Büyük Türk Bilgini, Ayaklı Kütüphane: KÂTİP ÇELEBİ

Ali Alper ÇETİN

C:\Users\alialpercetin\Desktop\KÂTİP ÇELEBİ\Katip Çelebi-1.jpg

Tarihte “bilgi hazinesi” büyük insanlar vardır; eskiler bunlara “hezarfen” veya “ayaklı kütüphane” derler. Bunlardan bazıları bilgilerini ölümleriyle birlikte götürür, kısa sürede unutulurlar. Bazıları da düşünce ve bilgilerini ölümsüzler defterine yazdırırlar. İşte, onyedinci yüzyılın yetiştirdiği, tarih, coğrafya, idare, hukuk, maliye ve denizcilik konularında ünlü eserler yazan, büyük Türk bilgini Kâtip Çelebi de bu ölümsüz kişiler arasında seçkin bir yer alır.

Tarih, coğrafya, bibliyografya ile meşgul olmuş meşhur bir alimdir. İlme verdiği ehemmiyetten dolayı kendisine kalan iki mirasın büyük bir kısmını kitaba vermiştir. Kendisini tamamen ilme verdiği için Sultan 4. Murad Han’ın Bağdat seferine katılamamıştır. Bir taraftan kendisi öğrenirken diğer yandan birçok talebeye ders vermiş. Din âlimlerine olan aşırı sevgisi sebebiyle devamlı onlarla beraber olmaya çalışırmış. Astronomi ve teşrih (anatomi) bilmeyen kimsenin Hakk’ı tanımaktan aciz kalacağını belirtmiştir.

Kâtip Çelebi’ni asıl adı Mustafa’dır. Devrinde, Kâtip Çelebi yahut Hacı Halife diye tanındığı için asıl adı unutulmuş, sadece okuyup yazan, kendi hâlinde efendi bir insan anlamındaki “Kâtip Çelebi” takma adı yaşamıştır. Bazıları,  özellikle Batılılar onu “Hacı Kalfa” adıyla tanır.

Kâtip Çelebi, 1609 yılında İstanbul’da doğar. Babası, Osmanlı Sarayı’nda “ Silâhdarlık zümresi” ne bağlı bir görevde bulunan Abdullah Efendi’dir. Yaşlı baba, çocukluğundan beri her şeyi soran, arayan ve araştıran bu parlak zekâyı, en iyi biçimde yetiştirebilmek için çabalar harcar. Düzenli bir medrese eğitimi almaz ama Mustafa’yı devrin tanınmış bilginlerine teslim eder. Mustafa kiminden dinî bilgiler alır, kiminden Arapça, Farsça öğrenir, bununla yetinmez Lâtince ve Fransızcaya merak sardırır. Felsefe, mantık, matematik, tarih, coğrafya bilgileri için kimde ne varsa, onun önünde diz çöker. Derken, delikanlılık çağında, Anadolu ve Rumeli seferlerine katılır. Gördüklerini, tüm gerçekleriyle “Fezleke” adını verdiği eserine yazar. 1633 yılında, 24 yaşındayken İstanbul’a döner, kendisini büsbütün okumaya ve öğrenmeye verir. Ancak, bu şekilde hayatında bir denge kurabildiğini söyler. İşi gücü okumak, öğrenmek ve yazmaktır. İstanbul’un eski kitapçılarını dolaşarak, nesi var, nesi yoksa kitaba verir, satın alamadıklarını da defterine kaydeder. Bir yerde bir kitap adı duysa, ne yapar yapar, onu bulur okur. Böylelikle, kaybolmuş sanılan yahut hiç bilinmeyen birçok önemli eserleri, gün ışığına çıkarır, bilim dünyasına tanıtır. Onun, alfabe sırasına göre, onbin yazarın onbeş bin eserini tanıtan “Keşf-üz Zunûn” adlı, bibliyografya eseri bu çalışmaların sonucunda meydana gelmiş. Bu eser, 17. yüzyılın en önemli bibliyografya eseridir. Batılı bilginler bu büyük eserden geniş şekilde faydalanmışlardır.

