Cevapsız soruların, bitmez gibi görünen bir iç sıkıntısının elinde bunaldıysanız mühim bir derdiniz var demektir. Hiçbir söze ve ifadeye oturmayan bu dert yüzünden zaman zaman saçmaladığınızı, olanlara bir anlam veremediğinizi fark edersiniz. Kendinizi anlatmak istedikçe sonu gelmez bir ifadesizliğin tam içine düşersiniz. Bu derdi duyabilen sadece sizsiniz ve gönlünüz bu müşkül meseleyle alabildiğine doludur.
Söyler misiniz?
Kime dert yanabilir, kimlere bunun size verdiği sancıyı anlatabilirsiniz… Hiçkimseye… Kanınızla beraber damarlarınızda akan bu dert, bütün duygu ve düşüncelerinizi esir alan yine bu derttir. Böyle olmakla beraber kudretiyle sizi elinde bir oyuncak gibi çevirir durmaksızın. Artık bir iki yüzlü gibi âlemde yapayalnız, şaşırmış ve nereye gideceğinizi bilmez bir hâlde yaşarsınız. Hiç keyif alamadığınız bir hayat kuşatır sizi. Etrafınızın, kalbinizi bir türlü tatmin edemeyen şeylerle çevrili olduğunu, gönlünüz bazı şeylerden boşalmış bir hâlde giderek daha çok fark edersiniz. İnsanlarla verimli bir münasebet kurmada hayli zorluk çekeceğiniz bir süreç sizi bekler. Konuşmaktan kaçındığınız mevzuları sanki anlatılanları duymaktan hoşlanıyormuşsunuz gibi dinlemek mecburiyetinde kalırsınız biteviye.
Acıkınca bir şeyler yemek ister, doyunca yine bu dertle baş başa kalırsınız. Susayınca su içer fakat yine bu derdin kavurucu sıcaklığını içinizde duyarsınız. Bir ahbabın sohbetini özler fakat onun sözlerinde aradığınız devayı bulamayınca derin bir hayal kırıklığı hâli yaşarsınız. Bütün bunları size yaşatan içinizde ne olduğunu bilmediğiniz o derdinizdir.
Hemen her gün bu dert yüzünden tefekkürünüzde daha başka ufukları yoklarken önünüzdeki çukuru göremez ve tökezlersiniz. Kalkınca yine perişan bir hâlde derdinizle baş başa kalırsınız. Öyle bir derttir ki bu, kendine çare aranmasından pek hoşlanmaz, ifade edilmekten incinir. Onun kelimeleri sevmeyen hâlini, derdiniz hakkında konuştuğunuz hâlde kendinizi bir damla ifade edemeyince anlarsınız. Yine yorgun argın kendinize dönersiniz.
Aslında bunun bir dert olduğunu söylemek de yine kifayetsiz kelimelerin onun karşısındaki acziyetini ifadeden başka bir şey değildir.
Öyleyse bunun ismi nedir, cismi nasıl bir şeydir?
O ne bir cisimle ifade edilir ne de ona verilen isimler bu derdi ifadeye yeter! Dert deyişimiz de bu hudutsuz ve mahiyeti güç anlaşılır meseleyi güya yazıp söylerken anlatalım diyedir. Onun bu sıradan gibi görünen oluşları da harekete geçiren bir güç, yaşamın bizi bin bir çileye sevk eden özü olduğunu düşünürüm. Varlığın böyle bir derdi vardır. Fakat hiçbir ifadeye sığmayışı, onun günlük ve sıradan endişelere bürünüp öyle görünmesini kolay kılmaktadır.
Bütün bir insan hayatını ve insanlığın macerasını onun yönlendirdiğini söylemek belki mübalağa gibi gelebilir size. Ama derde devanın değil de sadece bir tüy gibi hafif ve uçmaya muntazır tesellilerin bulunabildiği bu dünyada işte o dert dediğimiz şey; düşünen, fikreden ve encamını mesele edinen bir insanın bütün bir iç âlemini doldurmakta, onu aramak için yaşayan dertli, mustarip, itminanı olmayan ve bazen korkunç ve bazen mükemmel bir varlık hâline getirmektedir.
Diğer bütün gelip geçici ve makyajlanmış şeyler; üzerindeki örtü kaldırıldığı vakit ancak ne olduğunu ele verdiği hâlde böyle bir derdin sahibi kimseler şeylerin mahiyetindeki gayeyi daha önceden sezerler ve en keyif alınacak zamanlarda bile bir ıstırabı derinden hissederler. Bu mustariplerin dertleri onları rahat bırakmaz ve bu hâller ehli dışında başka kimselerce anlaşılamaz.
Kadim metinlerde bu derde çâre olarak “rıza” ile yaşamak tavsiye edildiği hâlde bu da hakikaten çok zor bir meseledir. Fakat şunu da söylemek gerekir ki, derdine razı olanlar içinde, bir arayış hâlini yaşadıktan sonra bulanlar bu âlemde eksik olmaz. Onlar vardır ve hiçbir zaman eksik olmayacaklardır. Mihneti kendine zevk edinen, derdini seven ve ona razı olanlar hayatı bir gurbet fasılası olarak bilip kendilerini buradan göçüp giden bir yolcu gibi gördüler. Nihayet onları menzillerine yetiren de içlerindeki bu dertten başka bir şey değildi. Onlara göre dert dedikleri, dermanın ta kendisiydi…