Fayların geçtiği bölgeler bellidir. Buralarda deprem olması zaten beklenmelidir. Bu nedenle deprem bölgelerinde önceden kuruluma hazır deprem çadır stoklarının bulundurulması gerekirdi. Bu konuda bir hazırlığın olduğu maalesef gözlenememiştir. Bölgede halen dördüncü günde bile çadır beklentisi vardır. Çadırların bölge dışından sevki söz konusudur. Ayrıca çadırların kurulumu için geniş arazilere ihtiyaç vardır. Kent planlama ve yerleşimlerimiz deprem bir tarafa normal kent planlarına uygun olmayan sıkışık nizam çok katlı yerleşimlerden oluştuğu için çadır kurmak için küçük parklar pazar yerleri, spor alanları hariç adeta boş alan kalmamıştır. İstanbul’da afet toplanma alanları olarak ilan edilen, hatta içine örnek deprem konteynırları konulan alanların benzerlerinin bu iller için de hazır olması gerekirdi. Gerçi İstanbul’daki alanların ihtiyacı karşılayacak uygunlukta olmayan küçük parklar ve alanlar olduğu uzmanlar tarafından hep söylenmiştir.
*****
Prof.Dr. Ramazan YELKEN
Öncelikle başlarken bu metni bir akademisyen olarak sakin, akademik bir dille yazma arzuma rağmen bunu başaramadığımı belirtmek isterim. Bunun nedeni depremin hemen ardından yola çıkarak, İskenderun merkezde gönüllülerle bir enkazda bizzat çalışarak, zamanla yarışarak, cansız bedenleri çıkardıktan sonra yorgun düşerek, yerini yeni gelen daha profesyonel ekiplere bırakan amatör bir gönüllünün haleti ruhiyesi içinde, içimden geldiği gibi yazmamdır.
Daha önce de Afyon, Dinar ve Sakarya gibi depremlerde sahada bizzat çalışmış elimden geleni yapmaya çalışmıştım. Yani söyleyeceklerim politik spekülasyonlar değil, bizzat deneyim ve gözlemlerime dayanmaktadır ve elbette bir sosyolog ve amatör bir dağcı olarak mesleki bakış açım da metne yansımıştır ve tartışmaya açıktır.
Şimdi gözlemlerimi, deneyimlerimi ve önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
FAY ÜZERİNDE YAŞAMAK
Uzmanların devamlı ifade ettiği gibi üzerinde yaşadığımız Anadolu Coğrafyası, dünyanın en büyük ve en hareketli fay hatlarına sahip. Kısaca fay hatlarının üzerinde yaşıyoruz ve bunların yeri belli ve depremin olacağını kesinlikle biliyoruz. Sadece ne zaman harekete geçeceklerinin net bilgisine sahip değiliz. Üstelik bu deprem konusunda uzmanlar neredeyse şiddetine kadar uyarmışlardı.
Aslında deprem ne zaman olacak sorusunun cevabına odaklanmak çok yanıltıcı ve anlamsız bir takıntı.
Bunu bildiğimizi varsayalım: Elbette depremin ne zaman olacağını bilmek can kaybını önler. Hepimiz o saatte dışarı çıkar canlarımızı koruruz. Fakat fay hattının üzerine veya dere yatağına yaptığımız kalitesiz, çürük binaların hepsi yine yıkılır ve yine büyük bir ekonomik kayıp olur. Üstelik zamanını bildiğimiz deprem anında bile yeterince hazırlanmamış ve iyi organize olamamışsak –zaten en büyük sorunumuz bu- evlerden çıkış, güvenli yerlere (eğer varsa) geçiş ve deprem sonrası o kadar insanın uzun bir süre barınma, beslenme, hijyen, sağlık, güvenlik vb. afet yönetimi sürecini idare etmekte yine şu an yaşadığımız kargaşayı yaşarız.
Öncelikle fay hattı üzerinde yaşayan bir ülkenin depremin ne zaman olacağına değil depremin kesin olacağı bilgisine göre hazırlanması gerekir. Buna afet bilinci denir.
AFET BİLİNCİ EĞİTİMİ
Deprem olsun, sel olsun, yangın olsun, fırtına olsun, salgın olsun, doğa yasası denilen bilimsel gerçeklere karşı öncelikle bir toplumun afet bilinci denilen bir bilgiyle donatılmış olarak bilişsel bir şekilde hazırlıklı olması gerekir. Buna hazır olmayan cahil toplumlar, ilkel insanlar gibi patlayan yanardağın dehşeti ve korkusu karşısında ona tapmaya veya kader gibi dinde yeri olmayan saçma inançlara sarılmaya başlar ve afet karşısında çaresiz, aciz ve ne yapacağını bilmeyen şaşkın bir sürüye döner.
Fay ve onun ürettiği deprem denilen muazzam enerjiyi dünyada hiç bir gücün üretmeyeceği ve onun etkisi konusunda yeterli bilgi ve bilinci olmayan insanlar en hafifinden komplo teorilerine sarılırlar ve depremi “dış güçlerin” tetiklediğine bile inanırlar. Bu gibi insanlar aynı anda hem “komplo teorilerine” hem de “sıkı müminler” olarak “Tanrının üzerine suçu yıkmak anlamına gelen kader teorisine” inanmakta beis görmezler.
Bunun için böyle bir fay hattında yaşayan ülkenin insanları olarak öncelikle anaokullarından itibaren her yaşa uygun afet bilinci oluşturacak eğitim modülleri oluşturmalıyız. Bunu o kadar iyi yapmalıyız ki, afet sürpriz ve korkunç bir şok edici olmaktan çıkarak doğal karşılayabileceğimiz bir olgu haline gelsin.
AFET YÖNETİMİ VE BÜROKRASİSİ (AFET BAKANLIĞI)
Elbette öncelikle devlet organize olmalı. Fay hatlarının üzerinde yaşayan, deprem, sel, yangın vb. afetlere her zaman açık ve maalesef merkezi yönetimle yönetilen bir ülkede, böylesine hayati önemi olan bir görevin, iç işleri bakanlığı gibi çok farklı görevleri olan bir bakanlığın bürokrasinin alt kademesinde konumlanan, AFAD gibi küçük bir başkanlığın içindeki bir birimin üzerine yıkılması yerine, tam yetkili ve özel yasası olan prestijli bir bakanlığa verilmesi zorunludur.
Canımızı, malımızı emanet edeceğimiz bu bakanlık öyle prestijli ve teşkilatlı olmalı ki afet anında sağlıktan, güvenliğe eğitime kadar diğer bütün bakanlık ve teşkilatlarına, ayrıca sivil topluma da emredecek, hükmedecek ve onları koordine edecek yetkilere sahip olmalıdır. Şu anda birimler arasındaki yetki dağınıklığını ve karmaşıklığı görünce bunun ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.
