Bunda herhangi bir sorun da yok!
Neden? Bilim seküler bir akivitedir.
Ölçülebilir tartılabilir nesnel fenomenlerle ilgilenir.
Neden ve niçin sorusunu sormaz! Artı; bilim ilim değildir. İlmin bir alt kümesidir.
– Din ise tarihseldir. Amaç, erek /gaye temellidir. Örneğin dünyayı araştırmaz! Dünyanın niçin var olduğundan bahseder. İnsanın nasıl yaşadığından değil, varoluş gayesinden bahseder.
-Kur’an’da modern bilime aykırı hususlar olabilir mi?
Pekala olabilir! Zira Kur’an asla bir bilim ve teknoloji kitabı değildir!
Kur’an’da bilime aykırı hususlar varsa ben o kitabın neyine inanayım? Ya da modern bilimden habersiz bir tanrıya neden inanayım? diyenlere bir kaç kelam edeyim.
Kur’an bir hitaptır! Bu hitabın bir muhatabı vardır. Bu muhataplar 1500 sene öncesinin insanıdır. Bir coğrafyanın, kültürel zeminin çocuklarıdır.
Haliyle ilahi hitap; tarihin belli bir döneminde, dünyanın belirli bir coğrafyasında yaşayan Araplara hitap etmiştir. Onların algılarını, kültürlerini, bilgilerini, hatta kozmolojilerini esas almıştır.
Kur’an’ın Arapça inmesi demek, her kavme kendi diliyle seslenmesi demek tam olarak budur. Bu nedenle vahyi en iyi anlayanlar vahyin ilk muhataplarıdır.
Mesela; Kur’an’da “Dünya” bildiğimiz “yer küre/ earth” olarak kullanılmaz. Genellikle ahiretin mukabili olarak “dünya hayatı/yakın hayat” olarak kullanılır.
Yeryüzü anlamında “arz” kelimesi kullanılır. Çoğulu “arazidir” Ki “arz; “düz ova, arazi, yüzey” anlamındadır. Çünkü Arabistan platosunda, o devirde yaşayan insanlar dünyayı düz olarak biliyorlardı.
Kur’an; “Güneşin battığı yer” deyiverir mesela. Tam olarak söz konusu bu kozmolojiye uygun olarak! Mesela Abdülaziz b. Ba’z, Useymin gibi Suudi alimler dünyanın hareketsiz, sabit (geosentrink) olduğuna dair onlarca ayet bulurlar!
Mesela Birûnî, dünyanın küresel olduğunu söylemekle birlikte (Aristo’ya itimad ederek) hareket ettiğini, döndüğünü söyleyememiştir.
Mesela; “Biz dünya semasını yıldızlarla donattık” der Kur’an.
“Semaü’d-dünya” tam olarak “dünya/yakın sema” demektir. Sema ise; “tavan, dam, çatı” demektir. Sema uzay demek değildir.
Yani Yerküreye en yakın semayı /göğü Biz yıldızlarla donattık!
Oysa yıldızlar yakın semada değildir! Hatta bütün uzay yıldızlarla doludur.
Ayet devamında; Biz yakın semayı donattığımız yıldızları da “hârûcûmen li’ş-şeyâtîn /şeytanları taşlamalık” yaptık deyiverir.
Yani yıldızların şeytan taşlama ile ne alakası olabilir?
Görüldüğü üzere Kur’an yıldızlardan bambaşka amaçlar doğrultusunda bahseder.
Yıldızlardan geleceği tahmin etmeye çalışan müneccimlere şeytan deyiverir. Çünkü bu astrologlar insanların kaderini, yıldızların belirlediğine inanıyorlardı. Yıldızlara tapıyorlardı.
Taptıkları yıldızları, bu şarlatanlara fırlatırız vs. anlaşıldı mı şimdi?
Vahyin amacı; bize genel coğrafya, astronomi, kozmoloji dersi vermek değildir!
Hakkarili çobana Japonca hitap etmek ne kadar abes ise,
Mekke Vadisindeki insana 21. yüzyılın bilimiyle hitap etmek de o kadar abestir.
Dört işlemi zar-zor bilen insana, trigonometri, diferansiyel hesaplarından bahsetmek o kadar abestir.
Vahiy muhataplarının ortalama bilgisini alarak “yedi göğü, yedi yeri kim yarattı” der! Amacı dünyanın kaç kat olduğunu haber vermek değildir. Araplar bunu zaten böyle kabul ediyorlardı. Vahyin amacı bambaşkadır. Yaratıcı’nın kudretine, azametine dikkat çekmek! Yeryüzünde tıkır tıkır işleyen bir düzene vurgu yapmaktır.
Bilim öğrenecekseniz gidin seküler üniversitelere! Orada Allah’ın yarattığı kainatı inceleyin, araştırın, O’nun eşsiz ilmini, kusursuz tasarımını görün. Astronomi öğrenecekseniz teleskoplara, radyo teleskoplara, ya da bu konunun uzmanlarına baş vuracaksınız.
Allah’ın insanı ve bu dünyayı yaratmadaki maksad ve muradını öğrenmek istiyorsanız, açın ilahi kelamın sayfalarını!
Kur’an aktüel bilgi vermeyi amaçlamaz.
Bilinç inşa eder! Dünyaya buradan bak der.
İnsan olmanın ağır mesuliyetini hatırlatır.
O bir öğüt ve hatırlatma kitabıdır.