Din(İslam) geleneklerin ve irtica’nın düşmanıdır. Bir çok kimse geleneklerin ve irtica’nın dinden kaynaklandığını kabul eder, inatla savunurlar. Oysa durum hiç te onların kabul ettikleri gibi değildir. Çünkü böyle kabul edenler, dinin mahiyetini bilmeyenlerdir. Bu makalede böyle düşünenlere cevap vermek istiyorum.
Önce şu hususun altını çizmek gerekir. Din ile yaşanmış, yaşanmakta olan beşeri, tarihi gerçeklikleri birbirine karıştırmamak, ayırdetmek durumundayız. Yani ilahi olanla insani olanların farkına varmak zorunludur.İlahi olanla insani olanı değerlendirirken, beşeri realiteden hareketle dine varılamaz, din hakkında hüküm verilemez. Doğrusu, İslam’dan hareketle beşeri realiteye bakmak ve değerlendirmektir. İnsanın en büyük yanılgısı ve sorunu buradan kaynaklanmaktadır. Beşeri realite, insanlığın halleri İslam’ın önünde en kalın ve aşılmaz bir perde gibi olmuştur. Yani halkın halleri hakk’ın kelamı önüne geçmiş ve kelamı kapatmıştır. Yapılacak iş ise önce Hakk’ın kelamını doğru anlamaktır. Bu bağlamda “ gelenekler” ve “ irtica” tamamen beşeri, insani tutumlar, davranışlar, fiillerdir. Yani ilahi değildir ve kabul edilemez. Özellikle “ irtica” kavramı tamamen insani bir akıl tutulması ve hatta akıl hastalığıdır. İrtica, geriye dönüş, eskiyi isteme, eskiye dönme yoludur ki insanın doğru düşünememesi, zamanı şaşırması, anokronizme düşmesidir.
Şimdi dinin söylediklerine bakalım: Din, Allah’ı tanıtırken 3/2 ayette: “ Kendinden başka hiç bir ilah olmayan Allah, diri, canlı ve kendinden varolan ve bütün varolanlara hayat kaynağı olandır.” Diye tanıtıyor. Ve din, Allah’ın yaratma faaliyetlerini, fiillerini, kanunlarını da şöyle ifade ediyor: Rahman 29: “ O, Allah ki her an sürekli yaratma faaliyetleri halindedir.” 9/5: “ Allah, her şeyi kendi ilmiyle yaratmaktadır.” Evet’ Allah her an, her şeyi kendi ilmine göre yaratma halindedir. İşte bu mutlak varoluş gerçeğini din, insanın aklının önüne koyar ve aklın bu ilahi düzene göre uyumlu yaşaması gerektiğini vurgular. İslam olmak demek, dindar olmak demek, Allah’ın kanunlarıyla uyumlu yaşamak demektir. 2/242 ayette şöyle söylenir insanlığa: “ Allah, aklınızı kullanmanız için kanunlarını size böyle açıklamaktadır.”
Dinin en önemli işlevi aklın önünde ışık olması, akla yol göstermesi, aklın önündeki engelleri kaldırmasıdır ki insan madde mahzeninde, mağarada yaşar gibi yaşamamasıdır. İnsan eğer dinden ışık almazsa, madde mahzeninde her türlü akıl hastalığına tutulur ve adeta hayvanlar gibi bir hayat sürer ve bunun farkında bile olmaz. Çünkü Kur’an’ın ortaya koyduğu tüm ilke ve değerler ; iyilik, doğruluk, yücelik ve güzellik ilham den değerlerdir. İnsan dünya hayatında bu değerleri gerçekleştirmek durumundadır.
Kur’an’ın insanın bu değerleri gerçekleştirebilmesi için en önemli işlevlerinden biri de aklın önündeki engellerden biri olan gelenekleri yıkmak istemesidir. 2/170: “ Onlara :” Allah’ın indirdiğine uyun ! “ denildiğinde “ Hayır, biz atalarımızın gittiği yola uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey düşünmeyen, bilmeyenler, doğru yolu bulamamış kimseler olsalarda mı?”
30/58: “ Andolsun ki biz bu Kur’an ‘da insanlara her çeşit misali getirip anlattık. Onlara bir ayet geldiği zaman inkar edenler : “ Siz bizim geleneklerimizi iptal edenlerden başka bir şey değilsiniz.” Derler.” Bu ayete dikkat buyrunuz, gelenekleri bizzat iptal eden Allah’tır.
Öte yandan geçmişe takılma, irtica’yı reddeden de yine Kur’an’dır.
2/141: “ Onlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onlardan sorumlu değilsiniz.”
İrtica bir anlamda zihin kayması, atalara takılma, onları fetiş haline getirmedir. Şu kadar varki Kur’an, dini ve ahlaki bir çağrıdır. Ahlak hiç bir zaman değişmez. Çünkü insan doğası değişmezdir. Gelenekler ve irtica, insanların ürettiği sorunlardır. Dinden kaynaklanmaz. Dini gelenek ve irtica olarak anlamak, dini anlamamaktır. Dini, gelenekler uğruna feda edenler insanlardır. Gelenekleri dinleştirenler insanlardır.Allah’ın dini değildir. Maalesef din, cahillerin elinde bu hallere geliyor. Son söz de İkbal’in “ Cahillerin elinde din, ineğin önüne konmuş yasemin gibidir.” Hüseyin Atay da diyor ki: “ İslam’da gelenek yoktur, gerçekler vardır. Geleneğe uyulmaz, gerçeklere uyulur.”