“Ben, devlet nizam ve otoritesine saygılı, meşruiyetçiyim. Şahsımla ilgili yalan ve
iftiralardan yılacak karakterde bir insan değilim. Şahsıma yapılacak isnat ve iftiraların,
şerefli mücadelemden beni alıkoyacağını zannetmeyin. Devlet ve milletimize hizmet yolunda, hiç bir baskı ve edepsizlik beni yolumdan döndüremeyecektir.”
Gün Sazak /30 Temmuz 1977 /TBMM
Himmet KAYHAN
Gün Sazak, 2. MC Hükümetinin kuruluşundan sonra MHP Genel İdare Kurulu’nun yaptığı ilk toplantıda yaptığı değerlendirmede; “Ben, Bakanlık teşkilatını, gümrüklerin ve Tekel’in içinde bulunduğu durumu inceledim; Yolsuzluk, hırsızlık, kaçakçılık ağları her yeri sarmış. Rüşvet ve korku herkesi susturmuş. Şimdiye kadar hiç kimse bu çürümüşlüğe el atmaya cesaret edememiş. Durum bu… Ben heyetinizin bir karar vermesini istiyorum; Partimizin yöneticilerinden ve milletvekillerinden hiç kimse; yapacağımız personel hareketlerine müdahaleye kalkışmayacak. Karşılanmayan istekler için ısrar etmeyecek. Bürokrat arkadaşlarımıza hiçbir konuda baskı yapmayacak. Kısacası, Gümrük ve Tekel Bakanlığı’ndaki çalışmalarımıza partimizden hiçbir müdahale olmayacak. Sizler bu kararı vermezseniz, bu bakanlıkta benim yapabileceğim bir şey yok!..” der. MHP Genel İdare Kurulu Üyeleri oybirliği ile O’na destek olurlar.
Namık Kemal Zeybek’in Müsteşar Oluşu
Tarım ve Toprak Reformu Müsteşarlığı’nda Hukuk Müşaviri olan N. Kemal Zeybek, Bakan Gün Sazak’ın daveti üzerine görüşmeye gider. Alışılmış sözlerden sonra Gün Bey, tek cümleyle isteğini ifade eder: “Sizi müsteşarım olarak görmek istiyorum!” Zeybek, bir an suskun kalır; “Sağ olun Sayın Bakanım. Yalnız benim üstlendiğim ve şu sırada hazırlıklarıyla uğraştığım başka bir görev var. Siz, Sayın Türkeş’in fikrini aldınız mı?” “Evet, kendisiyle görüştük; size verdiği görevi, eğitim organizasyonu işini anlattı. Şimdilik ikisini birlikte yürütebileceğinizi düşünüyor.” Genç bürokrat için Gümrük ve Tekel Bakanlığı, çok
yabancı olduğu bir alandır. Bakan “Bu gün başla!..” deyince bu hıza biraz şaşırır. O sırada boş olan müsteşarlığa vekâlet eden Müsteşar Yardımcısı Yahya Benekay, halefine yolsuzluklar ve rüşvet alışkanlığının yaygınlığından bahseder: “Bu hastalığı kimse önleyememiştir. Onun için devlete zarar açmayan basit rüşvet olaylarını kovalamak, anlamsız bir çaba olur.” Bu söz, yeni müsteşar için çok şey ifade etmektedir.
Eksiklik Dediğin Bizim Güçlü Yanımızdır
Gün Bey, bazı bürokratlarla ve müfettişlerle sürekli görüşmeler yaparak bilgiler almaktadır. Bir akşam, Müsteşar Zeybek, açık yüreklilikle; “Efendim, ben kaymakamlıktan geliyorum. Şimdiye kadar yönettiğim insanlar; ilçedeki müdürler, jandarma karakol komutanları, orman şefi filan, bir de köy muhtarları. Merkezî yönetimde tecrübe eksikliğim olduğunu biliyorum…” Bakan’ın kahkahası onun sözünü yarıda keser: “Yahu, al benden de o kadar. Ben kimleri yönettim ki şimdiye kadar; şantiye şefleri, mühendisler, muhasebeciler.” Sonra gayet ciddî olarak devam eder: “Bak, merkezî bürokraside yıllarını eskitmiş olanlar var ya, biz onlara tecrübeli diyoruz; işte o adamlar, mevcut çarkların işleyişinde ve hâkim zihniyet içinde törpülenmiş insanlardır. Kalıpların dışına çıkamaz, çıkılamaz sanırlar. Teşebbüs yetenekleri dumura uğramıştır. Hiçbir şeyi değiştiremezler, yenileyemezler. Akıntıya uymak, onların karakterlerine işlemiş ve bir yetenek haline gelmiştir. Suya sabuna dokunmaktan çekinirler. Biz burada çok şeyi değiştirmek, düzeltmek için varız. Suya da sabuna da dokunacağız. Bu yüzden, senin eksiklik dediğin şey, aynı zamanda bizim güçlü yanımızdır…”
Gün Sazak ve sevgili Eşi Nilgün Sazak
Hem Çok Uysal, Hem de Çok Dik Başlıyım
Diyanet İşleri Başkanlığı Özlük İşleri Müdürü Rıza Selim Başoğlu, davet üzere Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak’ın, “Rıza Bey, siz personel müdürlüğü yaptınız, bu alanda tecrübelisiniz. Bakanlığımızın Personel ve Eğitim Genel Müdürü olmanızı istiyorum.” teklifini, Müsteşar Zeybek ve arkadaşlarının teşvikiyle ertesi gün kabul eder ve “Efendim, ben personel işlerinde yıllarımı geçirdim. Bazen yaptığımız tasarruflar, siyasî baskıyla ters yüz edilir. Bu çok sık başımıza gelmiştir. Bir tayin veya görev değişikliği yapıldıktan sonra, bundan dönülmesi; hem kurum içinde havayı zehirliyor hem de tepedeki yöneticilere güvensizlik yaratıyor. Onun için yapılan tasarruflardan dönmemeyi prensip kabul etmek doğru olur, düşüncesindeyim.” Bakan, “Bak Hoca, ben hem çok uysal, hem de çok dik başlı bir adamım. Doğruluğuna, haklılığına inandığım hiçbir işte geri adım atmam. Müsterih ol, birlikte yaptığımız işler doğru olacak ve doğru işlerden geri dönüş olmayacak.”
Dürüst Memurları Hassas Görevlere Getir
Bakan Sazak, Necati Can’ı Edirne Gümrük Başmüdürlüğü’ne tedviren tayin eder. Trakya Gümrükleri buraya bağlıdır. Bakan’ın kendisine verdiği talimat kısa ve apaçıktır: “Gümrüklerin durumunu en iyi sizler biliyorsunuz; Trakya gümrükleri yolgeçen hanı hâlinde, gireni çıkanı belli değil. Burada devlet düzeni değil, mafya düzeni işliyor. En kısa zamanda bunları temizleyip, her şeyi kontrol altına alacağız. Bunun için alınması gereken her tedbiri hiç çekinmeden uygula. Dürüst memurları hassas görevlere getirmek için bizden istediğin tayinler derhal yapılacak. Bütün sorumluluk sende, bütün yetkilerini kullan. Benim müdahale etmem gerekirse, gece gündüz beni ara. Allah yardımcın olsun…”
İstanbul’a Geldiğimde, Beni Karşılamaya Gelme
Tekel Kurumu 1977 yazında felç hâlindeydi. Tekel ürünlerinin yokluğu, tekel bayilerinin önündeki yüz iki yüz metre uzayan kuyruklar, açık karaborsacılık; herkesin gördüğü, içinde yaşadığı hallerdi. Tekel’de köklü bir değişime ihtiyaç vardı. Bu yüzden Tekel Genel Müdürlüğüne getirilecek olan bürokratın işi de son derece zordu. Bu zoru başaracağına inanılan Esat Güçhan, Müsteşar Zeybek tarafından davet edilir ve Bakan Sazak ile tanıştırılır. Tekel Genel Müdürlüğü teklifine tereddüt eden sonra bir dostu tarafından cesaretlendirilince ‘evet’ diyen Güçhan, İstanbul’a hareketinden önce Bakan’ın ilk talimatlarını almak üzere kendisini ziyaret eder. Bakan Sazak, açık ve cesaret verici bir tonda konuşur: “İşiniz zor, ama başaracaksınız, inşallah. Bütün sorumluluğu cesaretle üstlen ve bütün yetkilerini tereddütsüz kullan. Uygun bulduğun, doğru gördüğün her tedbiri al. Dürüst ve cesur memurlarımızı hassas görevlere getir. Yapacağın her işin başında tecrübeli insanlara danış, sonra kararı kendin ver. Benim yapmam gerekenleri çekinmeden benden iste. Benim adıma veya partimiz adına haksız, yersiz bir istekle karşılaşırsan yapma; baskı hissedersen bana haber ver. Bir şey daha: Ben İstanbul’a gelince, beni karşılamaya havaalanına filan gelme! Bana refakat etmek için görevin başından ayrılma, böyle işlerle boşa zaman harcama. Ben İstanbul’a gelirim, giderim; sen kendi işine bak. Görüşmemiz gerektiği zaman haberleşiriz. Allah yardımcın olsun…”
İstanbul Gümrükleri Başmüdürü Oğuz Anter
İstanbul Gümrükleri Başmüdürü Oğuz Anter’di. Ecevit’in imzaladığı kararnameyle bu makama getirilmiş olan, sosyal demokrat görüşlü bir bürokrattı. Gün Sazak’ın göreve başlamasından birkaç gün geçtikten sonra Özel Kalem Müdürü Hüsamettin Korkmaz, Oğuz Anter’i arar. Kendisine bir isim not ettirir ve bu memurun eski görev yerine verilmesi gerektiğini bildirir. Bu gümrük muayene memuru, Başmüdürün emriyle iki hafta önce başka bir göreve nakledilmişti. Başmüdür, sıkıntı içinde ne yapacağını bilemez. Daha dün uzaklaştırdığı memuru aynı yere iade etmek, kurum içinde kendisinin itibarını sarsacak bir işti. Ertesi gün bir telefon daha alır; İstanbul gümrükleri hakkında Bakan’a bilgi sunmak için Ankara’ya çağrılır. Bakan Sazak, kendisini nezaketle karşılar, yer gösterir, hal hatır sorar, sonra İstanbul gümrükleri ve gümrüklerin genel durumu hakkında başmüdürün kanaatlerini öğrenmek ister. Anter, gümrüklerdeki durumun iç açıcı olmadığını, önemli tedbirlere, düzenlemelere ihtiyaç olduğunu söyler.
