Din-Bilim İlişkisi

Tam boy görmek için tıklayın.

Bugün İslam coğrafyasında korkunç ve barbar olaylara rastlanmaktadır. S. Arabistan’dan–İran’a Somali’den-Myanmar’a-Yemen’e kadar birbirlerini yok etmeye çalışan farklı yorum sahipleri. İran gibi kadim bir coğrafyada bile hala onlarca insan vinçlerin uçlarında toplu idamlara götürülürken bizim medeniyetten, uygarlıktan söz etmemiz mümkün değildir.

*****

Prof.Dr. Haydar YAŞA

Bilim: Evrenin, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp birtakım deney ve yöntemler kullanarak ve gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgi.

Yöntemle elde edilen ve uygulamayla doğrulanan, her zaman ve her yerde geçerlik ve kesinlik nitelikleri taşıyan yöntemli ve dizgesel bilgi(1,2).

Diğer bir tanımla: Bilim, doğanın ve evrenin incelenmesidir. Nedensellik, merak ve amaç besleyen fizik, astronomi; deney, gözlem, düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik disiplinler bütünüdür.

Bilimin diğer tüm disiplinlerden en farklı karakteristiği, savunmalarını somut kanıtlarla temellendirmesidir. Ve bu da bilimi en güvenilir bir disiplin olarak günümüze kadar birçok alt dala bölmüş, insanların daha iyi yaşam koşullarına kavuşmasına, bilinmeyen olguları bulmamıza ve yeni şeyler öğrenmemize önayak olmuştur (1.2.3).

Din nedir?

Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum.

İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, Tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu.

Din, genellikle doğaüstü, transandantal, ve ruhsal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.

Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır.

Dinler tarihine bakıldığında farklı kültür, topluluk ve bireylerde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu, dinlerin mensupları tarafından her çağda coğrafya ve kültür değerlerine göre yeniden tasarlandığı görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla “yol, hüküm, mükafat” gibi anlamlara sahiptir(3.4).

Din bilimlerinin farklı alanlarında uzman olan pek çok din âliminin kendine özgü bir din tanımı vardır. Şimdiye kadar yapılan din tanımları normal bir kitap hacmini dolduracak kadar çoktur. Ancak bu din âlimleri ve sosyologlar dini kendi alanları açısından tanımlamışlardır. Örneğin konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Émile Durkheim, “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” demiştir. Durkheim bu tanımında, dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu esas almıştır. “Din; dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzudur.” diyen Ludwig Andreas Feuerbach ise din psikolojisi açısından bir tanım yapmıştır. Buna benzer birçok tanımı sıralamak mümkündür. Ancak bu iki örnek din bilimcilerinin din tanımlarının birbirinden ne kadar farklı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır(3.4.5).

Din ve bilim ile ilgili bu tanımlamalardan sonra bizim ve coğrafyamızın bu ilişkiyi nasıl düzenlediği veya nasıl düzenlemesi gerektiği üzerinde düşünmemiz gerekir.

Görülen tablo hiç iç açıcı değil. Hala bilim insanlarını kâfir, din düşmanı gibi gösteren odaklar, anlayışlar mevcuttur. Bu anlayışın yaşamdaki yeniliklere karşı olduğunu söylemekte fayda var.

Doğduğum köyün imamı 1980’lere kadar dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyor, yağışların ilahi bir şey olduğunu, buharlaşan yeryüzü sularının atmosferdeki ısı durumuna göre yağışa döndüğüne inanmıyordu. Kendisine deneysel olarak bunu ispatlayana kadar… Yatılı okulda okudum. Dolayısı ile yazları köyde bulunuyordum. “Muazzam bir köy. Silvan- Batman nehrinin kenarında Malabadi köprüsüne yakın mesafede Mezoptamya’nın tüm renklerini taşıyan bir coğrafya. Onlarca kuş ve diğer kara ve su canlı türlerinin yaşadığı bir habitat”. Tarımsal ilaçlama nedeni ile binlerce tür yok olmadan önce. Bir yaz gününde, Ağustos ayında 50⁰ C dereceyi geçen bir sıcaklık. İmamımıza dedim ki suyun buharlaştığını size göstereceğim. Hem de sadece bir kap su ile. İkindi namazına varmadan kaba koyduğum su buharlaşmıştı.

