Cengiz Aytmatov’lu Yıllar – 2

Tam boy görmek için tıklayın.

                                                                Yazar: Prof. Dr. Kulbek Ergöbek

                                                                 Çeviri: Cemal ŞAFAK

      Bu defaki mektuptan anladıklarımız önceki “Cemile” ve “Yüz Yüze” uzun hikayelerinin epeyce önceden Kazakçaya çevrildiği bilgisidir. Yazar, şimdi “Kuş Yolu” hikayesini kutlama ve iyi dilek temennileriyle gönderiyor. Beraberlik, birlik, dostluk derinlemesine işlenmiş. Mektuplar artık resmilikten uzak samimiyete ve ışıltılı bir güzelliğe geçmiş.

     Arada akıp giden belirli yıllar yatıyor. Kuş kanadı gibi hışırtıyla geçip giden zamanın şöhretiyle edebiyatçı arşivine dikkatlice bakalım.

     C.Aytmatov kitaplarının çevirmeni konumundaki Kalcan hayata nasıl başlamış, nasıl büyümüş? Bunu bilmek istiyoruz. Çevirmenin arşivinde “Cemile” hikayesi çevirisinin üç sayfası, “Kuş Yolu” hikayesinin de bir sayfası korunmuş. Çevirmen Kalcan’ın el yazmalarından kalan sadece bunlar. Eksik el yazmadan çeviriyi sanata dönüştüren bu aziz canın, bir yazdığını tekrar yazıp, çoğaltıp, çizip Kazakça ahengi dikkate alarak bunu nakış gibi işlediğini görüyoruz. C.Aytmatov eserlerinin çevirisi  üstünde Kalcan tüm nüshaları derinlemesine inceleyip kanattaş arkadaşının yazarlığını eleştirmen gözüyle de takip edip değerlendirdiğini görüyoruz.

     Gerçeği söylemek gerekirse bu ikilinin birisi çok şöhretli isim, ikincisi ise günlük hayattan çok erken uzaklaşan eleştirmen. Bu iki edebi değerin dostluk, yazarlık ve samimi ilişkilerinden ne gibi yenilikler açıklarız, bir hata yapabilir miyiz diye de korkuyor, belli bir zamandan başlayarak uzaklaşıp giden yazarlık ilişkisinden bu güne kadar korunan belirli bir iz fark eder miyiz diye de şüphelenmiyor değiliz. Bu ilişkilerin sağlamlığı nedeniyledir ki, Kazak-Kırgız edebiyatı arasında güçlü denklemler yerini aldı. Büyük yazar C.Aytmatov’un Kazak yazarlarıyla özel dostluk ilişkisi sonucunda yeni sayfalar açıldı. Aytmatov kitaplarını Kazak diline çeviren yeni çevirmen grupları oluştu. Bu durum beraberinde şüpheleri de getirdi. Ancak üstünkörü düşündüğümüzde durum böyledir. Bu meseleye bilgin yılların hışırtıyla kapanan sayfalarını yeniden düzenleyip bu iki yeteneğin birlikteliğine tarihi ve edebi gözle bakarsak eski kaynaklar canlanacak, arşivdeki ölü belgeler tekrar ayağa kalkarak adı geçen ikili değerin arasındaki dostluk derecesini nurlandırıp gururla şahitlik edecektir. Cengiz’le Kalcan arasındaki insani değer ilişkisi kendince bir ilginç dünya aynı zamanda. Onların insani ilişkisinin özü edebiyat. “Niçin?” derseniz, Kalcan, büyük bir yetenek olarak tanınan, kendisi okuyup tahsil gören, çeviri yaparak biraz olsun rahatlayan biriydi. Ortaya çıkardığı eserleri  Kazak öğrencileri ve Kazak kavmiyle tanıştırıp tek dileği olan onların C.Aytmatov gibi bir şahsiyetle yüzleşsin diye tertemiz bir istek taşıyan ve bunu candan arzulayan bir kalem sahibiydi. Onların arasındaki sağlam dostluğu biz Kalcan dostunun isteğiyle Aytmatov’un “Leninci Genç” yazı işleri çalışanlarıyla görüşmesinden anlıyoruz. Komşu ve kardeş Kırgız’ın Aytmatov isimli yazarıyla karşılıklı görüşelim diye Kalcan’ın düşüncesine katılan bir grup Kazak yazar o günlerde bu görüşmede bulundukları için kendilerini şanslı hissediyorlardı. “Bu güzel başlangıcın sahibi kendimiziz.” gibi övünmeler de söz konusu olmuştur o görüşme sonrasında. Bunların yanında Kalcan Nurmahanov arşivinde Aytmatov’un Kazak halkına, Kazak gençlerine ithafen söylediği sözler de mevcuttur. Burada gerçeği söylemek gerekirse, Kazak edebiyatçısının, kamil dost otağını açsam, bilgi düzeyini genişletsem şeklindeki ülküsüyle bayraklaşma arzusu da hissedilmektedir. Uzun yıllardan sonra özlemle yüzleşen metni asıl haliyle okuyucuya sunmayı doğru görüyoruz.

