Necdet BAYRAKTAROĞLU
Yüce Allah, maddi ve manevi birçok nimetler sunduğu insana da yaratanını tanımasını, buyruklarına uymasını, O’na ibadet ve itaat etmesini istemiş, ona gösterdiği yolda yürümek sorumluluğunu da yüklemiştir. O’na iman etmenin, ibadet etmenin yollarının nasıl olacağını gösteren vasıta olarak da dinler indirmiştir. Bu dinler içinde, en son gönderilen ve kıyamete kadarda devam edecek olan kutsal din, İslam Dinimizdir. Kuranımız Ali İmran Suresi 19. Ayetinde: “Doğrusu Allah katında din, İslam’dır…”diye buyrulmuştur.
Yüce Allah, dinini anlatacak, yayacak ve aydınlatacak insanlara peygamberler de görevlendirmiştir. Bu peygamberlerden birisi ve sonuncusu olan İslam dinimizin Peygamberi olan “Hz. Muhammed”dir. Kuranımız Enbiya Suresi 107. Ayetinde Hz. Peygamber Efendimiz için “Biz seni tüm âlemlere rahmet olarak gönderdik” denilmektedir. Ayrıca insanlara, inancını yaşaması ve ibadet etme yollarını ve hayatında yapması gereken görevlerin nasıl olacağını gösteren vasıta olarak da kitaplar göndermiştir. Bu kitaplar içinde Hz. Peygamberimiz vasıtasıyla en son gönderilen kerim kitabımız “Kuran”dır.
Din, tarihin bütün devirlerinde ve gelmiş, geçmiş bütün toplumlarda daima mevcut olmuş ve her dönemine bakıldığında, dinsiz toplum olmadığı görülmüştür. İnsana hitap eden din, insanla beraber var olmuş ve farklı anlayış ve uygulamalarla devam ede gelmiştir.
Din, insanın doğuşu ile birlikte hayatına giren bir duygu ve inançtır. İnsan, yapısı beden ve ruhtan ibarettir. Bedeni ihtiyaçlarını maddi şeylerle karşıladığı gibi, ruhi ihtiyaçlarını da dinle karşılamaktadır. Zaten insan, varlığının devam ettiği günden itibaren, her zaman ve her yerde kudretli ve yüce bir varlığa sığınma, güvenme ve yardım isteme ihtiyacı duymuştur. Bu sığınma ve inancını da din ile karşılamıştır. Bu inanç konusunda Kuranımız Zumer Suresi 3. Ayetinde: “İyi bil ki, halis din ancak Allah’ındır”denilmiştir.
Din insanları inanç, duygu, düşünce, anlayış ve alışkanlıklarda birleştiren, kenetleyen bir olgudur. İnsanların manevi hayatlarına anlam, güç ve yön veren, faydalı işlere sevk eden, insanı içten kuşatan inanç, zenginlik ve disiplin veren bir değerdir. Kutsal olan bu değerler inanç, ibadetler ve uygulamaları ile hayatımıza girer. Bütün bunlar Yüce Rabbın hükmüdür ve bizden de yerine getirilmesini istemektedir. Kuranımız Yusuf Suresi 40. Ayetinde: “Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. dosdoğru olan din işte budur. ama insanların çoğu bilmiyorlar”diye ifade edilmektedir.
Din inanma ve yaşamadır. İnsanı mutlu etmeyi hedef alır. Hayatı düzenli hale getirir. İyi, doğru, kötü ve yanlışa dair hükümlerin öğretilmesini sağlar. Aykırı değişimlere karşı korur. Ferdi, aileyi ve toplumu, kurumları ve içtimai hayatı düzene sokar ve kalıcı güven verir. Dünya ve ahiret hayatımıza dair bilgi verir, yol gösterir ve uyarır. Bu sorumluluklarımızı yerine getirmemiz için, dinimizi okumamız, düşünmemiz, anlamamız ve anladıklarımızla da, aklımızı kullanarak yaşamamız gerekir. Dini öğrenme ve anlama Alak Suresi 3 ve 6. Ayetinde:“(Ey Resulüm) Yaratan Rabbinin adı ile oku!… Sakın okumazlık etme!” diye belirtilmektedir. Peygamberimize inen din “Oku”emriyle başlamaktadır. Bu emir, sadece Peygamberimiz verilen bir emir olmayıp, bütün insanlığı ilgilendiren bir emir olduğunun şuurunda ve farkında olunmalıdır.