Batı uygarlığı ve Hıristiyan inancına sahip toplumlar Orta Çağda korkunç şeyler yaşamışlar. Din ve bilim arasındaki çatışmalardan bilim adamlarının derisini yüzerek ya da yakarak hunharca katleden toplumlardan bilim çağı toplumlarına geçiş yapabilmişlerdir. Kilisenin ve ruhban sınıfının hegemonik egemenlik anlayışını minimize etmiş ve laiklik ile de çok büyük bir oranda bu işi bir neticeye vardırmışlardır.

Ancak bizim ülkemiz, coğrafyamız ve İslam coğrafyası için aynı şeyi söylemek çok zor. Her şeyi öldürmeyi, yok etmeyi düşünen anlayış. İslam dinini fevkalade kötücül yorumlayan, özünün anlaşılmasını engelleyen bir anlayış vardır.

Ülkemizin genel hukuksal düzeni ile alakalı bir tartışmada eski devlet bakanlarından ve Meclis başkanlarından Sn. Cemil Çiçek şöyle bir anlayıştan söz etmişti: Bizdeki özgürlük problemlerinin temeli yasalarımızdan ve hukuk düzenimizden kaynaklanmıyor. Avrupa birliği uyum yasaları nedeni ile esasında hukuksal yasalar belirli bir standardın üstüne çıkmış durumdadır. (İdamın kaldırılması, Anayasa ve AİHM başvuru hakkının tanınması vs.) ‘Esas sorun hukuk bileşenlerimizin yasaları daha özgürlükçü bir anlayışla yorumlamak yerine daha negatif, bir anlayışla yorumlamalarıdır’ demişlerdi.

Aynı şeyi dinimiz yani İslam dini için de söylemek mümkün. Hiçbir ayette, peygamberimizin hadislerinde ve bizatihi yaşam tarzında, bilime ters, aykırı tek bir işaret bulamazsınız. Tam tersine bilime ve bilim insanlarına en üst düzeyde saygı gösterilmesi ve çalışmaları için gereken şartların sağlanması amaçlı bir yol izlediğini görürsünüz. Bilim insanı ile bir âlimle beraber olmayı, konuşma ve görüşmeyi kendisi ile yapılmış kadar önemseyip değer vermiş bir anlayış sahibidir. İlim Çin’de bile olsa öğrenilmeyi kılavuz edinen bir felsefenin kurucusu olmuştur.

Dolayısı ile bugünkü din anlayışımızdaki temel eksiklik yorumlardaki problemlerdir. Din âlimlerimizi çok daha iyi yetiştirmemiz lazım. Dinde hoşgörüyü, farklı yorum ve inançlara saygıyı esas alan daha entelektüel, dünyayı ve evreni daha iyi anlayan, yorumlayan ulemaya ihtiyacımız var. Sadece bizim değil tüm Orta Doğu coğrafyasının gereksinimi.

Bugün İslam coğrafyasında korkunç ve barbar olaylara rastlanmaktadır. S. Arabistan’dan–İran’a Somali’den-Myanmar’a-Yemen’e kadar birbirlerini yok etmeye çalışan farklı yorum sahipleri. İran gibi kadim bir coğrafyada bile hala onlarca insan vinçlerin uçlarında toplu idamlara götürülürken bizim medeniyetten, uygarlıktan söz etmemiz mümkün değildir.

Sonuç olarak: Yapılması gerekenler kolay değildir. Bugünün yerleşik anlayış ve düşüncelerini değiştirmek, ıslah etmek sanılandan daha güçtür. Ancak tüm entelektüel, uhrevi dünyamız bir daha bir daha düşünmeli. Din ile devlet, din ile bilim arasında Batı medeniyetinin yarattığı yapıya benzer bir düzenlenmeye gitmemiz gerekir.

Dini inancı, bütün zenginliği ile yaşama ortamı sağlanmalı. Bilim özgür olmalı, hiçbir güç odağının egemenliği altında olmamalı, kendini özgürce ifade ve icra edebilmelidir.

————————————–

Kaynak:

https://www.akademikakil.com/din-bilim-iliskisi/haydaryasa/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen