Cönklere Dâir
Cönk, halk şiiri geleneğinde şiirleri ve çeşitli bilgileri içeren defterlere verilen isimdir. Bunlar uzunlamasına açılan ensiz defterlerdir. Bu sebeple kültürümüzde sığırdili, dana dili gibi isimler de verilmiştir.[1] Bu açıdan onun “mecmua” olarak kabul edebiliriz. Nitekim Şeyh Süleyman Efendi, Lügat-i Çagatâyî ve Türkî ve Osmânî’de kelimeye “gemi, sefîne” anlamlarının yanında “mecmua” anlamını da vermektedir.[2]
Kelimenin nereden geldiğine dair bilgiyi Orhan Şaik Gökyay’ın İslam Ansiklopedisi’ndeki maddesinde buluyoruz:
“Eski ve yeni sözlüklerle ansiklopedilerde aslı, mâna ve muhtevası hakkında farklı bilgiler verilmektedir. Cava ve Malaya dillerindeki djong (conk) kelimesinden gelen cönk İspanyol ve Portekizce’ye junco, İtalyanca’ya giunco, Fransızca’ya jonque ve İngilizce’ye junk olarak geçmiş; Çin denizlerinde kullanılan dibi düz ve dört köşeli, puruvası, çıkıntılı baş bodoslaması ve kıç pupası, dümeni muallakta olan yelkenli gemiler için de genel bir ad olmuştur.”[3]
Gökyay, bu maddenin devamında cönk kelimesinin 16. Yüzyıl’dan beri Türkçemizde hem gemi hem de mecmua anlamında kullanıldığını ifade eder. Bu da demek oluyor ki, beş asırdan beri cönkler etrafında büyük bir kültür ve birikim meydana gelmiştir. Nitekim bu mecmular zaman içerisinde oldukça yayılmış ve kültürümüzde “dana dili”, “sığır dili” gibi isimlerle anılır olmuştur.
Orhan Şaik Gökyay’ın aşağıdaki tespitlerini de konumuz açısından ve önemine binaen buraya kaydediyorum:
“Cöngün, içinde yalnız saz şairlerine ait şiirlerin yer aldığı bir mecmua olarak dar anlamda alınması doğru değildir. Cönklerde daha çok âşıkların şiirleri bulunmakla birlikte içinde hiçbir manzum parça bulunmayan, sırf mensur parçalardan meydana gelmiş cönkler de vardır. Ayrıca bazı dinî ve fıkhî bilgilerin, notların, hutbe ve vaazlarda kullanılacak metinlerin, duaların yer aldığı dinî muhtevalı olanları da vardır. Nitekim Osmanlı âlimlerinden Kara Dede lakabıyla tanınan İbrâhim Kemâleddin’in (ö. 975/1567), yazıldığı andan itibaren medrese talebeleri arasında büyük rağbet bularak günümüze intikal eden Dede Cöngü adlı eseri bunların en meşhurudur.”[4]
Öyleyse cönkler halk kültürünün önemli birer parçası olarak kültür tarihimiz içinde dikkate değer bir yere sahiptir. Bunlardan, halk kültürünün yazılı kaynaklarından biri olarak yararlanmak mümkündür. Cönklerin önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Özellikle Anonim Halk Edebiyatı ve Âşık Tarzı Halk Edebiyatı açısından cönkler tamamlayıcı ve araştırmaları yönlendirici bir önem arz etmektedirler.
Cönkler en nihayetinde defterdir. Bunlar ensiz ve uzunlamasına açılan mecmualar olarak da kabul edilebilir. Bunlarda özellikle şiirlerin yer aldığı görülür. Fakat Orhan Şaik Gökyay, cönkleri sadece saz şairlerinin şiirlerinin kaydedildiği defterler olarak kabul etmenin yanlış olduğunu söyler. Bunlarda manzum olmayan parçalara da tesadüf edildiği olur. Gökyay, yazısının devamında cönk kelimesinin eskiden daha geniş anlamda kullanıldığını da sözlerine ekler.[5]
Cönkler içerisinde bulunduğu veya yazıldığı mekâna izafeten adlandırılan cönkler vardır. Söz gelimi Şahin Köktürk tarafından hazırlanan Amasya Cönkü isimli çalışma bunlardan birisidir. Gevherî ve Âşık Ömer başta olmak üzere birçok halk şairinin şiirlerini içeren defterde, Kerem ile Aslı Hikâyesi’nin bir varyantı da yer almaktadır.[6] Bu durum da cönklerin halk kültürümüz ve edebiyatımız için nasıl bir zenginlik kaynağı olduğunu göstermektedir.
Dörtdivan Cönkleri
Geçmişte Türk toplumu arasında cönk tutmanın önemli görüldüğünü ve bunlara ayrı bir önem atfedildiğini söylemek herhalde yanlış olmaz. Bu durum, en azından burada söz konusu edeceğimiz Dörtdivan için böyledir. Araştırmacılar arasında Dörtdivan’daki cönk ve mecmua zenginliğine dikkat çeken ilk isim tespit edebildiğimiz kadarıyla Cevdet Canbulat olmuştur. Dörtdivanlı Hilmî kitabında Canbulat bu hususa şöyle değinmektedir:
“Dörtdivan Bucağı, yedisinden yetmişine kadar cönkün ne olduğunu bilir. Her evde bir-iki cönk bulunur. Bu cönkleri babadan, atadan kalma bir armağan olarak saklar. Diyebilirim ki, bu bakımdan Dörtdivan Bucağı, Türkiye’de özel bir durum gösteren bir köşedir.” (Dörtdivanlı Hilmî, s. 3).
Burada ayrıca dikkati çeken husus Cevdet Canbulat’ın, Hilmî’nin şiirlerine ilk olarak 1954 senesinde bir cönkte rastlamış olmasıdır. Hilmi hakkındaki araştırmalarını zamanla genişleten Canbulat, başka bazı cönklerde ve Dörtdivanlıların dilinde şairin diğer şiirleriyle karşılaşmıştır.
Cevdet Canbulat cönkler üzerine olan araştırmalarına Dörtdivan’a gelerek devam etmiştir. Şairin cönklerde yer alan diğer şiirlerini, sekiz yıl boyunca ortaya koymaya çalışmıştır. Canbulat ayrıca Dörtdivan’da birçok cönk toplamıştır. Canbulat’ın bu konudaki notları, Dörtdivan’da 1950’li yıllardaki birikimine işaret etmektedir.
Cevdet Canbulat bir dergide, şiirlerinin bulunduğu cönklerden hareketle Dörtdivanlı olduğunu tahmin ettiği Zuhûrî ve Rumûzî mahlaslı iki şairden bahseden bir yazı kaleme almıştır.[7]
Emekli edebiyat öğretmeni Dr. Abdullah Demirci, bize şifahi olarak Cevdet Canbulat’ın topladığı cönklerin Türk Halk Edebiyatı araştırmacısı Cahit Öztelli’ye intikal ettiğini, ondan da bunların Süleymaniye Kütüphanesi’ne geçtiğini söyledi. Bu haber cönklerin kaybolup gitmediğini göstermesi açısından sevinç vericidir.
Dörtdivan’daki cönklere dikkat çeken araştırmacı sadece Cevdet Canbulat değildir. İsmail Hakkı Akyoloğlu da kendisiyle yaptığımız bir görüşmede bize bu cönklerden söz etti. Akyoloğlu’nun bize şifahi olarak naklettiğine göre Dörtdivan’da ve bilhassa Yukarıdüğer ve Aşağıdüğer köylerinde genç kızlarda geçmiş zamanlarda bu cönklerden olurdu. Bunlar çeyiz sandıklarında saklanırdı ve kızın gelin gittiği yere beraberinde giderdi.
Akyoloğlu ayrıca Dörtdivan’da cönklerden ilahi okuma geleneğini bir bildiriye konu etti.[8]
İsmail Hakkı Akyoloğlu’nun dikkat çektiği hususlardan birisi de Dörtdivan’ın değerlerinden Eyüp Şahin’deki bir cönklerdir. Özellikle Köroğlu Destanı’nın bir parçasının kendisinden derlenmesi ve Şahin’in bunu bir cönkten okumuş olması oldukça önemlidir. Akyoloğlu aşağıdaki sözlerle Eyüp Şahin’le ve bu destanla nasıl karşılaştığını anlatmaktadır:
“1981 yılında şimdiki Dörtdivan ilçesinin Doğancılar köyünden merhum Eyüp ŞAHİN (1341), dedelerinden kendisine intikal eden ikisi de çok kıymetli dönemlere ait cönkleri hanımının çeyiz sandığındaki birbiri içinde kat kat dürülü bohçalar içinden çıkararak bizlere göstermişti. Daha sonra konusu Köroğlu olan bir cönkten ‘Namdar Köroğlu” başlığıyla destanı baştan sona kadar Hüseynî makamında musikiyle okumuştu. Kayıtlarımızda bulunan bu cönkteki destanın konusunu Köroğlu ile Ermeni tacir arasındaki Kervan basma hadisesi oluşturmaktadır.”[9]
Bu destan parçası şöyle başlamaktadır:
Böyle yerler benim fermanımdır
Çamlıca belden gelen Ermenidir
Şimdi bu yolun bacın almalıdır
Ver yolun bacını sen geç Ermeni
İsmail Hakkı Akyoloğulu’nun yayınladığı bu destan parçası ayrıca tarafımızdan da yayınlanmıştır.
Eyüp Şahin hem hafızasındaki şiirler hem de elindeki cönklerle Hilmî’nin şiirlerinin ortaya çıkmasında da önemli bir kişidir. Cevdet Canbulat, Dörtdivanlı Hilmî için yaptığı araştırmalarda şairin birkaç şiirini kendisinden dinleyerek tespit etmiş, birkaçını da cönklerden okuyup onun okuduklarıyla karşılaştırmıştır. Eyüp Şahin, bunun için ayrıca Canbulat’a bir de cönk vermiştir. Araştırmacı, kitabının bir yerinde şöyle der: “Dörtdivan’da yaptığım son tamamlayıcı araştırmalarda, Doğancılar Köyü’nden Eyüp Şahin’in verdiği bir cönkte, yine “Hilmî” nin Hicaz yolculuğuna ait ve 4-4’likle yazılmış bir ilâhîsini daha buldum.”[10]
Akyoloğlu’nun bu konuda verdiği en önemli bilgilerden biri Dörtdivan’da geçmişte yaygın bir şekilde karşılaşılan cönkten ilahi okuma geleneğidir. Bizim de burada söz konusu edeceğimiz tespitlerden hareketle Dörtdivan’da cönk okuma geleneğinin çok yaygın olduğu, Ahmediye ve Muhammediye gibi Bayramî gelenekte önemli olan eserlerin yanında özellikle ilahilerin çok okunduğu ve insanların cönk ve mecmualarda çeşitli manzum parçaları bir araya getirdiği anlaşılmaktadır.
Akyoloğlu, bu konuda şunları söylemektedir: “Halk müziği araştırmalarımı yaparken Bolu çevresinde bir gelenek yaşatılmaktaydı. ‘Cönklerden ilahî söyleme. Müzikle ilahî okuma.’ 1980’lerde bloknot şeklinde, ceylan derisi kaplı, aharlanmış (yumurta akı ile sağlamlaştırılıp parlatılmış) bu ilahi defterlerinden birçok yerde özel olarak saklandığını gördüm. Kültür ve geleneklerimizin yok olmasını önlemek isteğimi duyan ve inanan birkaç cönk sahibi Folklor Arşimize bağışlamışlardır. Bu cönklerde önemli kişilerin doğum, ölüm kayıtları, dualar, ilahi, kaside, türkü, naat, büyü ve benzeri kayıtlar Osmanlıca, Arapça yazılmıştır. Halk bu eserleri çok iyi koruduğu gibi, yeni evlenen genç gelinlerin yanlarında bunları götürdüklerine de Dörtdivan Döğer köyünde tanık oldum. Özellikle 1981’de Dörtdivan’ın Doğancılar köyünde merhum Eyüp Şahin’den ‘Namdar Köroğlu Destanı’nı müzikli olarak derledik. Aynı kaynak kişi bize, asırlarca sakladığı 21 yapraklı bir Ümmî Kemal Menakıpnamesini oyalı yazmalar içinden çıkarıp vermiştir. Tümüyle Eski Anadolu Türkçesi olan bu eksik metnin diğer parçaları kim bilir nerededir? Bu yazmada Ümmi Kemal, Taptuk, Yunus, Emre Dede, Yahya Dede, Said Emre, Bektaş gibi kişilerden ve yaptıkları işlerden söz edilmektedir.”[11]
Buradan anlaşıldığına göre Dörtdivan’da bir zamanlar cönklerle birliktelik arz eden canlı bir mûsikî kültürü bulunuyordu. Hatta bazı köylerde kendisine âşık denen kimselerin bulunduğunu, görüştüğümüz bazı kimseler nakletmişlerdi. Bunlar türkü söylüyor, cönklerden belli makamlarda destan ve ilahî parçaları okuyorlardı.
