Bozkırda “Kökpar” Oyunu

Tam boy görmek için tıklayın.

“Tulpar jeliden tanılar,
Er besikten tanılar.” (1)
Duvlat     Babatayulı
Duvlat Babatayulı’nın bu veciz sözü, at ve at kültürünün Kazak Türklerinin sosyal hayatlarındaki yerini vurgulamak açısından çok önemlidir. İsterseniz bu sözden başlayarak uçsuz bucaksız Kazak Bozkırlarının üzerinde ve Kazak insanlarının yüreğinde yaşayan, yaşatılan bir renkli dünyaya dizgin vuralım.

Kökpar, bir atlı spor oyunudur. Başı kesilerek ortaya atılan bir keçi ya da koyunun atlı iki takım tarafından çekiştirilip kazanılması üzerine kurulan ve geniş bir meydanda at üzerinde oynanan bir oyundur. Bu oyun, Kazak Türklerinin tabiatla mücadelesini, onların kazanma hırsını, ruh ve beden gücünü yansıtması açısından da güzel bir örnektir.

Askar Süleymanov bir yazısında şöyle der: “Başka insanlar belki maymundan yaratılmış olabilir, (Biz buna inanmıyoruz.) eğer öyle bir tez varsa o zaman Kazak da attan yaratılmıştır.” Gerçekten de, tulparı anasının karnında yatarken tanıyan Kazak Türkleri kadar ata daha yakın olan başka bir halk bulmak oldukça zordur.

At oyunlarının töresi olan kökparın parayla ve zenginlikle bir ilgisi yoktur. Güç, uğraş ve  akıl bu sporun esasını teşkil eder. Kökpara sadece yiğidin de yiğidi katılabilir. Bu oyuna ağzıyla kuş tutan, yarışlarda bütün madalyaları toplayan yabancıların koşu atları kesinlikle giremezler.

At ile Kazak dostluğunu sadece efsanelerle değil günümüzdeki binlerce örnekten sadece birisi olan Bahtiyar Taycan’ın bir yazısından aktarma yaparak örneklendirmeye çalışalım:

“Ordabası bölgesinde oturan Bolat Sağımbekov’un evinin baş köşesinde büyük bir ata binmiş bir aksakalın(2)  resmini gördük. Bu resmi yapan ressam, at ile yaşlı at seyisinin birbirine uyumunu öyle etkili bir şekilde resimlemeye çalışmış ki, çok sevdiği atına binen sade bir Kazak’tan çok farklı bir kompozisyon hemen dikkatimizi çekiyor.

Sonra bu resmin hikayesini dinledik. Tulpar üzerindeki yaşlı adam, bir zamanlar iki omuzuna iki adam bindiren Salıbek zamanında yiğitlerin en güçlüsü imiş. Dünya zenginliğindense altındaki burağını daha değerli gören ev sahibinin atıyla yiğitliğin büyük zirvesi olan kökparda bulunmayı sürekli gözünün önünde canlandırmış. Saken, atını zorlamadan, yarışa çıkarmadan yarışı dışarıdan izliyordu. Koyunu alan yarışçı kalabalıktan çıkmaya başlayınca atıyla su gibi akıp gidermiş de, seksevulin(3)  gücü gibi güce sahip Salıbek koyunu iki-üç çekmede alırmış. Onun için Salıbek atıyla her iki takımda da sırayla oynarmış.

O Saken, yaşlanıp da beli bükülünce bile attan inmeyip gücün atası olan Hacımuhanın 120. yıl dönümü toyunda kökpara girmiş. Gördüklerini bildiklerini gençlere öğretmiş. Kökparda at üzerindeki mücadelenin kinle yapılan kavga değil, dostluğa, yiğitliğe çağıran önemli bir sanat olduğunu anlatmaya çalışmış.

Sağlığı kötüleşip devamlı hastaneye yatan yaşlı kökparşının(4)  iyileştikten sonra sorduğu ilk şey atının durumu. Evine geldikten sonra atının yelesinden tutup kulağının altını kaşıyıp yüzünden uzun uzun öpmüş, atın gözlerinden boncuk gibi yaş dökülmüş.

