Selma METİNTAŞ*
Dünya’nın yeni bir hastalık etkeniyle karşı karşıya kaldığı belirtilen 7 Ocak 2020’den bu yana 75 gün geçti. Dünya çapında teyit edilen vaka sayısı 234,000’i, ölüm sayısı 9,840’ı geçti. Türkiye’de ise ilan edilen olgu sayısı 20 Mart 2020 gecesi 696’ı, ölüm sayısı 9’a yükseldi. Sayı artacaktır.
Avrupa yaklaşık 1 hafta önce pandeminin merkezi ilan edildi. Başta İtalya olmak üzere, Fransa, İngiltere, Almanya, İspanya’da salgının etkileri gittikçe daha dramatik hale geliyor. İtalya her haliyle yorulmuş vaziyette ve sorunu gittikçe artıyor. Ölüm sayısı maalesef 3,000’in üzerinde. Kontrol gittikçe güçleşiyor. Tedavide etik sorunlar da başladı. İtalya, suni solunum cihazından çıkma şansı düşük, uzun süre cihazda kalacak hastaları, daha şanslı olan daha gençlere yer ve cihaz bulabilmek amacıyla yoğun bakıma almama kararında. Kurulan bir etik komisyon şimdi hangi yaş grubu bu kurala takılacak onu belirlemek için çalışıyor. Bu tür tartışmalar ve bir kısım için insani olmadığı düşünülecek uygulamalar hayata geçecek. İtalya’daki durumun bir çok nedeni var. İtalya’da sağlık hizmetleri sorunluydu, genel olarak İtalya’da öncelikle hekim olmak üzere sağlık personeli sayısı kısıtlıydı. Hastaneler küçük, hastane odaları dar, organizasyonları sorunluydu. Malzeme ve ilaç rezervleri iyi değildi. Halkı yeterince yönlendirmediler, kısa süreli, ama etkin eğitim veremediler. Tanı kitlerini, örneklemeyi sadece kısıtlı gruplarda kullandılar. Evlere çekilmediler. Yaşlı nüfusları da yüksekti.
Virüsün bulaşıcılık yeteneği, dış ortamda diğer benzerlerine göre oldukça uzun, bazı zeminlerde 72 saat bile canlı kalabiliyor. Beklenmedik bu yetenek özel bir mutasyon olmasına bağlı. Bu haliyle virüsün bir laboratuar ürünü olması pek mümkün.
Tedavide etkin sonuç alıcı ve kanıtları güçlü bir yöntem henüz yoktur. Ağır hastalarda bir sıtma ilacı olan “hidroksiklorokinin” + bir antibiyotik olan “azitromisin” + yüksek “C vitamin” ve “D vitamin”, bol sıvı desteği neredeyse genellendi. Azitromisin yerine klaritromisin de kullanılabilir, ama diğer ilaçla birlikte kalp yan etki riski yüksek. İlk tanı ile tedavinin hemen başlanmasını önerenler de vardır. Solunum yetmezliği ileri düzeyde, cihaz altındaki hastalara bazı virüs öldürücü ilaçlar da ilave olarak veriliyor. Ama hiç birisinin kanıtları yeterli değil. Umut veren şu ki doğrudan hastalar üzerinde yüzlerce araştırma şu sıralarda yola çıktı.
Yukarıdaki ilaçlar koruyucu olarak kullanılabilir mi? Şimdilik hayır. Hekim öneriniz olmadan sakın kendi kendinize bu ilaçlara başvurmayın, çünkü ciddi kalp riskleri var.
Yapabileceğimiz en etkin şey “korunma”. Bir de bol taze meyve, sebze, bol sıvı, iyi uyku; güçlü bir immün sistemimiz olmalı.
Aşı çalışmaları da yolda, geliştirilecek elbette, ama en erken sonbahar sonu gibi.
Kesin bilgi: Yaşlılar, kronik akciğer – kalp hastalığı olanlar, hipertansifler, KOAHlılar, insülin bağımlı diyabetliler, örek yetmezliği olanlar, kortizon kullananlar, immün yetersizliği olanlar risk altında. Bu grup hasta gibi izole edilmeli. Tabii en büyük risk sağlık çalışanlarına.
