Güven SAK
Ben Türkiye’nin teknoloji transferi ile yaklaşımını doğrusu ya, pek problemli buluyorum. Bugün aklımdakilerin bir bölümünü sizinle paylaşmak isterim.
G20 Zirvesi Antalya’da devam ederken Türkiye’nin, Çin ile birlikte uzun menzilli füze yapımı işine girişmekten vazgeçtiğine ilişkin haberler medyada yer almaya başladı. Aslında ortada daha Çinlilerin aldığı bir ihale yoktu. Teknik olarak bakarsanız, Türkiye’de uzun menzilli füze imal etmek için başlatılan “Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi”(T-LORAMIDS) projesi kapsamında açılan ihale, başvuran firmalar teknik değerlendirme kriterlerini yerine getiremediği için iptal edildi. Açılan ihaleyi kimse kazanamadı. Çin şirketi, CPMIEC (Chinese Precision Machinery Export Import Corporation) dahil hiç kimse, özellikle teknoloji transferi ile ilgili değerlendirme kriterine uymayı kabul etmediler. Kimse, “hadi hemen ortak üretime geçelim, hatta biz bizim teknolojiyi olduğu gibi size aktaralım” demedi. Ben Türkiye’nin teknoloji transferi ile yaklaşımını doğrusu ya, pek problemli buluyorum. Bugün aklımdakilerin bir bölümünü sizinle paylaşmak isterim.
Çin füze ihalesi meselesinde, bir teknoloji transferi denemesi olarak, birkaç açıdan sorun görüyorum. Birincisi, neden işe uzun menzilli füze teknolojisi ile başladığımızı ve bunun iktisadi kıymetini anlamakta zorluk çekiyorum. İkincisi, teknoloji transferini çok hafife aldığımız kanaatindeyim. Teknoloji transferi demek, önce teknolojiyi üretim sürecine aktararak uygulayabilme kabiliyetine erişmek sonra da teknoloji geliştirme kapasitesi inşa etmek demek. Halbuki biz Aselsan içinde T-LORAMIDS birimi açarak bu işi yapamayacağımızı hala anlamış gibi görünmüyoruz doğrusu. Üçüncüsü, kamu ihale sistemi, sözleşme sistemi, kamu personel rejimi ve denetim sistemi bir bütün olarak ele alınmadan teknoloji transferinin olamayacağı kanaatindeyim. Bina yapmak için tasarlanmış bir mevzuatla yeni teknoloji üretilmez. Gelin üçünü de bir açayım.
Koreliler, Türkiye ile Kore’nin farkını anlatırken Türkiye’nin son derece eşitlikçi bir ülke olduğunu söylüyorlar. “Biz” diyorlar, “şirketler arasında, sektörler arasında, teknolojiler arasında, ülke içindeki bölgeler arasında seçim yapıyoruz. Bunların bazılarını diğerlerine tercih ediyoruz. Hepsini aynı anda, benzer oranlarda desteklediğinizde, seçim yapmadığınızda aslında hiçbirini desteklemiş olmuyorsunuz.” Türkiye herkese eşit yaklaşınca aslında ne yaptığını bilmiyor. Önce teknoloji, proje seçebilecek teknik kapasiteye sahip olmak lazım. Bu birinci nokta.
Türkiye, uzun menzilli füze yapımı teknolojisini edinince, bunları kendisi yapınca bunun Türkiye’nin başka sektörlerine ne etkisi olacak? Bir bütün olarak bakıldığında, uzun menzilli füze yapınca, o teknolojiyi buraya getirince bu sayede hangi sektörlerde bir teknolojik sıçrama gerçekleştirmiş olacağız? Bu ekonomimizin büyüme oranını nasıl etkileyecek? Yüzde 3’lerin altına takılıp kalmış olan büyüme oranımız, verimlilik artışları ile sıçrayacak mı? Ben bilmiyorum. T-LORAMIDS ihalesini açanların da bildiğini zannetmiyorum. O vakit ne oluyor? Teknoloji transferi ile ilgili tüm sektörler için önemli bir imkanı genel bir değerlendirme sonucunda yapmıyorsunuz. Bu ara aklınıza bu iş geldiği için buraya bakıyorsunuz ve bence yanlış yapıyorsunuz.
Şimdi diyeceksiniz ki bu ulusal güvenlik meselesidir. O vakit, birinin bize Türkiye’nin uzun menzilli füzelere neden ihtiyacı olduğunu anlatması gerekiyor. Açıktır ki uzun menzilli füze bir savunma değil, saldırı sistemidir. Tıpkı uçak gemisi sahibi olmak gibi. Ne zaman ihtiyacınız olur? Çok ötelerde bir yere saldırmayı düşündüğünüzde. Yoksa manalı değildir. Türkiye’nin, amacı salt teknoloji transferi olmadan kullanmak için bu füzelere neden ihtiyaç duyacağını anlamak zaten mümkün değil. Bana seçim süreci dışında pek bir manası varmış gibi gelmiyor doğrusu. Neden o teknolojiyi değil de bunu transfer ettiğini hesaplayamayan bir devlet, teknoloji transferi filan yapamaz. Söylemiş olayım.
Geleyim ikinci noktaya. Türkiye bundan önce Çin ile birlikte kısa menzilli füze yaptı. Bu çerçevede, Çinli mühendisler mühendislerimizi eğitti. Teknoloji transferi bahsinde aklımda kalan en önemli anekdot şöyleydi: Ders sırasında bizim mühendislerden biri, “Peki, ama” der, “bu füzenin şurasındaki kıvrımın manası nedir?” Çinli eğitmen cevap olarak “Biz füzenin tam orasında neden öyle bir kıvrım olması gerektiğini öğrenmek için tam 28 füze patlattık” der. Başka da cevap vermez, dersine devam eder. Bu nedir?
Teknoloji transferi ile tersine mühendislik arasındaki farktır. Tersine mühendislikle bir füzeyi aşama aşama nasıl yapacağınızı öğrenirsiniz ama neden o füzenin orasında öyle bir kıvrım olması gerektiğini öğrenmezsiniz. O füzeyi parçalarını birleştirerek üretmeyi öğrenirsiniz ama tasarımın neden öyle yapıldığını bilmezsiniz. O füzenin üzerine ek bir kabiliyet eklemeyi, bir nevi, yeniden üretmeyi beceremezsiniz. Şimdi biz ihaleye katılanlardan yeniden üretme becerisini aktarmalarını istedik. Olmaz dediler. Malum, onun için önce 28 tane füzeyi patlattıktan sonra, cesaret ve azimle 29’uncuyu da atmanız gerekir. O ARGE azmi olmadan teknoloji olmaz.
Bir oda bir masa ile ARGE filan olmaz. Milletin kendi fabrikalarında yüzbinlerce metrekarelik alan üzerinde geliştirdikleri becerileri, bir odanın kapısına T-LORAMIDS Müdürlüğü yazmakla burada geliştiremezsiniz. Bunu yapmak için önce mebzul miktarda doktoralı mühendise ihtiyacınız vardır. Türkiye’de bu var mıdır? Yoktur. Aselsan’da 2500 civarında iyi yetişmiş mühendis var. Peki, doktoralı kaç mühendis var? Gidin bir bakın. Halimiz içler acısıdır. Bu olmadan teknoloji transferi filan olmaz. Olacakmış gibi yapabilirsiniz ama olmaz. Teknoloji geliştirmek, domates yetiştirmeye benzemez.
Geleyim üçüncü hususa. Teknolojiler, sektörler, şirketler arasında seçim yapma cesareti olan bir idari altyapı olmadan teknoloji transfer filan olmaz. Sayıştay denetimi böyle oldukça teknoloji transferi filan olmaz. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın Aselsan gibi kamu şirketleri dışındaki şirketleri iş sürecine dahil edemediği bir ortamda sağlıklı teknoloji transferi filan olmaz. Aselsan’ın yabancı girdi bağımlılığı, söylenildiğine göre, neden 60’ların üzerindedir? Tam da bundan. Türkiye’nin teknoloji transfer sistemi Abdülhamid-i Sani’den beri yanlıştır. Hiç değişmemiştir. Değişmesi gereken kamu vakıfları eliyle iş yapma alışkanlığımızdır. Neden bu alışkanlık vardır? Memurların başına bir bela gelmesin diye elbette. Bu idari sistem baştan aşağı değiştirilmeden Türkiye’de teknoloji transferi filan olmaz.
Benim Çin füze ihalesi tartışmaları bağlamında gördüğüm budur. Mış gibi yapmakla milli teknoloji filan olmaz. İşte böyle bir komikliktir gider. Seyredip eğleniriz. Mühendislerimizi yurt dışına kaptırırız. Başka da bir şey olmaz.
Kaynak:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/guven-sak/cin-fuze-ihalesi-neden-iptal-edildi-1481098/