Prof.Dr. Haldun GÜNER
Kural: ‘Hepimiz birimizden daha akıllıyız!’
Bir zamanlar yol yapımında yardımcı olmaları için Amerika’dan danışman mühendisler getirtilmiş. Amerikalılar, güzergâh tesbiti için eşeklerin kullanıldığını görünce çok şaşırıp, bunun nedenini sormuşlar. Bizim mühendis, eşeklerin en fazla % 6 lık rampada gittiklerini, tökezledikleri yerden asla bir daha geçmediklerini ve yollarını daima bu şekilde bulduklarını anlatmış. Amerikalı, – eşekler yolu bulamadıklarında ne yapıyorsunuz diye sorunca, -o zamanda Amerika’dan mühendis getiriyoruz deyivermiş.
Başımız sıkışınca gelişmiş ülkeleri, öncelikle de ABD yi örnek alıyor, oralardan kurtarıcı getiriyoruz. Çoğu zaman da yanılıyoruz. Birincisi, ABD de başkanı halk seçmiyor. Halk eyaletlerde delegeleri seçiyor, onlar da toplanıp ülke başkanını seçiyorlar.
İkincisi, ABD başkanlarının bizdeki gibi sınırsız yetkileri yok. Örneğin, bakan ya da bir ülkeye büyükelçi atayacaksa, önce bunu kongreye öneriyor ve orada senato ve temsilciler meclisinden ayrı ayrı onaylar alınıyor. Üçüncüsü, Beyaz Saray’ın yemek giderlerini, başkan kendi maaşından ödüyor. Başkanlık uçağına binen iş adamları ve gazeteciler, uçuş ücretlerini kendi ceplerinden ödüyorlar. Hem de business class tarifesinden.
Önceki anayasamızda, yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrılarak ‘kuvvetler ayrılığı’ prensibi ilke olarak benimsenmişti. Son anayasada, Meclis ve yargı tamamen cumhurbaşkanının emri altına alınmış oldu. Yapılması gerekenler ve kanun teklifleri, cumhurbaşkanı danışmanları tarafından hazırlandıktan sonra öneri olarak meclise gönderiliyor ve mecliste hemen kanunlaşıyor. Yargı, HSYK kurulunun çoğunluğu, cumhurbaşkanı ve adalet bakanının seçtiklerinden oluşunca hukuk, iktidarın görüşleri dışında karar alamıyor, bu şekilde adalet terazisinin dengesi de bozuluyor. Bakanlar dışarıdan atanıyor, meclise karşı sorumlulukları yok gibi, meclise canları isterlerse geliyorlar. Sayıştay denetimlerinin durumuysa meydanda…
İşin doğrusu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, tek kişi yönetimi olup, eskinin padişahlık yönetimlerine benzemektedir. Bir örnek verelim. Merkez Bankası, tamamen bağımsız olmalıdır, değil mi. Bizde öyle olmadığını, bizzat sayın cumhurbaşkanı Merkez Bankası başkanı için, ‘söz dinlemiyordu değiştirdim’ diyerek açıklamıştır. Bakanlar dâhil devletin her kademesindeki çalışanlar, bir günde, tek bir kararname ile değiştirilebiliyorlar. Böyle bir uygulama ancak kabile yönetimlerinde rejimlerde olur.
Başka ülkelerde, istedikleri gibi at koşturmanın peşinde olan yabancılar, tek kişi yönetimlerini pek severler ve tek adam rejimini, gelişmekte olan ülkelere hararetle önerirler. Bunu kendi beyanlarında da, çoğu kez açıkça da söylemişlerdir. Ülkenin cumhurbaşkanından randevunu alırsın, gidip proje olarak yapacaklarını, işin mali portresi ve komisyon olarak verebileceklerini anlatırsın, ülkenin başındakini ikna edince de, tüm engelleri, tek kişinin imzasıyla ortadan kaldırırsın. Sorun bu kadar basittir. Şehir hastaneleri, limanların, devlete ait şirket ve fabrikaların satılması, madenlerin yabancılarca işletilmesi ve daha niceleri, ülkemizde tek kişinin onayı ile gerçekleşti.
Cumhurbaşkanının ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ şeklindeki bilime ters talihsiz söyleminden sonra, enflasyonda dünya rekorları kırdık. Maliye bakanı Şimşek’e saç baş yolduran, Merkez Bankası’nın faiz düşürmeleri, kur korumalı mevduat ve bu nedenle enflasyonun fırlaması, vatandaşın giderek fakirleşmesi, hep bu yüzden olmadı mı? Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi uygulamasından sonra, vatandaşlar olarak hepimiz fakirleşmedik mi? Bir kaç yerden yüklü maaş alanlar hariç, işçi, memur, esnaf, çiftçi, çalışan ve emekliler, çoğumuzun durumu ortada.
ABD başkanlarının, hata yapma lüksleri yoktur. Zira sistem, başkanın hata yapmasına asla izin vermez. Başkanların yetkileri sınırlıdır. Bizdeki gibi, sınırsız yetkileri yoktur. Ülkemizde Cumhurbaşkanının, büyükelçi, vali, kaymakam, emniyet müdürleri, üniversite rektörleri, merkez bankası başkanı, askeri üst düzey komutanları, tek imzayla atama ve canı istediğinde de görevden alma yetkisi var. Bunun dışındaki atamalar dahi, önceden kendisinden onay alındıktan sonra, ancak yapılabiliyor.
Ataması yapılan görevli, görevinin ne kadar süreyle olacağını bilmiyor. Bir de bakmışsın, çalışmasından memnun olunmazsa, üç ay sonra görevden alınıveriyor. Bırakın diğerlerini, cumhurbaşkanının iki yüzden fazla üniversiteye rektör ataması için başvuran her adayı, tek tek incelemesi ve hepsini değerlendirmesi gerekiyor. Buna ne zaman ne de güç yeter. Külliye çalışanları, danışmanlar, onun yerine araştırıp, hazırladıkları listeyi önüne getiriyorlar. Cumhurbaşkanı da, bir iki değişiklikten sonra imzalıyor.
Demokrasi, aslında devletin her kurumu için, her zaman ve her yerde geçerli olmalı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yerine, yeniden demokratik sistem ve uygulamalara dönülmeli, başbakan ve bakanlar, öncelikle Büyük Millet Meclisi’ne, dolayısıyla millete karşı sorumlu olmalılar. Devletin önemli kurumları, sadece tek kişinin iki dudağının arasında olmamalı, yetki ve sorumluluklar paylaşılmalı. HSYK dâhil, yüksek yargı, üniversiteler, yöneticilerini tarafsızca ve etki altında kalmadan kendileri seçebilmeli. Partiler yasasındaki, lider sultası değiştirilmeli. İstifa ya da ölünce değiştirilmelerinin yerine, en çok iki dönem sonunda, parti başkanları değişebilmeli. (Nedendir bilinmez bazı partilerde, parti başkanın karşısına aday dahi çıkarılamıyor). Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden bir gün mutlaka geri dönülecektir, burası kesin. Ancak dönüldüğünde, ülkenin nasıl bulunacağı, işte orası pek bilinmiyor.
Farklı siyasi görüşleri olan birinin, sırf üst düzey bilgi, yetenek ve liyakati nedeniyle, (bu işi, en iyi o biliyor denilerek) çok önemli bir kurum ya da fabrikanın başına getirildiği gün, ülkemizdeki gelişme atılımlarının, başlangıç günü olacaktır.
——————————————-
Kaynak: