Ömer AĞAÇLI
İnsanoğlu doğduğu zaman en temiz, saf ruh halindedir. Onun nefsinin durumu da safiyededir. Daha sonra dünya hayatında, dünyanın koşulları çerçevesinde koşullanarak nefsi kirlenir ve ne kadar kötü huy varsa öğrenerek yaşamaya başlar. Ve hatta en alt nefs seviyesine iner. Buna Kur’an “ esfeli safilin” diye isim koyar. Nefs ne kadar kirlenirse Allah’tan da o kadar uzaklaşmış olur. Allah ile özdeki bağını da koparmış olur.
İşte bu noktada, her peygamber insanları yeniden Allah’a bağlamak üzere devreye girmektedir. Din kavramının da anlamı burada ortaya çıkmaktadır ki din, bağlanmak, bağlamak, insanın özüne doğru, hayat kaynağına doğru yönelmek anlamına gelmektedir.
Bu kadar girişten sonra şimdi Kur’an’a dönelim. Kur’an mutlak hakikati açıklayan tek kaynaktır. Kur’an Allah’ı tanıtır. O’nu isimleri, sıfatları ve fiilleri bağlamında… Ve arkasında tanıttığı Allah’ın nasıl bilineceğine ilişkin usul ve esasları yani din kurallarını ortaya koyar. Kur’an!a göre var oluş; Allah’ın fiilleriyle zahir oluşudur.İnsan ise Allah’ı bilmek, ona ibadete etmek ve kulluk etmesi için yaratılmıştır.
51/56:” Ben, insanları beni bilsinler ve bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Hz. Muhammed, son peygamber olarak Allah’a giden manevi yolu en kamil anlamda açmıştır. Ve ardından inananları Allah’a davet etmiştir.
12/108:” Yolum basiret üzeredir. Ben ve bana uyanları aynı yola davet ediyorum.” Diye nasıl kulluk edileceğini de göstermiştir.
İnsan merak eden bir varlıktır aynı zamanda. Allah nedir? Sorusunu zihninde sorar. Bu onun hakkıdır da. Fakat Allah’ın ne olduğu aklın ve zihnin işi değildir, insan bunu kendi donatılarıyla algılayamaz. Bu sorunun cevabını ancak din verir. Yani vahiy…Kur’an, Allah’ın mahiyetine şöyle işaret eder. “ 3/2: “ Kendinden başka hiç bir ilah bulunmayan ALLAH,canlı (diri, yaşayan) olan, kendinde var olan ve bütün yaratılmışlara hayat verendir. Hayat kaynağı olandır.”
Bundan sonra söyleneler artık kula aittir. Allah’ın kulları olan insanlar bu ayetlerden ne anlamışsa onları söylerler. Ama işin hakikatini yine sadece Allah bilir. İnsanlardan zuhur eden din alanındaki her türlü bilgi, söz , kulların anlayışlarından ibarettir. İnsan mutlak olanları bilemez.
Biz de tamamen kendi anlayışımız söylüyoruz. Evrendeki hayat, aslında O’nun hayatıdır. İnsanların hayatı da O’nun desteği, inayeti ile ortaya çıkanlardan başka bir şey değildir. Şu kadar ki yaratılmış olan hiç birşeyin kendi varlığı yoktur. Bütün varlıklar O’nun desteği ile ortaya çıkanlardan ibarettir, diye düşünüyoruz.
Din, işte bu hakikatten ortaya çıkmaktadır. İnsanın özü ile bağlı olduğu, hayat kaynağı olan Hakk’ın bilmesidir. İnsan dünya’da dünya nimetleriyle ilişkilerini artırarak, onlara nefsini kaptırır ve böylece özünden uzaklaşır, savrulur. Kur’an bu savruluş halini “ FITRAT DAİRESİ” diye ifade eder. İslam, fıtrat dairesinin dışına çıkan insanı yeniden fıtrata dönmesinin adıdır. Özü ile bağlı olduğu, hayat kaynağı olan Allah’a dönüş, yeniden onunla bağ kurmasıdır.
Allah’ın bilimesi ve ona dönüş, ona yaklaşmaktır aslında. Ancak Allah’a yaklaşmak, yaratılmış olan nesnelere yaklaşmak gibi olmaz. O’na yaklaşmak nefsin kötü huylarından kurtulmakla olur. Yani ahlak ile. Nefsin kötü sıfatlarından kurtulan insan Allah’ın olgunluk sıfatlarıyla sıfatlanarak ona yol bulabilir. Hz. Muhammed “ ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ.” Diye nefsin kötü sıfatlarından soyunulmasın söylemiştir. Bu hal, iradi bir haldir ve tercih meselesidir, doğal bir ölüm değildir. Nefsinden kurtulan insan Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanarak Allah’a yaklaşabilir. Kur’an’da “ ALLAH’IN BOYASIYLA BOYANIN” ayeti bu hali anlatır.
2/138:” ALLAH’IN BOYASIYLA BOYANIN. ALLAH’IN BOYASINDAN DAHA GÜZEL BOYASI OLAN KİMDİR?”…
Sufi yolu takip edenler bu halleri “ Allah’a benzemek “ diye ifade ederler. Allah’a yaklaşmak ancak manevi olarak gerçekleşir, maddi ve fiziksel değildir. İnsan, Allah’ın ne olduğunu ancak Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanarak, tecelli yoluyla müşahede edebilir ki bu haller, nefsin ruhun kutsal hakimiyetine girmekle olur. Nefsi ruha tabi kılmak ise ahlakın ta kendisidir. Ruhun sıfatları, Allah’ın sıfatlarıdır. Ahlakın kaynağı ruhtur. Ahlakı başka yerlerde arayanlara şaşıyorum. Ruh ise Allah’a en yakın mertebede ulvi cevherdir.
Kur’an, ruha yol gösteren manevi bir rehberdir. Ruhun en alt seviyesi olan nefsin, nefsi safiye olan en üst ruh mertebesine yükselebilmesi için ruha yol göstermektedir.
91/9:” Nefsini arınsıran kutuluşa erer.” Nefsin, saf ruh haline gelebilmesi “ nefsi arıtmak “ olarak ifade edilmiştir.
DİN, NEFSİN SIFATLARINDAN; RUHUN SIFATLARINA HİCRETTİR. İSLAM OLMAK, NEFSİN DİNİNDEN ALLAH’IN DİNİNE DÖNÜŞTÜR, HİCRETTİR.
KUR’AN’A BAKINIZ; NEFSİN KÖTÜ HUYLARIYLA, ALLAH’IN OLGUNLUK SIFATLARINI SAYDIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ. DİNİN YASAKLADIĞI NEFSİN SIFATLARI; YAPILMASINI İSTEDİKLERİ DE ALLAH’IN SIFATLARIDIR.
İNSAN, NEFSİN KÖTÜ HUYLARIYLA CEHENNEM DE YAŞAR. RUHA YAKLAŞTIKÇA CENNETE DOĞRU YOL ALIR.
Son söz: 18/29 ayette bildirildiğidir. “ Hakikat, Allah’tan gelenlerdir. İsteyen inansın isteyen inkar etsin.”
Mülk 10:” Aklını kullanmayanlar, cehenneme düşerler.”…