Bizim köydeki fakirhanede birkaç bin kitaptan oluşan bir kütüphane var (Kitaplık diyecektim ama birkaç kitaplık olduğu için kütüphane kelimesini tercih ettim). Odaya ilk giren biri, bendenizi yeni tanıyan veya tanımayan bir kişi genelde “Bir şey soracağım: Bunların hepsini okudun mu?” diye söze girişir. Bir kütüphane kurmaya çalışmış, kitapla hemhâl olmuş ve onları gerçekten sevmiş bir insana aslında böyle bir soru sorulmaz. Her kitap kurdu böyle bir soruyla muhatap olunca genelde sıkılır. Bendenizde de öyle olur.
Bu soruya cevap vermek mecburiyetinde değilsiniz. Fakat lafı pek uzatmadan “Bir kısmını okudum, şu kısımlar okunacak, bu bölümden kaynak eser olarak istifade ediyorum, yazılarımda ve çalışmalarımda bunlar kaynak eser oluyor…” gibi şeyler söylersiniz. Yanlış değildir fakat şunları söylemek bile insanın gönlünü yorar.
2007 senesinde Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünü kazanınca Merkez Kütüphane’nin zenginliği ve büyüklüğü beni kendine hayran bırakmıştı. O kocaman binanın karşısına geçmiş ve içimden şöyle demiştim: “Ben bu sene buradaki kitapların hepsini okuyayım. Sonraki senelerde de okuduklarımın üzerinden geçerim…”
Pek tabii o koca kütüphanenin bir katının bir bölümünü bile beş yıllık tahsil hayatım boyunca okuyup bitiremedim. Fakat bu kütüphaneden doya doya istifade ettim. Yılda ortalama yüz elli eser okuyarak beş yılda yedi yüz elli kitap okumuştum (Okuduğum kitapların adlarını günlüklerimin arkasına kaydederdim. Oradan biliyorum). Bunlar benim için bir üniversite daha okumak kadar verimli ve faydalı olmuştu. Ben bu okumaların faydasını daha sonraki zamanlarda bol bol görmüşümdür.
Üniversitedeyken bana bir üniversite daha okutturan bir yer de sahaflar olmuştur. Özellikle Kızılay’da Adil Han’dan pek çıkmaz, azıcık bir harçlığım olsa gider onunla hemen kitap alırdım. Kitapların kokusunu içime sinmişti bir kere. Kitabın ve sahafların müptelası gibi bir şey olmuştum. Sahaflar Ankara’da en uğrak yerimdi. Bir de çokça Akçağ’a giderdim. Oradan da özellikle Türk Dili ve Edebiyatı alanıyla ilgili kaynak eserleri almaya çalışırdım.
Böylece gide gide bir kütüphane oluştu. Öğretmenlik yıllarının o taşınma hâlinin verdiği perişanlıkla olsa gerek ben bunları köyümde muhafaza ettim genelde. Şimdi ne kadar var bilmiyorum ama çalıştığım alanla ilgili söyleyecek olursam hatırı sayılı bir kütüphanem olduğunu ifade edebilirim. Yazları köye geldiğimde kitaplarını çok özlemiş biri olarak bir müddet dolu dolu ve doya doya çalışırım. Kütüphanemden seçtiğim muhtemelen önceden okumuş olduğum bir kitabın çizdiğim yerlerini tekrar okur ve bunları tefekkür ederim. Devam eden çalışmalarım için araştırmalar yaparım. Bazen de oturup göz ve gönül zevkini besleyen kitapları seyrederim. Bu da az bir güzellik değildir.
Kitaplar arkadaştır, yoldaştır, bizi bize anlatan rehberlerdir. Bir kütüphane okumaya bir ömür yetmez belki ama kitap ve kütüphane bir insanı hâlâ besleyen ve onu mânen kuvvetli kılan imkânlardandır.
“Bunların hepsini okudun mu?” demek bahar güneşiyle beraber sıcağı duymuş ve görmüş birisine kışın soğuğunu yeniden uğratmak gibi bir şeydir. O sebepten siz siz olun, kütüphanesinde bulunduğunuz birisine “Bunların hepsini okudun mu?” demek yerine o raflardan bir kitap alın; tefekkürle okuyarak o insana ve kendinize bir iyilik yapın.