Rusya-Ukrayna savaşının sonuçlarından biri de Türkiye’nin diplomatik manevralarıyla ön plana çıkması, Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisindeki öneminin yeniden hissedilmesi olmuştur. Türkiye, Karadeniz ve Akdeniz güvenliğinin sağlanmasında, Balkanlarda istikrarın temininde kendi varlık sebebinin bir parçası olarak önemli bir rol oynamaktadır. Bu rol, Avrupa güvenlik anlayışıyla örtüşmekte ve Avrupa için de önem kazanmaktadır. Diğer taraftan yakın çevresindeki istikrarsızlık ve çatışmalardan kaçan halklar için de Türkiye, güvenli en yakın ülke konumundadır. Türkiye’nin güvenlikli ülke olması AB’nin güvenlik açığı olarak kabul ettiği göç hareketlerini göğüslemekte ve bu açıdan da AB’nin mülteci ve sığınmacılar kaynaklı güvenlik, istikrar ve ekonomik kaygılarının giderilmesinde etkin bir aktör olarak değerlendirilmesine sebep olmaktadır.
*****
Gözde Kılıç YAŞIN
Rusya’nın, Ukrayna’yı işgalinin ekonomik ve insani maliyeti günden güne artmaktadır. Ukrayna’nın bu işgal karşısında yeterli desteği alamaması ve kaderine terk edilmesi, NATO’nun işgali sonlandıracak askeri ve ekonomik önlemleri derhal almak yerine savaşın seyrini izlemesi ve son tahlilde Rusya’yı küçük yaptırımlarla güçten düşürme politikasını tercih etmesi dikkate değer çıkarımlardır. Ayrıca Avrupa ülkelerinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün sağlanmasından ziyade enerji devamlılığının sağlanmasını önceleyen politikaları Ukrayna’yı hayal kırıklığına uğratmış, Rusya’ya karşı politika yürütmeye niyetlenen ülkelerin cesaretini de kırmıştır. Diğer taraftan Avrupa’nın mülteci ve sığınmacılar konusundaki ayrımcı ve ırkçı yaklaşımı da not edilecek çıkarımlardandır. Ukrayna’ya bir faydası olmasa da AB ve NATO’nun bu savaşla birlikte toparlanması da görünen ilk sonuçlardandır. Bu yaklaşımı, ABD Beyaz Saray Basın Sözcüsü de “Putin, modern tarihte NATO’nun en büyük birleştiricilerinden biri oldu, sanırım ona teşekkür edebileceğimiz bir şey bu.”[1] açıklamasıyla doğrulamaktadır. Nitekim NATO, Rusya sayesinde artık daha birleşik ve daha güçlüdür ancak bunun aynı zamanda ABD’nin NATO’da güçlenmesi anlamına geldiği de hatırlanmalıdır.
