Cemiyetin Cemaate Karşı Devrimi

İslam şüphesiz birey üzerine kendisini inşa eden bir dindir. Bireyin iradesi olmayan bir toplum, ya sömürülmeye mahkumdur ya da millet olamamaya mecbur.

İslam bireyi önemsediği kadar toplumcudur aslında yani cemiyetçidir. Topluma kolektif bir işbölümü din tarafından yüklenir elbette ancak önemli bir şerh koyarak yapar bunu ;birey iradesini koruyarak yani ferdin toplumda kendini kaybetmemesi en önemli dayanağıdır dinin.

İslam irade üzerinden şekillenir, iradesi olmayan insan özne konumundan uzaklaşır, yani nesneleşir. Nesneleşmek , özneleşmenin tam tersi olan bir hiyerarşik konumu temsil eder. Özne olan etken yani belirleyendir, öz belirleyendir. Nesne, ne ise ne olan belirlenendir yani edilgendir ,iradenin kaybı söz konusudur. Din iradesini kaybetmiş insanla muhatap olmaz, çünkü irade gelişimin ve aklın temsilidir. İradesi olmayan kollektif hareketler de bireyler gibi nesneleşir.

Nesneleşen topluluklar gelişime ve rasyonaliteye kapalı olduğundan tarihsel süreçleri sağlıklı bir şekilde aşması beklenemez, bu da millet olmanın önündeki en büyük engeli teşkil eder.

Özne olan topluluklar ise tarihin süzgecinden kümülatif irade toplamlarının ortaya koyduğu akli gelişimle birlikte geçer, eleştirel olan toplam iradesiyle hep daha iyiyi daha güzeli arama gayretiyle ve kollektif olanı topluluklara açarak ve onları kucaklama çabasıyla , toplulukları topluma doğru evriltir. Böylece İslam’ın istediği özne olan bireyden yola çıkan toplumculuk hareketi, cemaatleri yani kolektif hafızaları sentezleyen bir cemiyet inşasına aracılık eder. İşte cemaatten cemiyet teşekkülünde bireyin iradesi ve özneliği bu fonksiyonu eksiksiz bir biçimde yerine getirir.

Ziya Gökalp, ”cemaat” kavramını lokal kültürü karşılayan kendi içinde bir dayanışma ve ortak yaşam biçimi oluşturan bir kavram olarak tanımlıyor. ”Cemiyet” ise Gökalp’e göre kültürü aşan bir kavram yani dinin evrensel olan boyutunu da içine alarak bir medeniyet inşasının sembolü. Yani cemiyet millet olabilmenin sonucu ki dünyaya bir medeniyet hipotezi sunabilmenin de ilk şartı aynı zamanda.

Cemaatlerse kültürü lokal olandan dışarı çıkaramayan nesneleşme güdülerinin daha yaygın hissedidiği zayıf iradeli ya da iradesiz toplulukları ifade ediyor. Cemiyetlerse dar kollektiflik ve koloniciliğin aşıldığı özneleşmiş bireylerin kümülatif toplamından oluşan,dar kadroculuğun yıkıldığı, eleştirel ve iradi olanın akılla desteklenen gelişim yolunda etken bir millet olma hali, yani medeniyetin anahtarı…

Meseleyi özetleyecek olursak; İslam, toplumda cemaatleşen ve nesneleşen, nesneleştikçe daralan, daraldıkça içe kapanan, kapandıkça kolonileşen, kolonileştikçe toplumdan uzaklaşan, uzaklaştıkça toplumdan psikolojik bir dirençle karşılaşan,hür iradenin elinden alındığı daralan bir ufuk ve yok olan ”insan” edilgenliğini değil ; cemiyeti kucaklayan,kucakladıkça halkayı genişleten, genişledikçe özneleşen, özneleştikçe birey iradesinin toplumculuğu belirleyip şekillendirdiği, akli olan gelişimin tüm toplulukları kuşatacak bir milli dini yapıyı sırtına alan bir insan ve toplum idealinin , yani medeniyetintemel şartı olan cemiyetçilik formunun yanındadır. İslam, cemiyet içinde fert kavramını böyle izah eder.

Gelelim günümüze; Türkiye büyük bir darbe tehlikesi atlattı bir çok sonucu uzun yılları etkileyecek bir süreç olacak şüphesiz. Bir çok analiz yapılıyor şöyle oldu böyle engellendi gibi ancak işin zihniyet dünyasına kimse dokunmuyor. Biz perde arkasında kalan asıl meseleye değinelim…

Türkiye’de bugün yaşanan olay ”özne birey-nesne birey” çatışmasının gün yüzüne vurmasıdır, yani cemaat cemiyet çatışmasıdır. Cemiyet özne bireyin hakim olduğu kuvvet olarak toplumsal dalganın cemaate karşı yani nesne bireye vurduğu en büyük darbedir bu direniş. Cemiyet cemaate devrim yapmıştır. Millet lokal bir grubu kendi sistemi içinde öğütmüştür ki tüm devrimler halk tabanlı yapılırsa ancak devrim olur.

Nevzat Kösoğlu’nun malum cemaat ile ilgili önemli bir tespiti konuyu açıklıyor. Cemaat kendi içinde kolonicilik ruhuyla yaşayan kendi iç dayanışması çok yüksek bir ”iç asabiye” ile mevcut olan bir yapıdır. Bu iç asabiye yani iç gerilim cemaatin içinde ne kadar yüksekse, cemaatin dışında da bir o kadar dirence sebep olur. Patolojik olan cemaatin iç asabiyesi o denli yüksektir ki milli ve dini asabiyenin yerini almıştır. Yani cemaatin kurtuluşu milli ve dini olanın kurtuluşundan hem öncedir hem de onların anahtarıdır.

Cemaat iç gerilimin yani asabiyenin yüksekliği milli ve dini olanı ikincil bir yapıya iter ve gerektiğinde karşısına alır. Toplumun geri kalanıyla büyük bir hesaplaşma sürecine iter, üstelik toplumu oluşturan milli ve dini asabiye üzerinden bir hesaplaşmadır bu ve bunları yer yer tahrip eder. Bu da cemaatin kendi içinde cemiyete açılmasını engeller. yani lokal bir topluluk toplumu kucaklama iddiasından uzaklaştığı gibi ,toplumu da karşısına alır. Dolayısıyla toplumdan büyük bir tepki ve psikolojik dirençle karşılaşır. Toplumla hesaplaşmak jakoben yani tepeden inmeci metodlar kullanmayı gerektirir. Çünkü nicelik olarak karşısında gücü yetmeyeceği ve değiştiremeyeceği bir toplum ancak niteliği yüksek devrimlerle değiştirilebilir. Bunun için sert jakoben siyasetin dışında gayrı meşru bir mücadele gerekir. İşte bunun anahtarı ” harbiye, mülkiye, tıbbiye” dir. yani askeriye, yargı ve elit meslek grupları ele geçirilerek bir devrim başlatılmak istenecektir. Bunu bu denli şiddeti yüksek biçimde yapabilmenin yolu ”insan,irade ve aklın askıya alınmasıdır”. Yani mensuplarını nesneleştirmek, onları cemiyetle karşı karşıya getirmenin ve illegal devrimin ya da darbenin yegane anahtarıdır.

Durmuş Hocaoğlu’ndan ”devrim” mefhumuna göz atmadan olmaz. Hoca, devrimin tabandan tepeye yayılan bir hareket olduğunu söylüyor. Yani toplumun kendi iç dinamikleriyle harekete geçen bir dalga ancak devrim olabilir ve toplumsal kalıcılığı sağlayabilir. Aksi durum yani tepeden tabana yapılan devrim değil ”inkılap”tır ki toplumu kapsamaz ve kuşatamazsa, millet desteği alamazsa, inkılaplar yarım kalır ve toplumsal yarılmanın da baş aktörü haline gelir.

Meseleyi bağlayalım öyleyse:

Cemaat, nesneleşmiş insanlar, aklın iradenin ve insan olma vasıflarının elinden alındığı adanmışlık ruhu teziyle uyuşturulan insanlar, dar kadrocu ve toplumu kucaklayamayan bir kolonicilik ruhu ve iç gerilim, belirlenmiş bir kutsal ve kutsal uğruna yapılabilecek patolojik tüm davranış normlarını içeren , cemiyetçilikten uzak ve karşısında, jakoben metodlarla inkılapçı ama devrimci olmayan yani tabanı kucaklamayan agresif bir tahakküm hırsı, din bürokrasi ve sermaye hakimiyeti ile devleti tekelleştirme ve kendine mahkum etme anlayışı, binlerce masuma tüm bu hastalıklı sürecin ”Allah rızası” diye afyon edildiği bir hareket…

Bugün Türk milleti özne birey-nesne birey savaşında İslam’ın tasvip ettiği ve desteklediği şekilde cemiyet ruhunun cemaat ruhuna galip geldiği bir süreci yaşadı ve kazandı.

Cemaat cemiyete karşı darbe yapmak istediyse de cemiyet cemaate karşı toplumsal bir devrim yapmıştır. Millet jakoben tahakküm hırsını yerle bir etmiş, aynı zamanda millet olmanın önündeki en büyük engeli defetmiştir.

İktidar özne bireyi temsil ediyor ve İslam’ın istediğini hayata geçiriyor gibi bir anlam bu analizden lütfen çıkarılmasın, islamcılığın patolojilerini ayrıca yazılarımızda anlatmaya devam edeceğiz tıpkı cemaatçilik patolojisini anlatmaya devam edeceğimiz gibi…

Mustafa Çalık hocanın kıymetli eseri ”Millet, Milliyet ve Milliyetçilik” kitabında belirttiği şu son sözlerle bitirelim. Türk milliyetçiliği cemaat gruplarının dini ve milli yapısını karşısına alamaz; ancak cemaatçiliğin dar ve izbe sokaklarında kaybolacak bir hareket hiç değildir.

Türk milliyetçiliği cemiyeti kucaklama iddiasında olan, özne birey formundan toplumculuk doğuran, islamcı olmadan islami olan seküler bir harekettir…

Yazar
Kutlu Kağan DALKILIÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen