Aziz Dostlar!
Âşık Veysel’in ünlü dizeleri kaç gündür dilimizde:
“Uzun ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz gece…
Bilmiyorum ne haldayım,
Gidiyorum gündüz gece…”
Dünyayı perişan eden salgın;
Yunanistan’a koçbaşı görevi verilmesi;
NATO’nun Güney kanadını Yunanistan-Güney Kıbrıs hattına çekme tehdidi;
Karadeniz’de Rusya ABD kapışması ve Türk Dünyasındaki hareketlenmeler;
Rusya’nın Suriye, Mısır ve Libya defterindeki niyet ve hareketleri;
Tarihi düşman Çin’in Doğu Türkistan’ın üzerinden silindir gibi geçmeye devam etmesi;
Ve…
Türkiye’de gittikçe kuvvetlenen Çin lobisi!
Çok can sıkıcı değil mi?
Ama Sevgili Halkımızın gündemi şu mahut iki elti!!!
Nasıl anlayacağımı bilemiyorum, anlamakta çok zorlanıyorum!
En iyisi, Aziz Dostlar, en iyisi, bir şiir okuyalım Uygur Türk’ü mazlum kardeşlerimizi düşünerek… Buyurunuz Efendim:
“ESASIN ESASI
Zamanın penceresinden baktım gökkuşağı ile o iğne deliğine,
Günah yüklü asi kervanlar gururla geçiyordu.
Arsız zılgıtlar çekiyordu aç çan sesleri…
İştah kırmızısı dudaklarıyla kahkahalardaydı bezirgân…
Şu sefilin kirli yatağında ölüyordu sıcacık kan,
Durmadan dönüyordu isyan tülünde çıplak rakkase…
Ve…
Bahara veda ediyordu Leyla’nın gece karası gözlerindeki yaşlar,
Şeyda bülbül deriyordu sessiz ağıtları Mecnun’un gönlünde…
Kapısını aralayıp zamanın, baktım bakır rengiyle yanan göklere,
Evren baş aşağı düşerken,
Mizanda ağıt dolu sesler yalvarıyordu mahzun yüreklere,
Sevap kefesi selam veriyordu feryat eden yoklara,
Kara elbisesiyle yorgun karmaşa can çekişiyordu…
Geçtim zamanın kapısından, veda ettim zorlu serüvene,
Sinsi korkular yoldaşken hep o kısacık, mahcup rüyaya,
Hiçlik merhaba diyordu dipsiz ateş diliyle yalancı dünyaya,
Ve….
Evrenler dürülüyordu…
Sonsuzluk hüzünlü masumlara gülümserken,
Tek sevgiliden kutlu selamlar söylüyordu…
Suzan ÇATALOLUK