(Ezgiyle Başlayan Dostluk Ezgisi)
Yazar: Prof. Dr. Kulbek Ergöbek
Çeviri: Cemal Şafak
Telefon aralıksız çalıyor. Açsam Bişkek’ten Kuşuvbak Bayağı. Şimdi söyledikleri de daha önce söylediklerinin aynısı. “Cengiz Aytmatov ile Kalcan Nurmahanov’un dostluğu konusunda deneme yazıp göndereceğim demiştiniz. Ne zamandır avuçlarımı ovuşturup çeviriye hazırlanıyorum. Sözünüzü yuttunuz. Bu nasıl iş?” diyordu Bayağı.
Bu zamana kadar Cengiz Aytmatov konusunda yazdığım “Uzak Ufukları Hayal Ediyorum.”, “Dağla Bozkırı Yakınlaştıran”, “Sağduyu Zerafeti” adındaki belgesel denemelerimi Kırgız diline aktaran yazar dostum bu defa kırgın gibi. Diline geleni söylese “Namertsiniz.” Denen söz içimize işleyecek. Çünkü bizde “Sözünü yutan namerttir.” Şeklinde çok önemli bir atasözü vardır. Namert olarak adlandırılmak, “yüzü hileli biri” diye kötü bir intiba bırakır. Bunun dışında, uzun yıllar toplanan belgeler ışığında belgesel bir kitap hazırlayıp iyi bir isim yapayım diye ümitlensem bu sefer bir şey göndermiyordu. Göndermediği şey nedir onu kendim de bilmiyordum. Belki de sıradan bir şeydir herhalde…
Zaman acımasız. Hayat değişiyor. İnsan da yayık gibi değişken. Başlangıçtan beri ne kadar zaman geçti? Ondan beri insanoğlu bir yana, kara yer bile katılaşıyor. Bu muhteşem yazarlık yolundaki büyük adamın körpe ve genç dönemindeki uzak bir istasyon gibi dikkat çekmeyen dönemlerini hikaye etmek, konuşmak kime gerekli ki?
Cengiz Aytmatov ve Kalcan Nurmahanov… Biri aşılmaz dorukları alıp cihan halkının hayranlığını kazanarak gelen büyük ve değerli bir isim; diğeri ise, edebiyat göklerinde otuzdan fazla eseriyle kuyruklu yıldız gibi parlayıp yanan değişmez övgü…Evet, böyle her türlü dersler aldığımız bu şahsiyetlerin kendi aralarındaki ilişkilerinden ibaret olaylara dokunsak mı acaba?
Bütün alemin önyargısız ve kusursuz olarak kabullendiği C. Aytmatov’un Kazak yazarları arasında da oldukça çok dostları vardır. Hangisi gerçek dost, hangisi samimiyetsiz, değişken dost, onu ancak Cengiz Ağamızın kendi iç dünyası bilir. Onu ancak “bağırsak telli dombranın akort kulağını ayarlamak” [1] gibi zaman netleştirebilecektir. İşte bu durumda C.Aytmatov’un aklında, onun zor günlerdeki dostu Kalcan Nurmahanov ismi korundu mu? Yok mu? Korunsa gönülde şüphe veren bir karartısı da duruyor mu? Yoksa zamanla sağlamlaşan, güzelleşen, olgunlaşan bir isim olarak mı yaşıyor?
Hikaye, merhum edebiyatçı Kalcan Nurmahanov’un kaderi konusunda gerçekleşen dönemi olup gönlü kuşkuya çaldırma sebebimiz ise meselenin bir ucu olan romancı Cengiz Aytmatov’la oluşan ilişki değil mi? Böyleyse eğer, “Asil adam sözünün eridir. (Abay)” vecizesi yok mu? Adamın çocukluk döneminin ilk çağı: Noel Babanın fakir dönemi. Noel Baba kötü kalpağını unutmadığına göre Aytmatov, Baykonur uzay üssüne cesurca yöneldiğinde ona basamak olan değerli dostu Kalcan’ı neden unutsun ki?! Şimdi bu soruya cevap verince, gönlündeki kuşkuyu kendisiyle yaşlandırmaya çalışan, 35 yaşında yeni bir dünya kurmaya uğraşan eleştirmenin kurduğu arşivini elden geçirip, yazar V.Kaver’in söylediği gibi arşivle yaşayan insan gibi sırlaşıp, böyle değerli şahsiyetlerin edebiyat dünyasına yeni katıldıkları döneme biraz seyahat edelim. Bildiklerimizi söyleyelim. Düşüncelerimizi ortaya koyalım. “Bilmediklerini söyle.” Diye de kimse bizi sıkıştırmaz herhalde. C.Aytmatov’un gençlik dönemindeki destansı eserlerini aydınlığa çıkarmak bugünkü yüceliğini azaltmaz, değerine gölge düşürmez.
Arşiv dedik ya…Merhum edebiyatçı Kalcan Nurmahanov’un arşivi…Bu arşiv de çok zaman unutuldu, sahipsiz kaldı. Dağınıklık, düzensizlik içindeyken sonradan toparlandı. Bizim elimize o hazine, eleştirmenin kız kardeşi Kazına Nurmahanova sayesinde geçti. Arşiv olarak devleştirme, hikayeleştirme konusuna girmeden vakitsiz dünya değiştiren bu değerli edebiyat eleştirmeninin arşivindeki belgelere göz atalım: Edebiyat eleştirmeninden kalan el yazmaları ve türler oldukça az. Gençlik döneminde yazdığı bir gösteri dünyası bölümü (üzigi)[2],resmi ve özel yerlere, dost ve arkadaşlarına gönderdiği 20 dolayında mektup, basımevleriyle yapılan sözleşmeler ve iki bloknot günlük yazıları bu arşivdeki önemli kaynaklardır. Bunların içinde şimdiki konumuza dayanarak, üzik (bölüm) olmakla alakalı C.Aytmatov’un bazı mektupları ve telgrafları da var. Edebi yolda kader arkadaşı olan yazarla çektirdiği bir foroğrafı da korunmuş bu arşivde.
Buradaki mesele anıtlar dünyası ile destansı eserlerin az ya da çok olması meselesi değildir. Bu biraz da dünya nimetlerinde gözü olmayan edebiyatçının dünyayı tanımaya özen gösterme, her türlü yazar camiasıyla iyi ilişkiler kurma, teknik sırlara hakim olma…İşte mesele burada herhalde. Buradaki eksik yerleri tamamlamaya çalışsak, bu az görünen eserlerden ibret alıp bunu edebiyat dünyasına dağıtıp tanıtsak bu eksikliklerdeki pişmanlığımızı bir nebze olsun kapatır herhalde? Başka da ne çare elimizden gelen?
C.Aytmatov ile K.Nurmahanov arasındaki hayat dostluğu ve edebi yayınlar seyrindeki ilişkileri aydınlatmak için biz de bu hikayeye aracı olduk. Sizleri bu ikilinin hayat yoluna seyahata çağırmak yerinde bir davranış olacaktır diye düşünüyorum. Onun için öncelikle 1950’li yılların sonu ile 1960’lı yılların başındaki edebi dönemin zaman boşluğuna coşkulu bir dönüş yapalım.
Bu dönem, C.Aytmatov’un Moskova’da M.Gorki Edebiyat Enstitüsünü tamamlayıp edebiyata cesur adımlarla başladığı dönem. Sonra şöhreti büyük ses getiren “Cemile”, “Yüz Yüze”, “Kuş Yolu” uzun hikayelerini yeniden yazıp “Birlik” yayınevinde yayınlamaya başladığı günler. Bu dönem, K.Nurmahanov’un, Moskova Devlet Üniversitesi, Filoloji Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü’nü bitirip Cumhuriyet Birliği yayın sayfalarında fikir ve eleştiri makaleleriyle tanındığı dönem. İkili Moskova’da beraber okumalarına rağmen sadece yüz yüze tanışıyorlardı. Çok yakın tanışma hatta etle tırnak gibi samimi olmaları daha sonraki yıllara rastlar.
Kalcan Nurmahanov,gerçekte Kazak-Rus, Kazak-Orta Asya edebiyatlarını mukayeseli olarak inceleyip yarıştıran, yorumlayan, sorgulayan eleştirmen. Bu eleştirmenin dikkatinde tuttuğu bir mesele: Kırgız-Sovyet edebiyatının 1960’lı yıllardaki durumu, gelişmesi ve büyümesiydi. Bu büyüklüğün kaynayan bulağı,asıl damarı nerede yatıyor? O bizim anlayışımıza göre, M.Gorki Üniversitesi kapısında adı geçen, bu eğitim merkezinde ders veren profösör, Kırgız Edebiyatı’nın bilge şahsiyeti, Kazak Edebiyatı’na da hizmeti azımsanmayacak kadar çok olan Madina Bogdanova’ya gidip dayanmaktadır. Kalcan, adı geçen bu üniversitede Madina Bogdanova’dan ders almıştı. Sevdiği öğrencisiyle yakından ilgilenmişti. Kalcan da değerli hocası öldüğünde büyük üzüntüyle günlüğüne şunları kaydetti:
“Madina İskenderovna da dünyadan göçtü. Çoktan beridir yenmeye çalıştığı amansız hastalık onu da yiyip bitirdi. Ben bu alime çok şey borçluyum. Ancak bu borçlarımın hiçbirini unutmadım. O her zaman bana: “Kalcan,sen bilim adamı ol. Sen de bunun için yetenek mevcut.” diyordu. Ben henüz bu vasiyeti de yerine getiremedim. Milli cumhuriyetlerden gelen bilim adamları, “Nasılsınız?” diye sorduklarında O, “Doğu Dilleri bölümünde okuttuğum öğrencilerimi izlerken hepsinden gurur duyuyorum. Kırgız Edebiyatını inceleyecek öğrenciler yetiştiriyorum.” Derken gözleri parlıyordu.
