Çağrı ADİL[i]
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Haziran ayındaki Çin ziyareti sırasında, bir soru üzerine, Türkiye’nin BRICS’e katılımına soğuk bakmadığını söylemesi üzerine Türkiye ve BRICS konusu bir kez daha gündeme geldi.
Hatırlanacağı üzere, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012 yılında Moskova ziyaretinde, o zamanların görece daha çekici ve ‘moda’ örgütü olan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılım isteğini ifade etmesi, hem Türkiye’de hem de Batı’da Türk dış politikasında eksen kayması tartışmalarını beraberinde getirmiş ve bu örgüte katılım olasılığı geniş kesimlerce tartışılmıştı. Bugün de benzer bir tartışmanın içerisindeyiz.
Hakan Fidan’ın açıklamaları sonrasında Türkiye’nin BRICS’e katılım olasılığı, bunun nasıl gerçekleşeceği, Türkiye’ye faydası veya zararının ne olacağı, başta Rusya olmak üzere BRICS üyelerinin bakışı gibi birçok noktada tartışmalar yürütülüyor.
BRICS, bugün küresel güneyin farklı coğrafyalarından, medeniyetlerinden ve güç merkezlerinden ülkeleri barındırması, çok kutuplu dünya düzeni oluşturulması ve Batı’ya alternatif ekonomik işbirliği modelleri sunması nedeniyle, her ne kadar kendileri tam olarak öyle tanımlamasa da, Batı karşıtı bir yapı olarak öne çıkıyor.
Bu bağlamda, bu yazıyı yazmamda vesile olan ve dünyanın farklı ülkelerinden uzmanları, karar alıcıları bir araya getiren ve 25-26 Haziran’da Moskova’da yapılan 10. Primakov Okumaları’nın BRICS oturumuna katılan uzmanların görüşlerine dayanarak, hem BRICS’in ne olduğu, üyelerinin bu yapıdan ne beklediği ve bu yapının geleceğine yönelik değerlendirmelerde bulunacağım hem de Türkiye’nin katılma olasılığını tartışacağım.
Yazının Primakov Okumaları’nın BRICS oturumu üzerine inşa edilmesinde iki önemli unsur belirleyici. İlk olarak, Primakov Okumaları adını Rusya’da çok kutupluluk fikrini ilk ortaya atan ve BRICS’e giden önemli kilometre taşlarından biri olan RIC’in kuruluşuna katkı sağlayan eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı Evgeni Primakov’dan alıyor, bu nedenle sembolik bir anlam taşır. İkinci unsur ise oturumun katılımcı profili. Rusya ve Hindistan’ı temsilen katılan Vyacheslav Nikonov ve Nandan Unnikrishnan, BRICS’in ilk oluşum sürecinde aktif katılım sağlayarak bu yapının oluşumuna önemli entelektüel katkılar sunmuş isimler… Bu nedenlerle, BRICS’in geleceğini tartışırken bu oturum önemli bir hareket noktası olarak görülebilir.
RIC’den BRICS’e: Uzun ve ince bir yol
Halihazırda BRICS, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar farklı coğrafyalardan ülkeleri kapsasa da başlangıçta Rusya-Hindistan-Çin (RIC) arasında Avrasya’da istikrar sağlanması amacıyla geliştirilen işbirliği üçgeninin devamı niteliğinde. Bu işbirliği kuruluş amacının ötesine geçerek, küresel düzeyde ekonomik ve politik bir denge oluşturma çabasının bir parçası haline geldi.
BRICS’in resmî tarihi, 2006 yılında St. Petersburg Ekonomik Zirvesi’nde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in inisiyatifiyle Rusya, Çin, Brezilya ve Hindistan arasındaki dörtlü toplantıyla başladı. 20 Eylül 2006’da BM Genel Kurulu’nda bu ülkelerin bakanları bir araya gelerek çok düzeyli işbirliği taslaklarını belirledi.[1]
2008’de tüm dünyayı etkileyen finansal krizden sonra 16 Haziran 2009’da Yekaterinburg’da ilk BRIC zirvesi düzenlendi BRIC’in küresel ekonomik ve finansal krizin üstesinden gelmenin yanı sıra daha adil bir dünya düzeni oluşturmayı hedeflediği belirtildi.[2]
2010 yılında BRIC, Güney Afrika’nın da katılımıyla BRICS adını aldı. O tarihten sonra BRICS’in kurumsal gelişiminde öne çıkan bir diğer mekanizma ise 2017 yılında oluşturulan ‘BRICS Plus’(BRICS+) formatı[3]. Bu yeni konsept, BRICS ülkeleriyle sürekli olarak etkileşim içinde olan “BRICS dostları çemberini” oluşturmayı amaçlıyor.[4] Bu yeni format, BRICS üyesi olmayan küresel güneyin özellikle gelişmekte olan ve yükselen pazarlara sahip ülkeleriyle, uluslararası ve bölgesel yapılarıyla ilişkileri güçlendirmeye olanak sağlayan yeni bir araç olarak ön plana çıkıyor. BRICS Plus formatında zirveye hangi ülkelerin ya da örgütlerin davet edileceği dönem başkanı ülkenin tercihine bırakılıyor. Örneğin 2018 yılında BRICS’in Johannesburg zirvesine bu kapsamda İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak Türkiye davet edildi.[5] Bu tercih kimi zaman zirve sahibi ülkeye coğrafi yakınlıktaki ülkeleri kapsarken kimi zaman da zirvede tartışılacak konulara bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.
1 Ocak 2024 itibariyle ise İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya ve Mısır’ın katılımıyla BRICS genişledi. Arjantin’in de katılması beklenirken, Kasım 2023 seçimlerinde değişen yeni yönetimin kararıyla bu gerçekleşmedi. BRICS’in hızlı genişlemesi, onun başarısını ve alternatif ekonomik-politik gündeminin kabul gördüğünü gösterirken, farklı çıkar ve görüşlere sahip ülkelerin dahil olması, ortak amaçlar ve beklentiler çerçevesinde tam bir örgüt kimliği kazanmasını zorlaştırabilecek önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.
Rusya’da BRICS’e bakış: Batı’ya karşı değil, Batı’dan ayrı bir yol
Primakov Okumaları’nda, uluslararası gündemi meşgul eden diğer konuların yanı sıra öne çıkan başlıklardan biri olan BRICS ve onun gelecekteki gelişimi üzerine yürütülen tartışmalardı.
Rusya, Çin, Hindistan ve Mısır’dan uzmanların katıldığı oturumlarda, “farklılıklar içinde birlik” vurgusu öne çıktı. Devlet Duması Uluslararası İlişkiler Komitesi’nin birinci başkan yardımcısı Vyacheslav Nikonov, BRICS’i medeniyet perspektifinden analiz ederek, bu diyaloğu başta Çin, Rus, Arap, İslam ve Hint medeniyetlerinin bir araya gelerek uluslararası sistemi uzun süre domine eden Batı medeniyetine karşı bir duruş olarak resmetti.
Bu değerlendirme, Soğuk Savaş’ın bitişi sonrası yeni düzeni tasvir etmede önemli bir eser olan Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezini akla getirdi. Huntington’a göre, Soğuk Savaş sonrası dönemde asıl çatışmalar medeniyetler arasında olacaktı. Her ne kadar Nikonov, medeniyetler arası bir çatışmadan bahsetmese de mevcut sistemsel krizi ve BRICS yapılanmasını medeniyetler arası sürecin bir sonucu olarak görüyor.
Nikonov, ayrıca BRICS’i Batı karşıtı bir yapı veya Batı ile mücadele olarak tanımlamak yerine, Batı’dan ayrı, farklı bir yol olarak görüyor. Bu bakış açısı, Rus klasik Avrasyacılığının önemli temsilcisi Nikolay Trubetskoy’un tezlerine benziyor. Trubetskoy, Batı medeniyetinin üstün olmadığını ve kendini Batı’ya göre konumlandırmanın ona üstünlük verdiğini ifade ederken, Rusya’nın Batı’dan ayrı, başka bir yola, yani Avrasya’ya yönelmesi gerektiğini savunuyordu.
Nikonov son olarak, BRICS’e katılmak isteyen ülkelerin sayısının her geçen gün arttığını ve bu doğrultuda üyeliğe kabul edilme kriterleri ile prosedürlerinin üzerinde çalışıldığını belirtti. Bu yönde atılan adımlar, bu diyalog platformunun kurumsallaşması açısından büyük önem taşıyor. Çünkü başta Türkiye olmak üzere bu yapıya ilgi duyan ülkelerin nasıl dahil edileceği önemli bir sorun olarak duruyor.
BRICS Bankası yolda
Bir diğer Rus katılımcı HSE Üniversitesi Rektör Yardımcısı, BRICS-Rusya Uzmanlar Konseyi Başkanı Viktoria Panova, BRICS’in kurumsallaşması yönünde adımlar atıldığını, sivil forum, parlamenter forum ve BRICS Bankası gibi taraflar arasında kurumsal ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacak mekanizmalar üzerinde çalışıldığını ifade etti. Bu mekanizmalar, BRICS’in daha tutarlı ve etkin bir yapı haline gelmesine olanak tanıyacak nitelikte. Halihazırda tam olarak hangi şablonda değerlendirileceği katılımcı ülkeler de dâhil olmak üzere birçok farklı kesim tarafından tartışılan BRICS’in kurumsallaşması, önemli bir hedef…
Çin Bilimler Akdemisi Uluslararası Ekonomi ve Politika Enstitüsü Direktörü Zhang Yuyan, konuşması sırasında Batı-Rusya mücadelesi kapsamında BRICS’i politik düzlemden ziyade sadece ekonomik boyutuyla değerlendirdi. BRICS kapsamında ekonomik işbirliğinin geliştirilmesine odaklanan bir sunum yaptı. Çin de Rusya gibi, ulusal paralar üzerinden ticaretin geliştirilmesi ve Batı ekonomik sistemlerine bağımlılığı azaltacak ulusal paralarla ödeme sisteminin kurulmasını savunuyor. Bu kapsamda, katılımcı ülkeler arasında dijital bir köprü kurulması gerektiğini ve bunun için yasal düzenlemelerden teknik standartlara kadar birçok alanda uyumlaştırmalar yapılması gerektiğini vurguladı.
Hindistan, Çin’in projelerini desteklemekle birlikte, kendi ulusal çıkarlarına uygun hareket etme konusunda ısrarcı. Özellikle Ukrayna krizi sırasında, Batı-Rusya çatışmasında taraf tutmaktansa diyalog ve arabuluculuğu savunuyor. Bu tutum, Hindistan’ın hem BRICS’ten hem de Batı’dan yardım alarak gelişimini sağlama arzusundan kaynaklanıyor. Ancak, bu yaklaşım Batı ile ilişkilerde Hindistan ve Rusya arasında görüş ayrılıklarına neden olup, BRICS’in ortak kararlar almasını zaman zaman engelliyor. Hindistanlı uzman Nandan Unnikrishnan, BRICS’in başlangıçtaki zorluklara rağmen, kalkınma bankası kurulması ve ortak hedefler belirleme gibi önemli ilerlemeler kaydettiğini vurguladı.
BRICS’in karşısındaki tehditler
Mısırlı Büyükelçi(E) Ramzy Ezzeldine Ramzy de BRICS’in karşı karşıya olduğu tehditlere dikkat çekti. Bu tehditleri yatay ve dikey olarak kategorize ederek, yeni üye kabulü, BRICS üyeleri arasındaki asimetrik denge ve üyeler tarafından önerilen farklı ulaşım projeleri olarak sıraladı. Engellerin aşılabilmesi için de genişleme yerine konsolidasyonunun gerekliliğini öne çıkardı. Mısır, Kuşak ve Yol Girişimi, Kuzey-Güney Koridoru, Kuzey Denizi Rotası gibi BRICS üyeleri tarafından önerilen farklı projelerin uyumlaştırılması gerektiğini, çünkü bu projelerin bazen birbiriyle çatıştığını belirtiyor.
Mısır için en büyük tehdit, bu projelerin uygulanması durumunda Süveyş Kanalı’nın öneminin ve ticaret hacminin azalması, zira bu durum Kahire’nin jeopolitik önemini azaltabilir. Ramzy, Çin, Rusya ve ABD arasındaki mücadelenin BRICS için bir risk olduğunu görüyor ve bundan kaçınılması gerektiğini vurguluyor. Hindistan gibi, Mısır da bu sorunların diyalog yoluyla çözülmesini öneriyor ve BRICS’in bu çatışmayı yönetmedeki rolünün altını çiziyor.
BRICS perspektifinden Türkiye: Risk ve beklentiler
Türkiye’nin BRICS’e katılıp katılmayacağından ziyade, bu yapının ne olduğu, hangi stratejik vizyona sahip olduğu, üyeleri arasındaki önemli uluslararası sorunlara yönelik eşgüdümün varlığı, üyelerin BRICS’in geleceğine dönük bakış açıları ve aralarındaki fikir ayrılıkları önemli noktalar teşkil ediyor. Günümüzde BRICS, hem organizasyonel anlamda hem de ideolojik olarak kendini tanımlamakta zorluk çekiyor.
Rusya gibi üyeler için BRICS, Batı merkezli tek kutuplu sisteme karşı bir başkaldırının kurumsal mekanizması olarak ön plana çıkarken, Çin ise daha çok ekonomik fayda sağlama amacıyla bu yapıya yaklaşıyor.
Bu açıdan, Türkiye’nin tam olarak ne olduğu belli olmayan bu yapıya dahil olması, uzun vadede öngörülemeyen riskleri beraberinde getirebilir. Yapı içerisinde yer alıp da Rusya-Batı çatışmasında taraf almak istemeyen ülkeler için bu örgüt, faydadan çok zarar da getirebilir. Türkiye, BRICS’e katılmadan önce bu yapının iç dinamiklerini, üyeler arasındaki iş birliği düzeyini ve stratejik vizyonunu dikkatle değerlendirmeli. Bu bağlamda, BRICS’in Türkiye’ye potansiyel katkıları ve riskleri şu şekilde özetlenebilir:
BRICS, üye ülkeler arasında ticaretin artırılması, ulusal paralar üzerinden ticaret yapılması ve yeni ekonomik fırsatlar yaratılması açısından önemli bir platform sunabilir. Türkiye, BRICS üyeleriyle olan ticari ilişkilerini geliştirerek ekonomik kazanç sağlayabilir.
BRICS, küresel güneyin ekonomik ve politik gücünü artırmayı hedefliyor. Türkiye’nin bu yapıya katılması, çok kutuplu dünya düzenine katkı sağlayarak, Türkiye’nin uluslararası arenada daha etkin bir rol oynamasına yardımcı olabilir.
BRICS, enerji ve altyapı projeleri konusunda önemli işbirliği fırsatları sunuyor. Türkiye, bu projelerden faydalanarak enerji güvenliğini artırabilir ve altyapı yatırımlarını çeşitlendirebilir.
Ancak, BRICS’in içindeki farklı bakış açıları ve çıkar çatışmaları, Türkiye için riskler de oluşturabilir. Halihazırda Rusya ile Batı arasında denge politikası yürütmekte zorlanan Türkiye için, bu mücadelenin en azından Rusya için kurumsal mekanizması olan BRICS’e katılım daha büyük sorunlar teşkil edebilir. Bu açıdan aceleci davranmadan, bu yapının olgunlaşmasının beklenmesi ve sonrasında eyleme geçilmesi daha doğru olacaktır.
