“Yazışmalarının bir noktasında, İbn-i Sina, tehditkâr bir üslupla, Birunî’ye, iddia ettiği şeylerin doğruluğunu öğrenmek için konuyla ilgili otoritelere danışacağını bildirir. Bu, şu anda da geçerli olan yetkinlik ve uzmanlık alanlarının belirlenmesi olgusuyla ilgili yenilikçi ve öncü bir yaklaşımdı aslında. Yani, Birunî’nin bir hekim ve filozof olması, tüm alanlarda yetkin olduğu anlamına gelmiyordu. İbn-i Sina, günümüzde bilimsel bir makalenin yayın öncesi aşamasında uzmanlarca değerlendirilmesine (peer review) denk düşecek şekilde, Birunî’nin fikirlerinin, iddia ettiği konularla ilgili bilim insanları ve düşünürlerden oluşan bir hakem heyetince değerlendirilmesini talep ediyordu. Birunî’nin de, İbn-i Sina’nın da yaptıkları şey kelimenin tam manasında bilimsel keşfin ta kendisiydi. İbn-i Sina ve Birunî’nin yaptığı şey, anomalileri tanımlamak, elemek ve test etmekti. Onların ve Orta Asyalı diğer meslektaşlarının çabaları, çok daha sonra gerçekleşen bilimsel keşiflerin vazgeçilmez öncüleri olmuş, bilimsel devrimler bu çabalar üzerine inşa edilmiştir.”
*****
Coşkun ÇOKYİĞİT
Hollywood dramaları, doğal olarak kendi kültürlerini, hayatlarını kendi kahramanlarını anlatır. Her kahraman için bir öteki lazımdır. İşte bizler o ötekileriz. Bize göre öteki olanların hakaretleri, aşağılamaları, suçlamalarıyla dolu ürünlerini sabah akşam seyrediyoruz! Tuhaf bir durum çünkü mesela sokakta yürürken bir kişi sizi herhangi bir sebepten ötekileştirse, hakaret etse karakolluk olursunuz. Ama sinemada, televizyonda veya sanal platformlarda izlenen onlarca filmde milletinize, dininize, geçmişinize, geleceğinize hakaretler yağdırılsa bile çocuklarınızın Iron Man veya Örümcek Adam karakterlerine hayran kalmalarına engel olamıyorsunuz! Okul çantalarından battaniyelerine, oda duvarlarından defter kapaklarına kadar Örümcek Adam çıkartmaları, tabloları ile kuşatılmış bir gençlik, rüyalarında kendi milletinin kahramanlarını değil, Örümcek Adam görür!
İşin vahameti de tam burada!
“Turan Edebiyatının Kutup Yıldızı” rahmetli Cengiz Aytmatov ile yaptığım bir mülakatta romanlarını nasıl yazdığı sorusuna; “3-4 yaşlarımdayken ninem geceleri bana yorgan altında Kırgız masalları anlatırdı. Bunlar rüyalarıma girerdi…” demişti. Kızıl Emperyalizmin millî kültürleri yasakladığı o zorbalık döneminde, küçük Cengiz’in ninesinin yaptığı, millî “arcetype”leri torununun beynine yerleştirmekti. Böylece, o mübarek anneanne, Komünist Parti’nin yarattığı, bedenleri proleter eti, damarlarındaki kan Stalin zulmü olan “kızıl kahramanların” çocuk Cengiz’in rüyalarına girmesine engel olmuştu!
Bugün insanlık için çok daha tehlikeli olduğunu anlamaya başladığımız Batı emperyalizmi, her gün her an çocuklarımızın rüyalarına sızıyor. O sebeple çocuklarınızın rüyalarına sahip çıkın! Minicik zihinlerine gulyabanilerin girmesine izin vermeyin: Batı sinemasının ürettiği her kahraman hastalıklı bir gulyabanidir.
IŞIK DOĞUDAN GELİR
S. Frederick Starr’ın “Kayıp Aydınlanma-Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı” ufuk açan bir eser. Atalarımızın kültür ve bilim mirasının dökümü gibi de algılayabileceğimiz kitapta, Türk ve Müslüman bilim adamlarının evrensel kültüre aktarılan -maalesef bizler tarafından değil- bilgi hazinelerinin, bugün ne anlama geldiğini izah ediyor. Kitap bir isimler ve eserler sözlüğü gibi yazılmak yerine dün ve bugün arasındaki bağları titizlikle ortaya koymaya çalışıyor.
Örnek vermek gerekirse bizden bin yıl önce yaşamış iki büyük Asyalı deha Birunî ve İbn-i Sina arasındaki mektuplaşmayı hatırlatıyor. Bu mektuplaşmanın bilim tarihinde bir ilk olduğunu vurgulayan S. Frederick Starr, modern zaman ile Rönesans arasında yaşamış en bilimsel beyinler olarak kabul edilen Ebu Reyhan El-Birunî (973-1048) ve Ebu Ali el-Hüseyin İbn-i Sina (980-1037) arasındaki mektuplaşmayı şöyle tahlil ediyor:
“Yazışmalarının bir noktasında, İbn-i Sina, tehditkâr bir üslupla, Birunî’ye, iddia ettiği şeylerin doğruluğunu öğrenmek için konuyla ilgili otoritelere danışacağını bildirir. Bu, şu anda da geçerli olan yetkinlik ve uzmanlık alanlarının belirlenmesi olgusuyla ilgili yenilikçi ve öncü bir yaklaşımdı aslında. Yani, Birunî’nin bir hekim ve filozof olması, tüm alanlarda yetkin olduğu anlamına gelmiyordu. İbn-i Sina, günümüzde bilimsel bir makalenin yayın öncesi aşamasında uzmanlarca değerlendirilmesine (peer review) denk düşecek şekilde, Birunî’nin fikirlerinin, iddia ettiği konularla ilgili bilim insanları ve düşünürlerden oluşan bir hakem heyetince değerlendirilmesini talep ediyordu. Birunî’nin de, İbn-i Sina’nın da yaptıkları şey kelimenin tam manasında bilimsel keşfin ta kendisiydi. İbn-i Sina ve Birunî’nin yaptığı şey, anomalileri tanımlamak, elemek ve test etmekti. Onların ve Orta Asyalı diğer meslektaşlarının çabaları, çok daha sonra gerçekleşen bilimsel keşiflerin vazgeçilmez öncüleri olmuş, bilimsel devrimler bu çabalar üzerine inşa edilmiştir.”
GÜNÜN SÖZÜ
Kültürü bilgiden ibaret saymak, zekâyı hafızadan ibaret sanmaktan farksızdır.
—————————————
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cocuklarimizin-ruyasina-giren-gulyabaniler-583376h.htm