Bu durumda akla şöyle bir soru gelmektedir?
Bu cönkler şimdi nerededir? Biz bu husustaki cevaplarımızı birkaç başlık ile ifade etmek istiyoruz: İlk olarak bu cönkler bazı araştırmacılar tarafından toplanmış veya sahiplerinin bunları ilgili yerlere bağışlamaları konusunda teşvik edilmişlerdir. Bunun sonucu olarak Dörtdivan’daki cönklerin bir kısmı bugün kütüphanelerimizde veya ilgili şahısların ellerindedir. Bu konuda İsmail Hakkı Akyoloğlu ve Cevdet Canbulat’ın unutulmaz hizmetleri görülmüştür. İkinci olarak bu cönklerden bir kısmı Dörtdivan’daki sahiplerinde bulunmaktadır. Biz, en azından bunu ümit ve tahmin etmekteyiz.
İlçede yapacağımız araştırmalar ile bunlara ulaşmaya ve bunları kayıt altına alıp bilgisayar ormanına aktarmaya çalışacağız. Üçüncü ve üzücü olan bir diğer husus ise Dörtdivan cönklerinin bir kısmının yok olduğu şeklindedir. Dörtdivan yoğun göç veren bir ilçedir. Köylerde ve harap yayla evlerinde kalan bu cönklerin bir kısmı ne yazık ki yok olup gitmiştir.
[1] Doğan Kaya, “Âşık Edebiyatının Önemli Yazılı Kaynaklarından Cönkler”, Kültür Çağlayanı Dergisi, S. 16, Eylül-Ekim 2012, s. 9.
[2] Burada cönkler üzerine verilen genel geçer bilgiler konusunda Orhan Şaik Gökyay’ın Eski, Yeni ve Ötesi kitabında yer alan “Cönkler Üzerine” makalesinden istifade edilmiştir.
[3] Orhan Şaik Gökyay, “Cönk”, İslam Ansiklopedisi, C. 8, s. 73.
[4] Orhan Şaik Gökyay, “Cönk”, İslam Ansiklopedisi, C. 8, s. 74.
[5] Cönkler Üzerine, s. 80.
[6] Geniş bilgi için bkz.: Şahin Köktürk, Cönkler bir Cönk Amasya Cönkü, Samsun 2007.
[7] Cevdet Canbulat, “İki Ozan: Zuhûrî ve Rümûzî”, Türk Folkloru Araştırmaları Dergisi, Ocak 1963, S. 162, s. 2953-2956). Bu durum, cönklerin Dörtdivan’ın değerlerini tespit etmede ne kadar önemli birer kaynak olduğunu göstermektedir (Yasin Şen, Dörtdivan Kültür Atlası, Ankara 2021, s. 101.
[8] İsmail Hakkı Akyoloğlu, “Bolu ve İlçelerinde XV. Yüzyıldan Beri Süregelen Musiki İle Cönkten İlâhi Okuma Geleneği, Yunus Emre ve Şiirlerinin Varyantları, Kültür Bakanlığı, IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri III. Cilt, Ayrıbasım, Ankara, 1992.
[9] İ. H. Akyoloğlu, a. g. b., s. 1.
[10] Cevdet Canbulat, Dörtdivanlı Hilmî Hayatı ve Şiirleri, Ankara 2010, s. 13.
[11] Zeki Gürel, Bolu Kültür ve Sanat Divanı Diyorlar Ki, “İsmail Hakkı Akyoloğlu’yla Röportaj”, Bolu Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay., Ankara 2013, s. 340.