Emre KARTAL
Siyaset Bilimi dersi vermek gibi bir niyetimin olmadığını ifade ederek söze başlamak istiyorum. Demokrasi pek çok tanımı, özelliği, türü, olumlu-olumsuz eleştirisi olan bir sistem. “Demokrasi” kelimesini duyduğumda zihnimde canlanan şeyleri paylaşmak ve üzerine tartışmak istiyorum.
Demokrasi bence; fikir ve ifade özgürlüğü, özgür ve güçlü sivil toplum, serbest ve güvenilir seçimler, istişare, mutabakat ve hoşgörü kültürü, bağımsız yargı, şeffaf ve denetlenebilir ekonomi, bilgi alma özgürlüğü ve bütün bunların halk iradesiyle birlikte devlet yönetimine yansımasıdır. Demokratik kurumların varlığı, seçimlerin yapılıyor olması, sivil toplum kuruluşlarının olması bir ülkenin “demokrasi” olduğunu göstermiyor.
Bir siyasi parti kurup, seçimlerle iktidara gelmeyi hedeflemiş olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurucu genel başkanı merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in şu sözleri hep kafamı kurcalamıştır:
“Ben Türk milletini, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet ve hile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlâktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.”
Madem ıspanak fiyatınaydı bu demokrasi, pek çok kötü kavramla birlikte anılıyordu; neden Türkeş, siyasi bir parti kurmuş, demokrasi çerçevesinde çeşitli koalisyonlar, ittifaklar ve işbirlikleriyle iktidarda pay sahibi olmaya çalışmıştı?
Madem sokaklarda ıspanak fiyatına satılıyordu bu demokrasi; neden 1960 darbesindeki tecrübesine atıf yaparak, “Ne kadar zararları ne kadar aksayan tarafları olursa olsun, hukuk yoluyla bir memlekete, bir millete hizmet etmek en iyi yoldur (…) En kötü hukuk nizamı, en iyi ihtilâlden iyidir” ifadelerini kullanmıştır?
Zihin dünyam; Türk milliyetçiliği fikri ve Ülkücü Hareket’in tarihi süreciyle yoğrulduğu için demokrasi bahsini de bu referans noktası üzerinden değerlendirdim her zaman doğal olarak. Başka geleneklerden gelenler başka örnekler üzerinden elbette ki değerlendirebilir.
Merhum Türkeş’in ifadelerinden şu manayı çıkarmaya başladım. Ortada bir demokrasi vardır, ancak bu demokrasi ucuz bir kopya olarak sergilenmektedir. Demokrasinin ilkelerine uzak bir yapıdadır. Adeta bir demokrasi tiyatrosu oynanmaktadır. Sahne hazırdır, dekor hazırdır, oyuncular bellidir, oyunun senaryosu ve sonucu da bellidir. Bazen de birileri gelir “hadi kapatın perdeyi” der, o arada senaryoda ekleme ve çıkarmalar yapılır. 12 Eylül 1980’de olduğu gibi…
TBMM’de saatlerce hararetli tartışmalarla yapılan görüşmelerin sonucunda sayısal çoğunluk sahibinin “el kaldır, el indir” operasyonuyla yasalaşan teklifler, bu hararetli tartışmaların çoğunun basında yer dahi bulamaması ve bu süreçlerde yaşanan hadiseler sorgulanması gereken ciddi şeylerin olduğu düşüncesini oluşturuyor. Umutsuzluk ve umursamazlık duygusunu beraberinde getiren bu zihin aydınlanması, bir yandan da çözüm arama dürtüsünü uyandırıyor.
İnsanın bilgi düzeyi arttıkça, bir toplum sözleşmesi olan devlette, sözleşmenin tarafı olma bilinci de artıyor. Taraf olunan sözleşmenin nasıl işletildiği, sözleşme maddelerine uygun mu davranıldığı merak edilmeye başlanıyor. Bu bilinç seviyesi tarih boyunca arttıkça da monarşiden demokrasiye doğru bir evrimin yaşandığı görülüyor. Bazen kitleler bazen de elitler bu evrimin tetikleyicisi oluyor. Bu bağlamda günümüzde en makul sistemin demokrasi olduğunu ve herkesin kendi dünya görüşü açısından demokrasiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hele ki, bir milliyetçi olarak, demokrasi ve milliyetçiliğin dünya tarihinde paralel bir filizlenme süreci yaşadığını hatırlayarak, demokrasinin günümüz için vazgeçilmezliğine kanaat getiriyorum.
“Ispanak demokrasi” yerine “altın demokrasiyi” koymanın yolunun nereden geçtiği, tahlil edilmesi gereken mesele bence.
Türkeş’in “ıspanak fiyatına demokrasi” olarak tanımladığı olguyu, canlı olarak yaşıyoruz diye düşünüyorum.
********
Bu giriş metnini akabinde birkaç yazıyla; hükümet sistemleri, siyasi partiler kanunu, basın ve sivil toplumun özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve seçim kanunu-güvenliği üzerine bir şeyler karalayarak Türkiye’deki demokrasi tiyatrosunun tahlilini yapmaya çalışacağım.
Tiyatroyu burada olumsuz bir manayla kullandım. Tiyatro izlemeyi seven biri olarak, tiyatro sanatçılarından ve tiyatro severlerden peşinen özür diliyorum.