   “Kardeşlerime!

    Yeni yılı kutlamak için, değerli gazetem “Leninci Genç” aracılığıyla Kazak gençlerine yönelik oturduğum için çok sevinçliyim.

   Yeni yılda insanoğlu tek başına eğlenemiyor. Bunda insanın önündeki günlere olan arzu ve ümidi, yanıp duran dileği, geleceği için mücadele etme maksadı ile bayramlaşma arzusu da mevcuttur. Bununla ilgili olarak yeni yıldaki ilk dileğim sağlıklı olmamızdır. Gönlümüz şad olsun! Şimdi önümüzde partinin hedeflediği büyük iş durmaktadır. Bu da halk ziraatini kalkındırmak, geliştirmek…Bu günkü her bir gencin buna katılması önemli bir borç olacaktır. Yeni yılda bu sorumluluklarını onurunla yerine getirmeni dilerim.

     Yakında yeni edebiyat ve sanat talebi şeklindeki Kazak gençlerinin heyecanlı işlerine şahit oldum. Muhtar Avezov’a ithaf edilen gece idi. Bir gelenek halini alan bu gecede yetenekli Kazak gençleri M.Avezov’un yanına gelerek yaratıcılık hünerlerini gösteriyorlar. Bu çok olumlu bir davranış olarak gözüktü bana. Ben de Muhtar Avezov’un bir öğrencisiyim. Ben de bu edebi şahsiyeti her zaman hürmetle hatırlayıp başımı eğerek saygıyla selamlıyorum. Gelecek yıllarda da böyle Avezov günlerinin yapılmasını, yaratıcı gençlerin yeteneklerini göstermesine vesile olunmasını arzuluyorum.

    Bu vesileyle sizlere selamlarımı gönderiyorum.

                                                                                                        Cengiz Aytmatov

   Mektuplar, yazmalar, özel dilekler…Bu Aytmatov’un Kazak okurlarının yüreklerine ziyareti, yol seferi, düşünce seferi…Uzay boşluğuna mekik uçurup gurur duyan, gururdan sonra da hasretlik çekip Kazak toprağına geldiği sırada Cengiz Ağa düşüncelerini aktardı. İşte Aytmatov’la buluşma sonrası, onun eserlerini okuduktan sonra Kazak okuyucusunun da gelişip, sezgisi güçlenip, meselenin önemini kavrayarak ayağa kalktığını görebiliyoruz. Şimdiki gibi değil. O dönemde C.Aytmatov Kazak toprağına sıkça geliyordu. Şimdi bırakın Kazakistan’ı doğduğu yere gitmeğe bile fırsatı olmuyor. İnsanoğlunun ortak takdirini düşünüp, sevincine ortak olup, kaygısını kendi kaygısı gibi görüp yaşamak nasıl kolay görünür ki? O dönemde günden güne, yıldan yıla büyüyerek gelişen kendisinin yazarlık kariyerini yoğurarak devleştiren C.Aytmatov yüce yüce dağlara çıktıktan sonra ona içten içe hayran olan ancak gözünü dikmeden, sevip de sevdiğini belli etmeden, kıskanmadan alkışlayarak dostunun ilerleyen, büyüyen her bir adımını titizlikle takip eden Kalcan gitti. Kazakistan’da artık. Başta Aytmatov dünyasında çevirmen olarak tanınan bu güçlü düşünce adamının, her bir sözünün kinayeli (astarlı) edibin söküp tek tek psikolojik girdaplı sazları incelikle takip eden araştırmacıya dönüşü başladı. Günlüğündeki yeni yeni ama sağlam düşünceler Kalcan’ın çevirmenlik konumundan Aytmatov’un edebi düşüncelerini araştırmaya dönüşü de vurgulanması gereken başka bir nokta olsa gerek.

