Ahmet ARIN[i]
19 Temmuz 2019 Cuma günü hutbesi Cuma gününün ve Cuma namazının önemi ile ilgiliydi. Birçok önemli konu dururken zaten Cumaya gelmiş olan cemaate Cumanın öneminden bahsetmek tuhaf. Cumanın önemini ve efdaliyetini anlatmanın onlarca yolu varken ayetlerle ve uygulamalarla çelişen bilgileri Cumanın önemine dayanak yapmak da tuhaf. Cuma Müslümanlar açısından oldukça önemli bir gün. Günün önemi, Cuma suresi 9. ayetle birlikte Hz. Peygamberin (sas) uygulamalarından gelmekte. Aslında Hz. Peygamberin (sas) Medine’ye hicreti ile birlikte Cuma namazı kılınmaya başlamıştır. Cuma suresi ise son inen surelerdendir. Sure inmeden önce de bu namaz kılınmaktaydı. Müslümanların bir bayram neşesi içerisinde camilerde hep birlikte toplandıkları, birlik ve beraberlik şuurunu en derinden hissettikleri, güç devşirdikleri, birbiriyle halleştikleri manevi bir iklimdir Cuma namazları. Yüce Allah’ın hayırlı hayırsız günü yoktur, bütün zamanlar, günler, aylar zaten O’nundur. Ramazan ayını ve Kadir gecesini özel kılan, insanlara bir nur ve hidayet kaynağı ve Yüce Allah’ın bir lütfu olan Kur’an’ın indirildiği zaman dilimi olmasıdır. Cuma gününü özel kılan ise Yüce Allah’ın emri ve yukarıda sayılan manevi iklimidir.
Cuma namazlarının özel bir yönü olan hutbeler ise Müslümanların bilgi devşirdikleri, bilmediklerini öğrendikleri, bildiklerini tazeledikleri ve varsa yanlışlarını düzeltme imkanı buldukları çok özel bir eğitim aracıdır. Bu yüzden hutbeler hazırlanış ve sunuşu itibariyle çok titiz hazırlanması ve camileri dolduran müminlere doyurucu bilgiler vermek gerekmektedir. Zira Din eğitiminde insanlarla birebir iletişime geçme hususunda iki önemli meslek grubu bulunmaktadır. Bunlardan ilkini din görevlileri (imam, vaiz, müftü) diğerini de eğitimciler (öğretmen, akademisyen) oluşturmaktadır. Vatandaşlarımızın din eğitiminde önemli işlevlere sahip bu iki grubun çok donanımlı olması ve dini hususları doğru aktarması önem arz etmektedir. Kısaca Cuma hutbesi içeriği ve süresi ile heba edilebilecek bir husus değildir, çok değerlidir.
Peki, Cuma hutbesindeki tuhaflıklar ve heba edilen içerik neydi?
İlki kıyametin/son saatin zamanını haber veren aşağıdaki ifadeyi konuyla ilgili Kur’an’da net 6 ayet varken Hz. Peygambere atfetmek tuhaflığı. Hutbede şöyle ifade edildi: “Peygamberimiz (s.a.s) Cuma gününü bizlere şöyle anlatır: “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve o gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet de ancak cuma günü kopacaktır.”
Ayetlere bakalım Yüce Allah ne buyuruyor?
“Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başka açığa vuracak kimse de yoktur. (O Saat) göklere ve yere bütün ağırlığıyla çökecek ve sizi mutlaka umulmadık bir anda yakalayacaktır” Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar.De ki: “Onun bilgisi ancak Allah’ın yanındadır ama insanların çoğu bilmezler.” Araf 7/187
“Şüphesiz ki kıyametin kopuş saatiyle ilgili bilgi Allah’ın katındadır.Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Allah elbette her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” Lokman 31/34
“Göklere ve yere ilişkin bilinmezlerin ilmi yalnızca Allah’a aittir. Kıyametin kopması ise ancak bir göz kırpması kadar yahut bundan da kısa bir zamanda gerçekleşecektir.Şüphe yok ki, Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” Nahl 16/77
“Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten kaybetmişlerdir. Nihayet kıyamet ansızın gelip çattığı zaman; yüklerini sırtlarına yüklenerek: “Orada yaptığımız eksiklerden dolayı yazıklar olsun bize!” diyecekler. Dikkat edin, o yüklenip taşıdıkları şeyler ne kötüdür!” Enam 6/31
“İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır.”Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir.” Ahzap 33/63
“Sana, kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki? Onun bilgisi sadece Rabbine aittir.Sen, sadece kıyametten korkanı uyaransın.” Naziat 79/42-45
Ayetlere göre; son saatin/kıyametin vaktini sadece ve sadece Yüce Allah bilmektedir. Hiçbir insana ve elçisine dolayısıyla Hz. Peygambere de (sas) bunun bilgisini vermemiştir. Son saat ansızın/umulmadık bir anda gelecek ve gerçekleşecektir. O halde Kur’an’ı yaşayan Hz. Peygamberin Kur’an’a muhalif böyle bir söz söylemeyeceği aşikar iken ve zayıf olduğu her halinden belli olan bu söz/hadis neden kullanılmıştır?
Gelelim ikinci hususa yani hutbe esnasında dinleyenlerin adaplı olması hususunu içeren; hutbe esnasında konuşmak, hareket etmemek, yanındakine sus bile dememek hususuna. Hutbenin ilgili kısmı şu şekilde idi: “Resul-i Ekrem (s.a.s) hutbe esnasında yanında konuşan arkadaşını ikaz etmeyi dahi hoş karşılamamış ve bu konuda ümmetini şöyle uyarmıştır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘Sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”
Öncelikle hutbe esnasında hutbeye ilgisiz davranmanın, dinlememenin, başka şeylerle uğraşmanın, yanındakiyle sohbet etmenin adaba uygun olmadığını özellikle vurgulamak gerekmektedir. Ancak hutbenin içerik ve sunuş açısından insanları cezbetmesi de gerekmektedir. Yani hutbenin içeriği cezbedici olmalı, din görevlisi de konuya hakim olmakla birlikte içeriği en güzel bir biçimde sunmalıdır. Ayrıca Hz. Peygamberle (sas) hutbe esnasında konuşan ve soru soran sahabe örnekleri vardır. Din görevlisi hutbede yanlış yaptığında, yanlış ayet okuduğunda veya yanlış bilgi sunumu yaptığında uyarmak da görev değil midir? Bu konuda örnek var mıdır? Hz. Ömer döneminden bir örnek:
Hz. Ömer, Cuma hutbesinde kadınların çok fazla miktarda mehir talebinde bulunduklarını ve mehri 400 dirhemle sınırlamak istediğini ifade etti. Hutbedeki bu konuşma üzerine bir kadın sahabi itiraz etti ve aralarında şu konuşma geçti:
– Ey Müminlerin emiri! Allah Teâlâ’nın Kur’an’da indirdiği ayeti duymadın mı?
– Hangi ayeti?
– Allah Teâla’nın, “… yüklerle mehir vermiş olsanız dahi, ondan hiçbir şeyi geri almayın.” (Nisa, 4/20) buyurduğunu duymadın mı?
– Allah’ım bağışla! Herkes Ömer’den daha fakih!
Bu konuşmadan sonra Hz. Ömer fikrinden vaz geçtiğini de ifade etmiştir. Peki, Hz. Ömer’e itiraz eden kadının durumu nedir? Hz. Ömer’in bu itiraz karşısındaki tavrı nedir? Biraz düşünelim olur mu?
Sözün özü; Cuma müminler için çok özel bir gün. Cumanın öğle namazı bir bayram havasında eda ediliyor, hutbe ile bilgilendirme yapılıyor. Böyle önemli bir gün ve saati heba etmek yerine; bu önemli zamanı daha dolu dolu, daha hayata dair, güncel ve önemli hususlara değinen, doğru ve titiz bir şekilde hazırlanmış bir içerikle değerlendirmek gerekir. Daha da önemlisi Müslümanların bizzat kendilerinin inandıkları dini, kaynağından öğrenme sorumluluğunu atlamamaları gerekmektedir. Ayrıca Cuma suresindeki İlahi emir, kadın-erkek bütün Müslümanları içerdiği halde kadınların Cuma namazına gelmelerinin ve bu manevi iklimden yararlanmalarının sağlanması yönünde hala ciddi adımlar atılmamaktadır.
[i]Eğitimci, yazar