Genel bir değerlendirmeden sonra pratik hayata geri dönelim:
Dünya, COVID-19’a karşı, doğrusu, Orta Çağ metodolojisi ile mücadele etmekten başka yol bulamadı. Hastalığı önlemek için: Karantina, izolasyon, eve kapanma. Tedavi için destek uygulamaları. Tek değişiklik solunum yetmezliğinde ventilatör tedavisi.
Bu tür pandemilerde hala iki önlem stratejisi var: ‘Tam baskılama’ veya ‘Maksimum kontrol’.
Maksimum kontrol stratejisi, bir diğer ifadeyle “azaltma yöntemi” temelde aşılama ile oluşturulan toplumsal bağışıklığı öngörmekte, toplum bağışıklığı belli düzeye gelene kadar hastalığın bulaşmasını izlemeyi hedeflemektedir. Aşılama insan eliyle yapılan ürünlerle de olur (aşı yapılması), virüsün doğal yolla bulaşması sonrası hayatta kalma yoluyla da olur (doğal aşılanma). Aşılama ile elde edilen bağışıklama modeline göre kurgu yapıldığında, hastalığın aktif olarak geçirilmesiyle toplumun bağışıklanacağı, salgının hız keseceği öne sürülmektedir. Hastalığın yayılma biçiminden yola çıkarak yapılan bu tahminde virüsün toplumun %50-%60’ını infekte edeceği ve bağışıklık oluşturacağı varsayılmaktadır. Bu dolaşımın, virusla karşılaştığında çok az sorun yaşayacak insanlar arasında olabilmesi için de çok riskli kırılgan grupları, örneğin 70 yaş üstü yaşlı grubun korunması da olabildiğince güçlendirilmeye çalışılır. Bu görüşte olanlar, ayrıca virüsün aynı şekliyle ya da mutasyona uğrayarakyeniden ortaya çıkacağı, ikinci bir dalga yapacağı beklentisi de taşımaktadırlar. Onun için doğal aşılamayı çok önemserler.
Tam baskılama uygulamalarını savunanlar ise hastalık geçirme sırasında, aşılamadan farklı olarak, bireylerin sadece immünize olmayacağını, gerçekten hastalanacaklarını ve hastalık riski de alacaklarını (örneğin zatürre) öne sürmektedirler. Bir diğer önemli kaygı da hastalık düşük riskli grupta sınırlansa bile, salgının tepe noktasında ağır hastaların sayısının sağlık bakımı verecek kurumların sınırlarını zorlayacak düzeyde olacağı beklentisidir. Bu nedenle insanları eve kapanmaya teşvik etmektedirler. Böylece salgın hızı yavaş gidecek, erken tanı şansı doğacak, hastanelerde yığılma olmayacak, tedavi destekleri için fırsatlar kalacaktır.
Yine tam baskılama yanlılarına göre COVID-19 hastalığı ile ilgili bir diğer sorun hastalık belirtilerinin çıkmadığı dönemde bulaştırıcılığın olmasıdır. Bu durum, riskli grubun korunmasını, tüm toplumu kontrol etmediğimiz takdirde zorlaştıracaktır. Salgının ikinci bir dalga yapacağına dair de elde bilgi bulunmamaktadır.
İki uygulamanın tahmini olgu sayıları aşağıdaki grafikle karşılaştırılabilir. Bize göre baskılama daha az sayıda kişinin etkilenmesini sağlayacak ve belki de aşı ve ilaç geliştirilmesine kadar da zaman sağlayacaktır.
Hollanda’nın uyguladığı, İngiltere’nin önce uygulayacağını söyleyip sonra hızla vazgeçtiği “azaltma stratejisi” mi yoksa “tam baskılama mı?” hangisinin insanlığa daha az zarar vereceğini zaman gösterecektir, ancak şu anda insani olanın zor da olsa tam baskılama yöntemi olduğu açıktır.
Türkiye’de tam baskılama yöntemini uygulamaktadır. Hatalar olsa da Türkiye’de etkili bir mücadele verildiği intibaı vardır. Uzmanlık alanımız itibariyle 1 Şubat 2020’den sonra Umre’ye izin verilmesinin doğru olmadığını düşünyoruz. Umrecilerin dönüşünün dağınık olarak yapılması ve büyük kısmının evlerine gönderilmesi de ana göre doğru olmamıştır. İbadethanelerde okullarla birlikte kapatılmalıydı.
Bize göre şu hususların hızla hayata geçirilmesi gerekir:
- Hasta kimliği ve adresi gizlenmemelidir. Güney Kore salgına özgü bir cep telefonu uygulaması yaptı. Bulunduğunuz yere göre hasta evlerini görebiliyorsunuz. Böylece hem uzak duruyorsunuz, hem de sorumsuzlara sosyal baskı oluşuyor.
- Hafif vakalar evde aile hekimlerinin düzenli ziyaret ve izolasyon kontrolleri ile tedavi ve takip altında izlenebilir. Böylece hem hastane yoğunlukları azalır hem de bulaş riski sınırlı kalır.
- Tanı testleri daha yaygın olarak kullanılabilir. Aile hekimleri evden örnek alabilir. Erken tanıyı koy, hastayı izole et, temaslı çevresini karantinaya al, toplumu koru.
Şu sıralarda en önemli hususlardan biri de sağlık çalışanlarının korunması ve desteklenmesidir. Açıktır ki sağlık çalışanları en büyük risk altındadırlar ve çok uzun soluklu, tahammülü çok zor bir mücadeleye girişeceklerdir. Umarız hastanelerde eksikliğinden kaygı duyulan ekipmanlar hızla temin edilir, sağlık çalışanlarının bu konuda hiç bir ihtiyaçları kalmaz.
Dünya bu pandemiden sonra açıktır ki daha farklı olacaktır. Bir kere ciddi boyutta bir ekonomik kriz yolda gibi.
Tabii işin sosyal boyutları da zaman içinde sanatçıların, sosyal bilimcilerin, felsefecilerin önüne gelecektir.
Belki de yeni ve daha insani bir medeniyet yaratabiliriz.
Başka bir dünya!
Son olarak hala çok önemli ve geleceğimiz için belirleyici olacak olan Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği 14 kuralı tekrar hatırlatalım.
Ellerinizi sık sık su ve sabun ile en az 20 saniye boyunca ovarak yıkayın.
- Soğuk algınlığı belirtileri gösteren kișilerle aranıza en az 3-4 adım mesafe koyun.
- Öksürme veya hapșırma sırasında ağız ve burunu tek kullanımlık mendille kapatın. Mendil yoksa dirseğin iç kısmını kullanın.
- Tokalașma, sarılma gibi yakın temaslardan kaçının.
- Ellerinizle gözlerinize, ağzınıza ve burnunuza dokunmayın.
- Yurt dıșı seyahatlerinizi iptal edin ya da erteleyin.
- Yurt dıșından dönüște ilk 14 günü evinizde geçirin.
- Bulunduğunuz ortamları sık sık havalandırın.
- Kıyafetlerinizi 60-90OC’de normal deterjanla yıkayın.
- Kapı kolları, armatürler, lavabolar gibi sık kullandığınız yüzeyleri su ve deterjanla her gün temizleyin.
- Soğuk algınlığı belirtileriniz varsa yașlılar ve kronik hastalığı olanlarla temas etmeyin, maske takmadan dıșarı çıkmayın.
- Havlu gibi kișisel eșyalarınızı ortak kullanmayın.
- Bol sıvı tüketin, dengeli beslenin, uyku düzeninize dikkat edin.
- Düșmeyen ateș, öksürük ve nefes darlığınız varsa, maske takarak bir sağlık kurulușuna bașvurun.
*Prof.Dr.; EOGÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, Ekişehir
Kırmızılar Hareketi Sağlık Danışmanı