Nurullah ÇETİN
Cinsellik mahrem bir alandır. Kişinin sırrıdır, dışarıya kapalı saf ve temiz özelidir. Ortalık yerde, ayak altında yaşanan, alınıp satılan, kirli bir pazara dönüştürülen, yasak aşka dayalı kuytu köşelerde gizlice yaşanan müptezel bir değer değildir. Cinsellik, insanın temiz aşk hayallerinin somut meyvesidir. İslam’ın meşru bir nikâhla güvence altına aldığı ve masumiyetini koruduğu cinselliğin pespaye bir savruluşla piyasaya düşürülüp kirletilmesi, bir milletin düşüşünün, çözülüşünün bir göstergesidir.
Bir milletin devam ve bekasının, medeniyet ve gelişmişliğinin göstergelerinden biri, kadın erkek arası cinsel ilişkilerin bir ilkeye, bir kanuna, kurala, nikâha bağlanması ve meşru evlilik dışındaki zinaya dayalı cinsel ilişkilerin olmamasıdır. Nasıl ticari ahlaksızlık, ticaret kurallarına uymadan haksız kazanç elde etmekse; cinsel ahlaksızlık da cinsel ilişki kurallarına uymamaktır.
Milletin uyumlu, ahenkli, birbirine güvenen bir toplumsal yapı içinde olması, karşılıklı saygı ve sevginin var olması, her türlü ahlakî kurallara uymaya bağlıdır. Cinsel ahlakı bozulmuş bir toplulukta kuralsız, kanunsuz, nikâhsız birlikteliklere dayalı bir yozlaşma ve bozulma, medeniyetin değil ilkelliğin, içgüdülerine bağlı olarak yaşayan hayvanî başıboşluğun bir göstergesidir.
Rıza Tevfik anılarında Roma İmparatorluğunu örnek verir. Ona göre Roma İmparatorluğunun son zamanlarında tapınaklar tiyatroya, saraylar fuhuşhaneye dönüşmüştü. İmparatoriçe Valeria Messalina, kolonilerden vahşi hayvanlarla güreştirmek için esir olarak getirilen kölelerden gözüne kestirdiklerini ayırıp onlarla cinsel ilişkiye girermiş.
Ayrıca sokakta her rastgelip de beğendiği delikanlıları da belirler, sonradan taht-ı revanına kendi yanına oturtarak o gece keyfine hizmet edecek olan delikanlının kim olduğunu halka teşhir etmekten de utanmaz ve sıkılmazmış. Zamanın imparatoru da bunları bilir, hatta doğal görürmüş. Çünkü her şeyi yapmak, her aklına geleni yapmak, eski Roma imparator ve imparatoriçelerinin hükümranlık haklarından sayılırmış.
Bu rezaletleri halk da bilirmiş. O zaman üst konum sahibi kadınların keyfine tahsis olunmuş genelevler varmış. Buralarda kolonilerden gelen erkek köleler bulundurulurmuş. Bu evlere Roma’nın ev bark sahibi yüksek seviyeli kadınları da devam edermiş. İmparatoriçe Messalina da oralara devam edermiş.
Halk bütün bunları biliyormuş ama dinî inançlarına göre imparator ve imparatoriçeler insan türünden sayılmaz, tanrı neslinden sayılırmış. Hâşâ bizzat Tanrının yeryüzündeki somut timsali imiş.(Rıza Tevfik, Biraz da Ben Konuşayım, İstanbul 1993, s.332, 333)
Zinanın serbest bırakılışı, evli kadınların çoluğunu çocuğunu bırakıp başka erkeklere kaçışı olayının yaygınlaşması, kadın kadına, erkek erkeğe cinsel ilişkilerin yaygınlaşması; hatta bunların derneklerinin kurulması, alenen halk arasında reklam ve propagandalarının yapılması, evli kadın ve erkeklerin başkalarıyla gizli cinsel ilişkilerinin yaygınlaşması, kadınların, özellikle de genç kızların çırılçıplak denilecek ölçüde sokaklarda, meydanlarda, televizyonlarda, internet sitelerinde, sosyal medyada, her yerde arz-ı endam etmeleri, toplum içinde bilgileriyle, kültürleriyle, edepleriyle, ahlaklarıyla, namuslarıyla, becerileriyle bilinip takdir görmek yerine salt bedenlerini cinsel bir obje olarak sergileyip yabancı erkeklerin cinsel dürtülerini tahrik etmeye dönük teşhircilikleri gidişatımızın pek de hayra alamet olmadığını gösteriyor.
Genç kızların birçoğunun giyimi açıklık değil, çıplaklık boyutuna ulaşmıştır. Sokaklarda, kamusal alanlarda; her yerde gecelik ve plaj elbiseleriyle dolaşıyorlar. Televizyon programları, evli erkek ve kadınların birbirlerini aldatarak gizli gizli başka erkek ve kadınlarla fuhuş hayatı yaşadıkları hikâyelerle dolu. Roma İmparatorluğunun çöküşünü hazırlayan sebeplerden birini yaşıyor olmak, bizim için büyük bir felaketin habercisi.
Allah’ın “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği apaçık bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”(İsra, 32) uyarısına kulak tıkayıp şeytanın iğvasına kapılanların akıbeti çok da hayırlı olmasa gerek.