1960 Yılında Elbistan’da doğdu. İlk-Orta ve lise tahsilini Elbistan’da tamamladı. Yüksek tahsilini İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde tamamlayarak, öğretmenliğe başladı. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik ve idarecilik görevlerini sürdürdü. 2007 yılında, emekli oldu…
Eserleri; Dolunay, Türk Edebiyatı, Uzun Sokak, Erguvan, Konevi, Yeni Horon, Kar Çiçeği, Güneysu, Seviye, Gündönümü, Millî Eğitim, Tebeşir, Bizim
Kalemler, Bizim Ocak, Nizam-ı âlem, Yeni Ufuk, Destina, Kültür Dünyası, Berceste, Somuncu Baba, Karahindiba, Alkış, Mevsimler, Hece Taşları, Gök Çekimi, Somuncu Baba Çocuk, Türkiye Çocuk, Şafak Çocuk, Elbistan’ın Sesi, Bizim Elbistan, Kaynarca, Gündüz gibi; gazete ve dergilerde, çeşitli yayın organlarında yayınlandı.
Bir dönem; Gündönümü Sanat-Edebiyat / Tebeşir Sanat-Edebiyat / Şardağı Sanat-Edebiyat dergilerinin yayın yönetmenliğini yaptı… Türkiye genelinde açılan şiir yarışmalarında on bir Türkiye birinciliği, yedi Türkiye ikinciliği, dört Türkiye üçüncülüğü ve altısı da mansiyon olmak üzere çeşitli ödüllerin sahibi oldu. 2007 Polatlı Belediyesi “ Kahramanlık Türküleri Beste Yarışması” nın ilk ödülünü aldı… TRT Türk Sanat Müziği repertuarına giren, sözlerini kendisinin yazdığı sekiz eseri mevcuttur.
1999 Yılında “Türkiye Çocuk Dergisi” tarafından, çocuk edebiyatına gösterdiği katkılardan dolayı “Yılın Öğretmeni” seçildi.
Şairin şiirlerinden bazıları çeşitli sanatçılar tarafından bestelendi. Kendi bestelediği eserlerse, yine çeşitli sanatçıların kaset çalışmalarına girdi… Hâlen Uzunçarşı Dergisi’nin yayın yönetmenliğini yapıyor, Maraş Güncel Gazetesinde köşe yazıları yazıyor. Yayınlanmış çeşitli edebî dallarda yirminin üstünde eseri bulunmaktadır.
G.mail: [email protected]
ŞİİRLERİNDEN :
TÜRKİYE’M
Sevda kalesiyim, aşk var burcumda
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Edirne’den Kars’a, İzmir’den Van’a
Gönlümü gönlünde tutanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Namus bildim özden, kutlu töreni
Gezdim gurur ile her bir yöreni
Gördüm yollarında canlar vereni
Şehitlerle her dem yatanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Alca bayrağında renkler sevdamdır
Ateşinde yanmak kutlu kavgamdır
Ölsem toprağında bana ne gamdır
Kalbimi kalbine çatanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Öz suyunda yundum, yüzdüm özümle
Dağlarında ferman oldum sözümle
Çaldım ezgilerin kırık sazımla
Derdini derdime katanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Âşık Veysellerin kırık sazıyım
Nene Hatunların yiğit kızıyım
Çilene, belâna her dem razıyım
Sevdanla gönlüme yetenim sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Sen varsan ben varım bil ki cihanda
Ayrılık nedir ki, koskoca handa
Sevdan alevden kor, bendeki canda
Çerağ çerağ başta tütenim sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Alevi, Sünni’si, Türk’ü, Kürd’üyle
Efesi, Dadaşı, şahbaz, merdiyle
Neşesi, sevinci, hüznü, derdiyle
Gülde bülbül olup ötenim sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Ölürüm uğruna, kurban olurum
Dertlerinden bile, sevda bulurum
Kalacaksam yalnız sende kalırım
Filiz filiz canda bitenim sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Bağdarım, helâlim ekmeğim, aşım
Seninle yücelir, sen varsan başım
Yürüsün yarına, Türk adlı yaşım
Sol yanda daima atanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Alperenler, Mevlânalar bağrında
Yunus Emre, Tabduk Emre sağrında
Hacı Bektaş, Hacı bayram böğründe
Güzellik demini satanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m, vatanım sensin
Çalar curaların üç tel bir tahta
Koyar yürekleri firakta, ahta
Yazılmışsın aşkla, sinemde bahta
Sevgini sevdama çetenim sensin
Türkiye’m Türkiye’m vatanım sensin
Ozanınla dertleşirim bin kelâm
Kurda kuşlarına veririm selâm
Sen ben oldun, ben sen oldum vesselam
Her lokmanı benle yutanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m vatanım sensin
Ata barı, halayınla kaynarım
Horonunla, zeybeğinle oynarım
Yedi bölge, dört mevsimde ben varım
Her oyunda beni utanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m vatanım sensin
Bâd-ı sabâ eser, yeşil bağında
Öter kekliklerin yalçın dağında
Ünün var, şanın var kadim çağında
Toprağım, takımım, kutanım sensin
Türkiye’m Türkiye’m vatanım sensin
Celalettin KURT
GÖNÜL
Âdem geldik dünyaya, yine âdem gidelim
Ahir ömür zamanın, kilidini aç gönül
Dünya denen şu handa, insanlıktır tek murat
Belhüm adal canlardan, uzaklara kaç gönül
Sevgileri cem eyle, gir kalbine aşk ara
Aşk olmadan içinde, kabuk tutmaz hiç yara
Narda, harda kalmadan, kavuşulmaz gül yâr’a
Kana kana sevginin, bâdesini iç gönül
Yedi kapı arala, uzaklara adım at
Bin beyzalı bir ata, yollar alsın senle at
Münkir belâ berzahtır, kalbe mâruf duygu kat
Gök ekini biçerce, kötülüğü biç gönül
Nefret iblis düşüdür, kargışlardan dur uzak
Durmaz isen mutlaka, kurar sana pis tuzak
Katmer katmer biriken, günahı çekmez kızak
İyiliği kuşanmak, her dem başa taç gönül
Dön yeter ki nefsinde, arınarak âdem ol
Ağla sema, semahta, bul mutlaka doğru yol
Bir de ara ne varsa, deva olmaz eğri kol
Yaratandan başkası, mânâ değil hiç gönül
Eğri büğrü yollarda, aşk arama bulunmaz
Cetvel doğru değilse, doğrulukta kalınmaz
Güller varken bahçede, ottan ibret alınmaz
Bülbüllerle yaren ol, dikenlerden kaç gönül
Yürür iken engin ol, incinmesin topraklar
Irgalanma poyrazca, süzülmesin yapraklar
Günahları aklarsa, yalnız Yüce Hakk aklar
Çirkin harcın olmasın, güzelliği seç gönül
Okumaksa muradın, kendin oku ilk önce
Elif gibi doğru ol, kal kıyamda ip ince
İmbatlar ki Hüdâ’dan, müjdelerle gelince
Aş yolları aşk ile, birer birer geç gönül
Hüdâ murat bilene, visâl kutlu diriliş
Gerçek salât ahlâktır, yüreğine var iliş
Hâl ehliyle bir olmak, gerçeklere seriliş
“Elin, belin, dilinle”, hikmetini saç gönül
Celalettin Kurt
GİDERİZ
Hâl ehliyiz şaha, etmeyiz minnet
Sevdamızla yanar, yâra gideriz
Gönül makamına, sürüp gönüller
Cihanlar sultanı, Var’a gideriz
Yol alınmaz aşksız, kutlu menzile
Aşk yoksa gelmez ki, türküler dile
Aşkla bağlanırız, beyzalı güle
Muhsin’î sevdayla, kâra gideriz
Deşseler de bağrımızı derinden
Çıkarsalar kalbimizi yerinden
Nesimice ah veririz serinden
Pir Sultanca çağlar, dâra gideriz
Yol uzundur, mesafeler aralı
Hasretimiz bekler bizi sıralı
Varsın olsun yüreğimiz yaralı
Deli tay koşuyla, şâra gideriz
Sanmayın kokusu, yayılmaz gülün
Geçer esrik vakti, esriyen dilin
Doğarız pür kanat, içinden külün
İçin için yanar, nâra gideriz
Çalar bağlamalar, divan kurulur
Feryat figanımız, söner durulur
Acılar da bir gün, özden vurulur
Azer yaylasında, tara gideriz
Dört mevsim ötesi, bir mevsim gelir
Beşinci mevsimi, âşıklar bilir
Zalimin zulmeti, kıvrılır ölür
Görklü yağmurlarla, kara gideriz
Celalettin Kurt
TAY BELLİ DEĞİL
Bir delişmen çağa düştük dermansız
Gece perdelendi, ay belli değil
Yıldızlar bulutta, ışıksız her yan
Mehtap suda yitik, zay belli değil
Hak haklıdan çıktı, oldu güçlünün
Yoktur kem düzende, suçu suçlunun
Biz böyleyken suçu nedir Haçlının
Adalet yüz üstü, pay belli değil
Irmaklar sevdayla, coşkun akmıyor
Sevda ateşleri, gönlü yakmıyor
Şimşekler lâl olup, görklü çakmıyor
Sular engin akmaz, çay belli değil
Töreler bozuldu, gelenek kayıp
Edepte, adapta, kalmadı ayıp
Atlar doru koşmaz, başları seyip
Otağlar, obalar, toy belli değil
Köpekler sahipsiz, boşa hırlıyor
Hava bozuk yerli yersiz karlıyor
Sadağından oklar, boşa fırlıyor
Kirişler bozulmuş, yay belli değil
Sazlar Türkçe çalmaz, düzeni bozuk
Aşklar maya tutmaz, yürekler ezik
Böyle gitmemeli, bu seyir yazık
Nefesler soluksuz, nay belli değil
Sular med-cezirle, özge coşardı
Dalgalar deryada, boylar aşardı
Balıklar yüzmezler, sanki koşardı
Limanlar bekçisiz, koy belli değil
Hedef vardı büyük yollar sonunda
Yoldaştı yarenler, dostun yanında
Bir yaman koşardı, taylar şanında
Tırıs duman oldu, tay belli değil
Celalettin Kurt
KARABAĞ’A ŞEHÂDET MERSİYESİ
-I-
Faslında bir kahpe rüzgâr, şirâzeden çıktı gitti
Pür telâştan hışımlarla, Karabağ’ı yıktı gitti
Kaynar idi bengi bengi, gül Azer’in pınarları
Üzerine hayın düşman, kandan küller döktü gitti
Saldılar ateş göynüne, sarardı, soldu Karabağ
Vahşetleri Serkisyanlar, özge yurda ekti gitti
Kara katran kurdu pusu, kara kalpte yeşeren kin
Kışın demli hazanında, ciğerleri söktü gitti
Şuhedânın kanlarıyla, coştu coştu, taştı Aras
Ağıtlar bulandı suya, toylar söndü aktı gitti
Canlı canlı bebeleri, sefer ehli yiğitleri
Kara vicdan kara kinle, birer birer yaktı gitti
Hürriyeti gelin etmiş, diyarlara paçavradan
Keferey-i Ermeniler, kızıl bayrak dikti gitti
Özler yandı pâre pâre, dayanmaz ki buna yürek
Yandık Felek sabır eyle, hangi dala kona yürek
-II-
Kerbelâ’ya dönen kışta, susuzluğu içti canlar
Hüküm içre kanlı fermân, boynumuzu biçti canlar
Alperenler kem vakitte, yurt aşkıyla yürek yürek
Türk yurduna hem İsmail, hem de adak koçtu canlar
Civan mertler sevda sevda, tuttular bir kutlu kavga
Anadan, babadan, yârdan, serden bile geçti canlar
Cihâna doymadan henüz, gelin kızlar, delikanlar
Tekbirlerle sedâ sedâ, âhir yurda göçtü canlar
Karabağ oldu tarumâr, Hocalı’da koptu tufan
Ol sebebi fırtınanın, kan pazarı haçtı canlar
Bî-mecâl kaldık bî-bitâp, sürüldük toprağımızdan
Üstümüze dağ devrildi, mavi gökler çöktü canlar
İçtik bâde şehadetten, tas tas kızıl şerbetleri
Öteler yurdunda güller, şerhâ şerhâ açtı canlar
Makamını cennet eyle, ey Yarabbî şol canların
Umut sende, medet sende, hesabını sor kanların
-III-
Nâzenin duygular soldu, ey dünya sana âr olsun
Zulmete bigâne kaldın, has yuvan tarumâr olsun
Yandık, yakıldık, kavrulduk; soldu gülşenimiz kında
Yansın düşmanın kalbi de, ağıtlar içre zâr olsun
Sürüldük ata yurdundan, çoluk çocuk ah mülteci
Bir günde sizin topraklar, başlarınıza dâr olsun
Türk’ün birliği kurulsun, def edilsin belâ berzah
Nice dertler, sıkıntılar, başınıza düçâr olsun
Kahpelikti keferenin, Hocalı’da yaptığı ezâ
Hesabını öder bir gün, şimdi yanına kâr olsun
Gün döner tersine bir gün, dirilir Azer külünden
Yitik topraklar yeniden, Azerbaycan’a yâr olsun
Karabağ’ın çalar tarı, yeniden kurulur toyu
“İki devlet bir millet hey”, yarınlarımız vâr olsun
Yandıysak yakıldıysak ah, ölmedik henüz a dostlar
Türk-İslâm’ın can birliği, düşlerimizdir be dostlar
Celalettin Kurt
BİR İLKYAZ TÜRKÜSÜDÜR SÖYLEDİĞİM
Bir ilkyaz türküsüdür söylediğim her demde nâzenin
Üç telli âşıklar sazıyla / dilimden hiç düşürmediğim
Şu İstanbul rüyâ şehridir / seksen ihtilalinden beri
Mazisi bir yara / bugünü bir yara / yarını bir yara
Sahilinde Fransız onlusu silahım durur kayaların altında
Kendi kendine patlar / yosunlaşmış kayalara çarpa çarpa
Hâtıralarım daha dün gibi / bazen yakın / bazen ırakta
Marmara’ya baka baka / seslenişlerim var Kızıltoprak’ta
Debi derya hâlâ ak alevden Marmara’nın yanan suları
Değişen çok şey var / değişen hiçbir şey yok İstanbul’da
Patlayan silah sesleri yok / kalplerde başka silahlar patlar
Atlar gider suların üstünden bir gönül çok / çok uzaklara
Seneyi devriyedir hep / o ilkyaz türküsüyle gelir / gider
Dün dünde kalmadı / bugün bugünde / yarın yarında
Mazi bir içli yaradır şimdi / üç gül türküsü susuz / kurakta
Ak alevli bir sevdanın mor ateşleri yanar Kızıltoprak’ta
Her gelişimde ıslıklar çalarım kuytu bir mezarlıktan geçer gibi
Islık seslerimle kanatlanır, üşüşürler martılar yanı başımda
Yunuslar göz kırpar / köpüklü ak sulardan başlarını uzatıp
Yâr kokusu gibi gelir / kayalarda dem tutar hâki yosunlar
Acı deniz dalgaları koçlarca vuruşurlar / tutulurlar sarâya
Köpükler saçılır ağızlardan / med-cezirli zor nöbetler başlar
Andır imdatlar eser / imbatlar esmez / gönlüm büyük firakta
Leyl-ü nehar kalırım / sulara ikrârımı veririm Kızıltoprak’ta
Visâl-i murattır zaman / yâr omzuma baş koymuşsa nevakâr
Etrafta menekşeler, fesleğenler, leylaklar, sümbüller kokar
Yürek toydadır / dâr-ı dünyanın kalkar birden cevr-ü cefası
Sefası gelir yüreklerin / o an zaman / kutlusundan bir cihandır
Vapurlar geçer takalar / mavnalar / deniz bir seyr-i seferdedir
İki gönül cem olmuşsa / sanki masal ülkesinde bir yerdedir
Gül dense gönüller gülistan olur / güller durur siyahta / akta
Şiirler türküler eşliğinde / güllerin düğünü çalınır Kızıltoprak’ta
Sevgilisin “en sevgilisin” hâlâ payitahtsın şehr-i İstanbul
Ne zaman gelsem sana / bakarsın bana bir büyük iştiyakla
Ben sana âşığım / sen bana âşıksın ta kadimden beri
Kaderimiz bir yazılmış / maverada bir tutkulu zamanda
Yazan yazmış bir eylemiş / tutmuşuz gönüllerde düğün
Yüreklerimiz gül bahçesi / güllerimiz yedi veren al kanda
Bir oluruz birlikte gül türküleri söyleriz / seninle her durakta
Ey sevgili ne dram / ne sevinçler yaşadık senle Kızıltoprak’ta
Celalettin KURT