Mustafa Kadir ATASOY
Bundan elli yıl önce 21 Ağustos 1968’te Varşova Paktına bağlı ordular Çekoslovakya’yı işgal etti ve Prag Baharı’nı sona erdirdi. 20. Yüzyıl’ın en önemli siyasi olaylarından biriydi bu… Sovyetler öncülüğündeki işgal, Alexander Dubček’in “socialismu s lidskou tváří” (insan yüzlü sosyalizm) anlayışının uygulandığı Çekoslovakya’yı “normale döndürme” amacını taşıyordu.
“İşgalden önce Çekoslovakya’da Sovyetler Birliği’ne karşı bir antipati yoktu”.
Aslında 1968’teki işgalden önce Çekoslovakya’da Sovyetler Birliği’ne karşı bir antipati yoktu. Polonya ya da Macaristan’ın aksine, Kızıl Ordu’ya sempati besleniyordu. Fakat bu işgalden sonra anti-Sovyet duygular yayılmaya başladı.
Hareket Planı
Çekoslovakya İşgali
Aslında olayların başlangıcında Sovyetler Birliği’nin 1956’da Nikita Kruşçev’le birlikte Stalinizm’den uzaklaşmaya başlaması vardı. Destalinizasyon süreci bütün Doğu Bloku’nda olduğu gibi Çekoslovakya’yı da etkilemişti.
Çin Halk Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasındaki bölünme de sorun doğurdu. Çekoslovak sanayi ihracatının çoğu Çin’e yapılıyordu ve bunun büyük kısmı gerçekleşmedi. Ekonomik sorunlar, çözüm talep eden diğer çelişkileri de keskinleştirdi.
1960’da yeni bir anayasayla “Demokratik Merkeziyetçilik” ilkesi kabul edilmiş, demokrasi vurgusu yapılmıştı. Yerel idarelere belli bir ölçüde otonomi verildi ve partinin gücü sınırlandırıldı. Katı tutumlu bazı yöneticiler parti yönetiminden uzaklaştırılırken genç ve liberal komünistler yönetime gelmişti.
“Dubček sosyalizmi yenilemeye çalışırken entelektüeller hükümetten daha ileri reformlar talep etmeye başladı”.
1968’de Komünist Parti birinci sekreterliğine seçilen Alexander Dubček’in parti merkez komitesinin onayıyla geçmişin politikalarını masaya yatırdığını görüyoruz. 1968’de hem ekonomi alanında ciddi eleştiriler yapılmış hem de yüksek sesle insan hakları ve özgürlüklerin üstünlüğü vurgulanarak insanların siyasal fikirlerinden dolayı horlanmasına karşı çıkılmıştı. Ama toplumsal dinamikler daha ileri talepler üretti.
Dubçek ve Havel
Ludvik Vaculik ve Ivan Klima
Tabi bu gelişmelerin entelektüel bir zemini vardı. Önceki yıl Çekoslovak Yazarlar Birliği’nin gazetesi Literání noviny’de çıkan yazılarda ülkedeki edebiyatın Parti doktrininden bağımsız olması gerektiği savunuluyordu. Haziran 1967’de Çek Yazarlar Birliği toplantısında Ludvík Vaculík, Milan Kundera, Antonin Jaroslav Liehm, Jan Procházka, Pavel Kohout ve Ivan Klima özgürlükçü tutum benimsediler. Birliğin sadece birkaç üyesinin bu görüşü savunmasına karşın diğer üyeler de soruşturma geçirdi. Literání noviny ve bazı matbaaların kontrolü Kültür Bakanlığı’na verildi ve Dubček ve partinin reform isteyen üyeleri bile bu kararlara destek verdiler.
Ama aylar içinde daha da gelişen yeni özgürlükçü ortamda gençlik kuruluşları, kiliseler ve ulusal azınlıklar seslerini duyurma fırsatı buldular. Gazete, radyo ve televizyon reformist propagandaya hizmet etmeye başladı.
Basında Sovyet karşıtı yazılar çıktı. Sosyal Demokratlar ayrı bir parti oluşturmaya niyetlendi. Bu dönemde Rock müzik ve mini etek gibi birçok batılı kültür unsuru ülkeye girdi. Batı’dan kültür ithal edildi yani…
“İşgal ülkeyi Batı’ya yakınlaştırdı”.
Tabi Sovyetler Birliği bu gelişmeler karşısında alarma geçecekti. Temmuz’un ortasında Çekoslovakya’nın davet edilmediği bir Varşova Paktı toplantısı yapıldı. Varşova Paktı üyeleri sansürün tekrar uygulamaya konulmasını, yeni siyasi partilerin ve fikir kulüplerinin kapatılmasını, partinin içindeki sağcı unsurların tasfiyesini istedi. Çekoslovakya’daki sosyalist kazanımların korunmasının aynı zamanda Varşova Paktı üyelerinin bir meselesi olduğunu vurgulanmıştı.
20 Ağustos’u 21 Ağustos’a bağlayan gece Sovyetler Birliği’yle birlikte Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan birlikleri Çekoslovakya’ya girdi. Romanya işgale katılmamıştı. İşgalden birkaç saat sonra Prag’daki Çekoslovak Radyosu “Cumhuriyetin bütün yurttaşlarını barışı korumaya ve ilerleyen ordulara direnmemeye çağırdığı dörde karşı bir oyla kabul edilen, Çekoslovakya Komünist Partisi Merkez Komitesi bildirisini yayımladı. Varşova Paktı birlikleri birkaç saat içinde önemli bir direnişle karşılaşmaksızın bütün şehirleri ele geçirdi. 300 binin üzerinde askerle yapılan harekatta 100 civarında Çekoslovak hayatını kaybetmişti. 16 Ocak 1969’da Jan Palach adlı üniversite öğrencisi işgali protesto etmek için Wenceslas Meydanı’nda kendini yaktı.
İşgalden sonra birçok Çekoslovak ülke dışına kaçtı. Bu dönemde birçok rejim muhalifi hapse atıldı. Batı bu gelişmeleri yakından takip etti ve uluslararası kamuoyunu etkilemek için kullandı. İşgal zaten zayıflamakta olan sosyalizm şartlarında Çekoslovakya’yı Batı’ya yakınlaştırdı. Toplum sindirilmişti. Ancak 1977’de bir tepki su yüzüne çıkabildi. İnsan hakları ihlallerini duyurma amacı taşıyan “77 Bildirisi” hareketinin ilk sözcüleri arasında oyun yazarı Václav Havel, Jan Patočka ve Dubček döneminin dışişleri bakanı Jiři Hajek vardı. Rejim değişikliğiyse 1989 Kadife Devrimi’nde gerçekleşecekti. Havel 1990’da cumhurbaşkanı oldu. Batı taraftarları için bir kahraman haline geldi.
“2000’ler: Yeni sistem yeni muhalifler üretiyor”
Serbest piyasaya geçildikten sonraki dönemde ülkede birçok skandal yaşandı.
Mesela 2005 yılında başbakan Stanislav Gross bir skandal dalgası sonrasında istifa etti. Başbakanlığı bıraktığında 36 yaşında olan Gross Prag’taki dairesinin finansmanı ile karısının, sigorta yolsuzluğu ve kara para aklamakla suçlanan birisiyle iş ilişkisinden ötürü görevden ayrılmak zorunda kalmıştı.
2013’teki başbakan Petr Necas ise danışmanı Jana Nagyova’ya yönelik rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlamalarından ötürü istifa etti. Necas’ın sevgilisi olduğu öne sürülen Nagyova, bazı milletvekillerine rüşvet vermekle ve de askeri istihbarata yasadışı takip yaptırmakla suçlanmıştı. Nagyova’nın takip ettirdiği kişiler arasında Başbakan’ın karısı da vardı.
Aynı yıl Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus 6318 mahkumu affedip yüzlerce yüksek profilli yolsuzluk dosyasının rafa kaldırdı.
Çek halkının yüzde 10’dan az bir kesiminin devletlerinin yolsuzlukla etkili bir şekilde mücadele ettiğini düşündüğünü gösteren Transparency International’ın raporu bize çok şey anlatıyor.
Bu durum siyasi tabloyu hızla dönüştürdü. Eski partiler desteklerini yitirirken yeni hareketler ortaya çıktı. Geçen yılki seçimlerde 2009’da kurulan yolsuzluk karşıtı Çek Korsan Partisi %10, 2015’te kurulan AB ve göçmen karşıtı Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Partisi yine %10 oy aldı. 2012’de kurulan ve %30 oy alarak seçimlerde birinci olan popülist – merkez partisi ANO, Sosyal Demokratlarla bir koalisyon kurdu, ancak parlamento çoğunluğunu elde edemeyince Bohemya ve Moravya Komünist Partisi’nden destek almaya yöneldi. Böylece Çek komünistleri Doğu Bloku’nun çöküşünden sonra 2018’de ilk kez hükümet ortağı oldular.
Başbakanlığı döneminde ılımlı bir entelektüel ve Batı yanlısı bir Sosyal Demokrat olan şimdiki cumhurbaşkanı Miloš Zeman, zaman içinde Rusya devlet başkanı Vladimir Putin ile güçlü ilişkiler geliştirdi. 2014’te Kırım’ı ilhak eden Rusya’ya karşı ABD ve AB’nin yaptırımlarını desteklemedi. Bütün bunlarda Rusya ile bağlantıları olan danışmanlarının rol oynadığı ileri sürüldü. En son 1968 işgalinin 50. yıldönümü törenlerine katılmamayı tercih etmesi de ülkede spekülasyonlara neden oldu.
Cumhurbaşkanının sözcüsü Jiří Ovčáček tepkiler üzerine bir açıklama yaparak “Zeman cesaretin ucuz olmadığı bir zamanda cesurdu” dedi ve onun 1968 sonrası muhalif tutumunu ve üniversiteden atılmasını hatırlattı. Ama Zeman’ın Batı’ya eskisi kadar yakın olmadığı ortada…
2017 yılı sonunda yapılan bir araştırma Çeklerin %36’sının Avrupa Birliği üyesi olmaktan hoşnut olmadığını söylüyordu. Bu oran bütün AB üyeleri arasında memnuniyetsizlikte en yüksek orandı.
Bugün ülkede sosyalist sistem terk edileli geçen 28 yılda yaşanan gelişmelere ve kurulu sisteme tepkili olan geniş bir kitle oluştuğunu söylemek güç değil. Doğal olarak yeni sistem yeni muhalifler üretiyor ve zamanı geldiğinde bu bir sonraki büyük değişime yön verebilir.