Turgut GÜLER
“Anakronizm (anachronisme)”, târîhi hatâlı idrâk etme yerine kullanılan Fransızca bir tâbir. Bu hatâya düşenlere de “anakronik (anachronigue)” deniyor. Aynı zamânda “çağı geçmiş, eskimiş” mânâlarına da gelen anakronik tip, 21. yüzyıl Türkiyesinde pek mebzûl. Ne kadar “târîh körü” varsa, Türk’ün renklerini, ışıklarını hem göremiyor, hem de görenlere bühtân üstüne bühtân ediyor.
Türkiye Cumhûriyeti, Osmanlı Devleti’nin yerine kurulmuştur. Üstelik bu yeni siyâsi yapının bânîleri, tamâmen Osmanlı eğitim sistemi ile yetiştirilmişlerdir. Ortada, “boynuzun kulağı geçmesi” şeklinde bir aykırılık yerine, “dalın beslendiği kök” hakîkati bulunmaktadır.
Bütün gayretimiz zevâhiri kurtarmaya yönelince, kurtarıldığı zannedilen zevâhir de kimseye yâr olmuyor. Gâliba, bizi buraya taşıyanlar kargo ücretini bize ödetmek için husûsî çaba içindeler. Kim olursa olsun; ismi, zamânı hiç mühim değil, târîhî perspektifte değerlendirmeye alınacak şahsiyetler, değerlendiricinin şerrinden korunmalıdır.
En basit ve bahâda hafif el âletinin bile garanti süresi ile belgesi bulunuyor. Onu kullanacak tüketicinin haklarını korumak için yeni yeni kapılar açılıyor. Peki, “târîh” denilen büyük, muazzam mâzî heybetinin böyle bir koruma hukûku yok mudur? Her önüne gelen, canının ve sipâriş sâhibinin istediği şekilde “târîh” icâd ederse, hakîkî târîhi nerede, nasıl bulacağız?
Herhangi bir hâdisenin, gelişmenin târîhe mâl olması için lâzım gelen zamân miktârları, sık sık ifâde edilir. Resmî ve gayr-ı resmî târîh farklılıklarından bahsedilir. Sahte kahramanların ortalıkta kabara kabara dolaştıkları söylenir. Peki, ama sâhibine, yâni târîhin kendisine niçin söz hakkı tanınmaz? Doğruları eğriltmek yolunda harcanan mesâînin çok küçük bir kısmı târîhi dinlemeye ayrılsa, piyasadaki anakronik sayısına “kıran” girer..