Celal Güzelses Diyarbakır’ın en ünlü halk müziği sanatçısı. Bir röportajında şöyle diyor;
“Diyarbakır’in ilim, sanat, ahlâk ve dinde nasıl bir mümtaziyeti varsa ve dünya çapında Ziya Gökalp, Süleyman Nazif’ler yetiştirmek bahtiyarlığına nail olmuşsa hiç şüphesiz musikide de layık olduğu mevkii bulmuştur.”
Dokuz yaşında hafız, on üç yaşında Ulu Camii’de müezzin. Diyarbakır’da, vilayette evrak memuru.
Kendisi isterse söyleyen, “bize bir türkü söyle” diye teklifte bulunulmayan insan.
Para ile işi yok. Ankara, İstanbul gibi şehirlerde öğrenciler menfaatine yapılan gecelere katılıp konser veren, ama tek kuruş almayan insan.
TRT repertuarına Diyarbakır’dan geçen seksen dört kırık havanın yirmi dokuzu, kırk bir uzun havanın otuz üçü Celel Güzelses’ten alınmış.
İstanbul’a gittiğinde Safiye Ayla şöyle bir şey söylüyor; “Celal Ağabey bak, Küçük Çiftlik Gazinosunda büyük para teklif ediyorlar, gece sahneye çıkacaksınız. Biz nasıl para kazandıysak siz de para kazanacaksınız. Ben biliyorum ki otuz lira maaşla Diyarbakır’da devlet dairesinde çalışıyorsunuz. Bu güzel sesinizle paranızı, varidatınızı yaparsınız.”
Şunu söylüyor Celal Güzelses;
“Yahu demek şimdi ben sahneye çıkacağım, ben para kazanmak için bu türküleri, gazelleri, mayaları yapmadım ki. Ben memleketimin, yöremin türkülerini, gazellerini, mayalarını birleştirmek ve geleceğe aktarmak için yaptım. Ya sahnede, hele bunu da oku, falan filan gibi bir şey derse bana, ben ne yaparım o zaman.”
Celal Güzelses‘ten derlenen türküler, onun okuduğu türküler ne güzeldir.
Ağlama yar ağlama
Arpa orağa geldi
Ayrıldım gülüm senden
Bahçede yeşil çınar
Ben şehid-i badeyim
Bülbülün kanadı sarı
Dağda duman yeri var
Esmer bugün ağlamış
Eyvanda yatan oğlan
Fincanın etrafı yesil
Kalemi kaşta koydun
Mardin Kapı şen olur
Odasına girdim
Yar içerden
Yavrum bugün yaradan var… ve daha niceleri.
Cahit Sıtkı Tarancı da Diyarbakır’lıdır ve Celal Güzelses’ten dinlediği Yaş Destanı’ndan sonra Otuz Beş Yaş Şiiri’ni yazmıştır.
Bugün de rahmetler dileyerek Otuz Beş Yaş Şiirini okuyalım, Celal Güzelses’ten Yaş Destanı’nı dinleyelim.
Mekanları cennet olsun.
Otuz Beş Yaş Şiiri
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı Tarancı