Üzerimizde hakkı var mıdır, eşya dediğimiz varlıkların?
Canı yok diye, ya da yok mudur sahiden. Bir soran olmaz mı sana hizmet edenlere sen nasıl davrandın diye?
Küçücük el havlusu. Sanırım en az yir mi yıldır bizimle. Arkadaşları da var da dile bu geldi. Sözcü seçilmiş olabilir. Arkadaşları lacivert ve kırmızı. Her renkten sanırım iki tane. Çocukların ilk el yıkama talimlerinde havlularını ayırdığım zamanlarda Denizli Kale ilçesinde çalışırken almıştım. Yirmi koca yıl. Onlar büyüdü çoktan. Büyük büyük havlulara bornozlara geçeli ne çok oldu. Onlar büyüyünce bunlar mutfak havlusu olarak bana kaldı. Havlu diye kaldılar demek yoksa küçüklüklerinden neredeyse hiçbir şey kalmadı artık. Hep paylaştık sevdiklerimizle. Sevip sayıp hoş kullanarak. Bizdeki hizmetleri bittiğinde, vedalaşıp, tertemiz, ütülü, kokulu hediye ederek. Paylaşılan her güzel şey hediyedir bence. O kadar kutsaldır. Vermek de almak da emanet devir teslimidir ve hatrın hatrınadır sonuçta. Yirmi koca yıl. En az sekiz şehir, en az on ev. Onca mutfak. Onca sofra. Onca pişme. Her mutfak matbahsa bir derviş ocağınca.Keşke öyle olmuş olsa. Ne sofralar, ne misafirler, ne telaşlar şahidi sessiz hizmetkârlar. Soğuk, sıcak, yağ, kir, ıslak, kuru demeden hep elimde. Her sofra sonrası kirli sepetinde, sıcak sularla ağır programlarda makinede. Sonra ütüde. Sonra yine hizmette. Yıllar boyu. Mutfak masalarının tatlı kahve sohbetleri en can dostlarla belki hizmetlerinin en güzel ödülüydü. Az keyif yaşadıkları sessizce…
Şimdi hâlâ elimin altındalar. Ama gelmiş emeklilik vakitleri. Erimiş, yıpranmış belki yırtılmak üzere. Hâlâ gıkları çıkmıyor.
Hem sevdim hem katladım. Anılarımla birlikte. Bir kez daha koyacağım çekmeceye arkadaşlarının yanına. Kıyamayacağım daha uzunca vakit.
Ta ki onlar beni bırakıncaya dek.
Yeter ki razı ayrılalım, onlar benden. Ben onlardan. Belli ki bunlar başka el göremeyecek ama ayrılık yazgısı neyin üzerine olursa olsun hangi eşya, hangi canlı… Saygıyla sevgiyle hakkıyla hatrıyla olsun. Elden ele olsa da temizlik ve özenle olsun.
Olsun ki ömrü uzun olsun.
Tebessümle, sevgiyle, huzurla olsun.
Ne mutlu mal kıymetini can kıymeti bilenlere.
Emeğin ve hatıranın azizliğine hatır gözetebilenlere…
…
Rağmen
Rağmen ne güzel kelimedir az inat barındırır azda inat’a , inatçıya savaş…
Rağmenlere rağmen!
İnatla, merakla, azimle, enerjiyle, ‘yenile yenilene’…
Hâlâ zorlayabiliyorsanız hayatı, açabiliyorsanız kilitleri, görebiliyorsanız kapalı kapıların ardındaki ışık hüzmelerini, uzatabiliyorsanız başınızı o ışığa, incelip incelip kopmuyor, aksine daha sıkı düğümler atabiliyorsanız kendinize, rüzgâra bırakabiliyorsanız kokunuzu, yağmura sunabiliyorsanız tebessümünüzü, kara bırakabiliyorsanız sıcaklığınızı, soğutabiliyorsanız sevginizle öfkeyi, öfkenizi…
Çok çok seviyorsanız kaktüsleri, kirpileri! Dünü şükürle bırakıp geride, bugüne uyanıyorsanız umutla, her yarın huzur buluyorsa beklentisizliğinizde, ara ara sağa çekip, dinlenip soluklanıp çıkabiliyorsanız yine hayatın otobanına…
Sizde, size rağmen varsanız ya da size rağmen yok olmayı başardıysanız…
Bugünler dünlere, yarınlar bugünlere rağmen…
Galiba her şeye rağmen..!
Gelecek;
Daima huzurla gelecek.
Mutlulukla yaşanacak, mutsuzluğa rağmen.
Şükürle nihayet bulacak hayat romanınız.
Tüm sevgisizliğe inat sevginizin hatrına.
Rağmenler zayi edemeyecek sizi.
Yeter ki…
Düne rağmen kıymetini bilelim bugünün.
Az önceye rağmen şimdinin.
Ve kötülere rağmen iyilerin.
Kötüye rağmen iyinin.
Vefasızlığa rağmen vefanın.
Yokluğa rağmen varlığın.
Ölüme rağmen yaşamın.
Geceye rağmen gündüzün.
Minnetle…
Size rağmen sizinle.
Bana rağmen benimle…
Canan Aslan