Toplanma yerlerinin belirlenmesi, afet müdahale arama kurtarma ekiplerinin yönlendirilmesi, yardım toplama, ulaştırma, dağıtım, gönüllülerin organizasyon ve yönetimi, güvenlik, sağlık, hijyen, geçici barınma vb. acil işlerin düzenli bir şekilde yerine getirilmesi zorunludur.
Bunlar bilinen şeyler fakat ne hikmetse kaç deprem kaç tecrübe geçirmiş olmamıza rağmen hazırlık yeterli olmadığı için kargaşa, dağınıklık, şaşkınlık ve affedilmez koordinasyon hataları bu depremde de halen devam ediyor.
Toplumumuz böyle günlerde bir anda bütün diğer problemlerini unutuyor, bütünleşiyor, el ele veriyor ve olağanüstü bir fedakârlıkla yaralarını sarmaya girişiyor. Şu anda olduğu gibi yollar bir anda kamyonlar, tırlar ve her türden araçlarla doluyor, herkes bir anda yardım etme, gönüllü olma, elinden geleni yapma konusunda çok atak bir şekilde harekete geçiyor. Fakat bu büyük sivil toplum enerjisini yönetecek, dengeli bir şekilde sürece yayacak organizasyon ve örgütlenme çok eksik. Hatta yetkililer, hem içerden hem de dış dünyadan seller gibi akan bu enerji ve plansız yığılma karşısında çaresiz ve etkisiz kaldığı için çoğu zaman ya engelleyici ve geciktirici pozisyona düşüyor ya da kendi haline bırakarak bu enerjinin verimsizleşmesine yol açıyor.
YAPI DENETİMİ VE İMAR AFFI CİNAYETLERİ (EN ÖGÜNDÜĞÜMÜZ İNŞAAT SEKTÖRÜ VE BÜROKRASİSİ TARAFINDAN DEFALARCA VURULMAK)
Her deprem sonrası gözler inşaat sektörüne, müteahhitlere, binaları yapanlara dikilir ve şeytanlaştıracağımız, hıncımızı çıkaracağımız kişiler ararız. Oysa onlar öncelikle kapitalizmin temel yasasına uygun olarak kâr peşinde koşan iş adamlarıdır.
Şimdi de onlardan birkaçını tam kaçarken yakaladık. Süreç içinde beş on müteahhidi daha yakalayıp bütün cezayı onlara kesip rahatlayacak ve sistemi aynen koruyacağız. Buna karşılık kimse onlardan önce bu binaları denetleyen, ruhsat veren kamu görevlilerine ve onların bağlı olduğu bu konuda yetkili kamu bürokrasisine bakmaz. Fail meçhuldür. Oysa faili tespit etmek çok kolay. Binaları yapanlar bu işin son halkası. Asıl olan denetleyiciler, bu binalara izin veren yetkililer ve onların bağlı olduğu politik makamlardır.
Ayrıca bütün bunların üstüne her seçim öncesi kaçak ve imarsız binalar için çıkarılan ve “imar barışı” denilen imar afları cinayetin son halkasıdır. Fakat burada bir açmaz var. En gelişmiş sektörümüz olan inşaat sektörü ile politik karar alıcılar yani siyasetçilerimiz arasında ensest bir ilişki vardır. Yani siyasetin finansmanını büyük oranda inşaat sektörü yapmaktadır. Bu her partiden bütün siyasetçiler için geçerli bir yasadır. Dolayısıyla iktidara geldiklerinde bunun bedelini ödemek, onlara göz yummak zorundadırlar. Öyle ki bu göz yumma, rüşvet ve ihale yolsuzlukları önce kamu binalarında başlar.
Deprem bölgesine bakalım. Özel sektör binalarının yıkılmasını aç gözlülük, ihmal ve aymazlıkla açıklayabiliriz ve faillerini yakalarız. Fakat devlet binalarının çökmesini nasıl açıklayacağız? Devlet kâr peşinde koşan açgözlü kapitalist bir iş adamı olabilir mi? Deprem zamanı hastane, okul, polis merkezi, kaymakamlık, valilik, spor salonları, belediye binaları, camiler vb. kamu binaları sağlam olmalı ki, yani devlet ayakta olmalı ki halk oralara sığınsın dahası afet oralardan yönetilebilsin. Kısacası, önce kendi binasını denetleyemeyen bir devlet afeti de yönetemez.
Depremden önemli bir sınav vererek sağlam çıkan tek kamu kuruluşu TOKİ olmuştur. Bölgedeki depreme uygun TOKİ konutları yıkılmamıştır. Bu istenirse yapılabileceğinin de kanıtı olmuştur. Tersine eğer bu düzen böyle devam ederse deprem sonrası inşaat sektörü için korkarım ki büyük fırsatlar yaratacak bir sürece dönüşecektir. Yani deprem inşaat sektörünün en büyük dostu olacaktır. Tıpkı kentsel dönüşümü rant dönüşümüne çevirme becerisinde olduğu gibi.
Deprem inşaat sektörü tarafından coşkuyla karşılanacaktır. Kolay ruhsat alacaklarından emin oldukları için, fay üzerine, dere yatağına kar oranı yüksek fakat yasalara uygun olmayan, inşaat kalitesi düşük gösterişli binalar yapmaya devam edeceklerdir. Politikacılar, yetkililer ile ensest ilişki içinde olan bu sorumsuz, pervasız inşaatçılar açısından binalar birkaç nesil dayanacak bir kerelik yapılar olarak değil kısa vadede değiştirilebilecek kullan at mantığına uygun tüketim metaları, sarf malzemeleri gibi görülmektedir. Çünkü başka üretim bilmeyen veya araştırmayan bir yap sat-kullan at mantığına göre hareket ettikleri için bu durum sektörün devamı için şarttır. Ayrıca türlü yollarla alınan ihaleler hiçbir zaman ihaleyi alan firma tarafından bizzat yapılmaz. İşin yapımı bir taşeronlar zincirine tekrar, tekrar satılır. En alttaki en düşük fiyatla işi bizzat yapan taşeronun en ucuz, en kalitesiz şekilde işi bitirmekten başka yolu yoktur. Nasıl olsa denetimden geçecek, onay alacaktır. Fakat bir aksaklık durumunda da en alttaki sorumlu olacaktır.
Aslında bu kısır döngünün mimarı toplum olarak hepimiziz. Biz toplum olarak dürüst, yolsuzluğa göz yummayan liyakat sahibi insanları işe taş koyan, işlerimizi aksatan, su akarken deposunu doldurmayan beceriksiz enayiler olarak gördüğümüz için bunların yerini kısa zamanda iş bitirici becerikli uyanıklar almaktadır. Kısaca biz ne isek yetki verdiklerimiz de odur. Belki bu büyük afeti olumlu anlamda fırsata çevirir, ders alırız ve bu kısır döngüyü kırarız.