BRICS’in geleceğinde ne var?
Rusya-Batı geriliminin arttığı bir süreçte BRICS kimliğini oturtmak ve amaçlarını net bir şekilde belirlemek zorunda. Bu bağlamda, BRICS’in mevcut üyeleri arasındaki ekonomik ve politik uyumu artırmak, örgütün uzun vadeli başarısı için kritik öneme sahip. Yeni üyelerin kabulü sürecinde ise dikkatli ve stratejik bir yaklaşım benimsenmeli. Genişleme kararlarının, örgütün mevcut dinamiklerini ve işleyişini bozmayacak şekilde alınması gerekiyor. Bu nedenle, BRICS’in gelecekteki genişleme politikalarının, örgütün temel hedefleri ve mevcut üyeler arasındaki denge göz önünde bulundurularak şekillendirilmesi büyük önem taşıyor. Her şeyden önce mevcut sorunları çözmeden, üyeler arası konsolidasyonu ve eşgüdümü sağlamadan gerçekleştirilecek kontrolsüz ve hızlı genişleme, 2004 sonrası Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi, fayda yerine zarar getirebilir.
Türkiye, ilk etapta BRICS’e doğrudan katılmak yerine, ŞİÖ örneğinde olduğu gibi diyalog partneri veya gözlemci üye statüsünde iş birliğini geliştirmeyi tercih edebilir. Bu açıdan, BRICS+ formatı Türkiye için önemli bir fırsat sunuyor. Ancak, bu formatın dönem başkanı ülkenin inisiyatifine bağlı olması beklenen ivmenin yakalanmasını zorlaştırabilir. Halihazırda ŞİÖ’de olduğu gibi üye olmayan ülkelerle kurumsal olarak devamlı bir iş birliği mekanizması bulunmasa da, gelecekte bu tür düzenlemelerin yapılması olasıdır. Çünkü Mısır gibi bazı üyelerin yeni üye kabulüne sıcak bakmaması, birliğin BRICS+ gibi üye olmadan diğer ülkelerle iş birliğine olanak tanıyan yeni mekanizmaları geliştirmesini gerektirebilir.
[1] https://www.nkibrics.ru/pages/history-brics
[2] https://www.nkibrics.ru/pages/history-brics
[3] BRICS+ adlandırması, yapının yeni üye kabulü sonrası diğer üyeleri ifade etmek için kullanılmamakta. Bu yukarıda da ifade edildiği gibi BRICS kapsamında farklı bir iş birliğini ifade etmekte. Son genişlemeden sonra alınan karar sonrası yapı ilk kurulduğu zamanki adlandırma ile yoluna devam edecek.
[4] https://www.nkibrics.ru/pages/history-brics
———————————-
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-politika/bricsin-geleceginde-ne-var-turkiye-bir/
2013 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Lisans eğitimi sırasında Erasmus staj programı kapsamında 3 ay süreyle Malta Ulusal Arşivi’nde çalışmalar yürüttü. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında St. Petersburg Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi’nde “Türkiye-Rusya ilişkilerinde Suriye faktörü” başlıklı teziyle aldı. Yurt içi ve dışında çeşitli bilimsel etkinliklere katılıp, sunumlar gerçekleştirdi, yabancı medya kuruluşlarına röportajlar verdi ve makaleler yazdı. Çağrı Adil, hâlihazırda St. Petersburg Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi’nde doktora yapıyor. İyi derecede Rusça ve İngilizce biliyor, Rus dış politikası, Rusya-Doğu Avrupa ülkeleri ilişkileri, Türkiye-Rusya ilişkileri, Dış politikada analitik düşünce merkezlerinin rolleri üzerine çalışmalarını yürütüyor.