Değerli hoca, asil dost Madina İskenderovna’nın ölümü Doğu toplumları ilmi için çok büyük bir kayıp oldu.(02.05.1962)
Diye yazmıştı o günlerdeki büyük üzüntüsünü haykırarak.
İşte Kazak eleştirmen Kalcan Nurmahanov’un komşu ve kardeş Kırgız edebiyatına anlamlı iltifatının ve sıcak hayranlık duygusunun nereden kaynaklandığına küçük bir örnek.
Bu yollardan Kalcan’ın hocasına riyasız gönlüyle göz yumuncaya kadar Kazak edebiyatıyla birlikte kardeş Kırgız edebiyatı eleştirmeni olarak geçmesindeki sırrı da açıklamasak mı? Evet, onun Kırgız Edebiyatıyla eleştirmen sıfatıyla ilgilendiği Kırgız-Sovyet şiiri,Tügelbay Sıdıkbekov’un kaderi hakkında sancılı ama doyurucu da olan düşünceleri ifade etmesinin sırrı da burada .İşte o, kardeş Kırgız edebiyatını kendisine daha yakın görüp herkese de bunu ayrıcalıklı olarak nasihatlayan eleştirmendir.
İşte böyle yollardan geçen, bulağın bir yakası gibi, büyük çınar ağacının bir dalı gibi olan kardeş edebiyatın tırısa giden kan damarını tutan, halk hekimi gibi dikkatlice takip etmesini bilen bilgili eleştirmen, güçlü ve zeki edebiyatçının, o edebiyattan C.Aytmatov gibi iradeli ve eşsiz biri olarak boy gösteren birini görmemesi, bilmemesi mümkün değildi. Mümkün değildi ki, o bildi, gördü ve tanıdı. Kendi bağlılığı kendi önünde. Kalcan bu sefer de Büyük yazar Muhtar Avezov’un ünlü “Abay Yolu” adındaki destansı romanının Rusça’ya çevrilmiş nüshasının el yazmasından bakıp, yardıma gelip,Kazakça-Rusça metinlerin karşılaştırmalı çevirisi hakkında ilginç fikirler ileri sürüp makale yazan eleştirmendi. O, bu karakteriyle M.Avezov’un gözündeki değerdi. Öyleyse o, Cengiz ismini Muhtar Avezov’un ağzından işitmedi diye söylemesek gerek.
“Taybuvrıldı tayında tanığanı sekildi”[3] (Gençlik döneminden tanıdığı gibi) Kırgız’ın bu çok tanınmış genç yazarının yeteneğini yazmadan tanıyıp tusavını [4] (ayak bağını) kesenin ve dünyaya daha geniş tanıtanın M.Avezov olduğu önceden biliniyordu. Onları hem hoca-öğrenci ilişkisini devam ettirdikleri hem birlik olarak kalmaları hem de ikiz yiğit olarak tanınmalarını gururla söylemek gerekli. C.Aytmatov eserlerini Kazak diline aktarma konusundaki sıkıntıları da yoluna koyan Muhtar Avezov idi. Yakın şahitlerin söylediğine göre “Cemile”yi Kazak diline sen aktarmalısın.” Diye Kalcan’a tavsiyede bulunanın da bu büyük yazar olduğu görünüyordu. Hoca ve büyük sözünü art niyetsiz olarak kabul eden M.Nurmahanov, boynuna aldığı borcu vatandaşlık sorumluluğu içinde yerine getiren özelliği ile bu değerli yazarın eserlerini eksiksiz olarak çevirmeğe başlamıştı. Onun için Kalcan Moskova’da sadece yüz yüze tanıştığı C.Aytmatov’a mektup yazıp “Aven”(Ezgi) yani “Cemile” adlı uzun hikayesinin Kırgızca nüshasını istemişti. Buna delil ise C.Aytmatov’un ilk defa yayınlanan aşağıdaki mektubudur.
Değerli Yol Arkadaşım Nurmahanov!
Sizin mektubunuza gecikerek cevap verdiğim için özür diliyorum. Aşağıda yazacağım nedenden dolayı bu gecikme oldu:
“Cemile” Kırgız dilinde daha kitap olarak çıkmadı. Onun için de ben size acil olarak kitap gönderemedim. Buna rağmen size el yazmalarımı gönderiyorum. Burada “Ezgi”nin adı “Cemile” değil “Obon”. İşin başında bu ismi kullanmıştım. Kazakçaya çevirince “Cemile”mi yoksa “Obon” mu diyeceksiniz bunun takdiri size ait. “Obon” un Rusçadaki karşılığı “Napev”dir. Kazakça karşılığını kendiniz bulursunuz. Bu uzun hikayeden ayrı olarak “Yüz Yüze” adlı hikayemi de gönderiyorum. Bu hikaye geçen yıl “Ekim” dergisinin 3.Sayısında yayınlandı. On Günlük[5] törende “Yüz yüze” çok iyi olarak değerlendirildi. Benim en önemli hikayelerimden biri. Yanlış anlamazsanız eğer bu hikayemi okuyup değerlendirmenizi rica edeceğim.
“Ekim” dergisinden okusanız da olur (No:3,1958 y…) Eğer bu hikayeyi beğenecek olursanız çevirisini de rica ediyorum.
Değerli Nurmahanov, belki sizin çok yoğun işleriniz olabilir ya da başka sebeplerle çeviriye zaman bulamayabilirsiniz. Sizden isteğim hiç değilse bu el yazmaların içinden sadece “Yüz Yüze” yi çevirmeniz de yeterli olacaktır. Benim sizden dostum olarak ricam budur.
Vaktiniz olursa cevabınızı hemen bekliyorum. Selamlarımı iletiyorum. Elinizi sıkıyorum.
Cengiz AYTMATOV
Okuyucularıma 31 yaşındaki C.Aytmatov’un mektubunu sunuyorum. Mektuptaki ifadelerden bazılarının ele alınması ve değerlendirilmesi gerek. En önemlisi de, çevirmen “Cemile” hikayesini Kırgız dilindeki gerçek nüshasından çeviriye dikkat çekiyor. Onun için de yazara mektup göndererek kitabın el yazmasını aldırıyor. Yazar, “Cemile”ye ek olarak “Yüz Yüze” hikayesinin el yazmasını da gönderiyor. “Benim en önemli eserim.” Diyerek bu eserin ayrıcalıklı olduğuna dikkat çekiyor. Yurdun tamamının övdüğü, yazarların methettiği, şöhretine ulaşılması zor olan bir güçlü kalemin heyecanlı doğu coşkusunun sazıyla yazdığı “Cemile”si ile dramatik bir gücün hissedildiği “Yüz Yüze” nin ayrıcalıklı özellikleri yansıtılmaktadır bu mektupta. Bu özellikler yazarın konuyu lirik sazdan trajedik özellikteki dramalık tartışmalara, olağanüstü olaylara çekmesi önemli görülüyor. Ayrıca konunun büyük ve tanınmış edebiyatçı eleştirmenlerin tartışmalarında kullanılması da bu eserlerin büyüklüğü ve çağdaş şöhrete ulaştığının bir belirtisi olduğuna işarettir. Genç yazarda elindekilerle yetinme duygusu gelişmemiştir. Uzak ufuklara göz diken bakışları vardır. Böylesi zor yollar ülkücü genç yazarın durup dinlenmeyen, azla yetinmeyen bir anlayışının önemli delili. Bütün bunlarla birlikte, son günlerde dünya yüzüne “Cemile” adıyla dağıtılan eserin önceki adının “Ezgi” olduğunu da bu mektup sayesinde öğreniyoruz. C.Aytmatov ile K.Nurmahanov’un aralarındaki dostluk ve yazarlık birliği öncelikle böyle tanıtılmaktadır.
Çok geçmeden çevirmen, yazara mektup yazmış, çeviri meselelerini genişçe istişare etmiştir mektup aracılığıyla herhalde. (Burada parantez içerisinde üzücü olan ama söylenmesi gereken bir mesele de, Kalcan Nurmahanov mektuplarının kopyalarının elimizde bulunmaması. Bu mektuplar korunamamış. Ders notları nedeniyle Cengiz Ağamızda bulunuyorsa ve bu mektupları Kalcan dostunun ruhu için bize bağışlarsa çok büyük sevinç duyarız. Hem de ne sevinç?!
Bir süre sonra Yazar, çevirmene yine mektup gönderir. Bu nedenle de bizim elimizdeki C.Aytmatov’un bu ikinci mektubunu sizlerle paylaşabiliyoruz.
“Kalcan soydaşım, senin mektubuna cevabımı geciktirdiğim için çok utanıyorum. Şimdi haliniz nicedir? İşleriniz yolunda mı? İyi olmanızı diliyorum. Senin yazdığın haberler beni çok sevindiriyor. Ak buğdayın hamuru gibi birlikte yayılan el değil miyiz? Gelecekte de böyle birlik ve beraberlik içinde yürüyelim. Moskova’da çıkan kitaplarımı (“Cemile ve Sultanmurat” birlikte çıktı.)sizin adınıza özel olarak göndermek niyetindeyim. Ancak henüz kitaplar elime geçmedi. Elime geçer geçmez postaya vereceğim. Atalarımızın sözüyle belirtmek istersem: Seni Allah’a “Aven(Ezgi) ile Betke Bet’i(Yüz Yüze’yi) de size emanet ediyorum. Eninde sonunda okuyucuya ulaştıracağınıza inancım tamdır.
Benim can dostum Abdicemil şimdi Almatı’da mı? Yoksa Aral’da Boşboğaz Ahmet’e takılıp balık mı yiyip geziyor? Görürseniz çok selamımı söyleyin. Kuvandık ikinizin selamlarımızı Tökiş’e söyledim. Teşekkürler. Kayıra selam yolladı. Ben de onunla birlikte selamlarımı gönderiyorum. İyi haberlerinizi bekliyorum.
Cengiz
9.IV.59 Alma-Ata
Dunganskaya 76,Kv 52,Nurmahanov K.”
İkinci mektupta yazılanların önemi de azımsanmayacak kadar çok. “Kalcan dostum!” denen asıl söz ayrıcalıklı olarak göze çarpıyor. Kendi akranı olan Abdicemil Nurpeyizov’un ismi geçmektedir. Dostluk, büyük yer tutmuş, baki kalmış, öne çıkarılmış. Yazarlık ve yayın birlikteliği arkada bırakılmış.
Önceki mektuptan da anlaşıldığı kadarıyla Kalcan Nurmahanov,Cengiz Aytmatov’un sanat dünyasına ve onun bütün toplum edebiyatına görkemli bir ezgiyle gelen uzun hikayesinin çevirmeni durumunda şimdi. Kalcan, içten pazarlığı, kötü niyeti bilmeyen, ateş gibi alev alev yanan, sevse ölümüne seven, üzülse görüşmeden giden, gizlisi saklısı az olan, ağzını açtığında düşünceleri ve sırları ayan beyan belli olan adaletli bir can. Cengiz’le çevirmen konumundaki Kalcan’ı resmi yönüyle ilişkilendirmek ya da sınırlandırmak daha doğru olacaktır. O,Aytmatov’un eserini çok sevmiş. Yazarla sağlam ve adil bir dostluğa başlaması gerek. Çevirmenlik, eskiden başlayan yayıncılık ilişkisi, insandaki samimiyet bu şekilde bağlantılı olur. Dostluğa böylece birlikte ulaşılır.
Edebiyatçı arşivinde C.Aytmatov’un düzenli bir mektubu saklanmış.O mektup şöyle:
“Kalcan,
Can sağlığın yerinde mi? Dergide çıkan “Kuş Yolu”nu gönderdim. Okursun. Beğenirsen çeviri konusunda kendin bilirsin. Annene selam söyle.
Senin iyi çalışıp mutlu hayat sürmeni isteyen
Cengiz
2.II.1963
[1] Dombra:Kazak Türklerinde çalınan ve telleri koyun bağırsağından yapılan iki telli çalgı aleti,saz.
[2] Üzik:Çadırın kubbesini oluşturan çubukların üzerine örtülen keçe parçası,bölüm,kısım…
[3] .Taybuvrıl:Büyük bir kahramanın atı,Taybuvrıldı tayında tanığan:iyi koşan atı taylık döneminden bilen.
[4] Tusav:Ayak bağı. Yürümeye başlayan çocukların ayak bağı Kazak ve Kırgız geleneklerinde bir törenle kesilir.
[5] “On günlük” Yayınlanan bir kitap ya da eser için yapılan değerlendirme töreni.