Geçmişe “geçti gitti…” demeyenlere, olmuşa “oldu bitti…” demeyenlere, gül alıp gül verenlere, söz alıp söz verenlere, yeminlerle, antlarla, haykırışlarla geleceğe selam gönderip selamı almayanlara ÇAĞRI!
Çağrı…
Kurtuluşu arayanlara, maziyi sorgulayanlara, elleriyle toprağı avuçlayıp canının yarısını yine toprağa gömenlere, ülkesini “tok esirler ülkesi” olarak kabul etmeyenlere ÇAĞRI!
Çağrı…
Hilali alla bezeyip, yıldızı kanla süsleyip ipek dala asanlara, şehidinin başında diz çöküp acıya sızanlara…Yazanlara, çizenlere, kararan ufukları iplik iplik çözenlere ÇAĞRI!
Çağrı…
Berrak düşüncelerini gönüllere yazanlara, kem gözlerin iştahını bozanlara, yüklenip gam yükünü diyar diyar gezenlere…Ozanlara, ezanlara, sevgisini ülküsünden süzüm süzüm süzenlere ÇAĞRI!
Çağrı…
Zindanları Yusufiye yapanlara, sabırları boğum boğum yutanlara, lokmasına merhameti katanlara…Hilal için şafak olup bozkırlara atanlara ÇAĞRI!
Çağrı…
Alevi lambada donduranlara, ayazı ocakta söndürenlere, suda uyuyup taşlarda uyananlara…Solmazlara, ölmezlere, yanmazlara… Yarınlara… Yarından gelip Yarine gidenlere ÇAĞRI!
Çağrı…
Simasını ak aynada görenlere, saatine ak bilekte bakanlara, ekmeğini ak ocaktan yiyenlere…Doyanlara, soyanlara, soyup da semaya göz koyanlara ÇAĞRI!
Çağrı…
Fikrini hadımlaştıranlara, aklını kısırlaştıranlara, ikbalimi ikbaline satanlara…Kaçanlara, uçanlara, iftar diye çöreğimi saçanlara ÇAĞRI!
Çağrı…
Tuna’yı ağlatanlara, Aras’ı dağlatanlara, bir zamanlar Karabağ’a karalar bağlatanlara… Küskünlere, suskunlara, susup da sofrasında yutkunanlara ÇAĞRI
Çağrı…
Keş dağının yücesine, dorukların nicesine, birliklerin gecesine…Ondan kalan ocağına, üzgünlere, düzgünlere, utancından gözlerime bakamayan süzgünlere ÇAĞRI!
Çağrı…
Kardeşini bıçaklayanlara, dönüp yine kucaklayanlara…El verenlere, kol verenlere, mahsur kalan kervanıma yol verenlere… Dolunayıma, yarımayıma… Aha şuracıktaki hilal ayıma… Yersizlere, sessizlere, dilimin ucuna gelip de söyleyemediklerime, öz ülküme, öz ülkeme ÇAĞRI!
Ey yüreğini bende bırakıp benini el şarkılarında avutan mahzun bakışlı cancağızım! Dipsiz kuyulardan gelen sesini anca ben duyuyorum. Gönül gözlerimiz birdi hani? Senin hülyaların nerde? Hani dudaklarımızda alevlenen türkülerimiz nerde? Özlerimiz nerde kardeşim? Dağları tutuşturan, davaları buluşturan sözlerimiz nerde?
Çağrım sanadır can yoldaşım, kan kardeşim, ülküdaşım, alperenim…
Biz birbirimizi büyük tufanlarda, kara Eylüllerde bile yitirmedik. Gönül tellerimiz titrese de bağlıydı ruhlarımız ta Kaf dağının ardına kadar. Sahte balonlara dolmayan nefeslerimizi şimdi hangi mukaddes kıyılara üflemeliyiz? Bunu bir sen bilirsin bir de ben. Ülkü bayraklarının saklandığı yerden çıkma zamanı şimdi değilse ne zamandır? Umutların artık suya bağlanma vakti gelmedi mi dert ortağım, ülkü bağım?
Zindanlarda kazaya bıraktığımız namaza durma, çağa hareket mührünü vurma zamanı geldi de geçiyor bile. Sensizlikten atmayan tanı, olmayan sabahı, nazlanan şafağı görmek istiyorum. Kulağım sendedir ve senin sestedir. Gel de emanetini gün yüzüne çıkaralım artık!
“Yastadır da deli gönül yastadır,
Gelir deyi kulaklarım sestedir.”
BİRLİKTE YÜRÜMEK İÇİN GÜN MIZRAK BOYU YÜKSELDİ.
YETİŞ GAYRİ…!