Merve ERDOĞAN
Türk dilinin en güzel ve en dikkate değer eserlerinden biri olan Dede Korkut Kitabı bir buçuk asra yakın bir zamandan beri bilinmektedir. Eserin varlığı Dresten nüshasının geçen asrın başında ortaya çıkarılmış olması ile anlaşılmıştır. İlim âleminde ve Türk dili ve edebiyatı alanında Dede Korkut Kitabı yahut kısaca Dede Korkut adı ile tanınan eser bir destanî Oğuz hikâyeleri mecmuasıdır. Bu eserin Dede Korkut adı ile anılmasına sebep, Dede korkut adındaki ozanlar pirinin eserin bir nevi müellifi durumunda bulunması, eserde toplanmış olan Oğuz destanlarının onun tarafından düzenlenmiş gösterilmesidir.
Türk edebiyatı tarihinin en büyük âlimlerinden Prof. Fuat Köprülü’nün derslerinde söylediği bir söz vardır: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u da öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.
Dede Korkut kitabının değerini ifade etmek için bundan daha güzel bir söz bulmak mümkün müdür tartışılır.
Dede Korkut hikâyeleri bizim sözlü hikâye geleneğimizin şaheser klasiklerinin en başında gelir. Kültür mü dili, dil mi kültürü biçimlendirir sarmalının ne kadar zor bir denklem olduğunu işin ehli olanlar bilirler. Bizim kültürümüzü, bizim Türkçemizi o on iki hikâyede ete kemiğe büründüren Dede Korkut anlatıcıları neredeyse bin yıldır süren maceramıza can vermişlerdir. O hikâyelerde, bozkır-göçebe hayatın destansı dinamizmi, kahramanlık ruhu, çoşkulu bir millî heyecan, bozkır hayatının tabiat ve hayvanlar âlemi, asıl önemlisi o hayatı hikâye eden Türkçe’nin tüm zengin ifade gücü vardır.
Dede Korkut hikayelerinin her biri tek başına bağımsız ve tamam bir hikaye olarak karşımıza çıkmakta, fakat hepsi birden ayrıca büyük bir bütün teşkil etmektedir. Bu bütünün konusu maceraları, yaşayışı ve hayat görüşleri ile geniş Oğuz topluluğudur. Dede Korkut hikâyeleri Oğuz boylarının Orhun vadisinden çıkarak gelip yerleştikleri Doğu Anadolu ve Azerbaycan coğrafyalarındaki maceralarına ışık tutar. O ışıkla o maceranın dantel gibi örüldüğü Dirse Han’ın çocuk sahibi olmaya yöneltilmesini, Boğaç Han’ın Dede Korkut’tan ad almak için boğaya karşı cesaretini, Kazan Han’ın tembihini dinlemeyen oğlu Uruz’u avda tutsak edişini ve karısı Bayındır Han’ın kızı Borla Hatun’un tepkisi karşısında baba olarak açmazını, “bir kuru çayın üzerinde köprü yaptırıp geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alan” sevimli yiğit Deli Dumrul’un ölüm meleği Azrail karşısındaki acze düşüşünü, Oğuz’a bela olan ve neredeyse yemek için Oğuz delikanlılarını tüketişini ve kahraman olarak Oğuz’u beladan kurtaran Basat’ı ve daha onlarca olay örgüsündeki sergileri, çatışmaları, zorlukları, toyları ve Dedem Korkut’un her olaydan sonra gelip dünyanın faniliğine vurgu yapıp eşsiz duasını yeniden ve bıkmadan okuruz, yorumlarız.
Kitabın, hikâyelerin bütünü ile çizmiş olduğu bu tabloya bakıldığında görülüyor ki hikâyeler, aynı devirde aynı bölgede yaşayan ve birbirlerine çeşitli şekillerde bağlı bulunan Oğuz beylerin etrafında toplanmıştır. Her hikâyede, esas olarak bir beyin macerası olmakla beraber, az veya çok diğer beylerin de katıldıkları veya hiç değilse bir vesile ile isimlerinin karıştığı bir olaylar silsilesidir. Ön planda beyler bulunmakla beraber, beylerin çevresi ve yaşayışı canlandırılırken âdetleri, gelenekleri ve çeşitli yönleri ile bütün bir Oğuz kavminin hayatı bu hikâyelere aksettirilmiştir. Hikâyelere bu gözle bakınca asıl anlatılmak istenen şeyin Oğuz kavmi ve hayatı olduğu, hikâye kahramanlarının ise buna örnek ve vesile olmak üzere seçilmiş olduğu görülür. Eserde kahramanların olayları ön plandadır. Olayların içine yerleştirilen hayat ve dünya görüşleri ise bütün Oğuzların ortak malıdır. Bu yüzden şahısları ilgilendiren olaylar anlatılırken hikâyelerde “Oğuz” kelimesini kullanarak sık sık Oğuz topluluk hayatına atıflar yapıldığı görülür. Böylece asıl konu Oğuzlar olup, aşağı yukarı hep aynı alp tipinde olan olay kahramanları ise birer sembol durumunda bulunmaktadır.
İçindekiler bakımından üstün bir bütünlük gösteren Dede Korkut kitabında, hikâyelerin kompozisyonu bakımından da büyük bir özen gösterilmiştir. Hikâyelere toptan bakınca bir çok anlatış, tip ve olay tekrarları ve benzerlikleri göze çarpar. Dirse Han oğlu Bugaç hikâyesinde avdan dönmeyen oğlunun acısı ile çırpınan anneyi, biraz sonra oğlu Uruz için feryat eden Burla Hatun tipinde görürüz. Kan Turalı’nın Selcan Hatun’u Beyrek’in Banı Çiçek’i gibi. Tutsaklıkta kalanlar hep 16 yıl kalırlar. Onları kurtaran oğul ve kardeşleri hep 15 yaşına bastıktan sonra babalarının ve kardeşlerinin tutsak olduğunu öğrenirler. Kafirler bir yerde ellerinde tutsak olan Kazan’ı başka bir yerde Egrek’i, üzerlerine gelen Oğuzlara karşı çıkarırlar. Hasılı, hikâyeler hep aynı tip, olay ve kahramanlarla doludur. Bunların içinde aynı kafir beylerinin her hikâyenin sonunda Oğuz beyleri tarafından tekrar tekrar öldürülmesi gibi gariplikler bile vardır fakat her hikâye çok iyi bir şekilde tertip edildiği ve bağımsız bir bünyeye büründüğü için bu tekrar ve benzerlikler insanı rahatsız etmemekte, aksine eserin çok sıcak atmosferi içinde insanı tanıdık bir hava gibi karşılamaktadır.
Dede Korkut hikâyeleri genel olarak bir takım mücadelelerin destanlarıdır. Hikâyeler çok defa Bayındır Han’ın veya Kazan Bey’in ziyafetlerinde başlar. Mücadeleler tehlikeli durumlar gösterdikten sonra hep Oğuz beylerinin üstün gelmesiyle sona erer.
Hikâyelerde Dede Korkut akıl hocalarıdır. Oğuz kavminin bütün müşkülünü o çözer. Dede Korkut aynı zamanda ozandır ve hikâyelerde anlatılan her mücadelenin sonunda yapılan şenliklerde kopuz çalıp destanlar söyler. Bütün hikâyeler mücadelelerin sonunda onun tarafından düzenlenerek sahiplerine ithaf edilmiştir.
Oğuzlar Müslüman bir boy olmasına rağmen hikâyelerde din kuvvetli bir unsur olarak görünmez. Düşmanları kafir diye anmakla beraber onlarla mücadeleleri tamamiyle dünyevîdir ve hiçbir kahraman din kahramanı değildir.
