Küçük kız kumda çelik çomak oynuyordu….
Çaresizdi avuçlarındaki ümitler, seyirlikti bayramlar gözlerinde.
Ve… şakaklarında şaşkın tufanı şaşkın merminin.
Ve bir çığlık kocaman yüreğinde ilahi söylüyordu…
Bir küçük çocuk bir nefes hayat istiyordu.
Bir nefes, kara sonsuza sevgiyle ayak direyen.
Bir nefes, sırlar aleminin has gönül kapısı…
Gönül kapıları mı?
Ah… O kapılar zaten selam götürüyordu kanlı kara topraktan…
Genç bir kadın hüzünle gülümsüyordu şehit acıya.
Dudaklarında küre-i arzın en büyük hürriyeti.
Ve… insanlığın en büyük düşüydü fısıltısı.
Düşler mi?
Ah… Onlar zaten saf hakikatin ta kendisiydi.
Kadının parmaklarından kayıyordu yeryüzü yavaş yavaş,
Küçük kız dövüyordu dev dalgaları kırık düşlerle.
O küçük çocuğun kara gözlerinden hayat
Huzurla küsüp gitmişti bilinmez alemlere.
Velhasıl-ı kelam, küçük kız umutla çelik çomak oynuyordu…
Suzan ÇATALOLUK