C:\Users\alialpercetin\Desktop\KÂTİP ÇELEBİ\Kâtip Çelebi-2.jpg

Kâtip Çelebi, tarihî araştırmalara da özellikle yer vermiş, bu konuda “Takvimü’t-Tevârih” adlı büyük kronolojik eseriyle birlikte on kadar eser yazmıştır. Bir gün, devrin tanınmış şairi Şeyhülislâm Yahya bir konuşma sırasında, Kâtip Çelebi’ye şöyle der:

—Çelebim, bin ciltten fazla tarih kitabınız olduğu söyleniyor, doğru mudur?

Kâtip Çelebi bu soruyu:

—Olmak gerektirir…

Şeklinde cevaplandırır. Şeyhülislâm Yahya, cevabı şüpheyle karşılar. Buna üzülen koca bilgin ertesi günü, çarşıdan on katır kiralar. Beşyüz kadar kitabı bu on katıra yükler, Şeyhülislâmın konağına gönderir. Şu haberi iletir:

—Evde kalanların sayısı bundan daha fazladır. İsterlerse gelip görebilirler.

Bir başka rivayet de şöyledir:

(…Halep çarşılarında kâtip kavuklu, ince, yirmi dört yaşlarında bir genç, cübbesinin eteklerini savurarak, dolaşıp duruyordu. Hacca gidecekti ama, önce yapılması gereken işlerini bitirmesi gerekiyordu. Talebe-i ulûmdandı kendisi, yani medrese mollasıydı. İlim öğreniyordu. Hoş, aslında Yeniçeri kâtibiydi ama, bu geçimini sağlamak içindi.

Öteki mollalar gibi köy köy, kasaba kasaba dolaşıp onbir ayın bir sultanı Ramazanda, kışlık gıdasını, erzakını toplayacak kadar vakti yoktu. Çelebi Mustafa, gerçekten ilim istiyordu. Elindeki üç beş kuruşu kitaplara yatırması bundandı zaten. Halep çarşısı esnafı, bu tüysüz genci tanımışlardı artık. “Gene geliyor” dedikleri zaman hiçbir yazma eserin gerçek değerine gitmeyeceğini bilirlerdi. Çelebi Mustafa, bazen o kitapları, bir gecede okumak şartıyla kiralardı. Gerçekten, koskoca ciltleri okurdu da bir gecede… Bütün masrafı, iki akçeye aldığı bir mumdan ibaretti. Onun ilim öğrenmeye karşı bu isteği ve bu denli ateşli çalışması, esnafta kâr isteği bile bırakmamıştı.


Molla Mustafa, Halep Medresesi’ne döndüğü zaman kolu, koltuğu kitap dolu olurdu. Hemen yere çöker, pencere içine yerleştirdiği mumunu ateşler, divitini çıkarır, kamış kalemini cızırdatarak meşk kâğıtları üzerine not almaya başlardı: “Hadîkatü’s-Süedâ… eser-i merhum Fuzûlî Muhammed Efendi… Kerbelâ Vak’ası ve Hasan-Hüseyin Kıssası ve Peygamber Efendimiz’le ilgili olaylar” sonra sayfa sayısı yani yaprak (varak) ve nüshayı hazırlayan kâtip…

Sorarlardı kendisini yeni yeni tanımış ve sevmeye başlamış olan sahaflar:
“Kuzum Molla, yazan yazmış, ya sen ne diye bunların künyelerini çıkarırsın yeniden?”. Ya da medresede okuyan diğer mollalar ona takılırlardı: “Bre Yeniçeri kâtibi? Nedir zorun bu kitaplarla? Hiçbirisini almazsın, mülk edinmezsin, yazar bre yazarsın… Başkalarının ilmini çalarsın. Geçinmek midir murâdın, yoksa eser mi telif edersin?” )