AB ve NATO’nun toparlanmasından başka AB’nin yeniden ABD ile Atlantikçi çizgide birleşmesi de muhtemeldir ki “Rusya tehdidi” söyleminin nihayet bir karşılık bulması olarak değerlendirilecektir. Nitekim Avrupa’nın güvenliğinin sağlanamadığı her durumda AB, ABD ile birlikte hareket etme çizgisine dönmektedir. Dolayısıyla ABD, NATO ve AB’de etki ve gücünü yeniden tesis etme konusunda önemli bir ilerleme sağlamıştır. Diğer taraftan Almanya merkezli Avrupa’nın Rusya ile etkileşimi büyük ölçüde frenlenmiştir. Almanya, Rusya-Ukrayna savaşının başlangıcındaki kararsız görünümünden Rusya ile enerji işbirliğini[2] gözden geçirme noktasına geçmiş, ABD’nin uzun zamandır karşı çıktığı Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının sertifikasyon sürecini de durdurmuştur.[3] Aynı zamanda çifte savunma harcaması taahhüdünde bulunmuş[4] ve Ukrayna’ya silah göndermeyi kabul etmiştir.[5] Nihayetinde Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetimindeki Rusya ile normale dönüş olmayacağını belirtmiştir.[6] Gelişmeler ABD açısından Avrupa’dan yükselen meydan okuma ya da direnmelerin sona erdirilmesi anlamına da gelmektedir. ABD açısından üçüncü hedef, Çin’in merkezinde yer aldığı Asya-Pasifik bölgesine yönelmektir ve şimdi Avrupa’da gücünü yeniden oluşturarak ve Avrupalı devletlerin desteğini alarak, Çin’e karşı Asya-Pasifik’te ciddi, yeterli, caydırıcı ve etkili bir pozisyon alabilecektir. Nitekim Avrupa devletleri hem Rusya tehdidini ABD kadar ciddiye almıyor ya da ekonomik ilişkilerini kesme kararlılığını tam gösteremiyordu hem de Çin’in yatırımlar ve sorgusuz kredileriyle Avrupa içlerine doğru yayılmasından ABD kadar rahatsız olmuyordu. Çünkü müttefik dahi olsalar uluslararası ilişkilerde her ülke kendi çıkarını maksimize etmeye odaklıdır. Dolayısıyla AB, ABD’nin süper güç konumuna tehdit olarak gördüğü Çin ve Rusya ile yakınlaşmaktan Ukrayna işgaline kadar geri durmamaktaydı.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Avrupa ülkelerinin güvenlik sorununu çok yakından hissetmesine ve Avrupa güvenliğinin sağlanamadığı her durumda olduğu gibi ABD ile hareket etme çizgisine dönmesine sebep olmuştur. Rusya askeri gücünü ölçme ve Rusya ekonomisini zayıflatma fırsatı yakalaması da ABD’nin kazançlar hanesine yazdığı hususlardandır.
Bölge Güvenliğinde Türkiye
Rusya-Ukrayna savaşının sonuçlarından biri de Türkiye’nin diplomatik manevralarıyla ön plana çıkması, Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisindeki öneminin yeniden hissedilmesi olmuştur. Türkiye, Karadeniz ve Akdeniz güvenliğinin sağlanmasında, Balkanlarda istikrarın temininde kendi varlık sebebinin bir parçası olarak önemli bir rol oynamaktadır. Bu rol, Avrupa güvenlik anlayışıyla örtüşmekte ve Avrupa için de önem kazanmaktadır. Diğer taraftan yakın çevresindeki istikrarsızlık ve çatışmalardan kaçan halklar için de Türkiye, güvenli en yakın ülke konumundadır. Türkiye’nin güvenlikli ülke olması AB’nin güvenlik açığı olarak kabul ettiği göç hareketlerini göğüslemekte ve bu açıdan da AB’nin mülteci ve sığınmacılar kaynaklı güvenlik, istikrar ve ekonomik kaygılarının giderilmesinde etkin bir aktör olarak değerlendirilmesine sebep olmaktadır. Bunlara ek olarak alternatif enerji hatlarını taşıması nedeniyle Türkiye, enerji güvenliği de sunmaktadır. Bunların bütünü Türkiye’yi Avrupa güvenliğinin bir parçası yapmaktadır ve Rusya-Ukrayna savaşı, Türkiye’nin bu özelliğini vurgulamaktadır. Türkiye’nin tüm denklemlerin dışında tutulmak istenmesi, Avrupa için ABD liderliğine yönelmeyle sonuçlanan güvenlik açığı yaratmaya yarayacaktır. Bu çerçevede Yunanistan’ın bir nevi ABD üssü haline getirilmesi, belki de Türkiye’nin yerinin Yunanistan’la doldurulması çabası değildir. Nitekim Yunanistan’ın bu yükü taşıyamayacağı profesyonel jeopolitik uzmanlarınca kestirilebilir bir gerçektir. Belki Yunanistan’daki üsler, Kosova’daki mevcut Bondsteel Üssü ve Arnavutluk’ta kurulmakta olan operasyonel ABD üssüyle birlikte dikkate alınmalı ve bunların Türkiye’nin devre dışı bırakılmasıyla oluşacak/oluşan güvenlik açığına karşı sağlanan ABD garantisi olduğu düşünülmelidir. Her iki durumda da Rusya-Ukrayna savaşı, Türkiye’nin pek çok denklemin ortasında bulunduğunu ve yerini NATO ve AB güvenliğinin bir parçası olarak güçlü şekilde doldurduğunu göstermiştir.
