ÖNCE İKİ AYET:
“İmdi, hareketsiz ve sabit sandığın dağların kayıp giden bulutlar (gibi) gittiğini görürsün: her şeyi mükemmel bir nizama bağlayan Allah’ın sanatıdır bu: Şüphe yok ki, yaptığınız her şeyden haberdar olan da yine O’dur (NEML 27:88)”
“(Rabbimiz nimetlerini sayıyor): Bir yanda sizi sarsar diye yeryüzüne yerleştirdiği sağlam ve sarsılmaz dağlar, öte yanda yolunuzu bulabilmeniz için nehirler ve yollar (NAHL 16:15).”
İKİ AYET ARASINDA ÇELİŞKİ VAR GİBİ: ÖYLEYSE SORGULA
Sorgulamak insanın ana görevidir.
Her bir şey sorgulanır.
Kur’an; nedenlerin ve niçinlerin en çok bulunduğu vahiydir.
Kur’an’da ki bütün “İNNE” edatları NİÇİN’e cevap verir.
NİÇİN’in açılımı bilgi sevgisidir: Bu sevgi insan olan herkese lazımdır.
İnsan doğal olarak öğrenmek ister ve sorar: “Bu olayın sebebi nedir? Niçin oldu bu?”
Kâinatın üzerinde oturduğu en temel yasa; anlamlılık ve amaçlılık yasasıdır.
İnsanî bir duruştur bu: Anlam aramayan insan sayılmaz.
Cehalet; insanın insanlığının reddidir. Bilgi seviyesinin zıddıdır.
İnsan ben kimim, niçin varım sorusunu soran varlıktır.
CAHİLİYE BİLMEMEK DEĞİL, BİLMEMEYİ SEÇMEKTİR
İnsanı bilgiye sevk eden merakıdır.
İnsanın çok önemli bir özelliği olan merak, bilginin taşıyıcı elemanıdır.
Zira bilgiye, merakın açtığı yoldan gidilir. Merak, Allah’ın insana en değerli armağanlarından biridir.
Kur’an ayetleri işaretlerdir ve evrendeki olanları gösterir, tabiatı gösterir.
Mesela, Kur’an; “deveye bakın” der. İnsansa, deveye bakacağı yerde, deveyi Kurandan öğrenmek ister.
Kur’an meseleleri tabiatta çözer.
İnsan, bir şeyin hakkını aklen de, deneyerek de vermek durumundadır. Bir başka ifadeyle “Tefekkür ederek” vermektir bu.
O nimet hakkında düşünmek, o nimetin ayrımlarını ve o nimeti en verimli kullanmanın yolunu yordamını arayıp bulmaktır.
Mantık ise, doğru düşünmenin yöntemini, metodolojisini verir.
Kısaca; “Bilgi sevgisi Allah’ın verdiği emanete riayet etmektir”
AKLET, DÜŞÜN
Allah’ın ayetleri arasında çelişki olmaz.
Allah’ın 4 Kitabı vardır:
1. Tenzili Kuran
2. Tabiat Kitabı
3. İnsan Kitabı
4. Olaylar Kitabı
Tenzili kitap olan Kur’an, bazılarına işaret eder. Siz onları doğada araştırırsınız. Kalanı da aklınız ve iradenizle evrende arayıp bulursunuz. Zira var olan her şey bilgidir.
DAĞLARIN KAYIP GİTMESİ NEDİR? (NEML 27:88)
Yeryüzünü oluşturan tabakaların hareket halinde olduğu günümüzde artık bilinmektedir. Buna “kıtasal sürüklenme (Continental Drift)” adı verilir.
Dağların kayması yeryüzü mantosunun dâhil olduğu küresel hareketin ifadesidir. Bu hareket süreklidir ve devam etmektedir. Her şeyin harekette olduğu bir düzen var. Her beş yüz milyon yılda bir, yeryüzü toplanıp dağılmaktadır. Bu beşinci harekettir. Şimdi dağılmış vaziyettedir. Her yıl kıtalar 8-30 cm arasında sürüklenmektedir.
Allah, iki kara parçasını birbiri üstüne bindirmek suretiyle oluşan bir sistem kurmuştur.
Bu sürüklenme ve üst tüste binmeden dolayı, dağlar sürekli yükselirler. Rüzgâr ve yağmurların aşındırmalarına rağmen, alttan gelen sıkıştırma ile dağalar sürekli her yıl bir kaç cm yükseliş gösterirler.
SAĞLAM VE SARSILMAZ DAĞLAR (NAHL 16:15)
Dağlar ve kayalar, ata sözlerine bile girmiş: Kaya gibi sağlam. Pek çok yerde bilinen kayalar, yıllardan beri aynı yerde dururlar.
Norveç kıyıları 400 Milyon yıldan beri durur. Dünyanın en yaşlı kara parçası.
İKİ AYETTEKİ OLAY DA DOĞRUDUR
İki ayette geçen dağlara ait her iki özellik de doğrudur ve doğrunun iki yarısıdır. Birbirinin zıddı değildir. İki farklı sistemin iki parçası ifade edilmektedir burada.
Kıtasal sürüklenme, sarsılmaz dağları da bizi de, üzerindeki, her şeyi de götürür.
GÖRECELİ OLAY (RÖLATİVİTE)
Dağların sağlamlığı ile kıtasal sürüklenme birlikte düşünüldüğünde rölativite, görecelik kavramı ortaya çıkar.
Bize göre dağlar da, biz de yerlerimizde sağlam ve sarsılmaz şekilde durmaktayız. Ancak yeryüzü ölçeğinde öyle değil.
DAĞLAR KENDİ ÖLÇEĞİNDE SARSILMAZDIR, ANCAK DÜNYA ÖLÇEĞİNDE KAYMAKTADIR.
Ağaçlar ve bitkiler hareketsiz duran canlılardır, dikildikleri yerde öylece dururlar. Bitkiler üzerinde bulundukları kara parçasına göre sabit, ancak tektonik plakaya göre hareketlidir.
Her ikisi de doğrudur. Yani, her birisi kendi sistemi içinde doğrudur.
DAĞLARIN OLDUĞU YERLERDE DEPREM DAHA ÇOK OLUR
Dağlarda deprem olduğu doğrudur. Depremlerin en çok üretildiği silsilelerin dağ silsileleri olduğu bellidir.
Fakat dağların üstünde deprem olmaz, fark edilmez bile.
Deprem olmazsa zaten dağ olmazdı.
Zira dağların kendisi deprem ürünüdür.
Dağlar plakların bitiş noktasıdır.
Tektonik hareketlerin itmesi ile oluşan tortuların kayaç haline gelmesiyle dağlar oluşur.
Yer küresi mantonun yufka yerinden fay oradan kırılır ve deprem orada olur.
EVLER NERELERE YAPILMALI?
En güvenilir mekânlar dağlardır.
Ancak dağın tepesine ev yapılmayacağı da açıktır.
Dağların ova ile birleştiği yerin hemen dağ tarafına bina yapmak en doğru yol olacaktır. Oradaki fay kırılmıştır. Tekrar kırılması çok zayıf ihtimaldir.
Dağın eteğinde olmak, dağ tarafından korunmak demektir.
Tarih boyunca şehirler hep dağların eteklerinde kurulmuştur. Kırılan fay hattının dağlara yakın olan kısmında. Artık orada bir daha kırılma olmaz.
FAY HATTI ÜZERİNE EV YAPILMAZ
Ancak, bilinen fay hatları üzerinde ev yapmak intihar etmektir. Bu yerler tesbit edilmeli, intihar bölgesi olarak ilan edilmeli ve kesinlikle inşaat izni verilmemelidir.
Örnekler verirsek; Kudüs ve Mekke dağ üzerindedir. Saraybosna dağ üzerinde kurulmuştur. Mardin, Şanlıurfa ve Bursa da öyledir. Bursa Uludağ’ın eteklerine kurulmuştur.
Medeniyetlerin dağların eteklerinde kurulması tesadüf değildir.
Anadolu’daki eski uygarlıklardan Hattuşa da dağ üzerindedir.
Depremin bir doğa olayı olarak var ve kaçınılmaz olduğunu, gerekli önlemlerin alındığında kaos değil kozmos olduğunu önceki “DEPREM” yazımda okuyunuz lütfen.
En iyisi GERÇEĞE ÇAĞRI kitabımı alarak ilgili yazıların tamamını okuyunuz.
Rabbimiz! Dört Kitabındaki ayetlerinle bize öğretiyor ve bizi yetiştiriyorsun. Seni sınırsızca övüyor ve öyle çok seviyoruz ki…
Hayırlar diliyorum
Ankara, 26 Ocak 2021
Prof. Dr. Orhan ARSLAN