Yüce Allah’ı, Peygamberi Hz. Muhammed’i ve kerim kitabı Kuran’ı okuma, öğrenme, bilme ve anlama ile olur. Öğrenmek ve anlamak bir düşünme ve kavrama işidir. Düşünmede bir akıl işidir. Düşündükçe akıl çalışır ve bilgi kazanır. Ezberlemekle veya duyarak, bakarak din öğrenilmez. Ezberleme bir akıl ve düşünce işi değildir. Düşünülmezse akıl körleşir, çalışmaz ve köleleşir. Böyleleri sadece bakar ve duyarlar, söyleneni beller ve yaparlar. Kuranımız Zumer Suresi 9. Ayetinde: “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri (düşünenler) anlar”diye buyrulmuştur.
İslam dini, putperest inançların ve katı geleneklerin, kan davalarının ve cehaletin yaşandığı Arabistan topraklarında yaşayan insanlara inmiştir. Bu dini, Hz. Peygamber, kendisine gönderilen rehber Kuran’la, ilk önce gizlice yakınlarına anlattı. Sonra açıktan yaymaya başladı. 23 yıl gibi kısa zamanda Arap Yarım adasında ve komşu ülkelerde yayılmasını, gelişmesini sağladı. İslam devleti kuruldu ve lideri Hz. Peygamber oldu. Diğer ülkelerin liderlerine yazdığı mektuplarla onları ikna ederek, hoşgörülü ve adaletli yaklaşımı ile yayılmaya hız verdi. Daha sonrada İslam, dünya dini olacak şekilde, bütün dünyada etkisini gösterdi.
İslam, Allah’a teslim olmak, boyun eğmek ve itaat etmektir. Öncelikle Yüce Allah’a inanmaya davettir. Kuran’a göre İslam ise, Kişinin kendisini yalnız Allah’a teslim etmesi, O’na kul olması ve O’na ibadet etmesidir. İslam’ı benimsemiş erkeğe “Müslim”,kadına ise “Müslime”denir. İslam, böylece inanlarına belirli bir kazanım olarak bu kimlikle hayatına anlam verir.
İslam dini, insanlar için önemli değerler olan inanç, ibadet, ahlak gibi temel prensipleri hayatın içinde kabul eden evrensel bir dindir. Yüce Rab kullarına en uygun din olarak İslam’ı seçtiğini beyan etmiştir. Maide Suresi 3. Ayetinde: “Bugün size dinini ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim”diye buyurmuştur. Böylece Yüce Allah insanın aklını, dini ile birlikte gönderdiği Peygamberi ve kerim kitabı Kuran ile desteklemiştir.
İlk Türklerde din olarak milli geleneklerine bağlı olarak tek tanrı (Gök-Tanrı) inancına dayalı bir anlayışa inanıyorlardı. Gök-Tanrı Türk milletinin hayat ve geleceğine egemen bir ulu varlık idi. Yalvarışlar, dualar onun için yapılır. İnsan ruhuna yaşam gücü veren Gök Tanrıdır ve yaşam kaynağını ondan alırlar. Ayrıca, bütün alemin iyi ve kötü ruhların etkisi altında olduğunu belirten ve Şamanlık adı verilen bir anlayışa da inanıyorlardı. Şamanlık, Türklerde bir din değildi. Cincilik, sihirbazlık, büyücülük gibi bir uygulamanın adıdır. Türkler tabi bir inanışa sahipti ve töreye riayet ederlerdi. Kutadgu Bilig’de: “Tanrı kadirdir, adildir ve gerçek töreyi koyan odur”diye bahsedilmektedir.
Türkler, İslam dinine gelinceye kadar hareketli ve disiplinli dünya hayatlarına, hiçbir dini karakterlerine uygun bulmamışlardır. Türkler, İslam için yaratılmış bir millet olarak İslam’ı kabul etmeye hazır olarak beklemişlerdir. Türklerin İslam’ı kabul etmeleri İslam Devletleri ile savaş ve barış hallerindeki münasebetlerde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Türkler, Müslümanları görüp onlarla buluştuktan, onları dinleyip ve İslam’ın yüceliğini akli ve mantıki bir din olduğuna, milli değerlerine, hayatına, karakterine uygun olduğunu anlayınca inanç olarak kabul etmişlerdir.
Türkler İslamiyet’i kabul etmeleri ile varlıkları, gelecekleri ve milli ve manevi değerleri güçlenmiştir. Milli değerleri İslam’la yücelmiş, ideallerine kuvvet kaynağı olmuştur. İslam Dininin, Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra, Türk tarihinde ve toplumunda çok şerefli ve önemli bir yeri olmuştur. İslam dünyası geleceğinde Türkler, bir lider millet olarak kurtarıcı, koruyucu ve taşıyıcı ve yayıcı görev üstlenmişler, “İlay-ı Kelimetullah”(Allahın adını yüceltme) ideali ile çalışmışlardır. İslam âleminin fikri, idari, siyasi, askeri ve sosyal ve iktisadi bakımından dünyada hakimiyetini sağlamışlardır. İslam dini Türkler sayesinde, yayılıp ve etkin olmasına, ihtişamına kavuşmuş, bu din uğruna Türkler, malları ve canları ile cihad etmişler, İslam düşmanlarına karşı kale olmuşlardır.