Sonra Saken tamamen yatağa düşmüş. Hasta adam iyice kötüleştiği bir gün çocuklarına kapının önüne yatak serdirip atını alıp gelmelerini istemiş. Böylece atı hasta olan sahibinin artık kendisine gelemeyecek kadar kötüleştiğini anlayarak yine gözyaşı dökmüşler. At, adamın üzerindeki yorganı ve başındaki yastığı dişleriyle alıp atmış. Yaşlı adamı koklayıp başını sahibinin yanına koymuş. Onun bu halini gören diğer ev halkının da hüngür hüngür ağladıkları komşuları tarafından anlatılmaktadır.

Aradan fazla zaman geçmeden Saken ölmüş. Bunun üzerine atı da bir hafta boyunca yemeden içmeden yas tutmuş. Bir daha da kendini toparlayamamış.

İşte yaşlı Kazak ile Kazak tulparının dostluğu…O günlerdeki bu dostluk tablosunun, atları bir kazanç varlığı olarak gören günümüz toplumunun bir bölümüne de yeterli ders vermiyor mu sizce?

“Atlardan kazanç elde etme” dediğimize göre bu konuyla ilgili olarak Güney Kazakistan At ve Spor Federasyonu Müdürü olan, at sporu denince önündeki yemeği bırakıp koşan, Nurmahan Yoldaş’a kulak verelim biraz da: “Kökpara at kumarı olarak bakan insanlarımız çok yanılıyorlar. Kökpar sporların başıdır.”der. Bu değerlendirmenin yanında Bavırcan Mamışulı, kökparı konuya açıklık getirmesi bakımından başka bir yönüyle ele alır. B.Mamışulı kökparın, kahramanlığa, yiğitliğe, hırsa ve insan vücudunun, ruhunun gelişmesine fayda sağlayan önemli bir spor dalı hatta bir sanat olduğunu vurgular.

Sovyet döneminde “insanları tembelleştiriyor.” Diye kökpar oyununun yasaklandığını da biliyoruz. Gençlerin toylarda içki içtikleri, sarhoş haldeyken kökpara katıldıkları ve bu durumun çok zararlı olduğundan hareketle bu spor dalını yasaklamalarına bahane bulmuşlardır. Bu yasaklama sonrasında kökpar sporunun değerini kaybettiği görülmüştür. Bozkır şartları içinde yaşamaya ve kendini bu kültür ve sporla geliştirmeye alışmış bir toplumun bu yasak karşısında susup oturacağını beklemek haksızlık olur. Onlar da susmadılar ve kenara çekilip oturmadılar. Gerçek Kazak kökpara çıkmayıp da evinde nasıl yatabilir? O zamanlar Sır-ı Derya nehri kenarlarındaki kumsallarda, kimsenin duymadığı, görmediği yerlerde Kazak yaşlılarının bu spor ve sanatı gençlere gizlice öğrettikleri bilinmektedir. Bügünkü Şardara’da, Türkistan’da, Kuşata’da, Kızılorda’da, Otrar’daki kökparşılar, aksakallar o günlerden kalmadırlar. Kazakların kanını oynatıp, yiğitliğe çağıran, sanata ve spora yöneltip, at üstünde geçmişiyle bütünleşen gençlerin yaralanmamaları için çalıştılar. Komunistlerin bu gizli çalışmayı öğrenince o gençleri haince öldüreceklerini bildikleri halde bu sporu bırakmadılar, bıraktırmadılar.

O temiz ve iradeli anlayış günümüzdeki kökpar sporunda hala korunmakta mıdır? Burada biraz durup düşünmekte fayda var. “Ruslar balık tutmayı nasıl bırakmazsa Kazaklar da  kökparı bırakmaz.” diyerek sert rejime karşı başını dik tutan büyük kökparşıların bugünkü torunları, bu değerli sanat ve spor dalının daha çok geliştirilmesi  yerine onu sıradan bir oyuna çevirme, ondan kazanç elde etme anlayışıyla nerelere ulaşabilirler biraz durup düşünmelerinde fayda var.

Şimdiki kökpar yarışlarında ödül olarak birkaç araba konuluyor. Mayıs ayından önce kökpar atlarının fiyatının 15,20 bin dolar arasında seyretmesinin sebebini burada aramak lazım. Bazı kişilerin önceden anlaşarak oyun sırasında karşı tarafın yarışçılarını belli etmeden kamçılamaları artık sık rastlanır olmuştur. Üzülerek söylemek gerekirse bugünkü kökparşıların tekniği iyilikten çok kötülüğe yatıyor. Kazaklar bu milli geleneği belli bir disipline almadan, sporun evrensel kurallarıyla bütünleştiremeden kardeş Kırgız Türklerinin ünlü bir film rejisörü de olan Bolat Şamşiyev  kökpar oyununun şartlarını belirlemiş bile. Eski dönemlerde konar-göçer halkın koyunlarına saldıran Ergenekonun efsanevi önderi ve sembolü olan bu gök kurtları yakalayıp ağızlarını bağlayıp asarak öldürürlermiş. Onun için bu spor oyununa Bazı Türk boyları ve Kırgızlar “Kökböri” adını vermişlerdir. Kırgızlar, uluslararası platformda oyun şartlarına göre “iki takım beşerden eşleşmeli, yirmi dakikadan üç bölümde oynanmalıdır.” kuralını yerleştirmek için çaba göstermişlerdir.  Bu tür oyunun bir kötü yanı, yarışçının diğer yarışçılara üstünlük kurmak için kalabalıktan koyunu alıp çıkacağım diye atına ölümü pahasına güç harcattırmasıdır.

Grup oyunu ile grup olmayan oyun arasında yerle gök kadar fark var. Sır nehri civarında genellikle “Kuvma Kökparı”(5)  adıyla kovalamaca şeklinde oynanır. İki tarafın gücü denk olunca ilginç ve zevkli bir yarış izlenir fakat güçlüler bir tarafa toplanınca bu sefer de ödül için misafir durumundaki rakip takımı itip kakmaları Kazak konukseverliğine sığmayan bir davranış olarak göze çarpıyor. Bu nedenle olsa gerek ki, şimdiki kökparşılar pehlivan diye adlandırılmaktadır.

Değerli hocam Rahmankul Berdibayev anlatmıştı. İlginç ve de düşündürücü bir anekdot…Aradan yıllar geçmesine rağmen hatırladıkça gülümsediğim ama bir o kadar da üzerinde akıl yürütmeye çalıştığım bir gerçek olay…

1996 yılında Macaristan’ın Keşkemet şehrinde at yarışmalarında mücadele eden 24 devletin sporcuları ustalıklarını göstermek üzere bir araya toplanır. Kazakistan’ın güneyinden Abdikapar Kiyantaev, Janes Sayev, Kamalhan Omarbekov, Sadiyar Şokanov, Bahtiyar ve Oskembek Korabaev gibi kahraman yiğitler  Kazak halkının spor oyunlarını Avrupalılar’a tanıtmak için oradadır. O dönemde takım oyunu sistemini ilk defa düzenleyen (ele alan) bölge spor okulunun müdürü Balğabay Elşiyev idi. İlginç gelişme de  sıra “kökpar” oyununa gelince başlar. Avrupa’ya ata binerek nasıl gidersin ki? Kökpar oyununa katılan sporcular oradaki at yetiştirme çiftliğinden at kiralamış ve yarışa katılmışlar. O atların derisi o kadar çok inceymiş ki, altı katlı kayışla yapılan Kazak kamçısıyla kamçıladığında atların derileri hemen  yaralanmış. Ertesi gün hayvanları koruma derneği yetkilileri gelip kökpara katılacak olan Kazak yarışçılarının tüm kamçılarına el koymuşlar. “Ne kadar acımasız ve sert bir halksınız” diye de hakaret etmişler. Değerli hocam anekdotun son cümlesi olarak da şunu eklemişti: “Yerdeyken uslu, baş kaldırmayan  Kazakların ata binince ruhunun ateşleneceğini onlar nereden bilebilir ki?”

“Dayak dala ulaştırır,        Tayak talğa jetkizer
Tay kunana ulaştırır,          Tay kunanğa jetkizer
Kunan ata ulaştırır,            Kunan atka jetkizer
At murada ulaştırır.”           At muratka jetkizer

Diyen bir milletin evlatları ve  “Akrabanın atının öne geçmesinden köylümüzün tayının öne geçmesi daha iyidir” diyen cömert bir halkın torunları olan Kazakların kökpar sporunu maddi kazanç elde etmek isteyen birilerinin eline bırakması elbette düşünülemez. Onun içindir ki, zaman geçirmeden bu sporun gerçek yerini almasına uğraş verenlerin elini çabuk tutması gerekmektedir. Kırgız Türklerinin “kökpar” ya da diğer adıyla “kökböri” sporunda mesafe katetmelerinin seyri iyi araştırılıp ona göre bir planlama yapılmalıdır.

Tarih sahnesine at üzerinde çıkan Türk soylu halkların ruhunu yükseltip onlara güç ve moral veren hayvanın at olduğunu bilen Sovyet sistemi tüm halkı (milleti) özgürlüğünden ayırmak için atlara düşman gibi bakmış. “Olağanüstü bir illet (bulaşıcı hastalık) yayıyor.” iftirasıyla at sürülerini topluca vurup öldürdükleri hadiseler de bilinmektedir. İşte böyle zor günlerde yaşayan Türkmenler’in kahraman yiğitlerinden oluşan bir grup, “akalteke ve tekejavmit”(6)  atlarının  soyunu kurtarabilmek için kendi geleceklerinden vazgeçip çöllere gitmişler. Vakit gelip ortam sakinleşince de memleketlerine geri dönmüşlerdi. İşte o dönemlerdeki bu kindar hareket nedeniyledir ki, birçok soylu Kazak atının da nesli tükendi. Şimdi kökpara çoğunlukla “Karabayır” atıyla çıkılır. Ekonomik durumu yerinde olanlar ise genelde “Budan” atlarını biniyorlar. Mesela, Ahalteke ve Karabayır soyundan olan atlar  koşmak için iyidir. İngiliz atı ve Ruslar’ın ağır yük taşımaya uygun olan “Vladimir” atı soyundan çıkan “Budan”atları  kökparın süsü olarak bilinmektedir. “Donçak” atları da iyi koşarlar. Bunların Kazak atlarından farkı yabancıların atları gibi çok hızlı koşmazsa bile çok dayanıklı olmalarıdır. Diğerleri gibi çabuk yorulmazlar.

Atlar için bazen, “İnsandan daha merhametli, daha anlayışlı…” diye söylendiği hepimizce malum. İzlediğimiz kökparlarda yere düşen yarışçısının üstünden geçmeyen atlara, yarışçının serkeni(7) alıp da kendi üzengisine iliştirmeye uğraşırken daha sakin  bir yere koşmak için var gücünü kullanan kökpar atlarına, sahibinin davranışlarından, kaş göz hareketlerinden onun ne istediğini hemen anlayan soylu atların var olduğuna defalarca şahit olduk. İsmail Ata adındaki Kentavlı yaşlı bir Kazak atamızdan duymuştum. “Çok zor günlerde aynı boydan oluşan halkına bakmakla yükümlü kara kaşka(8)  atlı Kambar Bahadır’ın kahramanlığı ile  1916 yılında bağımsızlık hareketlerine katılıp geyik kadar bile barınak bulamayan Madi Batırın da inandığı o dönemde bindikleri atları idi. Bu tarihi vakalar hala Kazak köylerinde, Kazak halkı arasında dilden dile dolaşmaktadır. Dolayısıyla hiçbir özelliği olmayan çoban atlarına meyletmeyi, onlarla övünmeyi bir kenara bırakıp Kazak atını asilleştirmeyi ele almak gerek. Bunu sadece parası çok olanların değil devletin meselesi olarak kabul edersek çok şey kazanırız.” Diye konuşmuştu.

Bu yazıyı hazırlarken   Kazakistan At Sporları Federasyonu ve Kökböri Derneği Başkanı Kayrat Satıbaldı’nın Kazakistan halkına yapmış olduğu şu çağrısı dikkatimi çekmişti, “Kazakistan’da 1916 yılında 4.400.000 at varken günümüzde bu sayının 1.000.000 civarında olduğunu görüyoruz. O yüzden ülkesini seven her Kazak ailesinin elinde en az bir at, her iş adamının evinde bir at sürüsü, her bölgede at sporu okulu ve hipodromu olması gerek.”

Sayıların değişmesi daha doğrusu azalması aynı zamanda bu önemli spor dalının da öneminin azalması anlamına mı geliyor bunu biraz durup düşünmek lazım. At sporu ve özellikle de bu sporun bir dalı olan kökparın önemini kavramak, bu milli sporu nesilden nesile aktararak unutulmamasını sağlamak bozkır insanının vazgeçilmez ideali olmalıdır.

Kökparın çok önemli bir spor dalı olduğunu gösteren iki örnekle sözümü tamamlamak istiyorum. İlki, dünya ve olimpiyat şampiyonu Muhtarhan Dilbekov… Diğeri ise Kazakistanın yetiştirdiği en büyük aytısçılardan (9) biri olan Bekars Şoybekov… Bu iki yeteneğin geçmişinde kökpar sporunun mayası vardır. Muhtar, boks sporunun alfabesini dahi okumadan onu birincilik kürsüsüne kadar yükselten kökpardaki pişen gücü, kuvveti ve sıcak yüreğidir. Onun olimpiyat şampiyonu olarak almış olduğu madalyada kökpar sporunun da payı olduğu muhakkaktır. Bekars da küçük yaşlarından başlayarak kökpar sporuna meyletmiş, her fırsatta kökpar yarışlarına katılarak oradan aldığı kültür gücü sayesinde edebi muhayyilesini geliştirmiştir. Söz ustalığındaki kıvraklığı, jüyrikliği (10) kökparla uğraşısının sonucu elde ettiği bir yetenektir.

Bu iki örnekten hareketle konuyu şöyle bir sonuca bağlarsak çok daha doğru olacağı düşüncesindeyim. Kökpar, insanın hem bedenini, hem gücünü-kuvvetini hem de edebi dünyasını olumlu yönde geliştiren bir milli spor dalıdır. Bu tespitimiz sonrasında da Kazak gençlerine tavsiyemiz, kendi benliklerini, geçmişlerini, kültürlerini yansıtan bu spor dalına gerekli özeni göstermeleri, daha derli toplu ve ekolleşmiş bir tarzda geçmişlerinden aldıkları bu mirası gelecek nesillere aktarmalarıdır. Bu aktarmayı sağlayacak yani  “Nur üstüne nur yağdıracak” Göktürk’ün yiğit evlatlarıyla tez zamanda tanışmak istiyoruz. Onlara şimdiden “jalındı”11   selem!

1.Tulpar kulunluğundan, yiğit beşikliğinden tanınır. Tulpar: Soylu ve çok iyi koşan at. Başarılı, bilgili.
2.Aksakal:Bilgili,tecrübeli,saygıdeğer ve yaşı büyük kimse.
3.Seksevil:Kumlu yerlerde yetişen, fazla büyük olmayan, dalları köküne yakın bir tür ağaç.
4. Kökparşı: Kökpar oyununu çok iyi oynayan.
5.Kuvma Kökparı: Birbirini izleyen, kovalamalı veya peş peşe oynanan atlı kökpar oyunu.
6.Akalteke veTekejavmit: Soylu Türkmen atları.
7.Serke:5,6 yaşlarında kısır keçi. Kökparda başı kesilerek ortaya konan keçi.
8.Kaşka: Alnında kendi renginden farklı, yuvarlak bir renk oluşmuş atlara verilen ad. (kara kaşka, ak kaşka gibi)
9. Aytısçı: Ozanlar atışmasına katılan ozan. Atışmacı.
10.Jüyrik: Hızlı koşan at, hatip, bilge
11.Jalındı: Alev, (güç,kuvvet)

Yazar
Cemal ŞAFAK

Cemal ŞAFAK 1952 yılında Ardahan ili, Çıldır ilçesi, Aşık Şenlik köyünde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Kars’ta tamamladı. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Eskişehir Anadolu Ünive... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen