bölümden oluşuyor. Eski Osmanlı Mezarlığı ve 1992-1995 savaşında şehit olanların mezarlığı. Sırp ateşinden korunabilmek için şehitlerini gece karanlığında bu Osmanlı mezarlığına getirip defnetmişler. 1992-1995 savaşından kaç şehidin kabrinin burada olduğunu öğrenemedim. Ama binlerce denilse mübalağa olmaz sanırım. 19 Ekim 2003 tarihinde kaybettiğimiz İzzetbegoviç merhumun da na’şı vasiyeti üzerine buraya defnedilmiş. Resimde görülen mezar taşında “abdullah Aliya İzzetbegoviç” yazıyor. Yani mezar taşında “Allah’ın kulu” sıfatı ile yetinilmiş. Kendisine “Bilge Kral” denilmesini hiç istemediğini hatırlıyorum.
Gazi Hüsrev Camii ve Başçarşı. O günkü gezimizin son durağı Saraybosna’nın simgesi haline gelmiş Başçarşı ve Gazi Hüsrev Camii idi. Cami çarşının hemen girişinde yer alıyor. Gazi Hüsrev bay adına inşa edişmiş. Gazi Hüsrev Bey, Bosna sancak beyi olduğu yıllarda camiyi Mimar Sinan’a yaptırmış. Bitiş tarihi 1531, Bey Camii olarak da söyleniyor. Başçarşı bizim İstanbul’daki kapalı çarşıyı andıran tarihi bir mekân. Burada gezdik. Eşim Fazilet Hanım torunumuz Selin’in bebek koleksiyonuna Boşnak milli kıyafetli bir bebek aldı. Koleksiyona bir Sırp bir de Hırvat bebek eklemek için sorduğunda dükkânların bir kısmı nazikçe, bir kısmı kızarak “burada bulamazsınız” dediler. Eşim de bu tavırları yadırgadı. Ama sonraki iki gün Mostar ve Srebrenitsa gezilerimizde satıcıların ne kadar haklı olduklarını anladığını söyledi.
***
Konjic Köprüsü, Blagay Sarı Saltuk Tekkesi Mostar Köprüsü. Ertesi gün, Saraybosna Yunus Emre Enstitüsünün tahsis ettiği minibüsle Mostar köprüsüne müteveccihen hareket ettik. Yine altı kişiydik bendeniz, eşim Fazilet Kavuncu, Dr. Yasemin Gedik, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Yılmaz, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mücahit Eğri ve Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa. Yolculuğumuz gayet rahat geçti. Kurtuluş hoca, mezuniyet töreninde gençlerin kep atması yerine kuşak bağlamak, kaftan giydirmek gibi daha milli bir alışkanlık kazandırmak gerektiğini anlattı. Şimdi aklımda yok ama Şeyh Edebali’nin “Ey oğul” diye başlayan metnine benzer bir metni okuyarak mezun olan çocuklara bu metni tekrarlattırmak istediğini anlattı. Kurtuluş hocanın düşüncelerine hak verdim. Kadim bir medeniyetin varisleri olarak kendi geleneklerimizden esinlenen törenler yapmak, alışkanlıklar ve uygulamalar geliştirmek elbette olabilir. UAK toplantılarında bu gibi konuların gündeme alınması gerektiğini düşündüm.
İlk durağımız yolumuzun üstünde Konjic şehrinde savaş sırasında Hırvat milislerinin vurduğu köprüydü. Neretva nehri üzerindeki köprü Hırvatların bombardımanı esnasında yıkılmış, köprüyle beraber tahrip olan yerler arasında bir de minare var. Bunları resimledik. Fatihalarımızı okuduk ve yola devam ettik.
Sonraki durağımız Blagay tekkesi, ya da Sarı Saltuk Tekkesi. Buna nehrinin çıktığı yerde yani kaynağında olan Sarı Saltuk Tekkesinin dillerde söylenen diğer bir adı Alperenler Tekkesi. Tekkenin ne zamandan beri faaliyet gösterdiğini söylemek kolay değil. Çünkü menkıbeye göre Sarı Saltuk Baba, Yesevi babanın batıya gönderdiği Horasan Erenlerinden birisi, yani 13. Asırda yaşamış… Balkanlarda ve Türkiye’de 12 makamı olduğu söyleniyor. Ancak ziyaretimiz esnasında, tekkenin bitişiğindeki misafirhanenin 17. Asır ortalarından inşa edildiği, 1851’de de yenilendiğini öğrendik. Namazımızı kılıp yola devam ediyoruz.