Nitekim Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan süreç ne Rusya’ya uygulanan ambargo[7] ne de Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü askeri operasyonlarla bitecektir. İşgalin başından itibaren Türkiye’nin yürüttüğü itidalli dış politika[8] ve sonrasında iki ülkeyi kolaylaştırıcı rol oynayarak aynı masada buluşturabilme kabiliyeti, işgali sonlandırabilecek umut verici en önemli gelişmedir. Savaşın hemen öncesinde herhangi bir plana dahil edilmek istenmeyen, yeri Yunanistan’la doldurulmak istenen, 2018 yılından itibaren Balkanlardaki etkisi ve gücünün azaltılması için makaleler[9] yazılan ve Balkan siyasetinin sil baştan değiştirilmesi girişimlerinin de hedefinde bulunan Türkiye, 2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen olaylarla karşılaştırılan krizde etkili bir rol oynamıştır. Şimdi, “Putin’in savaşı jeopolitik Avrupa’yı doğururken”[10] Avrupa devletlerinin Türkiye algısında da bir dönüşüm gerçekleşmektedir. Yeşil enerjiye geçiş, enerji bağımlılığının azaltılması, dijital gelişim, Avrupa için siyasi hedef, amaç ve yetenek birliği başlıkları bir tarafa AB’nin Ukrayna’daki savaş sonrası kendisine yüklediği ödevlerden bir diğeri olan güvenlik ve savunma kapasitesinin arttırılması başlığı için Türkiye denklemde tutulmak istenecektir. Nitekim eğer Ukrayna savaşı gerçekten de küresel sistemi değiştiriyorsa Türkiye çoktan yeni dünyadaki yerini almıştır.
Türkiye’nin Balkanlardaki Etkisi ve Rolü
Türkiye’nin bölge ve Avrupa güvenliğindeki rolünü daha Ukrayna’daki savaş başlamadan önce görenlerden biri, o gün Münih Güvenlik Konferansı Başkanı sıfatıyla konuşan Wolfgang Ischinger olmuştur.[11] Ischinger, stratejik konumuyla tüm Batı’nın barış ve güvenliği için büyük önem taşıdığına vurgu yaptığı Türkiye’nin NATO’da kalmaya devam etmesini, İngiltere’nin AB’ye yaptığını yapmamasını temenni ettiğini söylemişti.[12] Açıklamasında Ischinger, Batılı ülkelerle Ankara arasında son dönemde yaşanan krizler ve görüş ayrılıklarına rağmen, Türkiye ile “mümkün olduğu ölçüde yakın ilişkilerin sürdürülmesinin önemini” belirtmiş, Türkiye’nin hem Karadeniz güvenliğindeki rolüne hem de Avrupa’nın Yakın Doğu, Ortadoğu ve İran politikalarında Türkiye’nin partnerliğinin arttıracağı etkinliğe işaret etmiştir. Avrupa politikalarının etkinliğini arttırması bakımından bunun Türkiye’nin önemli bir rol oynadığı Batı Balkanlar için de geçerli olduğunu ifade etmiştir. Türkiye’nin bunlarda “çok büyük bir öneme ve hatta merkezi öneme sahip olduğunu” vurgulamıştır.
Açıklamalar önemlidir ancak bu sözleri Alman diplomat Ischinger’ın söylemesi hem ilginçtir hem de bir itiraf ya da tavır/söylem değişikliği veya gelişmeler karşısında yaşanan bir aydınlanma olarak değerlendirilebilir. Zira ABD’nin Türkiye’yi Balkanlarda etkisizleştirme görüşünü, AB’nin yakın çevresinde demokrasi, barış ve istikrar hedefi adına yazdığı bir makalede Ischinger da paylaşmaktaydı.[13] Nitekim, ABD Dışişleri Bakanlığı’na yakın bir yapı olan Atlantik Konseyi’nin 4 Aralık 2017 tarihli “Balkanlar, İleri Bölge için Yeni Bir Amerikan Stratejisi” belgesi,[14] aslında Çin ve Rusya’yı Balkanlarda etkisizleştirme hedefini gözetmekteydi ancak sonra çerçeveye Türkiye de dâhil edilmişti. Hâlbuki Balkanların tamamen ABD alt yönetimi haline gelmesi, Rusya, Çin, Türkiye bir tarafa Almanya’nın da buradaki etki gücünü kaybetmesi ve bölge dengelerinin bozulması anlamına gelecektir.[15] Diğer taraftan Ischinger, Türkiye’yi Balkanlardan uzaklaştırma girişimini 1995’te Bosna Hersek için sürdürülen görüşmelerde de sergilemiştir.
Ischinger, 1995’te Dayton/Ohio’daki Bosna Barış müzakereleri, 1996/1997 NATO-Rusya Kurucu Yasası müzakereleri ve 1998’deki Kosova krizi sırasında Alman Delegasyonunun başkanlığını yapmıştır. Dayton Barış Anlaşmasının imzalanması sırasında 8-9 Aralık 1995 tarihinde anlaşmanın sürdürülebilirliğini sağlamak üzere Londra’da Barışı Uygulama Konferansı düzenlenmiş ve konferansta bir Barışı Uygulama Konseyi’nin kurulması kararlaştırılmıştır. Aynı zamanda Konsey’in icra organı olarak Yüksek Temsilcinin başkanlığı altında çalışmak üzere bir de Yönlendirme Kurulu oluşturulmuştur.[16] Yönlendirme Kurulu’nun üyeleri Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği Başkanlığı, Avrupa Komisyonu ve İslam Konferansı Teşkilatı’nı temsilen Türkiye’den oluşmaktadır. İşte tüm diğer üyeler devlet olarak Kurul’un parçasıyken Türkiye’nin İslam Konferansı Teşkilatı’nı temsilen Kurul’da bulunması, Ischinger’ın ön aldığı dışlayıcı tutumunun eseridir.
Ischinger’ın yaklaşımı, “Avrupa’nın ortasında Müslüman bir ülke” istemediği için Bosna Hersek’te 1992-1995 dönemi savaşında hareketsiz kalanlar ve bugün de aynı gerekçeyle Bosna-Hersek’i Sırbistan ve Hırvatistan arasında paylaştırma planları yapanların yaklaşımını anımsatmaktadır. Türkiye, İslam ülkesi olmaya indirgenmek istenen rolünün çok ötesindedir ve bunu defalarca kanıtlamıştır. 2008-2010 sürecinde Bosna Hersek, Hırvatistan, Sırbistan arasındaki normalleşmeye katkı sunarken de Ukrayna ve Rusya arasında görüşmeleri kolaylaştırırken de Batı’nın tüm güvenlik çıkarlarını da gözeterek Avrupa’nın ya da ABD’nin eksik kaldığı alanları doldurmuştur. Tümü de Türkiye’nin Avrupa yakın bölgesindeki barış, istikrar ve demokrasiye sunduğu bir katkıdır. Türkiye’nin oynadığı bu rol, Türkiye’nin sadece jeopolitik açıdan değil, geleneksel dış politik tutumu vasıtasıyla siyasi krizlerde diplomatik manada da ne kadar ehemmiyetli olduğunu gözler önüne sermiştir. Sonuç itibariyle Türkiye bölgesinde güvenlik, barış ve istikrarı desteklemekte ve bu rolü devre dışı bırakılmak istendiğinde dahi engellenememektedir.
