Kanunlar önünde hepimiz biriz, hepimiz Türküz. Kürt vesair kimlikler Türkiye’de alt kimliktir. Fransa’da, Almanya’da da Türklük alt kimliktir. Bir farkı da söylemem gerek: Başka ülkelerdeki Türk kimliğini yukarda tutan bir Türkiye gibi büyük bir devlet ve Türk Dünyası var. Bu da hissedilir ve yaşanır. Yine diyeceğim o ki, alt kimlikleri üst kimlik haline getirmek çatışma sebebidir. Bunları söylemek Kürtlüğü veya diğer aidiyetleri inkâr demek değildir. Üzerinde birleştiğimiz kuruluş ilkelerinin, kanun ve kuralların işaret ettiği o tek devletin vazgeçilmez kabulüdür. Birliğin, huzurun ve devlet olmanın gereğidir.
*****
A. Yağmur TUNALI
Gün yirmi dört saat Kürt ve Kürt siyaseti, hele hele Kürt seçmen dediğiniz anda ayrışma, kamplaşma kaçınılmazdır. Öyle bir yere gelinir ki “Kürtler bizim kardeşimizdir..” demek de bölücü bir dile yardım eder hale dönüşür. Dikkat edin, Meral Hanım’ın HDP’ye sert tavrını dengelemek için savunma refleksiyle bu sözü sıkça etmesi böyle bir psikolojiyi tetikler mahiyetteydi. Son Diyarbakır konuşmasında bu sefer diğer uca geçer gibi göründü. Demek ki kafalar net değil. Kavramları eğip bükerek konuşuyoruz. Affedersiniz, “karından konuşma” dedikleri ikiyüzlü dil içimizi yara yara ilerliyor.
Sosyal psikolojiyi ihmal edemezsiniz. Her gün bu dille konuşulunca, sade vatandaş da demek ki bir keskin fark ve ayrılık var demeye başlar. Kendisini o etnisiteden bilenlerin veya onlardan olmayanların kafası büsbütün karışır. Bunu yıllarca hiç durmadan yaparsanız varılacak yer bellidir. Kafalarda, gönüllerde birlik harcı dağılır, ayrılık-gayrılık kompartımanları oluşur. Ötekine karşı devamlı bir savunma halini besleyen o farklılık psikolojisi yerleşir. Dahasını demeyeyim.
Herkes Fransız, herkes Alman
Dünyanın oturmuş ülkelerinde böyle bir durum kabul edilemez. Mesela, Fransa’da, çoğu Mağripli altı milyon Müslüman var. Yüzde ona(%10) karşılık gelen büyük bir nüfustur. Hepsi de Fransızım der. Alt kimlik siyasetine girmezler, giremezler. Almanya’da durum daha keskin şekilde böyledir. Bizimkiler gibi, sabah-akşam, “Burada şunlar şunlar yaşıyor” diyeni ve millî kimliğe eş gibi ananı duyamazsınız. O alt kimlikler yaşanır ve yeri geldiğinde siyasetçi de adını edebilir. O kadardır.
Cemal Öztaş’ın, Feyst’te şöyle bir paylaşımı olmuştu: “30 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Hiç bir Alman siyasetçi çıkıp da, ‘Biz bu Devleti Şıvaben’i, Ostfrize’si, Zaksen’i, Bayer’lisi.. Alman’ı ile birlikte kurduk…’ demedi, demez de…” Evet, o ayrıştırma diline itibar edilmek şöyle dursun, o yola girenler mahkûm edilir. Kimse Alman üst kimliğini zedeleyecek bir hareketi aklından geçirmez. Bizde birliği temsil edecek konumdaki Tayyip Bey başta, Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye, son zamanlarda bu dile zorlanan Meral Akşener’e, diğerlerine, konuşanlara-yazanlara, hepimize bu gerçeği hatırlatmak isterim.
Ne siyaseti?
Son yıllarda çok duyduğumuz isimlendirmeler var. Söylemiştim, “Kürt siyaseti böyledir. Kürtler buna razı olmazlar. Kürt seçmen bunu kabul etmez..” ve benzeri cümleler gün yirmi dört saat kulaklarımıza çakılıyor. Bu sözler devamlı edilirken, niçin birbirimize şüpheyle bakıyor, sevmiyor, güvenmiyoruz sorusuna başka sebep ve cevap aramaya gerek yoktur. Devamlı patlatılan bu dinamitle darmadağın oluşumuza şaşılmaz. Bilesiniz ki bundan daha büyük bölücülük yoktur. Türkiye böyle ayrıştırılır, bölünür, kavgaya hazır hale getirilir.
Devlet, birlik için çalışır. Devletin başına geçenler o birlik dilini titizlikle korurlar. Hangi kavramları nerede ve nasıl kullanacakları yerleşik nizama göre bellidir. O mekanizma başa geçenlere bunları öğretir. Taç giyen baş böyle akıllanır. Akıllanmaz ve burada şu kadar etnik vesair kimlikli topluluklar yaşıyor demeyi politika haline getirirseniz, ayrışma-ayrıştırma kapısını ardına kadar açarsınız. Zaten fırsat kollayan etnikçi ve sözüm ona liberal sol gruplar, “halklarımız” demeye başlar. Ülkenizde adında “halklar” geçen bir parti varsa bu alan zaten alabildiğine genişler. Yanına diğer etnik vesair ayrıştırmaları eklemek artık kolaydır. Herkes birbirine bu farklılık ve ayrılık düşüncesiyle bakmaya başlar. Çıkmaza girersiniz. Nitekim gidiş orayadır.
