“Sincan’daki Uygur Türklerine ve diğer Müslüman azınlıklarına yönelik sistematik insan hakları ihlallerine kayıtsız kalamayız. Çin’i, BM Yüksek Komiserliği’nin raporundaki tavsiyeleri uygulamaya teşvik etmek, hepimizin ortak sorumluluğudur. Tarih, ülkeleri ekonomilerinin büyüklüğüne veya küresel hedeflerine göre yargılamayacak. Tarih, ülkeleri toplumdaki en savunmasız insanlara nasıl davrandığına göre yargılayacaktır.”
*****
Sedat ERGİN
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen hafta perşembe günü 2022 yılının dış politika gelişmelerini değerlendirdiği basın toplantısının önemli bir sürprizi, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerin sıkıntılı bir şekilde seyrettiğini gizleme gereğini duymaması, hatta açık bir ifadeyle “ilişkilerde bir yavaşlama olduğunu” belirtmesiydi.
Bu konuda daha önce hiç olmadığı kadar detaylı ve eleştirel bir çizgide konuşan Çavuşoğlu, ilişkilerde gözlenen yavaşlamanın nedenini “Bizim uluslararası toplum nezdinde Uygur Türkleri’nin haklarını savunmamız Çin’i rahatsız ediyor” sözleriyle ifade etti.
Bakan, ardından Pekin ile bu başlıkta yaşanan sorunları tek tek sıraladı. Bunlardan biri, Çin’in sürekli Türkiye’de yaşayan ve Türk vatandaşı olan bazı kişilerin (bölücülük gerekçesiyle) iadesi yönündeki taleplerinin Ankara tarafından geri çevrilmesiydi. “Hiçbirisini vermiyoruz” diyen Çavuşoğlu, sosyal medyada bu kişilerin Çin makamlarına iade edildiği yolunda çıkan haberlerin doğru olmadığını anlattı.
‘İNSANLIĞA KARŞI SUÇ’ NİTELİĞİNDEKİ UYGULAMALAR
Açıklamalarının önemli bir yönü, Çavuşoğlu’nun Birleşmiş Milletler’in bir önceki İnsan Hakları Komiseri Michelle Bachelet’in geçen mayıs ayı sonunda Sincan bölgesi de dâhil olmak üzere Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyaretle ilgili olarak hazırladığı ve 31 Ağustos tarihinde yayımladığı rapora kuvvetli bir şekilde sahip çıkmasıydı. Bakan, raporun tüm ihlalleri gözler önüne serdiğini belirterek, “Biz buna tepki göstermek durumundayız” diye konuştu.
Şili’nin eski devlet başkanı olan Bachelet’in raporu, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincan bölgesinde Uygurlara ve ağırlıklı Müslüman olan diğer azınlıklara karşı yönelen ihlallerin “insanlığa karşı suç” oluşturabileceğini belirtiyor.
Çin, azınlık haklarını bastırmak ve “keyfi tutuklama sistemi” kurmakla suçlanıyor. BM raporunda, Sincan bölgesindeki cezaevlerinde insanlık dışı yöntemlerin uygulandığı, cinsiyete dayalı şiddete ilişkin bulguların da bulunduğu kaydediliyor. “Zorla tıbbi müdahale ile ayrımcı bir aile planlamasının ve doğum kontrol politikalarının uygulandığı” da Bachelet’in raporunda yer alan tespitler arasında.
YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN SİNCAN GEZİSİ
Çavuşoğlu’nun açıklamaları, Çin Halk Cumhuriyeti ile Sincan bölgesine yapılması tasarlanan ziyaret konusunda yaşanan anlaşmazlığı bir kez daha açığa vurmuştur. Türkiye’nin Pekin Büyükelçisi Abdulkadir Emin Önen’in Sincan bölgesine yapmak istediği ziyaret bir türlü gerçekleştirilemiyor.
Bakan’a göre, sorun izinle ilgilidir. Daha doğrusu, Çin makamlarının Büyükelçi’ye, bölgeye gittiği takdirde kendi hazırladıkları programa uymasını şart koşmalarıdır. “Biz Çin’in propagandasına niye alet olalım?” diyerek bunu kabul etmeyeceklerini belirtiyor Çavuşoğlu.
Büyükelçi’nin ziyaretine ek olarak Türkiye’den de bir heyetin Çin’in bu bölgesine gitmesi tasarlanmakta, gelgelelim yine benzer güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Hatta bu davet Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından Türk tarafına iletilmiş, ancak ardından engelleme yoluna gidilmiştir.
Çavuşoğlu, “Şi (Cinping) bunu teklif edeli beş yıl oldu. Beş senedir bu heyetin gitmesine neden engel çıkarıyorsunuz? Niye işbirliği yapmıyorsunuz? Biz işbirliği yapmak istiyoruz, bu konuları siyasi konu olarak görmüyoruz” şeklinde konuşmuştur geçen hafta.
İSLAM DÜNYASI VE TÜRK DÜNYASINA DA SERZENİŞ
Bir noktanın daha altını çizelim. Çavuşoğlu, aslında TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında son çıkışındaki ölçülerde olmasa da yine eleştirel bir hava yansıtmıştı Çin ile ilişkiler konusunda. Ancak burada ilginç olan husus, Dışişleri Bakanı’nın Uygur Türkleri konusunda yeterli ölçüde bir dayanışma sergilenmediği gerekçesiyle İslam ülkeleri ve Türk dünyasına da serzenişte bulunmasıydı.
Bakan, Türkiye’nin Uygur Türkleri konusunda Batı ülkeleriyle birlikte hareket ettiğini belirtirken “Bu konuda maalesef İslam dünyasında birliktelik yok. Maalesef Türk dünyasında da istediğimiz bir birliktelik yok. Zaten bu konularda tam istediklerimizi yapamamamızın sebebi de bu birlikteliği… Yani biz çaba sarf ediyoruz da başka dengeler de var…” demiştir. (8 Kasım/TBMM Bütçe Komisyonu konuşması)
ÇİN DE TÜRKİYE’YE SURİYE ÜZERİNDEN YÜKLENİYOR
Burada dikkat çekilmesi gereken bir gelişme, Türkiye Pekin’i Uygur Türkleri konusunda eleştirirken, Çin Halk Cumhuriyeti’nin de BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’yi Suriye üzerinden sıkıştırmasıdır.
Güvenlik Konseyi’nde geçen 21 Aralık’ta düzenlenen ve Suriye’de insani ihtiyaçların durumunun görüşüldüğü oturumda söz alan Çin Halk Cumhuriyeti Daimi Delege Yardımcısı Geng Shuang, konuşmasına Türkiye’nin Suriye’yi hava saldırıları ve topçu ateşi ile vurduğunu, ayrıca kara harekâtı düzenlemekle tehdit ettiğini söyleyerek başlamıştır.
Çin temsilcisi, ardından İsrail’in Suriye’ye saldırılarına değinerek, Türkiye ile İsrail’i birlikte eleştirmiş, her iki ülkeye “sınır ötesi saldırılarına son verme” çağrısında bulunmuştur. Geng Shuang, Suriye hükümetinin onayı olmadan bu ülkenin toprakları üzerinde yapılan her askeri operasyonu bu ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğünün ihlali olarak değerlendirmiştir.
Güvenlik Konseyi’nde daha sonra konuşan Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu da “Hiçbir ülkenin terörle mücadelemiz konusunda bize ders vermeye hakkı yok. Bugün duyduğumuz ve sınırlarımızı savunurken, halkımızı korurken ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini söylemeyi kendinde hak gören açıklamaları reddediyoruz” diyerek isim geçirmeksizin Çin’in suçlamalarına yanıt vermiştir.
Görüleceği gibi, BM Güvenlik Konseyi toplantıları Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında elektrikli atışmalara sahne olmaktadır.
TÜRKİYEDEN ÇİN’E ELEŞTİRİ: ‘TARİH BİR ÜLKEYİ NASIL YARGILAR?’
Aslında benzer bir gerginlik geçen yıl da yaşanmıştı BM Güvenlik Konseyi’nde. Geçen yılki gerilim de bu yıl olduğu gibi Türkiye’nin BM Genel Kurulu’nda Uygur Türkleri konusunda Batı ülkeleriyle ortak bir girişimde yer almasından sonra ortaya çıkmıştı.
Türkiye’nin Uygur Türkleri konusunda Çin Halk Cumhuriyeti’ne en çok yüklendiği yer genellikle BM forumları olmaktadır. Türkiye, bu dosyada Batı ülkeleri grubuyla birlikte hareket etmektedir.
Örneğin, BM Daimi Delegesi Sinirlioğlu, geçen 27 Ekim’de BM Merkezi’nde insan hakları savunucuları ile sivil toplum örgütlerinin de katıldığı Uygur Türkleriyle ilgili bir toplantıda kuvvetli bir konuşma yapmıştır.
BM’nin Bachelet raporuna değinen Sinirlioğlu, metindeki tespitlerin Uygur Türklerinin temel haklarının ve dini özgürlüklerinin ciddi bir şekilde ihlal edildiğini ve kültürel kimliklerinin tehdit altında olduğunu teyit ettiğini belirterek, Uygur Türklerinin barış ve güven içinde yaşayamadıklarına dikkat çekmişti.
Sinirlioğlu, Çin’i şu sözlerle eleştirmiştir:
“Sincan’daki Uygur Türklerine ve diğer Müslüman azınlıklarına yönelik sistematik insan hakları ihlallerine kayıtsız kalamayız. Çin’i, BM Yüksek Komiserliği’nin raporundaki tavsiyeleri uygulamaya teşvik etmek, hepimizin ortak sorumluluğudur. Tarih, ülkeleri ekonomilerinin büyüklüğüne veya küresel hedeflerine göre yargılamayacak. Tarih, ülkeleri toplumdaki en savunmasız insanlara nasıl davrandığına göre yargılayacaktır.”
‘KEYFİ OLARAK TUTUKLANANLAR SERBEST BIRAKILSIN’
Sinirlioğlu’nun bu konuşmasından kısa bir süre sonra 31 Ekim tarihinde Türkiye, yine BM’de çoğu Batı grubundan 49 ülke ile birlikte BM Genel Kurulu’nun İnsan Hakları Komitesi toplantısında okunan ve Sincan’da Uygur ve ağırlıklı Müslüman diğer azınlıkların maruz kaldıkları insan hakları ihlallerinden duyulan kaygıların ifade edildiği açıklamaya imza atmıştır.
Kanada’nın BM Daimi Temsilcisi Bob Rae tarafından okunan ve Bachelet raporunun tespitlerine yer verilen bu açıklamada, Çin Halk Cumhuriyeti’ne keyfi olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılan herkesi serbest bırakması ve kayıp durumda olan kişilerin akıbetlerine açıklık getirmesi çağrısı yapılmıştır.
ŞİÖ’DA SANCILI DOSYA
Türkiye’nin Uygur Türkleri konusunda sergilediği tutumun Çin Halk Cumhuriyeti ile siyasi düzeydeki ilişkilerin seyrini nasıl etkileyeceği önümüzdeki dönemde Türk dış politikasının hassas başlıklarından birini oluşturacaktır.
Tabii bu dosyanın gidişatı, Türkiye’nin diyalog ortağı olduğu ve son dönemde kuvvetli bir profil çizdiği, Çin’in de kurucu üyesi olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içinde sancılı bir mevzu olmaya da adaydır.
——————————————-
Kaynak:
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/cin-ile-iliskiler-neden-yavaslamaya-girdi-42199470