Din eğitimi ailede başlar. İlk olarak dinini çocuklar ailede öğrenir. Bu nedenle dinin öğrenilmesinde en büyük pay aileye düşer. Aileden sonra daha bilgili, aydınlatıcı ve planlı ve programlı, uygulamalı olarak, dinin esasları ve yaşam biçimi doğru bilgiler öğretilerek, yetişmekte olan yeni nesillere eğitim kurumlarında verilir ve inanç duyguları ve dini hayatları güçlendirilir. Çünkü, inanç ve ahlaki kurallar gençlerin hayatlarını ve ilişkilerini güçlü tutar.
Bilgili din, bilgili iman ve inanç Yüce Allah katında makbuldür. “Elhamdülilllah Müslüman’ım” ve“İslam dinine inandım” demekle din sahibi olunmaz. Bu bir temenniden ibaret kalır. Dini ve tarihini aslına uygun şekilde öğrenme, yararlanma, uyum sağlama gerekir. O zaman bilgili ve inançlı din kalpte yaşar. İnandık diyenler değil, inandığını yaşayanlar inançlıdır. Dini inanç, ibadet ve ahlaki gibi her alandaki dinin bilgi ve hükümleri öğrenmeli ve hayatımıza geçirilmelidir.
Din toplum içinde çıkabilecek çatışma, olumsuzluk ve anlaşmazlıkları önlemede önemli rolü vardır. Bir disiplin ve kontrol olarak, tolumu birlik duygusu ile ayakta tutar. İnsanların ruhsal yapılarında karşılaştığı ve yaşadığı yalnızlık, çaresizlik, korku ve üzüntü, hastalıklar, bela ve musibetlerde din, bir ümit kapısı, teselli ve güven ocağı, sığınağı olur. Din, toplumları ve milletleri geliştiren, yükselten ve toplumsal hayatın şekillenmesini ve değişmesini sağlayan bir nizamdır. İyilik, doğruluk, sevgi ve saygı, birlik ve beraberlik, kardeşlik, barış, huzur gibi önemli değerleri taşıyan din, sağlıklı bir toplumun gelişmesine katkı sağlar. Büyük medeniyetler ve milletler hep dinin etkisiyle ortaya çıkmıştır. Din toplumda ne kadar güçlü ise, toplumda bütünlük, üstünlük ve ilerleme o kadar kuvvetli olur.
Yeni bir yaşam ve dünya anlayışı, bütün toplumlarda ki dinin yapısını, uygulamalarını ve inanç değerlerini, etkileyecek şekilde değişime sokmuş bulunmaktadır. Son yarım asırda başlayan sanayi, teknoloji, endüstri ve bilgisayar, elektronik ve iletişim çağında, toplumun modernleşmesi ile dini inanç ve değerlerin yaşanmasında büyük zafiyet olduğu görülmektedir. Geleneksel din anlayışında, dinin kurumsal niteliği etkisini kaybetmektedir. Dindeki ibadet ve vecibeler, geri plana bırakılmış veya şekil ve gösterime dayalı hal almış, özden ve gönülden yaşanılan dini hayat bozulmaya başlamıştır. Dinin toplum hayatının çeşitli alanlardaki etkisi, her geçen gün azalmaktadır. Yeni din anlayışlarının, mezheplerin, cemaatlerin, gurupların ortaya çıkması, dini Kuran özünden ve anlayışından uzaklaştırmaktadır.
Ayrıca moda ve adetler, yanlış yaşama ve yanlış gelenekler dini inancı fiilen zayıflatmaktadır. Televizyon, bilgisayar, internet ve cep telefonları, toplumu ve insanları kuşatmış, ruh dünyalarını bozmuş, dini inanç değerlerini zedelemiştir. Teşvik gören ferdi zevk, arzu ve benlik, menfaat duygularının artması ve batı hayatına özen, dini hayat ve inancı geri plana bırakmıştır. Dine ilgisizlik başlamış, her geçen günde artmaktadır. Özellikle gençler dini bir boşluk içindedirler. Manevi boşluğu batıl bir yolla doldurmaya çalışmaktadırlar. Yanlış inanç ve düşüncede ve arayış içinde bulunmaktadırlar. Aile, okul, toplum ve devlet gençlerin din ile ilgili bu sorunlarını göz adı etmemelidir.