   “Kelimelerle resim yaptığın yazılarını (pitoresk anlatım) tercüme ederken gerçekten çok zorlanıyorum Cengiz.”

   “Viso trudnee stanovitsa perivodit Şıngiza,on rasted kak hudojnik slova”

    Rus diline çeviri sırasında sözün manasını biliyorum. Onun karşılığı olan kelimeyi o dilde bulmak istediğimde ise zorlanıyorum. Bunun yanında yakın dillerden yaptığım çevirilerde, bazı sözleri manasız bulmam ve bu sözlerin içerikle uyumsuzluk gösterdiğinde azap veriyor bana. Rus diliyle çevirdiğimde sözün yakın ya da uzak manadaki anlamdaşını bulabilmeme rağmen yakın dillerden yaptığım çevirilerde sözün manasını bulamadığımda temelde kalakalıyorum. Daha fazla ileri gidemiyorum. Gelecek nesille ilgili olarak anlayamadığın durumların olduğunu ve çoğaldığını fark ediyorsun.” Şeklindeki kendi tecrübesinden çıkan fikirleri bunun en güzel şahidi. Kazakların yeni doğup çoğalan, bağımsız ruhani hazinesi gibi kaynaşıp giden “Cemile”, “Yüz Yüze”, Kuş Yolu” hikayeleri işte böyle çok güçlü bir emeğin ve muazzam bir araştırmanın ürünü olmuştur.

     Aytmatov’la Nurmahanov’un yazarlık odağı konusunda fikir yürüttüğümüzde üzerinde durulması gereken bir nokta var. Bu, Kalcan’ın “Cemile” hikayesi esasında “Ansağan menim enimsin!” (Benim özlediğim türkümsün!) adıyla yazmış olduğu piyestir. Döneminde sahneye konulmasıyla birlikte şimdilerde “gözden bülbül uçtu[1]tekrar sahnelenemeyen eser hakkında biraz konuşmakta fayda var. Büyük yazarın uzun hikaye tarzındaki eserlerinin tiyatroya, sinema filmine dönüştüğü bu günlerde Kalcan’ı takip edenlerin ilgilerini çekmeyebilir ancak, “Benim özlediğim türkümsün.” Kalcan’ın Aytmatov eserlerindeki tiyatro gücünden yeterli olarak faydalanıp onu zamanında tiyatroya dönüştürmek geleneksel bir inancın örneği. Pişmanlığın bir diğer yönü de “Benim özlediğim türkümsün” piyesinin el yazması korunamamış. Korunsa idi eğer hikaye ve tiyatro çalışmalarını kendi aralarında karşılaştırıp, bazı özelliklerini yorumlayabilirlerdi.

      Kalcan’ın kendisi piyese hikayeden bağımsız bir çalışma olarak bakmıştı. “Benim özlediğim türkümsün.” Fantastik bir tema…Cengiz Aytmatov (16.2.1963) diye Rusça not düşmüştü günlüğüne. Böyle yapsa da, büyük mü, küçük mü diye bakmadan eninde sonunda sert ve yaratıcı bakışıyla gelen Kalcan, piyes ne zaman yazılıp yorum ve değerlendirmeye girmiş, tiyatroya izini alıncaya kadar bu ümitle şüphenin karıştığı duygu da aklının yedeğinde dolaşıyordu.

       Soylu C.Aytmatov hikayesini hedef alan çağdaş yazar iki konuda endişeliydi. 1.Eserde işlenen gerçek dostluğu bozmak. 2.Tiyatroculuk çalışması açısından yeniden dünyaya gelen eserin sahne hayatı nasıl ilişkilendirilecek sorusuna verilecek cevap.

       Derin tefekkürlü ezgi gecesi yapıldı. Gece sırasındaki sevinç ve üzüntüyle dolu sabırsız, aralıksız, dalgalı düşüncelerin şahidi gibi günlüğüne: “Cengiz, “Benim özlediğim türkümsün” adlı çalışmama çok çok memnun oldu. Emeğin geri döndü, yerine ulaştı. Şimdi benim diyeceğim eksiksiz. Üzülür mü diye merak edip duruyordum. “Kalcan benim canımı derinden anlamış.” Dediğinde başım göklere ermiş gibi oldu.” Ohhh be!” diyerek sanki nefesimi yeniden almış gibi hissettim kendimi. 6.1.1963” diye yazmış.

        “Benim özlediğim türkümsün.” C.Aytmatov ile K.Nurmahanov ikilisinin yazarlıktaki birlikteliklerinin bir görünüşü ve sembolü, dostluklarının bir yüzüdür. Bu da Aytmatov söyleminin Kazak okullarına çok geniş olarak dağıtıldığının başka bir örneğidir.

        Temsile bağlı olarak da Aytmatov gelip öğrenci ve izleyicileriyle yüzleşti. Dostlarıyla sevincini paylaştı.

        Güçlü düşüncelere bürünerek hayatını geçiren Kalcan, ömrünün sonraki yıllarında “Benim özlediğim türkümsün.” Tecrübesini ondan sonra da devam ettirmek istedi mi? Yoksa özel olarak araştırıp bir eleştiri makalesi yazma maksadına mı ulaştı? Ne olursa olsun O, Aytmatov eserlerini okuyarak üzerinde düşünmeye çalıştı ve elde ettiği fikirleri de günlüğüne not etti. Bu fikirlerin bazılarını öğrenci nazarına sunmak doğru bir anlayış olacaktır diye düşünüyorum.

       “Cengiz mütevazi bir yazar. Onun mütevaziliği kendine özgü. Gündelik olarak öğrendiklerinden yani ömründen dünyanın aslını bulup onu kendine göre yani Cengiz’ce değerlendirdi. O insanın mütevaziliğinden onun danışmanlığını izliyordu. Buna örnek verecek olursak: “Kuş Yolu” hikayesidir. Bu eserdeki olay herkesin anlayacağı bir şekildedir. Ancak Cengiz bunu nasıl sunuyor okuyucuya? Bizim Kazak yazarlarının çoğu bunu anlayamıyordu. O hiç tartışmasız yenilikçi ve bir o kadar da düşünce adamıdır. 16 Mart 1963

       “Cengiz, kadın tiplerini de çok güzel şekillendiriyordu. Bu yönüyle onu bizim tesadüfi yazarlarımız ilginç bulmaktaydı. Cengiz’in kahramanları samimi, yürekleri temiz, ileri görüşlü, sevebilen, nefret ettiğini bile kucaklayabilen, güzellik ve büyüklük için kaşla göz arasında ölmeye hazır…Analar konusunda yazdığı zaman ne denli rahat ve adeta nefeslenerek kalem oynattığını söylersek önemli bir gerçeği de söylemiş oluruz.

18.3.1963”

       Yoğun bilgelikle çok doğru açıklanan, araştırılıp bulunan fikrine hayran kalırsın. Kalcan yapısını, onun üslup tarzını bilen kişi günlükteki bu düşüncelerin astarsız (delilsiz), maksatsız olmadığını sezinler. Bizim tahminimize göre o, ömrünün son yıllarında Aytmatov sanatının araştırmacısı (C.Aytmatov uzmanı) sıfatıyla üçüncü böyürden (yan)  gelip ilgilenmeği düşünüyor gibi.

      Dost emeğine sevinebilme, dost şöhretiyle itibar kazanma ölçülemeyen bir şanstır. Dost, ödülüne kavuşunca hiç olmazsa kıskanmadan, dizlerimizi kısarak evimizde oturmak çoğumuzun elimizden gelmeyen bir özelliğimizdir. Ama dost emeği büyük ödüle layık görüldüğünde beden ve ruhuyla beraber sevinip, beraber güreşmek aynı zamanda cömert bir yüreğin işidir.1963 yılı Cengiz Aytmatov eserlerinin Lenin Özel Ödülüne layık görüldüğü yıldır. Bu nedenle yukarıda gösterilen güzel yarıştan doğan küçük küçük fakat tamamen doğrunun bulunup söylendiği fikirler, sevincin karıştığı tefekkür sözü olup gürültüyle patlamıştı.K.Nurmahanov,17 Mart 1963’te radyodan yaptığı Rusça kutlama konuşmasında yürek sözlerini de ifade ediyordu.

     “Ben, “Lelinci Genç” Gazetesi Yazı işleri çalışanları, Kırgız yazar C.Aytmatov ile çok heyecanlı, ilgi çekici görüşmeler yaptım.1958 yılı Temmuz ayının beyin kaynatan sıcak günlerini her zaman hatırlıyorum. Yazı işleri çalışanları, kendilerinin Alma-Ata’ya gelmelerinin biraz öncesinde “Leninci Genç”te yayınlanan “Cemile” hikayesini nasıl yazdığı konusunda genç yazarın utanarak söylediği hikayesini de can kulağıyla dinledi.

     Bu görüşme başkaları gibi benim de canımda derin izler bıraktı. Böyle olması doğru da idi. Böyle söylememin sebebi, o günden başlayarak Cengiz’le yaratıcı  beraberliğimiz bozulmadı ve çok iyi dost olduk. Çok geçmeden de gerçek bir başarı birlikteliğine adım attık. Şimdi Kırgız Edebiyatı ve onun özel temsilcilerini düşündüğümde benim aklıma ilk olarak değişmez gerçek dostum, alçak gönüllü ve değerli arkadaşım C.Aytmatov gelmektedir.

    Benim “Cemile” hikayesini Kazakçaya çevirim sırasında yeni yeni başlayan dostluğumuz gün sayıp, yıl sayıp büyüyüp temeli kuvvetli bir dostluğa dönüştü. Böyle devam ederek o gün bugündür bu iki edebiyatçının dostluğu aynı zamanda kardeş iki halkın sarsılmaz dostluğunun da güzel bir örneği oldu

     Bu durum hiç kimseye benzemeyen bir özellik. Bunun yanında yazarın özgeçmişi de çok ilgi çekici. O,1928 yılında Kırgızistan’ın Talas toprağında doğmuş. Ancak geleceğin büyük yazarı olacak Cengiz Aytmatov’un gençlik çağı Jambıl’da (Taraz) yani Kazakistan’da geçti. O Jambıl’da okudu. Burada önce bir firmada hesapçı olarak daha sonra da Köy Konseyinin (Avıl Sovyeti) sekreteri olarak hiç de kolay olmayan bir çalışmaya ve ömür yoluna başladı. Jambıl Tarım ve Ziraat Teknik Okulunu bitirdikten sonra Cumhuriyetin bir tarım işletmesinde (Kolhoz) tarım uzmanı olarak çalıştı. C.aytmatov yaratıcı yolunun başlangıcı da bu sıralardı.

     Kazak temasının yazarın sanat yaratıcılığında büyük bir yer elde etmesine şaşmamak gerekli. Bu değişimi Aytmatov’un “Cemile”, “Yüz Yüze” adlı en önemli eserlerinde görüyoruz. Bunu anlayabilmek için “Cemile” hikayesiyle hikaye kahramanı Daniyar’ın türküsünü resimleştiren sahnesine bir örnek verelim: “Bu bir farklı türkü…İnsanın yüreğini alarak onu, duygu, düşünce ve sevinçle sarıp sarmalayan çok farklı ve güçlü bir ses. Bu Kırgızca’ya da Kazakça’ya da benzemiyor. Ancak daha içten dinlendiğinde bu seste ezeli ve ebedi kardeşlik içinde olan Kırgız ile Kazakların doğuş türkülerini andıran, birbirini tamamlayan, birbiriyle buluşan bir ezgi intibaını veriyor. Bir yandan Kazakların uçsuz bucaksız bozkırları gibi bağımsızlık taşıyor, diğer yandan da Kırgızların yüce dağları gibi gökyüzüne ulaşıyor. “Eyvah! diye içimden geçirdim. Daniyar böyleymiş ha! Onu böyleymiş diye kim düşündürdü okuyucuya?” Aytmatov hikayelerinde bu kardeş iki halkın tarihi damarlarının bir, ömrünün de ortak olduğunu gösteren harika ve şiir soylu resimler oldukça fazla. Kırgız yurtseverliği 1963 yılının Lenin anısına sunulan bu kitabın yazarına “Dağla bozkır hikayeleri” diye adlandırması boşuna değil. Kazak halkının da C.Aytmatov’u kendi öz yazarı olarak kabul etmesi haklı bir anlayış  değil mi?

      Aytmatov altı uzun hikaye ve on kadar da hikayenin yazarı. Sayısız defa özel olarak basıldı kitapları. Kazakistan öğrencilerine yeterli düzeyde tanıtılan bu kitaplara takılıp konudan uzaklaşmanın gereği yok.

     Aytmatov sanatını tek bir sözle tasvir edebiliriz. Bu, kominizmin yerleştirdiği Sovyet adamı yönündeki devlet marşı.

    Bizim öğrenciler arasında yıldan yıla Kırgız yazarlarının değerli eserlerinin çoğaldığını sevinçle söyleyebiliriz. Elbette onların arasından birincilik ödülü Cengiz Aytmatov’a yaraşır. O, son dönemdeki Kazakistan gençlerinin en çok sevdiği yazar olarak görünmektedir. Onun değerli ve bilgelik yansıtan eserleri bu gençlerimizin ruhani dünyasına can sırrı olarak yuvalandı.

    Kırgız halkı, eserleri Sovyet odağı sınırlarını atlayıp, dışarıdaki milyonlarca okura ulaşma başarısına dönüşen, kendilerinin muhteşem yazarını hem canı gibi iyi gördü hem de haklı bir övgüyle bahsetti. Vatanımız ilgiye ve övgüye cimrileşmedi. Kırgız halk yazarının bu ağır emeği için, bir çok eleştirmen de nurlu yapraklar için, yüreklere ulaşabilen her bir yolları için güçlü bir aşkla bakıyor. Bunun en aydınlık misali, yurttaşları tarafından C.Aytmatov’un  bugünlerde kendi öz değerimiz olarak Kırgız-Sovyet milletvekili olarak seçilmesidir.

                                                                                          Kalcan Nurmahanov

                                                                                     17.03.1963 (Radyo Konuşması)

       Kaybolmaya yüz tutarken kız kardeşi Kazına Nurmahanova’nın  çalışmalarıyla toplanan ufacık arşivden böyle bir el yazması kaynağının bulunmasına da razı olmak gerek. Çünkü bu arşiv, K.Nurmahanov’un C.Aytmatov gibi bir dostunun anlamlı bir ödüle layık görülmesini canla başla istediğinin,bundan çok büyük bir sevinç duyduğunun belgesi. Çünkü bu anlamlı arşiv K.Nurmahanov’un Aytmatov gibi bir dostuna gösterdiği son bir hürmetin veya saygının belgesi. Böyle derin düşünceleri heyecanla, dalga dalga ak kağıda hayat tutkusu niyetiyle yazan adil ve gönlü ak canın daha fazla uzatmadan bu aydınlık dünyadan hoşça bir atışmayla ayrıldığını düşünmenin kendisi zaten çok ağır. Ancak gerçek acı da olsa gerçektir. Hayata hevesle tutunan keskin düşünceli eleştirmen-yazar, tiyatro yazarı K.Nurmahanov çok geçmeden böbrek hastalığı nedeniyle bu dünyadan vazgeçti. Kalcan sağ olsaydı özellikle Aytmatovla birlikte ilginç ve önemli eserlere imza atarlardı. C.Aytmatov, K.Nurmahanov’u ileri görüşlü bir yazar olarak değerlendirdi. Cengiz Ağa,Kalcan dostunun dünya değiştirmesiyle ilgili soğuk haberi uzak bir seferde bulunduğunda duydu ve acele olarak Almatı’ya geldi. Dost kabrine toprak attı. “Kazak Edebiyatı” gazetesinde coşku dolu veda sözlerini yayınlattı. Bu kısa da olsa ömür geleneği var olan edepli bir davranış…Bir dostluk…

                                                                                                             Mayıs 1989

                                                                                                                  Almatı

[1]   Gözden bülbül uçtu: Tekrar toparlanmanın, görüşmenin mümkün olmadığı durumlarda söylenir.

Yazar
Cemal ŞAFAK

Cemal ŞAFAK 1952 yılında Ardahan ili, Çıldır ilçesi, Aşık Şenlik köyünde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Kars’ta tamamladı. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Eskişehir Anadolu Ünive... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen