Odgurmuş: Bu yazımızda yine Dündar Taşer’i konuşacağız. M. Çağatay Özdemir [1] hocam ile yine hayali bir söyleşi yapacak ve Dündar Taşer konusunda bilmediklerimizi öğrenme fırsatı bulacağız
Hocam; Bilindiği gibi Dündar Taşer Türk Milliyetçiliği fikriyatı için önemli bir mihenk taşıdır. Onu tanımak, O’nun fikirlerini bir kez daha ele almak düşüncesindeyiz. Dündar Taşer’i yazılarından dolayı tanıyordunuz. Onun hakkında bilgi verebilir misiniz?
Özdemir: Merhum Taşer’i “Devlet” te çıkan yazılarından tanıyordum. “Devlet” i elime alınca, ilk işim merhumun “Mesele” başlığı altında yazmış olduğu makaleyi okumak oluyordu. Ölüm haberini duyunca sanki en yakınım vefat etmişçesine müteessir olmuştum. Halbuki ne görmüşlüğüm ne de dostluğum vardı merhum Taşer’le… “Mesele” nin dimağımda bıraktığı sevgi, saygı ve güvenlik üçlüsü “Devlet’in arka sahifesindeki Dündar Taşer’e yakınlık duymama sebep oluyordu. Namuslu Türk aydınına yol gösteren Taşer’e bağlanmamak kimin harcıydı ki…
Dündar Beğ göç etti öbür aleme. Ama Dündar Taşer, yine dilimizin ucunda, fikir bahçemizin en müstesna yerinde. Şimdi ise elimizde Taşer’den miras kalan “Mesele” den başka kaynak yok. “Mesele” bir umman, Taşer umman’ da dolaşan bir aydınlık perisi. Elle tutulur gözle görülür olduğu için, “Mesele” tek nüshalı el yazması kitap gibi kıymetli. Her zaman lazım olur kaydı ile saklamak gerek!
Odgurmuş: Öyle anlaşılıyor ki Dündar Taşer’den kalan tek eser “Mesele” olmalı. “Mesele” kitabının önemi nereden geliyor? Kitap “Devlet gazetesinde yayınlanan yazılarının derlenmesinden meydana gelmiyor mu?
Özdemir: “Mesele” tam anlamıyla 1969-1972 arası Türkiye’sinin Sosyo/psikolojik/politik ve ekonomik görüntüsünün çizilip ortaya serildiği bir teşhis/tesbit/tedavi/ dosyası. Türk’e zarar vermeyene müsamaha, Türk’e fayda vereni himaye düsturunu benimseyen Milliyetçi Hareket’in gelişimi; kendi vücutlarından gayri kaybedecek bir şeyi olmayanların soylu bir millete kendilerini adayışları; Türk milletini büyük bir külfetin altına sokan Demirel’in mantıksızlık çukurunda debelenişinin tasviri; velhasıl Türk’e ters düşen her şeyin, herkesin yerli yerince ortaya serilişi, “Mesele” ye kıymet ve ağırlık kazandırıyor.
Taşer, batılılaşma zincirinin son halkasını temsil eden Cumhuriyet aydınına, içine düştüğü yanılgıyı anlatmak istemiştir çoğu kere. “Mesele” bir bakıma yenilgi içinde bulunan Türk aydını ile hesaplaşma sonucunda ortaya çıkmıştır. Taşer, Türk milleti adına yürüttüğü soruşturmanın özünü şöyle vurgular:”150 yıldır süregelen ve bazan halka tahakküm, bazan halka dalkavukluk şeklinde ortada görünen (Komplex)li aydın yerine milletle beraber, milletten olarak millete hizmet eden hakiki aydınlar yetişecektir” Taşer’in bu vurgulaması hem gerçekçidir hem de yakın tarihimizin gözden geçirilmesi neticesinde ortaya çıkartılmış net bir teşhistir. Tarihi gerçeklerden teşhise, oradan da tedaviye yöneliştir Taşer’in yaptığı. “Mesele” nin hakkını vererek okuyanlar, O’nun siyasi tarihçi hüviyetini keşfedememişlerse bu gibilerin hem “Mesele” yi hem de Dündar Taşer’in gereği kadar tanıyamadıklarını peşinen kabul etmeleri gerekir. Taşer’in uzak görürlük vasfı vakaların uzanışına ve ileride doğabilecek sonuçların önceden kestirilmesine vakıf olmuştur denebilir. Taşer, “Mesele” siyle “1969-10972 Türkiye’sini siyasi tarihçi nazarıyla ele almış, bunda da başarılı olmuştur. Hiç şüphesiz, en az kürsü sahibi bir profesör kadar başarılı olmuştur Taşer.
Odgurmuş: Taşer’in farkı neydi? Daha çok nelerin üzerinde duruyordu? Batılılaşma, aydınlar, aydın sorumluluğu konularında ne düşünüyordu?
Özdemir: Biz Taşer’in “Mesele” sinde bariz bir şekilde görünen vaka tahlillerini ortaya sermeye çalışacağız. Başlı başına birer vaka niteliği taşıyan devrin başbakanı S. Demirel’i; şahsiyet ve isim olarak gözükmeyen fakat varlıklarını bir nebzecik olsun hissettirmek şansına son defa sahip olan yozlaşmış aydınlar; bu aydınlar tahakkümü altında inim inim inleyen devlet kuruluşlarını ve bu kuruluşlardan hizmet bekleyen Türk milletini; Türk milletinin varoluş mücadelesini her ne pahasına olursa olsun Türk’ün lehine sona erdirmeye çabalayan Milliyetçi Hareket’i dinlemek isterseniz “Mesele” ye yani Dündar Beğ’e müracaat edeceksiniz…
Odgurmuş: Bu konularda Taşer’in derinlemesine görüş ve düşünceleri vardı. Türk aydını, yenileşme hareketleri, batılılaşma vs. konusunda teşhisleri de çok isabetliydi. Bundan söz edebilir miyiz:
Özdemir: Müracaat edelim Taşer’e ve geçirmekte olduğumuz çalkantının sebebini soralım:
“Herhalde bir sebebi olmalı. Bir millet ki 1807’den beri reformlar yapar; adeta reform asrı yaşar ve bir türlü ıslah olmaz, elbette başının ağrısı vardır. En göze görünen şey bir çelişkiler dünyasına kendimizi hapsetmiş olmamızdır”. Taşer’in dedikleri doğru mudur, tutarsız mıdır? Elbette doğrudur çelişkiler dünyasında hapsolup kaldığımız. Baş ağrısına aspirin vere vere, hastanın şuurunu tahrip etmişizdir. Yok tanzimat reçetesi, meşrutiyet reçetesi, tek parti reçetesi; yok demokrasi reçetesi, 17 Mayıs reçetesi, 21 Mayıs reçetesi derken 12 Mart reçetesi derde deva olacak niyetiyle verilmiştir. Hasta her geçen gün aspirin yuta yuta direncini kaybetmeye başlamıştır. Sancılanan hastaya aspirin yerine başka bir ilacın verilmesine kimse yanaşmamıştır veya bu kişilerin esas gayesi hastayı çıldırtmak olduğu için aspirin diye tutturulmuştur.
Odgurmuş: Batı ve Batılılaşma konusunda büyük yanlışlar yaptığımız doğrudur. Bu arada bir de Kemal Tahir örneği var. Taşer’in “Yoz Aydınlar” diye nitelendirdiği bir durum daha var. Nedir bu “Yoz aydınlar” ve Kemal Tahir konusu?
Özdemir: Türkiye batılılaşma vetiresinin son demlerini yaşamaktadır. Batılılaşma vetiresinin ürünleri ortaya dökülmüştür: Marksistler, Leninistler ve Maoistler bu vetirenin meşru çocuklarıdır. Türk tarihine göre gayrimeşru çocuktur bunlar. Bizde halk-müessese, halk-aydın, taban-tavan zıtlaşmasının Tanzimat’la birlikte başladığını belirten Taşer: “Tanzimat’tan sonra kurulan müesseseler Türk milletinin tarihi köklerine bağlı olmadan batıya benzemek için teşkil edilmiş olduğundan, milletin menfaatlerine, itikatlarına, inançlarına aykırı bir gelişme takip etti. Bu kurumların mensupları milletin üstünde, ona hizmet etmek için değil, onu ıslah için vazifeli kimseler olarak davrandılar. Böylece sabit maaşlı, merkeze bağlı, milletten kopuk bir zümre çıktı.” Diyor.
Çıkan bu zümrenin adı kimi zaman devletçi, liberal devletçi, göbekçi; kimi zamanda hümanist, kapitalist, komünist oldu. Nizamı ellerinde bulundurmayı fırsat sayan bu zümreler, batılılaşmak adına nizamın canına okudular. Nizam diye diye, nizamdan bihaber yığınların azgınlaşmasına vesile oldular. Hep peşin hüküm verdiler, hakikati kendi inhisarları altında sandılar. İhanete yaklaştıklarının farkına bire varamadılar. Burada bir hususu açıklamak isterim: Romancı Kemal Tahir gittiği yolun çıkmaz sokak olduğunu anlayan, batılılaşmak hareketinin garabetini kavrayan bir aydın olarak, tarihimize bir nazar boncuğu sıfatıyla adını yazdıracaktır. Bakın ne diyor Kemal Tahir: “Yeni bir şey getiremezdik biz… Yazı yazanlarımız ortada. Hiç fikirleri yok adamların. Zor bizim fikrimizin olması… Gerçekleri araştıramıyoruz, fikrimiz nereden olacak?” (…) “Biz batılılaşma hareketini -batılılaşmanın bir kolu da sosyalist harekettir- yani laiklik, maiklik denilen maskaralıkların yanı sıra, sosyalizmi biz, tıpkı batılılaştırmacılarımızın Batılılaşmayı aldığı gibi aldık. O zaman, Batı’da büyük bir sosyalist birikim vardı. Her gelen dergi, bize yeni fikirler getirecekti ve bizim, Batı’dan hiçbir farkımız olmadığı için, aynen kullanacaktık onları! Batı’da bizim için hazır fikir olmadığı anlaşılınca kıyamet koptu…
Zira biz gözü kapalı, Batı’daki fikirleri burada tekrar ediyorduk. Dünya’da tek bir sosyalizm var, o da Bilimsel Sosyalizm diyorduk. Hala da bu lakırtıyı söyleyenler var. Türkiye’de Müslümanlıkla sosyalizmin münasebetlerini Garaudy’den öğreniyorlar.” “Elli yılı kucaklayan sosyalist düşünce tarihimizde, Türkiye gerçeklerine yönelmiş iki tane makale bulmanın ihtimali yoktur; Batı’dan duyduğumuz bir iki basma kalıp düşünceyi tekrarlamaktan başka ne yaptık.” “Sol Bölünmeler Üstüne Konuşma”, (Türkiye Defteri Dergi. S: 2).
Kemal Tahir çelişkiler dünyasının içinden kendini sıyırıp atmasını bilmiş. Geç dahi olsa, şartlanmanın-saplanmanın ağını yırtıp gerçeğin doruğuna oturabilmiş. Ya diğerleri, onların akıbeti ne olacak? İstisnalar kaideyi bozmaz diyeceksiniz, biliyorum. Evet istisnalar kaideyi bozmayacak ve batılılaşma zincirinin içine hapsolmuş neslin dramı pek yakında bitecek. Tarihi vetire, gerçekleri derleyip toparlayan Ülkücü Türk Aydınlarına elinden gelen kolaylığı gösterecektir. Çünkü tarih böyle istiyor…
Odgurmuş: Batılılaşma ve yanlış yapılanlar konusunda Türk aydını ya da Milliyetçi Hareket’in tavrı ne olmalıdır?
Özdemir: Milliyetçi Hareket:
Azgınlaşmaya, yozlaşmaya, batılılaşmaya dur diyenler ile; azgınlaşmaya, yozlaşmaya, batılılaşmaya geç diyenle, dün olduğu gibi bugün de karşı karşıya geldiler. Tarihin galerisi ikisinden birine mezar olacak. Yani mukadder akıbet dün ne idiyse, bugün de o olacak. Tarihe kafa tutan, tarihin mezarlığına gidecek. Taşer’i dinleyelim:
“Nasıl o devrin Ermenisi Taşnaki cemiyetine; Türk’ü Sivas Kongresi’ne bağlandı ise, bugünün solcusu TKP’ye, milliyetçisi Türkçü bir mihraka bağlanacaktır. Bu gruplar iktidarı aşarak neticeye ermek için savaşacaktır. Bir millet, iktidarı acz ve zaaf gösterdiği için varlığının tükenmesine razı olamaz.”
Evet razı olmayacaktır bu millet. Varlığının idamesini ısrarla isteyen büyük Türk milleti anında ve zamanında Milliyetçi Hareket’i doğuracaktır; şerre, şerefsizliğe, zulme, zulmete karşı. Ayaklara dolanan zincirler, kafalara doldurulan tabular bir daha geri gelmemek üzere çekip gideceklerdir, Türk’ün yaşadığı her yerden. Milliyetçi Harekete gönül verenler tarihi bir şuurla üstlendikleri görevi yerine getirene dek, kavga vereceklerdir. Artık taklitçi, ithalatçı, tahripçi, kozmopolit, nemelazımcı ve kompleksli aydınlarda panik başlamıştır. Milliyetçi Hareket’in gücü, Türk insanını dolayısiyle Türk milletini tahakkümü altına alan bu kavramları hafızalardan silmeye yetecektir. Taşer’in de buyurduğu gibi:
“Hilal geldiği yerlere tekrar varacaktır. Dünkü hıyanetin merkezi olan kavim kırıntıları nasıl kendilerine zarar verdi ise, bu günkü hıyanetin mihrakı olan taklit mikropları da yalnız kendilerini ezdirecektir”.
Odgurmuş: Taşer’de hep ümit vardır. Geleceğin daha iyi olacağından bahisle devletine ve milletine bağlı aydınların başarılı olacağına inanırdı. Görüldüğü gibi ileriye doğru hep olumlu ümitler beslerdi. Sonuç olarak neler söyleyebiliriz?
Özdemir: Sonuç: Yirminci yüzyılın son çeyreğine adımını koyan Türkiye, milli bir zemin üzerine henüz oturmuş değildir. Batılılaşmanın nefesi henüz kesilmiş değildir ama; nefes darlığı, batılılaşmanın ürünü olan izm’lere bulaşmıştır artık. İrtifa sıkıntısı çeken izm’lerin mukadder akıbeti ölüm olacaktır.
Türkiye’de görünen odur ki; bir yanda nizam can çekişmektedir, öte yanda nefes darlığına yakalananlar son nefeslerini alıp vermektedir. Nizam hükmünü yitirdiği ölçüde, nefes darlığına yakalananlar da yaşama şanslarını aynı ölçüde yitirmektedir. Bütün direnmelere rağmen, korumalara rağmen Türkiye’de nizam yara almıştır. Hem de nizamı kuranların eliyle yaralanmıştır, bu kurulu nizam… Nizamı yamamak, nizama bir şeyler eklemek boşuna gayret. Ne mi yapmak lazım? Nizamı, geriye tepmeyecek nizamı acilen kurmak lazım.
Yeni nizamı kurma ameliyesini Milliyetçi Hareket başlatmıştır. O halde “Şekil kavgaları” ile, “Go home” çığlıkları ile, grevlerle öldürecek vaktimiz yoktur. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkânlarını, büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.”
Milliyetçi Hareket bu seferberliği ilan etmiştir. “Milli şuur, Milliyetçi Hareket’i doğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Çandarlı Hocapaşa gibi ilim ülkücülerini beklemektedir.”
Bu müjdeyi bizlere veren Taşer’e ulu tanrıdan rahmet dileriz.
Odgurmuş: Taşer konusunda çok önemli ve çok güzel bilgiler verdiniz. Taşer her Türk aydınının okuması ve tanıması gerekir diye düşünüyorum. Verdiğiniz bu bilgiler için çok teşekkür ederim.[2]
Hazırlayan: Kenan EROĞLU
***
[1] M. Çağatay ÖZDEMİR:
1953 yılında Denizli’de doğdu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nden 1977 yılında mezun oldu.
1977 genel seçimlerinde Denizli Milliyetçi Hareket Partisi İl Gençlik Kolu Başkanlığı yaptı. Denizli’de yayımlanan ginlük Hizmet gazetesinin kuruluşunda ve yazı işleri müdürlüğünde bulundu.
1978-1979 Ludwig – Maximillian Üniversitesi’nde Almanca dil öğrenimi gördü.
1987-1988 yıllarında G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde sürdürdüğü yüksek lisansını “Federal Almanya’da Türk İşçi Çocuklarının Eğitim Sorunları Açısından İkidilli-İkikültürlü Eğitim Modelleri” adlı teziyle tamamladı.
1988-1992 yılları arasında H.Ü. Sosyoloji Bilimler Enstitüsü’nde doktora programına devam etti. “Almanya’dan Geri Dönen ve Üniversitelerde Öğrenim Gören Gençlerin Aileye İlişkin Tutumları” adlı tez ile doktor ünvanını aldı.
1980-1985 yılları arasında F. Almanya’nın Münih şehrinde iki dil – iki kültürlü eğitim veren kurumlarda eğiticilik ve danışmanlık yaptı.
1986-1992 yılları arasında Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimler Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1992-1996 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı.
1996 yılında yeniden Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümüne geçiş yapan Prof. Özdemir, bu üniversitemizden 2020 Haziran ayında emekli oldu.
Prof.Dr. Çağatay ÖZDEMİR, öğretim üyeliğinin yanısıra;
MEB Hizmet İçi Eğitim Kurslarında öğreticilik yaptı. 1993 yılında yine aynı bakanlığın Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitapları Yazım Komisyonu’nda uzman olarak görev aldı.
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmalarında komisyon üyeliğinde bulundu. Atatürk Kültür Merkezi Türk Kültürünün Çevre Kültürlerle Etkileşimi Komisyonu (1995) üyeliği yaptı.
Uzun yıllar Türk Ocakları Merkez Heyetinde üyelik, ayrıca Türk Yurdu Dergisinde Genel Yayın Müdürlüğü ve Töre Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
[2] Kaynak: Töre, Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, M. Çağatay Özdemir makalesi, yıl:8 sayı:61, Şark Matbaası Ankara, Haziran 1976, sayfa:15-18