Kâtip Çelebi’ye göre bilim, topluma biçim ve yön veren, toplumu ayakta tutan bir kılavuz, bir gerçekler topluluğudur. Bilginler ise, insanın kalbi ve beyni değerindedir. Bilimin her türlüsü yararlıdır. Bu yüzden Kâtip Çelebi’ye, ansiklopedi gözüyle bakılır çoğu zaman… Eskiler bu gibilere: Kırık Ambar derler. Her şeyden söz açar, her şeyi bilir bunlar… Meselâ, Kâtip Çelebi’nin “Cihannümâ” adlı çok tanınan ve çeşitli yabancı dillere çevrilen eserini ele alınız. Bu kitaba yalnız dünya coğrafyası gözüyle bakılmaz.

Memleketlerin her şeyinden bahseder. Tarih, coğrafya, ekonomi, siyaset, ahlâk ve daha başka şeyler… O devirde birçok Doğulu bilginler, dünyanın tepsi gibi düz veya sarı öküzün boynuzları üzerinde durduğunu savunulurlarken, Kâtip Çelebi  “Cihannümâ” adlı eserinde “ Dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin çevresinde döndüğü…” inandırıcı bilgilerle ispat etmektedir. Onun bu derece müspet bilimlere bağlı kalması, devrinde birçok medrese hocalarını kendisine muhalif yapmış, bu yüzden onlar tarafından sevilmemiştir.

C:\Users\alialpercetin\Desktop\KÂTİP ÇELEBİ\Kâtip Çelebi-3.jpg

Kâtip Çelebi’nin “Mizan-ül-Hak” adlı eserinde çeşitli olaylar müspet bilimler süzgecinden geçtikten sonra yorumlanmakta, sonuçlar çıkarılmaktadır. “Düstûrül-Amel” adlı eseri, devlet gidişatını eleştiren, doğru yolları gösteren bir başka eseridir. “Tuhfet-ül-Kibâr” denizcilikten, “Dürer-i Mentesire” hukuktan bahseder.

Kâtip Çelebi’nin bilinen tüm eserleri sıralanırsa;

Tarih alanında eserleri

  1. Arapça Fezleke (Fezleket akvâl’l-ahyâr fi ilmi’t-târîh ve’l-ahbâr)
  2. Türkçe Fezleke
  3. Tuhfet’ül-kibâr fi esfâri’l-bihâr
  4. Takvîmü’t-tevârih
  5. Tarîh-i Frengi tercümesi
  6. Tarîh-i Kostantaniyye ve Keyasire (Revnaku’s-saltana)
  7. Düstûrü’l-amel fi ıslâhı’l-halel

8.İrşadü’l-Hıyâfâ ila Tarihi’l-yunun ve’r-Rûm ve’n-Nasârâ (Yunan ve Hıristiyan Târihi Hakkında Doğrulukları Gösterme)

Coğrafya alanında eserleri

  1. Cihannüma (Avrupa dillerine çevrilen coğrafyaya dair ünlü eseri
  2. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur
  3. Müntehab-ı Bahriye (Kitab-ı Bahriye)

Bibliyografik çalışmaları

1 Keşfü’z-zunûn anil-esâmi ve’l-fünun

  1. Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl
  2. Câmi-ul-Mütûn min Cüll-il-Fünûn

Din alanında çalışmaları

1.Mîzânü’l-Hakk fi ihtiyâri’l-ahakk

2.İlhâmü’l-mukaddes min feyzi’l-akdes

Sosyal Kültürel ve Halk Bilimi alanında çalışmaları

1.Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hıkem ve’l-eş’âr

2.Dürer-i münteşire ve gurer-i münteşire (Dağılmış İnciler ve Saçılmış Yıldızlar)

  1. Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim ( Sual ve cevap yoluyla şeytanı taşlama)
  2. Beyzâvi Tefsirinin şerhi
  3. Muhammediyye şerh
  4. Kanunnâme: 1654-1655 yıllarında toplanmış bir kanun dergisidir.
  5. Tütün Risalesi

C:\Users\alialpercetin\Desktop\KÂTİP ÇELEBİ\Kâtip Çelebi.png

Kâtip Çelebi en verimli çağında, 6 Ekim 1657 Cumartesi günü henüz 48 yaşındayken hayata gözlerini kapamıştı. O gün, ardında, yirmiden fazla eser bırakıyordu. Bu eserler, kısa bir süre sonra, Avrupalı bilginlerce hemen kendi dillerine çevrilecek ve basılacaktı.

Kâtip Çelebi, eserleri arasında tarihe büyük bir önem vermiş olmakla birlikte, tarihî olayları tam bir tarafsızlık içinde vermesini bilen bilginlerimizin başında gelir. Onun Fezleke adlı eserinde, Osmanlı padişahlarını, yetersiz devlet adamlarını acı bir dille yerdiğini sık sık görürüz. Söz gelişi, Fezleke’den Deli İbrahim ile ilgili şu sayfayı aynen okuyalım:

(… Sultan İbrahim’in zihni başka türlü olduğu ve garip işlerin çoğaldığı zamanlardı. Bu padişahın acayip olmasına sebep Mehmed Paşadır. Zira gayet dalkavuk idi. Mustafa Paşa’nın katlinden sonra yerine geldikte can korkusuna düşüp dalkavukluğu o dereceye iletti ki, bozuk zihinli padişah dahi farkına vardı, sebebini sordu:

—Lalam Mustafa Paşam bana hiç gâhi itiraz idüp bu iş akla uygun değildir der idi. Senden niçin onun gibi bir söz çıkmaz. Cümle sözün emre baş eğmektir, neden?

Mehmed Paşa’nın cevabı:

—Siz yeryüzünün halifesi, Allah’ın gölgesisiniz. Temiz ruhunuzdan dolayı hatırınıza gelen her şey Allah’ın ilhamıdır. Söz veya fiil ile sizden gereksiz ve hatalı şey zuhur edemez ki itiraza mecal ola…

deyince saf meşrepli padişah bunu hakikat sandı ve ona inandı. Bundan sonra, yakınları onun hoşa gitmeyen davranışlarına itiraz ettikçe:

—Sizin sözünüz garazdır… Buna, lalam öyle tâlim eyledi ki benden hata çıkmaz…

demeğe başladı…)

İşte Kâtip Çelebi’nin uslûbu içinde tarihî eleştirilerinde bir örnek… O, onyedinci yüzyılda Türk Milletinin Batıya dönük, müsbet bir kalfası, ilmî düşünceye doğru öncüsüdür. Batıda “Hacı Kalfa” adı, saygıyla anılır.

Kâtip Çelebi unutamayacağımız bir fikir adamı olarak Türk büyükleri arasında seçkin yerini daima koruyacaktır…

                                                            **

1657 yılında genç yaşta hayata gözlerini yuman Kâtip Çelebi’nin kabri İstanbul- Unkapanı’ndadır. Kendi ismiyle Sirkeci’de bir camii yaptırdığı fakat Camii’nin günümüze ulaşamadığı bilinmektedir.

UNESCO tarafından,  Kâtip Çelebi’nin doğumunun 400. Yıldönümü dolayısıyla 2009 yılını Kâtip Çelebi yılı olarak kabul edilmiştir.

C:\Users\alialpercetin\Desktop\KÂTİP ÇELEBİ\Kâtip Çelebi Kabri- İstanbul Unkapanı.jpg

                                        Katip Çelebi kabri- Unkapanı/İstanbul

Ali Alper ÇETİN

Araştırmacı

[email protected]

Kaynakça:

https://www.turkedebiyati.org

www.aregem.kulturturizm.gov.tr

www.tarihnedio.com/ayakli-kutuphane-katip-celebi/

www.gozlemci.net

Önder Mehmet: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel

Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara

Yazar
Ali Alper ÇETİN

1955 yılında Ceyhan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ceyhan’da tamamladı. 1980 yılında Çukurova Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Makina bölümünü başarı ile bitirerek Makina Mühendisi unvanını aldı. Devlet Lisan Okulu İngiliz... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen