Arabistan’da Cadılar Bayramı etkinliklerine izin verilmiş, korkunç yüz maskeleri takanlar, birilerini korkutmağa çalışarak dolaşmış, bir güzel eğlenmişler. Bazı tv kanallarında, bu, çeşit çeşit, korkunç, iğrenç yüzleri gösteren maskeleri takmış olanların marifetleri gösterildi. Cadıların, büyü yapmakla suçlananların, diri diri yakılarak öldürüldüğü vahşeti bir yana, bunu “gelenek” haline getirip o korkunç olayları, marifetmiş gibi -eğlenceye çevirerek- yaşatmaktaki garabet; Avrupalı’da eksik olan bir şeyleri -öğünülecek kültür yokluğunu/psikolojik yoksunluğu- haykırmaktadır. Yurdumuzda, Avrupalı’nın, “büyü/sihir” karşılığı kullandığı “black magic” deyimini, “kara büyü” diye çevirenler de var. Bu eyleme, Türkçede, sadece “büyü” denir ya hu! yerleşik kültürden kopuk aynı zihniyet, “White Horse”u, “Beyaz(!) at” diye çevirir. (A şaşkın, Türkçede ona “kır at” derler. İngiliz’in dilinde, at donları için “ayrı, özel” kelime kullanma ZENGİNLİĞİ YOKTUR.) (‘atın donu’ denir diye süvari yedek subay olacaklara ÖĞRETİLİRDİ; hala ‘atın rengi’ diyen zavallıyı da, yedek subay değil, çavuş çıkarırlarmış)
Birkaç hafta önce de Arabistan’daki “seçkin”, “üst tabakaya mensup” bayanların masa çevresinde sandalyelere dizilmiş olarak kağıt oynadıkları sahneler vardı. Başkent Riyad’daki Arap bayanlar, “Avrupa’lı bayanlar gibi herhalde, pişti, konken filan oynayarak ‘çağdaşlaşma’ eyleminde bulunuyorlardı.
***
Bu eylemler, size ne hatırlatıyor? İki yüz yıl kadar önce, biz de, Avrupalılar gibi olmaya karar verip onlara benzemeğe başlamadık mı? Halil Rif‘at Paşa’nın, kayınpederi Sultan İkinci Mahmud’a: ”Avrupa’ya benzemezsek, Asya’ya çekilmeğe mecburuz” sözünün de etkisiyle hızlanan “benzeme”, gibi olma çabaları, günümüze kadar devam edip gelmedi mi? 1839 yılında ilan edilen Tanzimat’ın, “incelenmiş, planlanmış, ne getireceği, ne götüreceği hesaplanmış” bir hareket olduğunu mu sanıyorsunuz? (yok öyle bir şey; Mason Sadrazam Mustafa Reşid Paşa, İngiliz’in kendisine öğrettiklerini, yeni Padişah olmuş, 16 yaşındaki çocuk Abdülmecid’e, gizli oturumlarla benimsetti; bunlar da Gülhane’de Hatt-ı Hümayunla ilan edildi, gelecek kuşaklara da “ileri atılım hareketi” diye öğretildi.) Bu konuda, Ahmed Midhat Efendi’nin yazdığı Felatun Bey ve Rakım Efendi, bizde de “yenileşme”, “asrileşme/çağdaşlaşma” hareketinin NASIL olduğunu anlatan çok güzel, vakıayı “olduğu gibi veren” bir kitaptır.
Lise bitiren her öğrenciye, bu kitabı okuyup özetini çıkarmadan diploma verilmemesini israrla istirham ederim efendim. Çünkü, kendilerine, bol keseden “aydın” denilen diploma hamallarımız, Tanzimat Gerçeğini bilmiyorlar, okulda kafasına doldurulanla yetiniyorlar da ondan.
*****