Doğru İşlerden Dönmek, Yolsuzluğa Kapı Açar
Görüşmenin sonuna geldikleri anda Anter, bir konuda bilgi sunmak ister ve “Efendim, Özel Kalem’den, görev yerini değiştirdiğimiz bir muayene memurunun eski yerine iade edilmesi bildirildi. Rüşvetten soruşturulan bu memurun dosyası kabarıktır. Yaptığımız bu nakli geri alırsak, personelimiz üzerinde hoş olmayan etkiler bırakacağı kanaatindeyim. Bu bilgiyi size arz ettikten sonra, nasıl emrederseniz, öyle yaparız.” Bakan, “Sakın ha! Siz doğru olanı yapmışsınız. Devlet hayatında haklı ve doğru işlerden dönmek, haksızlığa, yolsuzluğa kapıyı açmaktır. Böyle çürükleri ayıklayacağız; hukukî sonuç alamadığımız durumlarda, sizin yaptığınız gibi pasif hâle getireceğiz.” der. O anda Anter, saygı dolu bir şaşkınlığın içindedir.
Rahat Ol, Göreve Devam Edeceksiniz
Bir gün İstanbul gümrüklerinde yaptıkları incelemeden sonra birlikte yemek yedikleri sırada, Bakan: “Oğuz Bey,” der, “Sizin hakkınızda bilinmesi gereken her şeyi biliyorum. Rahat ol, göreve devam edeceksiniz, birlikte çalışacağız…” O ana kadar, Bakan’ın kendisine gösterdiği sıcak davranışlara rağmen, bu gün yarın görevden alınmayı bekleyen Başmüdür, bu söz üzerine bir daha şaşkınlık geçirir, Bakan’a teşekkür eder ve gösterdiği güvene lâyık olmaya çalışacağını söyler. Oğuz Anter, Gün Sazak’ın Bakanlığı sona erinceye kadar İstanbul Gümrükler Başmüdürü olarak göreve devam eder. Aradan yıllar geçer, Müsteşar Yardımcısı Oğuz Anter, benzer bir olayla karşılaşır: Zamanın Gümrük ve Tekel Bakanı, rüşvet soruşturması sebebiyle yeri değiştirilen bir memurun eski yerine verilmesini emreder. Müsteşar Yardımcısı, bunun mahzurlarını anlatmaya kalkışınca Bakan hışımla çıkışır: “Ben ne emrediyorum, sen bana ne masal anlatmaya uğraşıyorsun!” “Efendim, ben sadece bunun uygun olmayacağını size arz ediyorum.” “Mademki sen, benim uygun gördüğümü uygun görmüyorsun, o halde benimle çalışamazsın!” Ve Oğuz Anter, görevinden alınır, müşavirliğe tayin edilerek kızağa çekilir. Oğuz Anter, sohbetlerinde bu iki olayı birlikte anlatır.
Kişinin Partisine Değil, Dürüstlüğüne Bakarım
Gazeteci Ülkü Arman, Gün Sazak’la yolculuk sırasında konuştuklarını ve onun üstünde bıraktığı etkiyi daha sonra şöyle ifade edecekti: “Yol boyunca gümrüklerden ve kaçakçılıktan söz etti. Kaçakçılığı önlemek için çok değişik tedbirler planlıyordu ve bunları ne pahasına olursa olsun uygulamakta kararlıydı. O gün, Gün Sazak’ın bilmediğim bir yanını keşfediyordum: Devlet adamlığı… Sonraki günlerde O’nun bu yanına dikkat ettim. Her konuşmamızda onu yeniden tanıyordum. ‘Ben beraber çalıştığım kişinin hangi partiyi tuttuğuna bakmam. Meselâ, filan bey için CHP’li diyorlar, doğrudur. Ama adam çok dürüst, üstelik işinde particilik yapmıyor. Bu adamın, başımın üstünde yeri var.’ Çok ender kişilerden duyabildiğimiz bu anlayış, olgun bir devlet adamının portresini kendiliğinden çiziyordu; hiçbir yoruma, hiçbir ilâveye lüzum bırakmıyordu…”
———————————————–
Bu yazı ilk olarak Yenises Dergisi’nin Ekim – 2017 sayısında yayımlanmıştır.