[1] “Press Briefing by Press Secretary Jen Psaki,” US White House, 28 February 2022, https://www.whitehouse.gov/briefing-room/press-briefings/2022/02/28/press-briefing-by-press-secretary-jen-psaki-february-28-2022/, (Erişim Tarihi 01.04.2022)
[2] Rusya şu anda gazının yaklaşık yüzde 70’ini AB’ye satmakta ve bu ihracattan yılda yaklaşık 35 milyar dolar kazanmaktadır. Ben Aris, “Winners and Losers Fram The War in Ukraine and Russia”, Intellinews, 16 March 2022, https://www.intellinews.com/long-read-winners-and-losers-from-the-war-in-ukraine-and-russia-has-already-lost-even-if-it-wins-238306/
[3] “Germany freezes Nord Stream 2 gas project as Ukraine crisis deepens”, Reuters, 22 February 2022, https://www.reuters.com/business/energy/germanys-scholz-halts-nord-stream-2-certification-2022-02-22/
[4] “Germany commits €100 billion to defense spending”, Deutsche Welle, 21 February 2022, https://www.dw.com/en/germany-commits-100-billion-to-defense-spending/a-60933724
[5] Almanya ile birlikte Polonya kara yoluyla mühimmat göndermeye başlamış, Estonya ve Letonya, yakıt, Javelin zırhlı silah ve tıbbi malzeme taşımaya başlamış, Çek Cumhuriyeti silah ve mühimmat göndereceğini ve Slovakya mühimmat, dizel ve gazyağı göndereceğini, Hollanda da Ukrayna’ya 200 Stinger uçaksavar savunma sistemi göndereceğini, Belçika ise 2.000 makineli tüfek ve 3.800 ton yakıt sağlayacağını duyurmuştur. “Germany to send Ukraine weapons in historic shift on military aid”, Politico, 26 Februrary 2022, https://www.politico.eu/article/ukraine-war-russia-germany-still-blocking-arms-supplies/; Richard Haass, “Winners and Losers in Putin’s War”, Project Syndicate, 30 March 2022, https://www.project-syndicate.org/commentary/winners-and-losers-in-russia-ukraine-war-by-richard-haass-2022-03
[6] “Almanya Cumhurbaşkanı’ndan ‘Putin ile normale dönüş olmayacak’ mesajı”, TRT, 5 Nisan 2022, https://www.trthaber.com/haber/dunya/almanya-cumhurbaskanindan-putin-ile-normale-donus-olmayacak-mesaji-669908.html, (Erişim Tarihi 01.04.2022)
[7] Yaptırımların maliyeti, Rusya’nın büyüme potansiyelini sadece yüzde 2’ye düşürmek olacağı ve bunun da küresel büyüme oranının çok altında olduğu düşünülmektedir. Aris, “Winners and Losers Fram The War in Ukraine and Russia”.