Sonraki durağımız Mostar. Önce bize araba tahsis eden Yunus Emre Enstitüsünün Mos-tar’daki yerini ziyaret ediyoruz. Enstitü, köprüye de yakın olan tarihi bir mekânda kurulmuş, başında Türkiye’de Türkoloji tahsil etmiş çok bilinçli bir Boşnak kardeşimiz var. Bosna Hersek’te gittiğimiz hemen her yerde TİKA’nın ve Yunus Emre Enstitülerinin varlığını gururla ve mutlulukla hissettik. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mütevazı imkânlarla ne büyük işler yaptığını görmemek mümkün değil. Teşekkürler TİKE ve Yunus Emre Vakfı.
Mostar Köprüsü Dünyaca meşhur bir yer. Köprü Neretva nehri üzerinde, 1566’da Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından yapılmış. 1993’ye Hırvat milisleri bombalanarak yıkılıncaya kadar kullanılmış. Savaştan sonra, aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi aslına uygun olarak restore edilmiş ve 2004 Temmuz’unda açılmış.
Köprü nehri yüzeyinden 20 metre yükseklikte, 30 metre uzunlukta, söylentiye göre eskiden bu köprüden atlamayan delikanlıya kız vermezlermiş. Geziden dönüp bunları çocuklara anlatınca, damadım Fırat Yaldız’ın bu köprüden atlayan ikinci Türk olduğunu öğrendim. “Mostar’ı gezerken bunu bilseydik epey hava atardık” diye hanımla espri yaptık.
***
Srebrenitsa. Ertesi günü Uluslararası Saraybosna Üniversitesi rektörünün tahsis ettiği bir arabayla, Fazilet Hanım ve Yasemin Hanımla birlikte Srebrenitsa’ya müteveccihen yola çıktık. Şoförümüz Senad şuurlu bir Boşnak. İlk durağımız anıt mezarlıktan hemen önce bir vakıf tarafından kadınlar için yaptırılmış bir yurt. Mescidinde namazımızı kılıp yola devam ediyoruz.
Anıt mezarlıkSrebrenitsa şehrine 20 km mesafede Potaçari denilen yerde bir alana 2003 yılında kurulmuş. Kurulduğu zaman bulunan 6241 şehidin sayısı bugün 8372 şehide yükselmiş. Yani 1995’ten yıllar sonra bile orman içinde o katliamda öldürülen insan kalıntıları bulunuyor. Mezarlıkta, 15 16 yaşında çocuklardan 60 yaşındaki erişkinlere kadar erkek şehitler var. İnsanlık utancı olarak vicdanı olanların hafızasında kazınması gereken bir hatıra… Bosna Kersek Müftüsünün 2001’de yaptığı dua bir kitabeye yazılmış: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; Allah’a dua ediyoruz ki acı umuda, intikam adalete, annelerin gözyaşları Srebrenista’nın hiç kimseye ve hiçbir yerde bir daha olmaması için duaya dönüşsün.”
Mezarlıklara biraz göz gezdirdikten sonra oturup Yasin okuyor ve aklımızda rahmetli
İzzetbergoviç’in “Savaş ölmekle kaybedilmez, savaş düşmana benzerseniz kaybedilir” sözleri, duamızı yapıyoruz: “Allah’ım bizi varlığımızı geleceğe taşıyacak kadar güçlü eyle ve başkalarının da varlığını koruyacak merhameti bize nasip eyle.”
Srebrenitsa Müzesi, Anıt Mezarlığın yakınında bir akü fabrikasının içinde. 1995 Temmuz başında Fabrikaya insanlar, “anlaşma yapılıyor, savaş bitti, teslim olun” çağrısı üzerine güvenerek BM güvenlik güçlerine silahlarını teslim edip çoluk çocuklarıyla koruma altındaki bu fabrikaya sığınmışlar; ama Sırp Çetnikleri gelip 15-60 yaş aralığındaki erkekleri, BM’in Hollandalı askerlerinden oluşan güvenlik güçlerinden almışlar. Müzede buraya sığınan ailelerin yaşantısı, Sırp katillere teslim edilen erkeklerin dramı, Sırpların kadınlara uyguladığı şiddet, BM askerlerinin duvara yazdıkları yazılar yer alıyor. Gözyaşlarımızı tutamıyoruz.
Umut Tünelinin Başladığı Kolar Ailenin Evi
Umut Tüneli
Aliya İzzetbegoviç’in (Allah Rahmet Etsin) Mezar Taşı
Konjic Köprüsü ve Arka Planda Yıkılan Minare
Konjic Yıkılan Minare Daha yakından
Blagay Sarı Saltuk Tekkesi