Hazırlayan: Nizamettin ARSLAN
Üç “B”nin (Buhara-Bursa-Bosna) ortasında bulunan Bursa şehri Osmanlı’ya başkentlik yapması hasebiyle bünyesinde onlarca tarihi mekan barındırırken aynı zamanda bir hayli “Gönül Mimarı” nıda barındırır. Bu gönül ehli zatlardan biri de Abdal Mehmed Efendidir. Biz bu yazımızda onun adına yapılan camiyi ve kısaca da olsa hazreti tanıtmaya çalışacağız.
Bursa Demirtaş Endüstri Meslek Lisesi’nin karşısından giden Tahıl caddesi ile Abdal Caddesi, ve Gül Sokağı’nın kesiştikleri köşedeki cami, Abdal Mehmed camiidir. Kitabesi yoktur. Bazı kaynaklarda, Fatih döneminde yapıldığı, bazı kaynaklarda ise H.854/M.1438 yılında türbeyle beraber II.Murad döneminde yapıldığından bahsedilir. Konuyla ilgili kaynakların verdiği bilgiye göre camii Abdal Mehmed’in yakın arkadaşı Başçı İbrahim tarafından yaptırılmış.
Camimizin etrafı taş duvarlarla çevrili. Caminin giriş kapısının da bulunduğu son cemaat yeri, üç kubbeli. Önden bakıldığında iki ayak üzerindeki sivri kemerli üç bölüm, camekanlı. 5,56 metre derinlik, 15,47 metre genişlikteki son cemaat bölümünün yanlarına duvar örülmüş. Her iki yandaki duvarda birer pencere var. Kemer ayakları dikey ve yatay şekilde iki sıra tuğla örgülü kesme taştan yapılmış.
Caminin iç mekanı 8,19 m x 15,34 metre ölçülerinde dikdörtgen planlı. Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı olan bu ana mekân; ortada sivri kemerle birbirinden farklı iki bölüme ayrılır. Bu kemerin son cemaat yerindeki ayağının her iki yanında birer girişi var. Aynı zamanda bu ayak, son cemaat yerinin mihrabı görevini yapan üç köşeli bir mihrap haline getirilmiş. Büyük kemerin ayırdığı her iki bölümün boyutları eşit ve kare olmadığından üzerlerini kaplayan kubbeler de ovaldir. Üzerleri kurşun kaplı olan kubbeler, yan yana köşelerde kürevi üçgenlere oturur. Kubbe kasnağı sekizgendir.
Caminin mihrabı kubbelerin oturduğu kemer ayağına yapıldığından oldukça dar. Etrafındaki ince çerçevede geometrik motifli kalem işleri ve Ayet-el Kürsî hemen gözünüze çarpar. Mihrabın üst kısmında beş dilimli bir tepeliği var. Ufak ve basit olan minberi ise yanlarda büyük geçmelerle süslenmiş. Cami üç sıra pencereyle aydınlatılır. Bu pencereler duvardan 10 santimetrelik bir girinti içerisinde ve sivri kemerli, kapakları ise düz meşe ağacından yapılmış.
Duvarlar alttan 3 metreye kadar moloz taş; üst kısımlar, kubbe, kasnaklar, ayaklar iki sıra tuğla bir sıra kesme taştır. Araları da dikey tek tuğla örgülü. Batı yönünde, bitişik olan minareye son cemaat yerindeki bir kapıdan çıkılmakta. 1955 yılında Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu tarafından yapılan onarımda bugünkü şeklini alan cami, toplam 300 kişilik cemaat kapasitesine sahiptir.
Abdal Mehmed’in türbesi de Camii’nin karşısında bulunuyor. Türbenin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile Arapça yazılmış 80cmx 50 cm. ölçüsünde tek satırlık bir kitabe var. Bu kitabeden anlaşıldığına göre türbe II.Sultan Murad tarafından 1450 yılında yaptırılmış. Türbeye sivri kemerli, kenarları kapalı bir eyvandan geçilerek girilir. Türbe 6.20×5.85 m. ölçüsünde, kareye yakın planlıdır. Üzeri sekiz köşeli bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülmüş. Duvarlar 3 sıra tuğla, bir sıra kesme taş ve araları da dikey tek tuğla ile işlenmiş. Girişte kemerin üstündeki tek satır Arapça kitabenin altında, tek sıra ve altı köşe tuğla süsleri vardır. Türbe altta 5, üstte 3 olmak üzere iki sıra pencere ile aydınlanır. İçinde Abdal Mehmed’in sandukası var.
Evliya Çelebi burası için; “ana cadde üzerinde güzel bir türbe vardır. Gelip geçenin dinlendiği ve ibadet ettiği safalı bir yerdir,” diye bahseder. Türbenin bahçesinde ufak bir mezarlık bulunmakta. Ayrıca türbenin kuzeyinde Hasırpuş Dede diye birinin kabrinin olduğu söylenir. Döneme ait kaynaklar; burada postnişinliğini şeyh Hasan Halife’nin yaptığı bir Nakşibendi tekkesinden bahseder. 1599 yılında, Yavuz Selim Bursa’ya ilk gelişinde bu tekke ile ilgilenir ve kandiller için 200 akçe verir. Ancak tekke günümüze gelememiş. Bugün mevcut değil.
Kaynaklarda Abdal Mehmed’in kimliği hakkında değişik bilgiler var. Bazı kaynaklar onun II.Murad devri mutasavvıflarından olduğunu, bazıları ise Emir Sultan aşıklarından bir meczup olup Şeyh Eşref-i Rûmî ile ilgisi olduğundan bahseder. Hayatı hakkında değişik şeyler anlatılsa da, bizim anladığımız Allah dostu kerâmet ehli muhterem bir zat. Bir hayli menkîbesi anlatılır.
Bir ramazan günü, oruçlu ağızla sohbet ederlerken Abdal Mehmed’in canı köfteli çorba ister. Müridi olan Eşref-zâde Abdullah’a “Molla, canım iftar için köfteli çorba istedi, bak bakalım aşçılarda bulabilecek misin ?” der. Genç mürid eline bir tas alır. Bütün aşçıları dolaşır. Fakat günümüzdeki gibi Ramazan ayında bütün aşçı dükkanları açık değil hepsi kapalıdır. Abdullah eli boş olarak tekkeye dönmek zorunda kalır. Bundan sonra Abdal Mehmed, içi çamur dolu bir leğenin önüne oturur ve çamurları köfte şeklinde yuvarlayıp, ocak üzerinde kaynayan suya atar. Aradan biraz zaman geçer.
“Gel bakalım Mollam. Demek ki köfteli çorba bulamadın ha ! Bakalım benim köftelerimi beğenecek misin ? Haydi gel de iftar edelim.” der.
Bundan sonra ne zaman çorbalı köfteden bahsedilse, Molla Eşref-zâde gayri ihtiyâri olarak: “Ah, o cennet taamı, ah o cennet taamı” der dururmuş.
Abdal Mehmed’in tekkesine bir gün Anadolu’dan kalabalık bir misafir gurubu gelir. Hazret hiç beklenmedik misafirler karşısında ikramda kusur edeceğim diye kara kara düşünürken bir anda kapı açılır. Gelen Başçı İbrahim’in çırağıdır. Çırak, içi haşlanmış kelle dolu büyükçe bir tepsiyi Abdal Mehmed’e verir. Bundan ziyadesiyle memnun olan Abdal, o gece bir dua eder ve Başçı İbrahim’in kazanı, kepçesi altın ile dolar. Sabah yatağından kalkan Başçı İbrahim, büyük kazanın ve kepçenin altınla dolu olduğunu görünce: “Pirimiz mürşidimiz, Abdal’ın duası bereketiyledir” diye düşünür. Bundan sonra zengin olan Başçı İbrahim, az önce bahsettiğimiz Abdal Mehmed Camiini yaptırır.
1940’lı yıllara kadar bayramların ikinci günleri Bursa’nın bütün dervişleri, şeyhleri Abdal Mehmed’in Çatalfırın’daki tekkesinde toplanır, kudüm vurur, ney üfler, köfteli çorba kaynatıp içerlerdi.
Rûhu şâd himmeti hâzır olsun.