Geçmişte tarihin belirli dönemlerinde, bazı toplumlarda dinin yerine başka bir düşünce tarzını koymaya çalışmışlardır. Ancak bunda fazla başarılı olamamışlardır. Çünkü, dünya nüfusunun çok büyük bir kısmının dine sahip oldukları görülmektedir. Kuranımız Ali İmran Suresi 83. Ayetinde bu hususla ilgili olarak: “Onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir” diye buyrulmaktadır.
Her Müslüman fert ve toplumlar, inancına ve hizmetine sunulan İslam’ı korumak ve sahip çıkmakla yükümlüdür. Ancak günümüzde dinimiz yeterince sahip çıktığımız söylenemez. Dinimizi güçlü tutmak ve yaşatmak için ilk önce İslam dinini öğrenmeliyiz. Din kutsal kitap Kuran’dadır. Yüce Allah kitabında dinini anlatmış, okuyun ve anlayın, düşünün demekte ve amel edin, hayatınıza uygulayın ve yaşayın diye buyurmaktadır. Mehmet Akif Ersoy: “Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” diyerek Kuran’ın ilham kaynağımız olduğunu belirtmiştir. Kuranımız İsra Suresi 9. Ayetinde bu husus: “Gerçekten bu kuran insanları en doğru yola görür “diye buyrulmaktadır.
Dinimizi yaşatmak ve korumak için dinimizin temel prensiplerini bilmeliyiz ve uymalıyız. Kötülükten uzak durmak, günahtan kaçınmak, kendimiz ve ülkemiz için çalışmak, helal kazanmak ve haramdan kaçınmak lazımdır. Adaletli, hoşgörülü, merhametli, doğru ve dürüst, temiz, fedakar, tatlı dilli, gönül alıcı ve kardeşlik ve sevgi dolu olmak, vatana, millete, bayrağa, ana ve babaya, akrabaya, komşuya, hastaya yaşlıya saygı ve sevgi duymak gibi daha başkaca önemli dinin emir ve buyruklarını yerine getirmeliyiz.
İslam dinini yaşamak samimi ve içten, doğru bir şekilde imani bir şuurla hayatımıza geçirmemiz lazımdır. Sadece şekil ve uygulamada kalan din unutulmaya ve bozulmaya mahkumdur. Hz. Mevlana bu görüntü için: “İnsanları gördüklerinden ibaret sayma, gördüklerinde ara. İçidir hakikatin resmi, dışı sadece manzara”diyerek, hakikatin içte olduğunu belirtmiştir. Kişilere, cemaatlere, mezheplere ve gruplara göre din yaşanmaz. Ben Müslüman’ım demekle de olmaz. Müslümanlık Kuran içindedir. Çevremize ve ülkemize bir bakarsanız herkes Müslüman’ım diyor. Ama, inancına ve yaşantısına bakıyorsun Müslümanlıkla ilgi ve eser yok. Yaşadığı inancın ve yanlış hayatın Müslümanlık olduğunu sanıyor. Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç Müslümanlıkla ilgili olarak: “Müslümanlık görünmek değil, olmaktır”diye söylemiştir. Günümüzde dini değerlerin yerini makam ve rütbe, mal ve servet, şan ve şöhret almış, bunların esiri haline gelinilmiştir. Öyle bir hal almış ki, para hırsı içinde olanlar için halk arasında: “Dini imanı paradır”diye söylenir olmuştur.
Tarihin birçok dönemlerinde olduğu gibi, bu günde sahte, cahil ve bilgisiz, dini şahsi menfaat, amaç ve hırs, düşünce içinde olan ve alet eden hacı, hoca ve din alimi geçinen din adamları insanları ve toplumu dini inanç ve yaşamada yanıltmakta, soğutmaktadırlar. Bir Türk atasözünde: “Yarım hekim candan, yarım hoca dinden eder” denilerek, bu husus aydınlatıcı şekilde belirtilmiştir. Din iman ve inancı yaşamaktır. Hacı ve hoca olmak, namaz, oruç, saç, sakal, sarık, cübbe, takke, türban ve başörtü, kalbinde içten iman ve inancı yaşamıyorsan, bunlar seni kurtarmaz. Hz. Mevlana’da bu mevzuu ile ilgili olarak: “Ahlak örtüsü olmayanı, başörtüsü dindar yapmaz”diye söylemiştir. Yunus Emre’de: “Emeksiz zengin olanın, kitapsız bilgin olanın, sermayesi din olanın, rehberi şeytan olmuştur”diye, anlamlı şekilde dile getirmiştir. Ömer Hayyam ise bu konuyu:“İçin temiz olmadıktan sonra hacı, hoca olmuşsun kaç para! Hırka, tespih, post seccade güzel! Ama Mevla kanar mı bunlara” diye ifade etmiştir.
İslam dinini korumak için insanların gönlünde ve toplumun bünyesinde yaşatmak ve yaymak lazımdır. Sadece ibadete yönelik bilgi ve eğitim vermek olmaz. Eğitim kurumlarında ve başka alanlarda İslam’ın iman, ibadet, ahlak, hukuk, ticaret ve sosyal hayatına yönelik esas ve kuralları öğretilmelidir. Arif Nihat Asya dinimizin yaşaması için Dua şiirinde: “Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma”diye Yüce Allah’a yalvarış içinde olmuştur. İslam dini, dinin yaşanması ve korunması için kişiyi, toplumu sorumlu tutmuştur. Ailede, çevrede, kurumlarda ve diğer alanlarda ve ülke içinde ve dışında İslam dinini yaşatmaya çalışmak, canlı ve yaygın tutmak ve süreklilik kazandırmak için büyük gayret sarf edilmesi lazımdır. Necip fazıl Kısakürek bu konu ile ilgili olarak şöyle demektedir:“Ya İslam’la yükselir, ya inkarla sürünürsün / Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.”
İslam dinini korumak için aykırı ve batıl inanç ve düşüncelerin, sapık fikirlerin, din düşmanlarının, topluma hakim olmasına engel olmak ve mücadele etmek gerekir. Mehmet Akif insanları uyandırmak için Hüsran adlı şiirinde: “Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı / İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım / Gür, hisli gür imanlı beyinler coşar ancak”diye seslenmektedir. Bu mücadele fert, aile ve eğitim kurumlarında, basın ve medyada ve diğer kamu ve özel birimlerde akla ve vicdana hitap ederek verilmelidir.Kuranımız bütün bahsettiğimiz konular için Müminin Suresi 65. Ayetinde çaresi olarak: “Daimi hayat sahibi ancak O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. Onun için dini halis kılarak O’na, hep O’na yalvarın. Hamd, alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur” diye ifade edilmektedir.
Bir millet dini, kültürel, sosyal ve ekonomik, teknolojik olarak kalkınmasını sağlar. Ancak güçlü dinler, milletlerin kaderinin her döneminde doğabilecek değişmelere karşı kendi varlıklarını sürdürebilirler ve koruyabilirler. Kuranımız Ali İmran Suresi 103. Ayetinde: “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sarılın. Ayrılığa düşmeyin, parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın”diye buyrularak, bize uyarı yapılmaktadır. Milletin geleceği, yeni yetişen gençlerin eğitim ve inanç durumuna göre şekillenmektedir. Dinin temel esaslarını ve dünya görüşünü, yetişmekte olan nesle tanıtmak ve anlatmak lazımdır. Din, İnsanın ruhu, kimliği ve şahsiyeti için ihtiyaçtır. Bu nedenle insan, dinde bulacağı iman, inanç ve hakikatle yaşadığı dini akıl ve düşünce ile hayatına koyacak ve hem dünya hem de ahret saadetini bulacaktır. Mustafa Kemal Atatürk dinimiz hakkında: “Bizim dinimiz en tabi ve makul dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur”diye çok anlamlı şekilde açıklamıştır.
KAYNAKLAR
Doç. Dr. Fikret Kahraman- Din ve Sosyal Hayat – Diyanet İşleri Başk. Yay. Ank.2011
Emin Göktaş- Türkiye’de Dini Hayat- İşaret Yay. – İst.1993
Prof. Dr. Yümni Sezen – Sosyoloji Açısından Din – İFAV Yay. – İst.1193
Erder Okumuş – Toplumsal Değişme ve Din – İnsan Yay -İst. 2003
Hayati Hökelekli – Din Psikolojisi – TDV. Yaya. – Ank. 1993
Beyza Bilgin – Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi – Gün Yay.- 1998
Mircae Eliade – Çev. Mehmet Aydın- Dinin Anlamı ve Fonksiyonu- Konya- 1995
Prof. Dr. Vahidüddin Han – İslam Meydan okuyor – Sebil Yay.- İst 1980
Ünver Günay – Din Sosyolojisi – İnsan Yay. – İst. 1998
İslam Ansiklopedisi – Türkiye Diyanet Vakfı Yay.- Ank. 2014
Hadislerle İslam – Diyanet İşleri Başkanlığı – Ank. 2014