[8] “German Chancellor Olaf Scholz meets with Turkish President Recep Tayyip Erdogan amid Ukraine crisis”, Deutsche Welle, 14 March 2022, https://www.dw.com/en/german-chancellor-olaf-scholz-meets-with-turkish-president-recep-tayyip-erdogan-amid-ukraine-crisis/a-61115091
[9] George Soros and Alexander Soros, “In the Balkans, a Chance to Stabilize Europe”, The New York Times, 18 June 2018, https://www.nytimes.com/2018/06/18/opinion/northern-macedonia-rename-greece.html; Wolfgang Ischinger, “German reunification and peace in Europe”, 9 November 2019, https://securityconference.org/news/meldung/german-reunification-and-peace-in-europe/
[10] İfade, Josep Borrel’in “Putin’s War Has Given Birth to Geopolitical Europe” başlıklı makalesine atıfla kullanılmıştır. Makale için bkz. Josep Borrel,” Putin’s War Has Given Birth to Geopolitical Europe”, Project Syndicate, 3 March 2022, https://www.project-syndicate.org/commentary/geopolitical-europe-responds-to-russias-war-by-josep-borrell-2022-03, (Erişim Tarihi 05.03.2022)
[11] Ischinger, 2008 yılından 2022’deki son konferansa dek Münih Güvenlik Konferanslarına Başkanlık etmiştir. Güvenlik konferansına katılanların üç gün boyunca savaş ve barışı tartıştıkları 18-20 Şubat 2022 tarihli son 58. Güvenlik Konferansından sonra Ischinger başkanlığı Christoph Heusgen’e bırakmıştır. 2008’de konferansı devraldığından beri Ischinger, yaklaşık 80 çalışandan oluşan bir ekip ve on milyon Euro’dan fazla yıllık bütçeyle konferansı bir marka haline getirmiştir. Holger Möhle, Christoph Heusgen übernimmt Münchner Sicherheitskonferenz, “Gestählt für lange Nächte”, Rheinische Post, 20 February 2022, https://rp-online.de/politik/ausland/ex-un-botschafter-heusgen-nun-vorsitzender-der-sicherheitskonferenz_aid-66426413, (Erişim Tarihi 01.04.2022). Diğer taraftan Ischinger, görevinden ayrıldıktan sonra hizmetlerini en yüksek fiyatı verene satan eski eski bir hükümet yetkilisi olarak da tanımlanmaktadır. Münih Güvenlik Konferansları sayesinde kurduğu bağlantıları danışmanlık şirketlerindeki hisse senetlerinin değerini arttırmak için kullanmakla da eleştirilmektedir. Örneğin Kosova, Gürcistan ve Katar, Ischinger’in 2015 yılında kurduğu “butik danışmanlık” Agora Strategy Group’un müşterisidir. Şirketin yılda 2-3 milyon Euro arasında gelir elde etmektedir ve Agora müşterilerinin ortak noktası, Münih Güvenlik Konferansı ile bir bağlantıdır. Ayrıca Ischinger, kendisine yılda yaklaşık 60.000 Euro ödeyen Hensoldt’un yönetim kurulundadır ve bu şirketi Münih Güvenlik Konferansının ana sponsoru yaparak güvence altına almıştır. Bu konuda bkz. “In diplomacy, Europe’s most powerful ambassador means business”, Politico, 16 February 2022, https://www.politico.eu/article/diplomacy-wolfgang-ischinger-munich-security-conference/
[12] “Ischinger: Türkiye bize ‘Hadi, hoşça kalın’ dememeli”, DW, 9 Şubat 2022, https://www.dw.com/tr/ischinger-t%C3%BCrkiye-bize-hadi-ho%C5%9F%C3%A7a-kal%C4%B1n-dememeli/a-60704332, (Erişim Tarihi 01.04.2022)
[13] Ischinger, “German reunification and peace in Europe”.
[14] “Новая стратегия США на Балканах”, Top War, 4 December 2017, https://tr.topwar.ru/131154-novaya-strategiya-ssha-na-balkanah.html (Erişim Tarihi 25.11.2021)
[15] Ischinger ise “Kısa, orta ve uzun vadede Almanya ve Avrupa’nın güvenliği için ABD askeri yeteneklerine güvenmemiz gereklidir. Amerikalı ortağımız olmadan kör, sağır ve güçsüzüz.” görüşünü savunmaktadır. Bkz. Münih Güvenlik Konferansı başkanı Wolfgang Ischinger ile röportaj, Ouest-Fransa, 9 Şubat 2019, http://www.senat.fr/rap/r18-626-2/r18-626-2_mono.html
[16] “Bosnia and Herzegovina 1998: Self-sustaining Structures”, OHR-BiH, 12 November 1997, http://www.ohr.int/pic-bonn-conclusions/#11
————————————————————–
Kaynak:
https://avim.org.tr/tr/Analiz/DIPLOMASI-CARKLARI-TURKIYE-NIN-DENKLEME-YERLESMESI?slid=SlExIfG0v4aQGsWunuy1U5xJv2c&utm_ca%E2%80%A6