İLK ALARM, ERKEN UYARI SİSTEMİ VE ARAMA KURTARMA
Deprem olduğu andan itibaren kritik zamanlar çalışmaya, can kurtarmak için geri sayım işlemeye başlamıştır. Yapılacak ilk iş, yemekten yardımdan önce enkazlara müdahale etmek, can kurtarmaktır.
Görevli kuruluş (AFAD) hemen yetkiyi almalı öncelikle merkez ve ilgili illerdeki birimlerini önceden hazırlanmış detaylı planlamalar ve görevlendirmeler doğrultusunda harekete geçirmelidir. Bu depremde bu gerçekleşmemiş ilk gün büyük bir şaşkınlık ve bocalama içinde geçmiştir. Bu durum beklenmedik bir şekilde 10 ilde birden, çok geniş bir alanda, şiddeti çok yüksek ikiz depremler ve gelmiş geçmiş “yüzyılın en büyük afeti” olması açısında elbette önemli ve geçerli bir gerekçedir. Fakat AFAD gibi zaten küçük bir başkanlık örgütlenmesinden tek başına böylesi büyük bir afetle baş etmesi de beklenemezdi. Bu nedenle isabetli bir şekilde uluslararası yardım çağrısı demek olan kod 4 ilan edildi. Fakat AFAD ilk can kurtarma müdahalesini yapacak olan arama kurtarma örgütlerini hemen ve zamanında sevk edemedi. Kendi timlerinin yeterli olmayacağı zaten ilk anda anlaşıldı.
Bu durumda AFAD’ın sivil toplumu organize etmesi ve yönlendirmesi gerekirdi. Çünkü daha önce yaşanılan felaketler, özellikle devletin olmadığı 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında sivil toplum bu konuya gereken hassasiyeti göstererek birçok arama kurtarma timi oluşturmuştu. Nitekim benim gördüğüm birçok enkazda ilk gün profesyonel ekip yok gibi idi ve depremzedeler bizim gibi ilk gelen amatör ekipler ve kendi çabalarıyla ellerinden geleni yapmaya çalışıyordu. Daha sonra geç de olsa kendi iradeleriyle buralara gelmiş ve tatlı bir rekabet içinde canla başla çalışan çok sayıda ekip vardı. Birçoğu ile konuştuğumda bizim gibi AFAD tarafından sevk edilmediklerini, kendi karaları ve bölgedeki çağrı ve bağlantılarıyla geldiklerini ifade ettiler.
Elbette AFAD tarafından gönderilen ekipler de vardı. Ayrıca yurtdışından gelen ekiplerde önemli katkılar sundular. Dördüncü beşinci günde sahaya büyük oranda hâkim olundu. Acil sevk işi elbette önceden hazırlanan plan ve şemalar doğrultusunda yapılır. AFAD’ın veri bankasında ve planlarında Türkiye’deki irili ufaklı bütün arama kurtarma ekiplerinin, dağcılık kulüplerinin ve askeri sivil timlerin uzmanlıklarına göre detaylı kayıtları ve irtibatları olmalı, ilk yapması gereken iş onları acilen buralara sevk etmek olmalıydı.
AFAD acilen ve öncelikle Türkiye ve hatta yakın ülkeler ve dünyadaki arama kurtarma örgütleriyle ilgili bir veri bankası ve karşılıklı akreditasyon bağlantıları kurmalı. (AFAD web sitesinde teşkilat şemasında “Sivil Toplumla İlişkiler ve Akreditasyon Dairesi” sekmesi var fakat tıkladığınızda altı boş). AFAD bir an önce öncelikle Türkiye’deki arama kurtarma ekiplerinin yeterlilik denetimlerini oluşturulacak akreditasyon kriterleri doğrultusunda yaparak veri bankası oluşturmalı ve bu alandaki düzensizlik ve başıboşluğa çekidüzen vermelidir.
Arama-kurtarma, doğada, suda, kentte, çalışma hayatında, afetlerde vb. olmak üzere birçok teknik branşa ayrılan çok önemli bir uzmanlık alanıdır. Deprem ya da bina çökmesi sonrası enkazda arama kurtarma ise kendi içinde daha özel alt teknikleri olan özel bir uzmanlık alanıdır. Teknik dinleme, termal kamera, köpek kullanarak tespit, sonrasında iletişim kurma, açma, kaldırma, delme, kesme, kazma vb. işlemlerle kazazedeye ulaşan ve çıkaran ekiplerin oluşması kurtarmanın durumuna göre değişmektedir.
Söz gelimi UMKE sağlıkçılardan oluşan medikal bir kurtarma ekibidir. Bazıları dağcılardan, bazıları madencilerden, bazıları itfaiyecilerden, bazıları askerlerden vb. oluşur. Profesyonel arama ve kurtarma ekiplerinin derecelendirilmesi, Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı Uluslararası Arama Kurtarma Danışma Grubu (International Search And Rescue Advisory Group INSARAG) tarafından yapılır. Ekipler, INSARAG standartlarına göre “ağır arama kurtarma ekibi” ve “orta ölçekli arama kurtarma ekibi” olmak üzere sınıflandırılır. Bu standartların dışındaki ekipler hafif ölçekli olarak değerlendirilir. Türkiye’den 7 ekip INSARAG standartlarına sahiptir. Bunlardan tek resmi ekip olan AFAD ekibi 2250 personeli ile ağır kategorisinde dünyanın en büyük grubudur.
1996 yılında bir grup dağcı tarafından kurulan ilk sivil ve ilk INSARAG standardı almış grup AKUT’tur. Devletin adeta yok olduğu ve AKUT’un ve sivil gönüllülerin öne çıktığı 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sivil ekiplerin kurulmasında dönüm noktası olmuştur. Sivil ve INSARAG “orta kategorisine” sahip Türk ekipler; AKUT, AKA, Bahçeşehir Üniv., İstanbul Üniv., Gölcük GESOTİM ve GEA ekipleri ve bunların yanında INSARAG standardını almamış fakat çok başarılı olan onlarca amatör ve profesyonel sivil grup ile Türkiye Dünyanın en büyük Arama Kurtarma ordusuna sahiptir. Yine Dünyanın en büyük ordularından birisi olan ordumuzun içindeki grupları saymıyoruz bile…
O halde problem nedir? Tek sorun planlama, organizasyon, koordinasyon ve yönlendirmedir.
ARAMA KURTARMA SÜRECİ VE YÖNETİMİ
Enkaz başında arama kurtarma yönetimi ve icrası başlı başına bir organizasyon işidir.
Profesyonel bir kurtarma ekibi ilk iş olarak göçüğü inceler. Çünkü binanın sağlam olan şekli ortada yoktur. Ortada kimliksiz bir moloz ve enkaz yığını vardır. Bunun için varsa foto, plan, şema veya çoğu zaman orada bulunan bina sakinlerinin anlatımları doğrultusunda binanın kaç katlı, olduğu girişinin yeri, hangi daire nerede, kimler göçük altında vb. bilgiler önemlidir.
Sonra nereden nasıl ve ne şekilde ulaşılacağına dair dinleme, planlama ve müdahale başlar. Enkazın durumu beton, demir, cam, ahşap vb. önemlidir. Enkaz çok mu ufalanmış yani çok mu çürük ya da kiriş ve kolonlar kısmen sağlam ise ve altta dehliz, koridor, boşluk gibi yaşam alanları oluşmuşsa buralara ulaşılmaya çalışılır. Adres dayalı nüfus kayıt sisteminde bu binada kaç dairenin, kaç kişinin ve isimleriyle kimlerin oturduğu bellidir. Kısaca binanın normal hali ve içindekiler ile ilgili bilgilerin en azından yetkililer tarafından müdahale ekiplerine verilmesi gerekir.
Şu ana kadar ben hiç bir göçükte böyle bir bilgiye rastlamadım. Sadece orada bulunan yakınların ifadeleri ekipleri yönlendirmektedir. O halde buna yönelik bir veri bankası da oluşturulması gerekmektedir. Elbette bina mukimleri sık sık değişmektedir. Fakat yine de genel bilgiler yararlı olacaktır. Enkazlar çoğu zaman apartman ismi ile anılmaktadır. Fakat deprem sonrası adeta apartman ve hatta sokaklar eski kimliğini yitirmekte, hepsi biri birine benzeyen birer enkaz ve moloz yığınına dönüşmektedir. Dahası bu depremde olduğu gibi 10 ilde ve her ilin her mahallesi ve caddesinde biri birine benzeyen birden fazla enkazın olması ekiplerin müdahale sırasını belirleme ve müdahale esnasında işini zorlaştırmaktadır. Enkazların ilk incelemesinden sonra hasar durumuna göre kodlanması ve bina ön bilgisi ile birlikte ekiplere verilmesi işleri daha da kolaylaştıracaktır.
Her bölge ve her mahallede enkazların genel bilgisine sahip “Enkaz Müdahale ve Koordinasyon Birimleri” olursa hangi enkaza hangi ekibin, nasıl bir uzmanlık ve hangi araçları kullanarak müdahale edeceğini belirler. Çünkü her ekibin uzmanlık alanı ve kullandığı araçlar farklıdır. Madenci, itfaiyeci, dağcı, sağlıkçı, asker vb. özel mesleki becerileri olan arama kurtarma ekiplerinin her birinin farklı araçları ve teknikleri vardır. Şu anda alanda bunların yine becerilerine göre iş yaptıklarını görüyoruz fakat görevler tamamen tesadüfi ve gelişigüzel bir şekilde belirlenmektedir. Bu belirsizlik nedeniyle enkazda kimin yetkili olduğu konusunda zaman zaman tartışmalar da çıkmakta vakit ve enerji kaybına yol açmaktadır. Bu durumda yetkiyi o anda baskın çıkan güç ve otorite sırasına göre asker, polis veya AFAD ya da prestijli arama kurtarma ekipleri belirlemektedir.
Bu karmaşaya son verecek yöntemlerin afet öncesi hazırlık metinlerinde var olduğu biliniyor. Fakat bunun hazırlığı ve tatbikatının yapılarak, enkaz başında hemen orada mevcut olan ekipler ve personel arasından en uygunlarının belirlenip komitenin duyurulması gerekmektedir.
Arama kurtarma esnasında en önemli unsurlardan birisi de iş güvenliği ve çevre emniyetidir. Enkazda çalışanların yaralanması halinde tetanos ve kuduz aşısı olması önem kazanmaktadır. Eldiven, kask, gözlük ve enkaz üstünde yürümeye müsait kalın tabanlı botlar vb. giysiler çok önemlidir. Ayrıca açık elektrik uçlarına dikkat edilmesi, yalıtımlı ayakkabı ve eldivenler kullanılması gerekmektedir. Ekiplerin göçüğe müdahalesi öncesinde mümkünse etrafı emniyet şeridi ile çekilerek göçük etrafında güvenlik güçlerince mutlaka tedbir alınmalıdır. Müdahale esnasında ise seyirci kalabalığına ve kargaşaya müsaade edilmeden ekiplerin rahat çalışması sağlanmalıdır. Ekipler çoğu zaman maalesef seyirci, meraklı, korku ve ümitle bekleyen yakınlar hatta kalabalığa sızmış yağmacı ve fırsatçılarla birlikte çalışmak zorunda kalmaktadır.
Arama kurtarmada ekiplerin en önemli yardımcısı iş makinaları ve onların operatörleridir. İş makinaları da yaptıkları işin özelliğine göre çeşitlere ayrılmaktadır. Her enkazın en azından bir vinç, bir kepçe, bir delme operatörüne ve kamyona ihtiyacı olur. Enkaza öncelikle hiç dokunulmadan, acil kurtarılması gereken görünür bir şekilde bir yerlere sıkışmış olanlar kurtarılır. Sonrasında ilk yıkıntı sonrası enkazın çevresine dağılan molozların kepçeyle alınması ve kamyona yüklenmesiyle enkaz teknik arama kurtarmaya hazır hale getirilir. Üzerindeki kalıp betonlar ve kirişlerden oluşan en üst kısımlar alt katmanlara ulaşmak için vinçle dikkatli bir şekilde kaldırılarak alınmaya çalışılır. Kısaca iş makinaları arama kurtarma ekiplerinin talimat ve yönlendirmesine göre çalışır. Bu depremde ilk gün haricinde iş makinaları konusunda çok büyük bir problem yaşanmadığını gözlemledim.
Arama kurtarma eğitimleri esnasında enkazdaki arama esnasında bütün süreçlere arama kurtarmacıların müdahalesi öncelenir fakat bu çoğu zaman sadece kurtarmaya odaklanmış gönüllü açısından zaman kaybı olabilir. Arama kurtarma esnasında profesyonel arama kurtarmacıların yanında demir kesmek, hilti ile kanal açmak, ağır molozların kaldırılması vb. ağır ve yorucu işler için bu işlerden anlayan inşaat işçilerinin bulunması yardımcı işler için önemlidir. Hatta bazen duvarlar arasındaki elektrik kabloları, su ve doğalgaz boruları gibi tesisatlara teknik bir müdahale gerektiği zaman uzman ustalara ihtiyaç duyulabilir.
