Çin Orta Doğu’da Oyun Kurucu Olma Yolunda

Çin’in ekonomik ve siyasi varlığını Orta Doğu’da giderek daha fazla hissettirdiği bir dönemdeyiz. Çin yönetimi 2013 yılında başlattığı OBOR, ya da bugün daha yaygın kullanılan bir adlandırmayla “Kuşak ve Yol İnisiyatifi” (BRI) yaklaşımıyla inşa edeceği havaalanları, limanlar, demiryolları, karayolları, dijital bağlantılar, petrol ve doğal gaz boru hatları, lojistik üsler, enerji santralleri gibi büyük yatırımlar vasıtasıyla büyük bir coğrafyada yer alan ülkelerle ilişkilerini güçlendirmeyi planladı. Bu yaklaşımın “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ve “Deniz İpek Yolu” olarak iki ayağı var. 30 milyar dolarlık yıllık yatırımla Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) Çin’in yatırım yaptığı ikinci en büyük bölge haline dönüştü. American Enterprise Institute’ye göre Çin’in küresel yatırımlarının değeri 2018’de toplamda 100 milyar dolar düşerken şaşırtıcı bir şekilde Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde artış göstermişti. 

Bahsettiğimiz politika çerçevesiyle Çin hükümeti, Orta Doğu’da siyasi ve askeri içerikten uzak bir anlayış vazediyordu. Yakın dönemlerde birçok ülke için en büyük ticaret ortağı ve dış yatırımcı haline gelen Çin’in Orta Doğu’ya bakışı ülke ekonomisinin enerji talebiyle yakından ilgili. Çin’in hızlı ekonomik büyümesi büyük ölçüde petrol ve doğalgaz ithalatına dayanıyor. 2017’de dünyanın en büyük petrol ithalatçısı ve 2018’de en büyük gaz ithalatçısı haline gelen Çin’in petroldeki ithalata bağımlılığı % 70, doğalgazda % 45 seviyelerinde. 

Geçen yıl Çin, Suudi Arabistan’dan 40 milyar, Rusya’dan 36,5 milyar dolar, Irak’tan 23,7 milyar dolarlık ham petrol ithal etti. Bunlar ilk üç tedarikçi ülke. Toplamda Orta Doğu, Çin’in petrol ithalatının yüzde 40’ından fazlasını karşılar vaziyette. 

Bölge sıvılaştırılmış doğalgazda da Çin için önemli bir kaynak durumunda. İran, Katar ve Suudi Arabistan’dan doğalgaz ithal ediyor. Genel olarak ülkenin enerji tüketimi daha da artacağından, Çin’in önümüzdeki yıllarda Ortadoğu ve enerji kaynaklarına ilgisi de artacak. 

Bu karşılıklı bir ilgi. Suudi Arabistan gibi ülkeler ABD’ye olan bağımlılığı dengelemek için Çin’le ilişkilerini geliştirme eğiliminde. 

Çin’in Orta Doğu’daki ekonomik ilişkileri ilerledikçe siyasi ve askeri yönden de ilişkiler gelişmesi kaçınılmaz bir durum. 2017’de Çin Cibuti’de bir askeri üs kurdu. Bu üs Çin Halk Kurtuluş Ordusunun yurt dışında kurduğu ilk askeri üs oldu. Cibuti ABD’nin de bölgedeki ana operasyon üssünün bulunduğu bir yer. 

Peki Batı tarafından yalıtılmış İran ile ilişkiler ne durumda? İran’ın Çin’le Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesinde zaten önemli ilişkileri vardı (1). Yakın zamanda sızdırılan bir İran devlet dokümanı, Çin ve İran’ın ticaret ve güvenlik alanlarında 25 yıllık stratejik bir ortaklık kurduğunu gösteriyor. Foreign Policy’den Alam Saleh ve Zakiyeh Yazdansenah’a göre bu ortaklığın yakından incelenmesi Cumhuriyetçilerin seçim zaferini engelleyebilecek bir güçte. Bunun nedeni Çin-İran stratejik ortaklığının Trump yönetiminin maksimum baskı stratejisinin bir başarısızlık olduğunu kanıtlıyor olması. Bu görüşe göre Trump İran’ı dizginlemekte ve bölgesel davranışını değiştirmekte başarısız olmakla kalmadı, aynı zamanda Tahran’ı Pekin’in kollarına itti.

İran milletvekili Mahmoud Ahmadi Bighash İran’da devlet televizyonuna bir demeç verdi ve ortaklıkla İran’ın adalarının idaresini Çin’e verdiği konusundaki şüphesini dile getirdi. İran Dışişleri Bakanlığı ise bu iddiayı yalanladı. 

Öte yandan 2019’da Çin ile İran’ın ticaret hacmi, 2018’e göre % 34,3 düşüşle 23,02 milyar dolar oldu. İran, geçtiğimiz yıl Çin’e 13.43 milyar dolar değerinde mal ihraç etti. Buna karşılık Çin yıllık bazda % 31,2 düşüşle İran’a 9.59 milyar $ değerinde mal ihraç etti. 

İran’ın doğu komşusu olan Pakistan’a baktığımızdaysa daha büyük bir etkiyle karşılaşıyoruz. Çin’in İslam dünyasına veya Orta Doğu’ya açılan kapısı olarak nitelendirebileceğimiz Pakistan, bölgedeki çatışma ortamına karşı enerji, ulaşım ve altyapı yatırım projelerini kapsayan 46 milyar dolarlık Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’na (CPEC) büyük önem veriyor. Çin’in Pakistan’da 200 civarında büyük altyapı projesi var. Burada inşa ettikleri Gwadar Limanını İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nın mihenk taşı olarak görüyolar. Çin’in deniz ticaretinin yoğunlaştığı Malakka Boğazı’nda yaşadığı sıkıntılar Gwadar’ın önemini büyük ölçüde arttırdı. Gwadar limanın yapımını Çin üstlendi ve şimdi yüksek güvenlik tedbirleri çerçevesinde “Çin Denizaşırı Liman İşletmeleri” (COPHC) tarafından çalıştırılan bu limanı 43 yıllığına kiraladılar. 

Pakistan ordusu bu süreçte CPEC’nin korunması için 12 bin kişilik özel bir güç oluşturdu. Çin’in de dünyanın önemli ekonomik merkezlerinden biri olacağı öne sürülen Gwadar’a asker konuşlandırma ihtimali var. 

Çin’in Deniz İpek Yolu çerçevesinde önemli limanları satın alma veya işletme stratejisi işliyor. Çin şirketlerinin 10 milyar dolarlık yatırımından bahsedilen Umman’ın Duqm Limanı’nın şimdi Hürmüz Boğazı’nı bypass edebileceği tartışılıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Khalifa Limanı, Suudi Arabistan’ın Jizan Limanı ve Mısır’ın Port Said Limanı ve Cibuti’nin Ain Sokhna Limanı Çin şirketlerinin yatırım yaptığı diğer limanlar arasında. Bu arada Halk Kurtuluş Ordusu Donanması, Aden Körfezi’ndeki uluslararası korsanlıkla mücadele misyonunun bir parçası olarak Arap Yarımadası’ndaki limanları ziyaret etmeye başladı. Çin Akdeniz limanları üzerinden bir strateji kuruyor. 

2016’da Cosco Group bölgenin en büyük limanlarından Yunanistan’ın Pire limanının yüzde 66 hissesini 368 milyon avroya satın aldı. İtalya’da Trieste, Cenova, Palermo ve Ravenna limanlarıyla ilgileniyorlar. İtalyan limanları üzerinden, Orta ve Güneydoğu Avrupa ticaretini yönetmeyi planlıyorlar. Portekiz’le imzaladıkları mutabakat zaptı ile Cebelitarık boğazını kontrol eden stratejik Sines limanı da “Kuşak ve Yol İnisiyatifi”ne dâhil edilmiş oldu. İsrail’de China Harbors Pan Mediterranean Engineering Company (PMEC), Aşdot limanının yeni inşasında görev aldı. Şangay Uluslararası Liman Grubu (SIPG), 2021’den itibaren 25 yıllığına İsrail’in en büyük konteyner limanı olacak Hayfa Limanı’nın işletme ihalesini kazandı. 

Çin’in geniş bir yelpazede ortaklıklar kurması söz konusu. Mısır, Bahreyn, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki telekomünikasyon şirketleri 5G ağları kurmak için Huawei ile ortaklık kurdular. Her şey iç içe geçmiş vaziyette. Çin gözetiminde çalışan uluslararası mühendislik ekipleri raylı sistemler inşa ediyor. Başka şirketler elektrik, iletişim ve güvenlik sistemlerinin yanı sıra otomasyon ekipmanları ve yüksek teknoloji sensörleri kuruyor. Assaf Orion doğrudan askeri teknolojiyle ilgili olmasalar da ABD’nin yarı iletkenler, yapay zekâ ve robotik teknolojilerde Çin’e karşı son derece tedirgin olduğunu söylüyor ve bu teknolojilerin sivil ve askeri uygulamaları arasındaki çizgilerin sabit olmadığını da ifade ediyor.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, bu yılın 4 Ağustos’unda Suudi Arabistan’ın Medine’nin kuzeyinde yer alan El-Ula kentinde uranyum madeninden yüzde 60 – yüzde 70 oranında uranyum içeren ve görüntüsü nedeniyle “sarı pasta” denen mamulü elde etmek için kullanılan gizli bir tesisi Çin’in desteğiyle inşa ettiğini yazdı. Bu iddia Suudi Arabistan Enerji Bakanlığı tarafından yalanlandı. 

Çinli firmaların savaş ve çatışmalardan zarar gören Irak, Suriye ve Yemen’deki yeniden yapılanma projelerinde önemli bir rol oynaması söz konusu. Çin’in Arap ülkelerindeki yatırımlarından bazıları Pakistan’dakilere benzer işlevlere de sahip olabilir. George Tzogopoulos’un söylediği gibi Çin’in ekonomik anlamların ötesine geçen riskli bir oyun oynamakla ilgilendiği tartışılabilir.

Çin-İsrail ilişkilerinde son yıllarda önemli gelişmeler yaşandı. Aşdot limanındaki yeni altyapı inşaatları ve Hayfa Limanı’nın işletmesini kazanmalarını tekrar hatırlayalım. Birçok Çinli şirket büyük İsrail projelerine büyük yatırımlar yaptı. China Civil Engineering Construction Corporation (CCECC), Hayfa’daki Carmel tünellerinin yapımına katıldı. China Railway Tunnel Group (CRTG), Tel Aviv metropol bölgesinde ilk hafif raylı sistemin kurulmasına katkı sağladı. 

Çinli şirketlerin İsrail altyapısına dâhil olmasının güvenlik riski doğurduğuna dair iddialar zaman zaman gündeme geliyor. Özellikle askeri teknoloji transferi olabileceği şüpheleri dile getiriliyor. İsrail’de ve İsrail’le ilgili olarak ABD’de Çin’e karşı, örneğin Şangay Uluslararası Liman Grubu’nun ABD’nin Akdeniz’den sorumlu 6. Filo’sunun da kullandığı Hayfa Limanı’nın yönetim ihalesini kazanmasından sonra buradan hassas bilgi ve istihbarat toplama şüphesi etrafında tartışmalar yaşandı. Çinli kaynaklar Hayfa limanına sanki gizli bir denizaltı limanı muamelesi yapılıyor diyerek sitemde bulunuyor. 

İsrail, Çin ile ticareti konusunda ilk olarak, Temmuz 2000’deki Camp David zirvesi sırasında Phalcon Havadan Erken Uyarı Sisteminin Çin’e satışını iptal etme konusunda yaşamıştı. 

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 2020’nin mayıs ayında İsrail’e kısa bir ziyaret yaptı. Koronavirüs salgınının başlangıcından bu yana ilk yurtdışı gezisine çıkan Pompeo İsrail’e Çin ile ekonomik ilişkilerini sınırlaması için tavsiyelerde bulundu. İsrail’in su ihtiyacının yaklaşık dörtte birini karşılayacak ve 1,5 milyar dolarlık tuzdan arındırma tesisinin Çin şirketi Hutchison Water tarafından inşasını engellemeye yönelik bir baskı olduğu söylendi. Planlanan tesisin Palmachim’deki İsrail askeri üssüne yakınlığının ABD’li yetkilileri rahatsız ettiği iddia edildi. 

İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden (INSS) bir araştırmacı olan Doron Ella Hayfa Limanı sorununun sembolik olduğunu söylüyor. ABD’nin askeri gemilerini demirlediği iki ABD limanının Çinliler tarafından işletildiğini vurguluyor. 

Pompeo ziyaretinden sonra İsrail, hassas sektörlere yönelik yabancı yatırımları gözden geçirmek için bir komite kurma kararı aldı. Huawei ve ZTE gibi telekomünikasyon devlerinin yatırımlarının büyümesini engellemeye yönelik adımlar atılıyor. Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da ziyaret ettiği İsrail’i Çin’le ilişkileri konusunda uyarmıştı. 

Yine Çin yönetiminin Filistin’le sıcak ilişkileri İsrail açısından ciddi sıkıntılara yol açan bir etken. Çin yönetimi 2006’daki seçimleri kazanan Hamas Partisi’ni tanıyan ve Hamas’ın önde gelen isimlerinden Mahmoud Zahar’ı Pekin’e davet etti. Kasım 2012’de İsrail’e rağmen Çin, Filistinlilere Birleşmiş Milletler’de gözlemci devlet statüsü veren 67/19 numaralı güvenlik konseyi kararı lehine oy kullandı. 2013’te Çin’in Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Li Baodong İsrail’in yeni yerleşim kurmasının barış görüşmelerinin durmasının nedeni olduğunu söyledi. 

Temmuz 2017’de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Mahmud Abbas’ı Pekin’de ağırladı. Bu görüşmelerde iki ülke arasında iktisadi, teknik, kültürel ve altyapı alanlarında işbirliği öngören dört maddelik bir anlaşma imzalandı. 

Aralık 2017’de, Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması kararını kınamak için toplanan BM’de lehte oy kullandı. 2000 yılından bu yana İsrail’i ziyaret eden en yüksek rütbeli Çinli yetkili olan Çin devlet başkan yardımcısı Vang Çişan 2018’deki ziyareti sırasında Ramallah’a gidip Filistin Başbakanı Rami Hamdallah ile görüştü, burada iki devletli bir çözüme dayalı bir uzlaşma için çaba gösterilmesi çağrısında bulundu. Pekin’de her 29 Kasım’da Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü kutlandığını da ekleyelim. 

South China Morning Post yazarı Laura Zhou bir tarafta İsrail-Çin ilişkilerinin altın çağı beklentisinin ABD-Çin stratejik rekabetine tosladığını, diğer tarafta Çin ve İran yakınlaşmasının İsrail’in Çin ile işbirliğine hassasiyet getirdiğini vurguluyor. 

Bu dengelere karşın gelecekte Çin’in İran örneğinde olduğu gibi birçok ülke ile avantajlı ortaklıklar kurması mümkün. Ortadoğu’da Pekin yönetimi tarafından doldurulabilecek jeopolitik bir boşluk olduğunu söylemek çok zor değil.

Mısır tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’yle diplomatik ilişki kuran ilk Arap ülkesi, aynı zamanda ilk Afrika ülkesi olmuştur. Çin Süveyş krizi sırasında İngiltere, Fransa ve ABD’nin Mısır’a karşı sergilediği saldırıyı kınamıştı. Bu tarihsel arka plan çok önemli bir şey. Şimdi Çin Mısır’ın çok önemli bir askeri ve teknoloji ortağı haline geldi. ASN-209, Wing Loong-1 ve Wing Loong-2 insansız hava araçlarını verdi.

Hüsnü Mübarek ilki 1976’da başkan yardımcılığı dönemine olmak üzere Çin’i defalarca ziyaret etmiş ilişkilerin gelişmesine ciddi katkılar sağlamıştı. Muhammed Mursi, Arap ülkeleri harici ilk yurtdışı ziyaretini yaptığı Çin’e aralarında yüze yakın iş adamından oluşan bir heyetle gitmişti. Zamanın Çin Devlet Başkanı Hu Cintao ile görüşmesi Mısır’ın o dönemdeki dış politika önceliklerinin altını çizen bir şeydi. Bu görüşmede Çin savaş gemilerinin Süveyş Kanalı’ndan geçişi de konuşulmuştu. 9 milyar dolarlık ticari anlaşma imzalandı. 2007 yılında 1,8 milyar dolar olan dış ticaret hacmi 2013’te 7,6 milyar dolara çıkmıştı. Çin’i şimdiye kadar altı kez ziyaret eden Sisi döneminde de ekonomik ilişkiler gelişmeye devam etti ve 2019’da 12,5 milyar dolarlık bir dış ticarete ulaşıldı. 

Çin’in diğer Orta Doğu ülkelerinden farklı olarak Mısır ile ilişkileri enerji ve petrol odaklı değil. Süveyş Kanalı tahmin edileceği üzere bu ilişkide hep ön planda oldu. Şi Cinping 2016’da Mısır’ı ziyaret ettiğinde Sisi’yle beraber Çin-Mısır Süveyş Ekonomik ve Ticari İşbirliği Bölgesi’nin ikinci aşamasının açılışını yapacaktı. 

Bu durum Degang Sun’un, Çin’in bazı hükümetlerin kötü veya baş belası olduğu fikrini reddettiği tespitini akla getiriyor. Degang Sun’a göre Pekin yönetimi, coğrafyadaki bütün devletlerin çatışmalara getirilecek kapsamlı çözümler konusunda ortak olduklarını vurguluyor ve bu standartları savunarak dünyadaki statüsünü parlatmaya çalışıyor. Bunu yaparken Avrupa Birliği, Rusya ve ABD gibi güçlerle doğrudan bir çekişme içinde olmaktan kaçınıyor. 

Naser Al-Tamimi Körfez Arap ülkeleri – özellikle Suudi Arabistan ve BAE’nin benzer bir strateji üzerinde çalıştığını söylüyor. Buna göre askeri bağımsızlık yeteneklerini güçlendiriyor ve Çin gibi kilit oyuncularla kurdukları bağlarla ekonomik ve askeri ilişkilerini hızla çeşitlendirme amacı güdüyorlar. Al-Tamimi’ye göre bu projeksiyondan bakıldığında uzun vadede Körfez Arap devletleri Çin deniz üslerine ve başkaca askeri tesislerine ev sahipliği yapabilir. 

Bugün İran dahil 21 MENA ülkesiyle Kuşak ve Yol İnisiyatifi çerçevesinde ikili anlaşmalar yapmış olması ve bunların 11’inin en büyük ticaret ortağı durumuna gelmiş olması Çin’in başarısının göstergesi. Orta Doğu gibi geniş bir coğrafyada çok boyutlu bir ortaklık ağını geliştirmeyi başardılar. Bu gelişmelerin siyasi ve askeri olarak neye evrileceğini kestirmek zor olsa da, Çin’in Orta Doğu’nun ihtiyaç duyduğu barışa katkıda bulunma kapasitesi var görünüyor. Bunu başarırlarsa Orta Doğu’daki nüfuzları daha da artacak.

 

(1) https://static1.squarespace.com/static/54db7b69e4b00a5e4b11038c/t/5f0a3b017adc097c9945645c/1594506439567/China_Iran_Document.pdf

Yazar
Mustafa Kadir ATASOY

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen