Fatih AKMAN
“Bir uygarlık ancak insanlarını doyuracak oranda üretken toprağı oldukça ayakta kalabilir. Bir arazinin toprak bütçesi; gelir, gider ve tasarruftan oluşan bir aile bütçesine benzer. Tasarruflarınızı harcayarak yaşarsanız, bir müddet sonra parasız kalırsınız.”
David R. Montgomery
“Kendi yaşamına olanak sağlayan ve doğanın olimpiyatları olmasa mavi gezegende yaşama olanağı olmayan insanoğlu, doğanın gerçekleştirdiği bu yarışların öneminin farkında değildir. İnsanoğlu, doğadaki bu müthiş dayanışma, barış, kardeşlik ve denge ruhuna karşı bir tutum ve davranış içinde olup, onun ‘gel bizimle beraber ol’ çağrısına katılmamanın bedelini günümüzde suyun ve havanın kirlenmesiyle veya yok olması ile ve en vahimi dünyanın giderek çölleşmesiyle ödemektedir.”
Hayrettin Karaca
Sabahları yine güneş doğuyor ve akşamları yine güneş batıyor. Hala akciğerlerimiz oksijen alıp, korbondioksit veriyor. Hala musluğu açtığımızda akan su ile yüzümüzü yıkayabiliyoruz. Ve hala manava gittiğimizde domates, salatalık ve dileğimiz meyveleri bulup, alabiliyoruz. Bu yüzden olsa gerek esasında yanı başımızda gerçekleşen büyük değişimlerin farkına varma yahut bu değişimlerle ilgilenme noktasında pek de istekli değiliz.
Peki değişim derken neden bahsediyoruz?
Çevre değişiminden, ekolojik dengenin değişiminden, toprağın değişiminden, havanın değişiminden; iklim değişmesinden bahsediyoruz. Bu değişim Tanpınar’ın “devam ederek değişmek, değişerek devam etmek” mottosundaki gibi tabii bir hali ifade etmiyor. Bu değişimden sonra devam etmek o kadar da kolay olmuyor ve aynı zamanda olmayacak…
Çünkü tabiattaki bu değişim geri dönülemez, yerine koyulamaz kayıpların da fitilini ateşliyor.
Toprak eskisi gibi verimli değil. Çünkü biz onu acımasızca ilaçlara boğduk, sınırsızca ekip biçtik, vermeden sürekli almayı istedik. Ve sonuç olarak artık topraktan istediğimiz verimi almakta güçlük çekiyoruz. Türkiye yıllık 154 milyon ton toprağın erozyonla uçup gitmesine engel olamıyor mesela.
İklim değişikliği had safhada. Dört mevsimin yaşandığı Türkiye’de artık bu dört mevsim pek de öyle eskisi gibi adlandırılabilecek kolaylığı sunmuyor. Mevsim geçişleri eskisi gibi de değil. Daha belirsiz, daha riskli, daha tahribat verici!.. Türkiye’de 2017 yılında 598, 2016 yılında 654, 2015 yılında ise 731 meteorolojik afet gözlemlenmiş ve son üç yılda Türkiye’deki afetlerin ortalama %80’inden fazlası fırtına, şiddetli yağış/sel ve dolu afeti olarak gerçekleşmiş. Hortumlar, seller, fırtınalar gerçeğimiz halini alıyor…
Peki bu değişimlerin evresinde Türk milliyetçileri neler yapıyor?
Hepimiz biliyoruz ki topraktan, ağaçtan, sudan, oksijenden azade bir milliyetçilik yapılamaz. Çünkü bunların olmadığı yerde insan olmaz, millet olmaz, vatan olmaz. Irmağının akışına ölmek için bir ülkenin; ırmak görmek, ırmaklara sahip olmak gerekir. Türkiye’nin belki de ırmaksız kalmaya mahkûm olacağı bir yakın gelecekten haberdar mıyız? Hiç sanmıyorum. Çünkü Hakan Poyraz’ın dediği gibi “Ahlâkta sözün ancak eylem olarak bir değeri vardır.” Ve milliyetçiliğin, vatan sevgisinin, millet sevgisinin de eylemle bir değeri, anlamı olur.
Tarih önemli, tarihî hadiseleri değerlendirmek, fikir üzerine yoğunlaşmak, bir felsefe inşa etmek çok önemli. Türk milleti için daha iyi bir gelecek hayali kurmak, Türk gençlerinin milli kültür ve manevi değerleri ile yetişmesi için çaba sarf etmek takdire şayan. Ancak bunları yapabilmek için sıhhatli bir toplum ve yaşanabilir bir yeryüzüne ihtiyaç var. Sanki Türk milliyetçileri olarak bizler yeryüzünün sıhhatini ihmal edip, ondan habersiz ve gizli gizli gelecek inşa ediyoruz.
Sanki Türk milliyetçileri olarak bizim dışımızdaki bütün fikirlerle yazılı olmayan bir hâkimiyet alanı anlaşması yapmışız. “Siz çevre, ekoloji konularını alın, biz de devlet, kültür, medeniyet konularını. Aman birbirimizin alanını işgal etmeyelim!” Şakası, ironisi bir yana böyle bir durum…
Nükleer enerjinin faydaları, zararları, hidrokarbon yakıtların geleceğimizi ne derece etkileyip etkilemeyeceği, yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliğinin getireceği faydalar, çevreyle dost yeni tarım yöntemlerinin varlığı, tarım arazilerinin giderek imara açılması ve tarımın ağır ağır ortadan kaybolması, taş ocaklarının, altın madenlerinin tabiata verdiği zararların fotoğrafı hakkında Türk milliyetçilerinden hiç söz duyuyor muyuz?
Ya da hakikaten Türk milliyetçilerinin bu konularda bir fikri var mı? Ağaç diken, çevreyi temizleyen kaç tane Türk milliyetçisi STK ya da birey var? Acaba Türk milliyetçisi STK’larda senede kaç çevre, enerji, iklim değişikliği temalı konferans, panel gerçekleştiriliyor?..
Üzerinde yaşadığınız dünya ile ilgili düşünceniz yoksa o dünyanın üzerinde yaşayan toplumun sıkıntılarının, dertlerinin, beklentilerinin de ne olduğu ile alakalı sıhhatli bir düşünceniz olmaz. Topraktan, insandan kopuk, teorik tartışmalardan öteye gidemeyen bir Türk milliyetçiliği salon edebiyatından da öteye gidemez. Neyin ve nerenin milliyetçiliğini yaptığımızı yeniden oturup, düşünme vakti geldi de geçiyor bile.