Enkazda arama kurtarma ekibinin çalışması esnasında sessizlik çok önemlidir. Çünkü enkaz altındaki hayatta kalmış kişiler dışarıyla bağırarak, seslenerek, bir şeyleri vurarak, (enkaz çantasında düdük bulundurulması bu bakımdan önemlidir) sürterek dışardakileri uyarmaya çalışır. Kazazedelerin zaman ilerledikçe güçleri tükenir, açlık, susuzluk, karanlık ve gürültü nedeniyle sağlık durumları gittikçe kötüleşir. Enkaz dışında ve çevresindeki seslerin mümkün olduğunca en aza indirilmesi, enkaz içindeki muhtemel seslerin duyulmasına imkân verilmesi ve onların sağlığı açısından da çok önemlidir.
Bu depremde gözlemlediğim önemli hatalardan birisi de enkazdan sağ çıkarılma sonrası alkış, yüksek ses ve coşkuyla kutlama ve hatta bir mitingde gibi yüksek sesle uzun müddet tekbir getirme eylemleri idi. Bu durum kazazedeye bir travma yaşatabileceği gibi, enkaz altındaki diğer kişilerin seslerinin bastırılması ve kendilerinin unutulduğu anlamına gelecek, aramayı sona erdirme olarak ta anlaşılabilir. Arama kurtarma işi gerçekten büyük sabır, dayanıklılık ve yüksek özveri isteyen bir gönüllülüktür.
Bu gönüllülüğün tek ödülü, etrafındaki teşekkür ve sevginin gönüllüde oluşturduğu kalp huzurudur.
Ekiplerin çalışması esnasında molozlar arasından çıkan kıymetli eşya, hatıra eşya, fotoğraflar, para, kasa, mücevherat, vb. birçok malzemenin de yönetilmesi ve uygun şekilde emniyet altına alınarak sahiplerine teslim edilmesi gerekmektedir. Çalıştığım bir göçükte yakınlara enkazdan çıkan fotoğraf, hatıra eşya ve kıymetli eşyaları sürekli teslim ettik ve cansız bedenin çıkması sonrası acılarının biraz hafiflemesi neticesinde aynı yerde bir kasanın olduğu bilgisini de verdiler ve çıkarılması sağlandı.
Yine enkazdan gerek canlı gerekse de cansız olarak çıkarılan kazazedelerin mutlaka tespit edilen kimlikleri kayıt altına alınmalıdır. Ekipler yoğun çalışmanın ve enkaza yoğunlaşmanın etkisi ile çıkardıkları kimselerin kimlik kayıtlarını tutmayı unutabilirler. Profesyonel ekiplerde, enkaz başında çalışanlardan ayrı olarak bu gibi kayıtları tutan, iletişimi sağlayan, ekiplere lazım olan alet araç ve gereçlerin iletilmesi, korunması ve bakımını sağlayan, ekiplerin yedek giysi, maske, eldiven, su ara beslenme, yaralandıkları zaman yara bandı vb. hafif sağlık bakımlarını yapan yardımcı personeli vardır. Bu yardımcı personel veya yetkili bir kişi yazılı olarak bu kayıtları tutmalı ve fotoğraf ve video çekimleriyle de desteklemelidir. Enkaz çalışması esnasında yapılan fotoğraf ve video çekimleri ayrıca daha sonra ekibe katılacak yeni gönüllülerin eğitimi için de önemli bir doküman olacaktır.
Aynı enkazda çoğu zaman birden fazla ekibin hatta yabancı ülkelerden gelen ekiplerin birlikte çalışmasına ihtiyaç duyulur. Özellikle bu depremde yıkım büyük olduğu için her enkaz için bu durum adeta bir zorunluluk olmuştur. Çoğu zaman daha önce hiç tanışmamış, ilk defa hassas bir görevde yan yana gelmiş farklı kişiliklerden oluşan bireylerin birlikteliği söz konusudur. Bu durumda ekipler arasındaki uyum ve anlaşma büyük önem taşımaktadır. Ekipler tecrübe ve uzmanlıklarına göre en uygun iş bölümünü hızlıca yaparak uyum içinde çalışmayı hedeflemeli ve bireysel fikir ayrılıkları, etnik-dini kimlikler, kurum-örgüt kimliği, bencillik ve hırslar değil, sabır, alçakgönüllülük ve saygı gibi gönüllülüğün etik ilkeleri ve insanlığın evrensel kimliği en ön planda tutulmalıdır. Yabancı ekiplerle iletişim için yerli ekiptekilerden dil bilenler, yoksa çevirmen sağlanması gerekmektedir. Toplumumuz yabancı ekiplere karşı yüksek bir misafirperlik göstermektedir. Türk ekiplerinin de arama kurtarma açısından dünyada önemli bir prestije sahip olduğu bilinmektedir. Aslında afetler esnasındaki yardımlaşma ve arama kurtarma ekip gidiş gelişi uluslararası bir barış ve kamu diplomasisine dönüşmesi aşçından büyük önem kazanmıştır. Arama kurtarma ekipleri çok önemli birer barış elçisi olmuşlardır. Ekiplerin eğitimi esnasında bu noktaya da önemle yer vermek gerekmektedir.
YARDIMLARIN SİSTEMLİ VE DENGELİ DAĞITIMININ YÖNETİMİ
Depremle birlikte AFAD, Kızılay, belediyeler, ordu ve diğer kamu örgütlerinin yanında bütün ülke çapında halkımız tarafından ve yurt dışından büyük bir yardım seferberliği başlamış, deprem bölgesine ulaşımın zorlaşmasına yol açacak derecede yollarda yardım tırları, kamyonlar, iş makinaları ve sivil araçlardan oluşan büyük kuyruklar oluşmuştur.
Bu hareketlilik büyük bir düzensizlik ve karmaşa oluşturmuş, koordinasyon eksikliğinden dolayı bazı bölgelerin yardıma ulaşamaması veya geç ulaşmasına karşılık bazı yerlerde yığılma ve israfa yol açan bir dengesizlik oluşmuştur. Oysa yardım konvoylarının çıkıştan itibaren planlanması ve dengeli dağıtımının yapılması gerekirken, felaketin büyüklüğünden dolayı bu yapılamazsa bile en azından afet bölgesi kentlerinin girişinde istasyonlar oluşturularak tırlar ve kamyonlar içindeki malzemenin cinsi ve miktarına göre bu istasyonlarda gideceği yere sevki sağlanabilirdi. Hatta basit bir yazılım ve GPS cihazları ile de takibi sağlanabilirdi.
Yardım için gelen araçların boşaltma merkezlerinde de büyük bir karmaşa yaşanmıştır. Buralarda da araçlar uzun kuyruklar oluşturarak saatlerce boşaltılmayı beklemiştir. Ayrıca boşaltılan malzemenin tasnifi ve bizzat ihtiyaç sahibine ulaştırılarak dağıtımında da önemli sorunlar yaşanmıştır. Bazı sivil yardım araçları bu nedenle dağıtımını kendisi bizzat yapmayı seçtiği için kapışma, yağmalama gibi hoş olmayan görüntüler oluşmuştur. Oysa dağıtım süreci daha iyi planlanabilir, bu konuda daha sistematik bir şekilde gönüllüler ordusu ve kargo şirketleri, motorize ekipleri gibi tecrübeli sivil örgütlerden yararlanılabilirdi.
GÖNÜLLÜLERİN VERİMLİ YÖNETİMİ: PLANLAMA, KOORDİNASYON, YÖNLENDİRME VE SEVK
Afetlerde en önemli süreçlerden biriside gönüllülük ve gönüllü yönetimidir. Böyle zamanlarda halkımız her şeyi bir yana bırakarak büyük bir seferberliğe girişmekte ve herkes kendi çapında bir gönüllüye dönüşmektedir. Fakat çoğu kişi nerede nasıl ve ne yapacağını bilememekte, herkes kendine göre bir yol tayin edince büyük bir karışıklık ve kargaşa oluşmaktadır. Aslında afet öncesi hazırlık süreçlerinde gönüllük ve gönüllü eğitiminin yaygınlaştırılması ve sistemli kayıtlarının oluşturularak, afetle birlikte önceden belirlenmiş noktalara sevk edilmelerinin hemen sağlanması için planlamaların önceden yapılması gerekirdi. Aslında AFAD’ın E-Devlet üzerinden gönüllü olma ve eğitimi ile ilgili bir elektronik sistemi var. Fakat bu sistem şu an tıkanmış ve çalışmamaktadır. Bu nedenle birçok sivil örgüt ve kuruluşlar dağınık bir şekilde kendi sistemlerini oluşturarak koordinasyon olmaksızın bağımsız hareket etmek zorunda kalmışlar ve önemli bir karmaşa meydana gelmiştir. Bu nedenle acil bir şekilde yurt çapında verimli bir gönüllü planlama, koordinasyon ve sevk sistemi oluşturulmalıdır.
ENKAZDAN ÇIKARILANLARIN KAYIT ALTINA ALINMASI VE CENAZE DEFİN İŞLEMLERİNİN YÖNETİMİ
Enkazlardan gerek canlı gerekse de ölü olarak çıkarılanların ilk andan itibaren hastane, morg, mezarlık ve toplanma yerlerinde mümkün olduğunca sağlam şekilde kimlik kayıtlarının tutulması gerekmektedir. Canlı çıkanlar arasında kimliği bilinmeyen, hafızasını kaybetmiş, sahipsiz kimseler, engelliler, hastalar, bebekler ve çocuklar olacaktır. Bu gibi özel durumları olanlar ilk ambulans aşamasından itibaren eldeki bilgiler doğrultusunda kayıt altına alınarak teslim tutanakları oluşturulması gerekmektedir. Çünkü her afette yüzlerce kayıp, kimliksiz hasta, engelli, bebek ve çocuk olmaktadır. Ayrıca bunların kötü niyetli kişilerin eline geçmesinin engellenmesi açısından da bu kayıtlar önemlidir. Bunun için tüm hastane, bakım evi vb. yerlere getirilenlerin bilgilerinin depolandığı merkezi bir bilgi bankası oluşturulmalıdır.
Enkazlardan canlıdan çok cesetlerin çıktığı bilinen bir gerçektir. Özellikle bu depremde ölü sayısı daha önce görmediğimiz düzeydedir. Enkazdan çıkarılan cesetlerin de ilk aşamadan itibaren biliniyorsa kimlik kayıtlarının, bilinmiyorsa en azından tesbit edilen bedensel özelliklerinin kayıt altına alınması gerekmektedir. Çünkü mezarlıklar ve ayakta kalan morglar, camilerin ilgili kısımları bir müddet sonra ölü bedenlerle dolacak, cesetler birbirine karışacaktır. Sahibi belli ve kimliği belirli cesetlerin defin öncesi savcı tarafından görülmesi ve defin ruhsatı alınması daha sonra ortaya çıkacak olan veraset ve intikal işlemleri açısından önemlidir. Kimliği henüz tespit edilememiş ve sahipsiz cesetlerin ise fotoğraflarının çekilmesi, bilinen bedensel özelliklerinin kaydedilmesi ve daha sonra beyan edilen kayıplar ile karşılaştırılması için DNA örneklerinin alınması ve bütün bu bilgilerin merkezi bir sistemde toplanması gerekmektedir.
Ayrıca deprem sonrası cenaze defin işlemleri ve dini ritüellerin yerine getirilmesi önem taşımaktadır. Sayının çokluğu ve defin işlemlerinin uzaması nedeniyle uzun süre bekletilmesinden dolayı ortalığı bir müddet sonra ceset kokusu sarmakta, hijyen tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu depremde yardım kalemleri arasında en çok istenilenler arsında ceset torbası ve kefen ilk sıralarda yer almıştır. Enkazlardan cesetlerin çıkmaya başlaması ile birlikte normal defin sistemi çökmüş büyük bir yığılma olmuştur. Birçok ceset torba bulunamadığı için enkazdan çıkan battaniyelere ve çarşaflara sarılmıştır. Sonrasında dini hizmetlerin aksaması nedeniyle yıkama işlemini yapan gassal sıkıntısı, gasil hane yetersizliği ve su kıtlığı nedeniyle yıkanmadan ve kefenlenmeden doğrudan enkazdan getirildiği torba ve battaniye ile gömülmüştür. Bu konuda Diyanet ölenlerin şehit sayıldığı ve yıkanmadan gömülebileceği fetvasını vererek bir rahatlama sağlamaya çalışsa da ölülerinin bu şekilde gömülmesine razı olmayan yakınlarını ikna edememiştir.
Kamu personeli içinde en büyük ve en yaygın teşkilata sahip örgütlerden birisi olan Diyanet İşleri Başkanlığının deprem öncesi bu gibi durumlar için hazırlık ve planlama çalışmalarının yetersiz olduğu gözlemlenmiştir. Bölgeye bu gibi din hizmetlerini yerine getirecek personelin sevkinde geç kalınması önemli bir aksaklık ve karışıklık doğurmuştur. İlerleyen süreçte bu nedenle önemli bir miktarda kayıp bildirimi olacaktır.
DEPREM SONRASI YAŞAMIN PLANLANMASI VE YÖNETİMİ: ÇADIR VE KONTEYNIRLARIN KURULMASI
Deprem sonrası insanlar evlerini kaybetmişler ve kalacak yere ihtiyaçları vardır. Arama kurtarmadan sonra ilk düşünülmesi gereken özellikle kış mevsiminde hemen barınma ihtiyacıdır. En kolay -fakat geçici- barınma çözümü, çadır kentlerin kurulmasıdır.
Fayların geçtiği bölgeler bellidir. Buralarda deprem olması zaten beklenmelidir. Bu nedenle deprem bölgelerinde önceden kuruluma hazır deprem çadır stoklarının bulundurulması gerekirdi. Bu konuda bir hazırlığın olduğu maalesef gözlenememiştir. Bölgede halen dördüncü günde bile çadır beklentisi vardır. Çadırların bölge dışından sevki söz konusudur. Ayrıca çadırların kurulumu için geniş arazilere ihtiyaç vardır. Kent planlama ve yerleşimlerimiz deprem bir tarafa normal kent planlarına uygun olmayan sıkışık nizam çok katlı yerleşimlerden oluştuğu için çadır kurmak için küçük parklar pazar yerleri, spor alanları hariç adeta boş alan kalmamıştır. İstanbul’da afet toplanma alanları olarak ilan edilen, hatta içine örnek deprem konteynırları konulan alanların benzerlerinin bu iller için de hazır olması gerekirdi. Gerçi İstanbul’daki alanların ihtiyacı karşılayacak uygunlukta olmayan küçük parklar ve alanlar olduğu uzmanlar tarafından hep söylenmiştir.
Elbette bu defaki afetin büyüklüğü, on il gibi bir alana yayılmış olması, şiddetli ikiz bir deprem olması ve büyük bir nüfusu kapsaması gibi nedenler bütün öngörüleri alt üst etmiştir.
Felaketin kışa rastlaması da çadır gibi bir yerleşimde uzun süre barınılamayacağı gerçeğini gözler önüne sermektedir. Bu bakımdan daha uzun süreli barınma açısından konteynırların kurulumu öncelenmelidir. İster çadır ister konteynır olsun önemli bir nüfusu barındıracak toplumsal yaşam alanları için sadece boş yerler yetmez. Sağlık ve hijyen açısından geçici de olsa alt yapısının yani kanalizasyon, aydınlatma, ısınma ve su tesisatının da kurulması gerekir. Deprem bölgesinde gecikmeli de olsa bu sistemler kurulmaya başlanmıştır.
TUVALET VE HİJYEN YÖNETİMİ
Deprem sonrası evlerin yıkılması ile büyük bir nüfus açıkta kalmış ve onlara yardım ve destek için dışardan gelen önemli bir nüfus daha eklenmiştir. Kısaca hayat artık büyük oranda dışarıda devam edecektir. Şehrin kanalizasyon sistemi de zarar görmüş olabilir. İlk bir kaç gün idare edilebilir olsa da deprem sonrası ilk acil ihtiyaçlardan birisi -belki de ilki- seyyar veya sahra tuvaletlerinin kurulumudur. Bu hem sağlık, hem mahremiyet hem de insani açıdan o kadar önemlidir ki yiyecekten bile önce düşünülmesi, planlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Toplumsal kültürümüz açısından özellikle kadınlar için hayati önem taşımaktadır. Tuvaletler eğer kanalizasyon sistemi tahrip olmadıysa giderleri sisteme bağlanabilir. Ancak altyapı tahrip olduysa geçici kanal ve hijyenik fosseptik çukurları açılması gerekmektedir. Tuvaletlerin yeterince kurulumunun ardından onların bakımı ve temizlenmesi için mutlaka görevli kişilerin olması gerekir. Aksi taktirde düzensiz ve kötü kullanım nedeniyle tuvaletler kısa sürede koku ve hastalık saçan yerler haline gelecektir. Bu nedenle buraların düzenli olarak da ilaçlanması gerekmektedir.
Kısaca afet sonrası tuvalet ve hijyen yönetimi çadır ve konteynırlardan önce planlanması gereken en önemli maddelerden birisisidir.
ÇÖP, ATIK VE ENKAZ KALDIRMA YÖNETİMİ
Zaten normal zamanlarda da çevre bilinci düşük bir toplum olduğumuz için deprem sonrasında da çevre kirliliği had safhaya varacaktır. Dahası deprem sonrası afet bölgesindeki kentlerde belediye hizmetleri çöktüğü için kirlenmeden dolayı ağır bir koku etrafı saracaktır. Müdahale edilmezse muhtemelen salgın hastalıklar başlayacak, sağlık sorunları oluşacaktır. Bu işler için diğer belediye örgütlerinin ve gönüllülerin hemen devreye girmesi sağlanmalı, çöp ve atıkların acilen düzenli toplanarak afet bölgesinden uzakta geçici çöp toplama merkezlerine taşınması sağlanmalıdır. Afet bölgelerinde kritik noktaların düzenli ilaçlanması sağlanarak, salgın hastalıkların oluşmasının önlenmesi sağlanmalıdır.
Arama kurtarma faaliyetleri 8 -10 gün içinde biteceği için, kısmen ayakta kalmış binaların tehlike oluşturacak olanlarının da yıkımı ile enkaz kaldırma faaliyetine başlanması gerekmektedir. Enkazlar içinde hayata ait hatıra, kıymetli eşya, hatta bazen ceset ve demir, hurda gibi malzemeleri de barındırdığı için, gelişigüzel değil kontrollü ve belli yerlerde toplanarak, daha sonra görevli ekipler tarafından ayrıştırılmak ve gerekirse tespit edilen sahiplerine teslim edilmek üzere kontrol altına alınmalıdır.
SU VE SU KAYNAKLARININ YÖNETİMİ
Deprem bölgesinde su şebekesi ve siteminin zarar görmesi muhtemeldir. Bu nedenle sızıntı ve zararlı karışımlar olacaktır. Bunların kontrol edilmesi ve depoların düzenli klorlanması sağlanmalıdır. Normal zamanda kullanılan çeşmeler ve şebeke suyu kontrollü kullanılmalıdır. Aksi takdirde ishal salgını ve çeşitli hastalıklar baş gösterebilir. Su sistemi kontrol altına alınıncaya kadar özellikle içme suyu olarak paket sular tercih edilmelidir. Bunun için bölgeye düzenli su takviyesi yapılmalıdır. Özellikle toplu yemek yapımında güvenilir sular kullanılmalıdır.
GIDA YÖNETİMİ
Bölgeye sevk edilen gıdaları saklama ve düzenleme konusunda dikkatli davranmak gerekmektedir. Bunun için seyyar soğuk hava depoları ve tırlar kullanılabilir. Son kullanma tarihi geçmiş ürünler düzenli kontrol edilmeli, toplu gıda zehirlenmelerine karşı önlemler alınmalıdır. Özellikle deprem bölgelerinde ilk panik havası geçtikten sonra ekmek israfı had safhaya varmaktadır. Ekmeğin sistemli ve verimli üretimi ve dağıtımı sağlanmalıdır. Kısa sürede bayatlayacak ve kullanılamayacak duruma gelmesinden dolayı dışarıdan ekmek taşınması yerine bölgeye seyyar ekmek fırınlarının acilen kurulması ve ihtiyaca göre günübirlik ekmek üretilmesi önemlidir. Belediyeler bu konuda başarılı örnekler vermektedir. Bayatlamaya yüz tutan fazla ekmek ve gıdaların bozulmadan toplanarak orman ve vahşi hayatın olduğu bölgelere bırakılmasıyla verimli hale getirilmesi sağlanabilir.