Bir olacağız da böyle mi?
Birlik mesajı bunları kullanmamakla verilir. Aynı gemideysek bir olacağız. Şu seçmen bu seçmen ayrımı birliği dinamitler. Olanı görmek ve açıkça söylemek görevdir: Bugün bizimkilerin bu tabirleri bile isteye kullandıkları açıktır. Olacak iş değildir. Çözülme getirir. Söylemiştim, kullananlar ne yaptıklarını biliyorlar. Problem buna itiraz etmeyenlerdedir. İtiraz bir yana aynı dille konuşanlardadır. Bilesiniz ki itiraz etmeyenler de, devletten milletten habersiz hale gelmiş kimselerdir.
Kanunlar önünde hepimiz biriz, hepimiz Türküz. Kürt vesair kimlikler Türkiye’de alt kimliktir. Fransa’da, Almanya’da da Türklük alt kimliktir. Bir farkı da söylemem gerek: Başka ülkelerdeki Türk kimliğini yukarda tutan bir Türkiye gibi büyük bir devlet ve Türk Dünyası var. Bu da hissedilir ve yaşanır. Yine diyeceğim o ki, alt kimlikleri üst kimlik haline getirmek çatışma sebebidir. Bunları söylemek Kürtlüğü veya diğer aidiyetleri inkâr demek değildir. Üzerinde birleştiğimiz kuruluş ilkelerinin, kanun ve kuralların işaret ettiği o tek devletin vazgeçilmez kabulüdür. Birliğin, huzurun ve devlet olmanın gereğidir.
Birlik aşındı
Şimdiki yöneticiler, ilk yıllardan beri bunu bilmediler. Hatta körükledirler. Türkiye böyle böyle bu tabirlere ısındırıldı. Seçmene “Kürt seçmen” deme garabetine kadar böyle gelindi. Yine söyleyeceğim, tersten düşünüp, şu seçmen bu seçmen ve onların diliyle Türk seçmen demenin bu ayrımcılıkta ne manaya geleceğini düşündüren çıkmadı. Seçmen seçmendir kardeşim. Aynı oyu veriyoruz. Kime verdiğimiz ayrı meseledir. Anlamak ve anlatmak gerektiğinde “İç Anadolu seçmeni şu temayülde, Doğu Anadolu’da ağırlık şöyle…” diyebilirsiniz. Hatırlayın, on yıl önceki açılım yıllarında ne Dersim kalmıştı, ne soykırım, ne doğudaki aslı Türk Kürtlere güya ne zulümler ettiğimiz. İşte bu levha onların devamıdır. Daha eskidir ama böyle cılız hamlelerle semirtilerek hortlatılan bir cehalettir.
Gün yirmi dört saat Kürt seçmen diye diye beyin yıkıyorlar. Yaptıklarının ne manaya geldiğini tartışan da pek çıkmıyor. Millet ve milliyetçilik uzmanı İskender Öksüz’e göre bu düpedüz ırkçılıktır ve suçtur. Sosyolojiyi geçtik, kanunen böyle bir tabir kullanmak mümkün değildir. Yirmi yıl önce bu dilin bu kadar işlenmemiş ham örneklerini yalnız PKK’lılar, uzantısı parti ve destekçileri sözüm ona liberaller kullanırdı. Eski Türkiye’de devlet, bölücülüğün diline hassastı. Uygulayıcıların aynı dikkatte oldukları söylenemezdi. Şimdi bu hassasiyet aşındı.
Yapılacak bellidir
İsimleri ve kavramları yerli yerinde kullanmaya dikkat edeceğiz. Bizi PKK, PYD, HDP bölemez. Gün boyu Kürt, Kürt siyaseti, Kürt seçmen, Kürtler… demek bizi kesinlikle böler. Bu tabirleri kullananlar bilseler de bilmeseler de onlara hizmet ediyorlar. Ve gafletleri aynıyla ihanettir.
Düşman işiyse o biziz. Biz bunları kullananlarız. Amerika, Rusya, varsa başka rakip veya düşman ülke bu tabirleri kullandırmak için trilyonlar harcar. Bu kadar isteyecekleri bir iştir. Kendi içlerinde yaptırmazlar. Amerika’da İspaniklere, Anglo-saksonlara, İtalyanlara, Almanlara veya başka bir etnisiteye göre konuşun da olacakları görün. Bu işler miting meydanlarında, mikrofonlarda yapılmaz, hoş görmezler. Elbette yaşar, yaşatılır. Bizdeki hemşehrilik sempatisine benzer durumlar gibi değerlendirilir. Bunu da yüksek sesle dillendirmezler. Vardır ama dillendirmezler.
Kimlik ve alt kimlik siyaseti olmaz. Seçmen seçmendir. Geçen haftadan başlayarak ilk defa ve anlatmak için bu tabirleri kullanıyorum. Bir daha da inşallah kullanmam. Çünkü eleştirerek de olsa kullanmak ayrışmaya hizmettir. Bu dili bırakacağız. Arada o etnik durumu özellikle belirterek kullanmak gerekecek yerler olabilir. Hayır, başka bir ifade bulmalıyız.
Kim “Kürt seçmen” veya “Kürtler” diye söze başlıyorsa bilse de bilmese de bize, birliğe-bütünlüğe hizmet etmiyor.
————————————————-
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bu-dil-dil-degil-624437h.htm