Sevil DAĞCI
Uzun boylu, çakı gibi, karizmatik… Osmanlı kâtibi, rahmetli Ramazan Çavuş… Ondan bana kalan mirası gözden geçiriyorum bugünlerde. Evet, büyük dedemden bana kalan tek miras 1927 tarihli, İzmirli İsmail Hakkı’nın Kur’an Meali. Ona her dokunuşumda dedemin ellerini hissediyorum. Satırlar arasında dolaşan gözlerim, yeşil çakmak çakmak bakışlarla göz göze geliyor. “Bir kâğıt, bir kitap kadar ömrü yok insanın kızım, mirasına sahip çık! Kur’an gibi kıymetli bir hazine yok, inan bana” diyor. Her sayfası dedemden izler taşıyor. Aldığı notlar daha dün gibi capcanlı. Hesaplar yapmış, kim bilir neyin hesabı? Öylesine hemhal olmuş ki mealle, sayfaların alt kenarları çevrilmekten aşınmış. Bu vefakâr yoldaşın yüzündeki yorgunlukta, sağdıçlık emaresi görüyorum. Dedem ve sağdıcı…
Bizim buralarda, damat adayının en yakın arkadaşı, düğün öncesi sağdıç olur. Damadı koruyup gözetler, ona akıl verir, yol gösterir, yükünü çeker, sahip çıkar. Eski sağdıçlıklar, bugünkü gibi günü birlik değilmiş tabi. Hayat boyu birbirlerinden ayrılmayan sağdıçların arasından su sızmazmış. Her işte beraber hareket eden, birbirlerine akıl veren, yardımlaşan sağdıçlar, düğün bayram gibi özel günlerde de aynı kıyafeti diktirip, bir örnek giyinirlermiş. Dedemin Kur’an’ına yama yaptığı kumaş, kendi ceketinin kumaşı. Dedem, sağdıcını da sarmış, dağılmaktan kurtarmış ceketiyle. Şimdi gözümün önünde, bayram meydanında takım giyinip salınan, sağdıçlar gibiler.
Peki ya insanın sağdıcı Allah’ın Kelâmı olur da onu koruyup kollamaz mı? Dağılmaktan kurtarmaz mı? İçi, dışı, sözü, bakışı nur olmaz mı? Kur’an’la sağdıç olunur da iki cihanda felah bulunmaz mı? Kur’an sağdıcı olduğu ere, muhabbetullahın sırlarını ifşa eder. Bana öyle geliyor ki dedem, sağdıcının rehberliğinde hazırlandığı “şeb-i arus”a ermiş bahtiyarlardan.
Dedemin sağdıcı, dedemin ceketini giyip, evime gelmiş misafir gibi başköşede duruyor. Onu gören gözlerim, dedemi de arıyor. Yahya Kemal’in dediği gibi gidenler yerinden memnun olmalı ki seferinden dönen olmadı, olmuyor. Türküler ne güzel söylüyor, Dün gece yar hanesinde / Yastığım bir taş idi / Altım çamur, üstüm yağmur / Yine gönlüm hoş idi / Ben yandım, seni bilmem…
Yağmurlarla gittiğin gün, dün gibi gözümün önünde dedem. Yattığın yer nur olsun, ruhun şâd olsun, vardığın yâr hanesinde, gönlün hoş olsun…
SEVİL DAĞCI