SOKAK HAYVANLARI VE EVCİL HAYVANLARIN YÖNETİMİ
Birçok evcil hayvan sahiplerinin evsiz kalması, göç etmesi ya da ölümü nedeniyle sahipsiz kalacaktır. Sahipsiz kalan ve kontrolsüz bir şekilde başıboş kalan hayvanlar çadır kentlerde ve etrafta tehlike oluşturacaktır. Sokak hayvanları ve sahipsiz kalmış evcil hayvanlar izlenerek ve kontrol altına alınarak beslenme ve takibi yapılmalıdır.
SOSYAL HİZMET VE PSİKOLOJİK DESTEK YÖNETİMİ
Afet sonrası yetişkinler dahil özelikle çocuklarda “travma sonrası stres bozukluğu” oluşması ve üzerine gidilmezse ileriki dönemlerde kalıcı izler bırakacağı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. Uykusuzluk, yeme içme bozukluğu, gerginlik, kapalı yerlere girme korkusu, konuşma bozukluğu, suskunluk, güvensizlik, sürekli bir korku durumu gibi belirti ve yaşantıların ortaya çıkması beklenebilir. Özellikle insanların yaşama ait iki önemli sabit noktasından birisi olan “zemin algısı” sarsılmıştır. Buna ek olarak aileden önemli bir sayıda ani bir kayıp olduğu için toplumsal ve psikolojik ilişki ağında önemli boşluklar oluşmuş ve duygusal ilişki sitemi tahrip olmuştur. Bütün bu nedenlerden dolayı özellikle çocuklar başta olmak üzere yetişkinlerin de psikolojik destek alması gerekmektedir. Öncelikle bölgeye çadır kentlere psikolog, psikiyatr, sosyolog ve sosyal hizmet uzmanları sevk edilerek özel mekânlar oluşturularak öncelikle çocuklara destek verilmesi gerekmektedir. Ayrıca yaşlılar, engelliler ve dezavantajlı kişilerle ilgili sosyal hizmet destekleri verilmesi gerekmektedir. Sosyololog ve sosyal psikoloğların ise kısıtlı imkânlara sahip alanlarda toplu yaşamak zorunda kalmaktan kaynaklanan çatışma, dayanışma, birlikte yaşama, paylaşma gibi sorunların çözümünde destek çalışmaları yapması gerekmektedir.
Ayrıca yeterince dinlenmeden ve yeterince uyku alamadan ve düzensiz beslenerek, iş makinalarının gürültüsü içinde stres altında uzun süre çalışan ve sürekli cesetlere dokunmak zorunda kalan başta arama kurtarma gönüllüleri olmak üzere tüm enkazda çalışanlarında mutlaka psikolojik desteğe ihtiyacı olacaktır.
ÇADIRKENTLERDE GEÇİCİ EĞİTİM, EGLENCE VE SANAT FAALİYETLERİNİN YÖNETİMİ.
Afet sonrası düzenli eğitim kesintiye uğramıştır. Eğitim normale dönünceye kadar sonradan telafi edilemeyecek boşluk ve kopuklukların oluşmaması için ana sınıfından başlayarak çocukların seyrek ve rahatlatıcı bir eğitim etkinliği içinde olmaları sağlanmalıdır. Kurulacak olan çadır-konteynır sınıflarında MEB personeli ya da uzman gönüllüler ile yumuşak bir geçiş eğitim süreci yönetilmelidir.
Ayrıca kurulacak olan açık ve kapalı oyun alanlarında çocukların sosyalleşmeleri ve oyun ihtiyaçları sağlanmalıdır. Yine hem çocuklar hem yetişkinler için çadır sinema, tiyatro ve çeşitli hobi ve sanat etkinlikleri oluşturulmalıdır. Bütün bunlar hayatın normale dönmesi, sosyal ilişkilerin kopmaması ve yaraların sarılması açısından önem arz etmektedir.
DEPREM BÖLGESİNDEN GÖÇ VE BARINMA YÖNETİMİ
Afet bölgesinden hayatın normal sürdüğü güvenli bölgelere önemli miktarda göç başlamıştır ve artarak devam edeceği beklenmelidir. Bunun için şimdiden tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bölgeden göç etmeyi tercih edenler genelde farklı yollar izlemektedir. Birincisi devletin verdiği destekle göç ederek öğrenci yurdu, kamu misafirhanesi veya otellere geçici olarak yerleştirilenler. İkincisi ise kendi imkânı ve çabası ile ev kiralayıp ya da başka ildeki kendi evine yerleşenler. Üçüncüsü yeni bir yer buluncaya kadar akraba, tanıdık yanına yerleşenler. Dördüncüsü ise kentlerdeki sivil toplum kuruluşu, özel sektör örgütleri veya evlerini açan gönüllülerin misafir ettiği aileler. Bütün bu yeni bir hayat kurmaya çalışan yeni tip göçmenlerin izlenerek ihtiyaçlarının tespit edilerek desteklenmesi gerekmektedir.
SONUÇ
Afet, tabiattaki doğal bir hareketlenmenin etkisi sonucu toplumsal yaşamın tahrip olması, darbe yemesi ve bozulması olarak tanımlanabilir. İşte ülkemiz açısından deprem bu afetlerin en başta gelenidir. Öncelikle yaşadığımız bu ağır deprem sonrası fiziksel hasar tespitinin yanında toplumsal ve psikolojik hasar tespitini de iyi yaparak, ağır bir hasar görmüş olan toplumsal yapımızın onarılması ve normale ulaştırılması için bilimsel ve akılcı çalışmalar yapmalıyız.
Bunun yanında fay hatlarının üzerinde yaşayan bir toplum olarak bu afeti bir milat alarak, önemli dersler çıkarmalı, bu durumu fırsata dönüştürerek depremle birlikte uyumlu bir şekilde yaşamanın bilimsel temellerini oluşturmalıyız. Kentlerimizi depreme dayanıklı, daha insani ve ağırlıklı olarak yatay mimariye dayalı düzenli kentler olarak yeniden kurmalıyız.
Toplum olarak bunu yapabilecek enerji ve gücümüz vardır.
————————————————
Kaynak:
https://fikircografyasi.com/makale/depremde-temel-afet-yonetimi-konusunda-sahadan-gozlemlerim-ve-onerilerim