Hikâyelerde aile çok sağlam bir durumdadır. Esas olarak monogami vardır. Ancak çok zor durumlarda birden fazla kadınla evlenilebilmektedir. Bunun tek örneği Beyrek’in kendisini tutsak bulunduğu hisardan kaçıran Bayburt beyinin kızını almasıdır. Kadınlara çok saygı gösterilir. Çocuğu olmayanların Allah’ın gazabına uğradığına inanılır. Karı kocanın karşılıklı davranış ve seslenişleri içten ve saygılıdır. Çocukların ana babaya hürmeti kesindir. Babanın bir sözünü iki eden çocuk iyi sayılmaz. Ana hakkı Tanrı hakkıdır. Ahlâk çok kuvvetlidir. Yalan söz nedir bilmezler. Namus için can verilir. Çocuklarını zamanı gelince evlendirmek isterler. Bir çocuğa baş kesip kan dökmeden ad takmazlar. Ad takma işini Dede Korkut yapar. Bunların yanı sıra Dede Korkut’taki insan tipi Alp tidir. İnsanda aranılan vasıf kahramanlıktır. Kadınlarda da bu tipe önem verilir. Beyliğin babadan oğula geçmesinde bile esas alınan kahramanlıktır. Hikâyelerdeki tipler çok çetin insanlardır ve genel olarak mübalağalıdır. Yemeleri, içmeleri, uyumaları ve savaşmaları hep insan üstü bir durum gösterir.
Belirttiğimiz bu bütün unsurlar hikâyelere dağılmış olarak anlatılmaktadır. Hikâyelerin bağımsızlığına rağmen saydığımız bütün bu noktalar ya tekrar olarak veya birbirlerini tamamlayarak bütün hikayelere geçmiş bulunmaktadır. Onun içindir ki hikâyeler tek başlarına bağımsızdır fakat hepsi birden aynı zamanda büyük bir bütünü teşkil etmektedir.
Dede Korkut’taki mensur parçalar normal mensur hikâyelerde gördüğümüz nesre hiç benzememektedir. Birbirini kovalayan cümleler büyük bir ahenkle sıralanmakta, bunların meydana getirdikleri akıcı bütünlük oldukça dikkat çekmektedir.
Kitaptaki manzum parçalar esas olarak seslenmelere ve konuşmalara ait kısımlardır. Konuşmalar daima kahramanların ağzından anlatılmakta, kahramanların sözleri olayları anlatan üçüncü şahıs tarafından hikâye edilmeyerek “aydur” sözü ile doğrudan doğruya sahiplerine bırakılmaktadır.
Bu manzumeler gerek içindekiler gerek şekil bakımından destanî Türk şiirinin çok güzel ve çok orijinal örneklerini teşkil etmektedir.
Bugün elde bulunan Dede Korkut hikâyelerinin sayısı on ikidir. Eserin asıl ve büyük nüshası olan Dresden nüshası on iki hikâyeyi içine almaktadır. Vatikan nüshasında bunların altı tanesi bulunmaktadır. Azerbaycanlı milliyetçiler Berlin’de çıkardıkları Açık Söz dergisinde Dede Korkut’un on üçüncü hikâyesinin bulunduğunu iddia etmişlerdir fakat Dede Korkut Kitabı, milliyetçiliği ve Türk birliği duygusunu aşılıyor düşüncesiyle 1950’de Rusya’da yasak kitap ilân edilmiş ve bu husustaki bütün yayınlar toplattırıldığı için on üçüncü hikâye hakkında başka bir bilgi elde edilememiştir.
Dede Korkut, dinleyiciyi uyarmak, uyandırmak maksadıyla yeri geldiğinde “Han’ım Hey!” demektedir ve biz de bugün bu hitabı yad etmek istedik.
Dede Korkut Kitabı Türk milletinin ruh ve kafa yapısını tek başına sağlam tutacak kudrette ve karakterde bir eserdir. Bu kitabı okuyan ve hazmeden bir Türkün kolay kolay yolunu şaşırmayacağı emniyetle söylenebilir. Her Türkün evinde bulunması lazım gelen aziz ve yüce kitabın milli kültürün ruhlara sindirilmesinde açacağı çığır milletimizin geleceği için büyük bir teminat olacaktır.