Dışlanmış bir sol aydın: Kemal Tahir
21 Nisan, yazar Kemal Tahir’in ölüm yıldönümü. Kemal Tahir, romanlarından çok, romanlarında önerdiği siyasi tezlerle tartışıldı; her kesime ‘dokundu’ ama uzun vadede Türkiye’deki sol kesim onu sahiplenmedi. CHP tarihi hakkında kitap yazan akademisyen Yunus Emre’ye göre ise Kemal Tahir’in etkileri olmasaydı Ecevit 1970’lerdeki yükselişi yakalayamazdı.
21 Nis 2016
İrfan BOZAN
Muhabir
21 Nisan 1973’te, yani bundan tam 43 yıl önce hayatını kaybeden Kemal Tahir, Türkiye’nin en çok tartışılan romancılarından biri. 1955 yılında çıkardığı ilk romanı olan Sağırdere’den ölümüne kadar 19 roman yazdı. 19 romanın 5’i ise ölümünden sonra yayımlandı. Kemal Tahir’i tartışılır kılan ise romanlarını bir siyaset kuramı önerme aracı olarak kullanmasıydı. Önerdiği siyaset kuramı, Marksist temelliydi ancak Kemal Tahir’in Osmanlı’ya sempati ve hürmetle yaklaşması, Batılılaşmaya karşı açık tavır alması ve devleti kutsaması, onu yaşadığı dönemde ve sonrasında hep tartışılır kıldı.
1938 yılında meşhur Donanma Davası’nda Nazım Hikmet ve sosyalist solun önemli isimlerinden Hikmet Kıvılcımlı ile beraber tutuklandı. 12 yıl cezaevinde kaldı.
1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarının ardından yine tutuklanan aydınlar arasında oldu, 6 ay cezaevinde yattı. Cezaevi koşullarında Anadolu insanı ile temas etmesi romancılığının en büyük kaynağı oldu. Osmanlı’yı savunan hatta onu “Kerim devlet” olarak niteleyen bir aydını Türkiye’de hâkim sol entelijansiya kabul etmedi. Kemal Tahir, “Her ülkenin sosyalistleri, kendi yollarını kendileri bulmak, daha açıkçası sosyalizmlerini kendileri yaratmak zorundadırlar…” diyerek yerelliğe vurgu yaptı ama o dönemlerde farklı ülkelerin sosyalist modelleri peşine düşen gençlik hareketleri, Kemal Tahir’i kulak ardı etti. Osmanlı’ya duyduğu ve romanlarında gerekçelendirdiği sevgisi ve “güçlü devlet” mesajı ile sağ kesimi de etkiledi ama din konusuna mesafesi ve her fırsatta vurguladığı solculuğu nedeniyle tam olarak onlara da kendine sevdiremedi.
CHP tarihi üzerine araştırmaları ile dikkat çeken Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yunus Emre ile ölümünün 43. yıldönümünde Kemal Tahir’i ve onun Türkiye’deki sol üzerine etkilerini konuştuk. Yunus Emre’ye göre, başta Bülent Ecevit olmak üzere CHP yönetici sınıfı Kemal Tahir’den çok etkilendi, hatta CHP’nin ve Bülent Ecevit’in 1970’lerdeki yükselişi Kemal Tahir etkisi ile açıklanabilir.
Türkiye solcuları Kemal Tahir’den etkilendi mi?
Merkez Sol çizgiden başlayayım, onlar ne aldı? CHP’nin içinde 1960’lı yıllarda bir yeni görüş ortaya çıkıyor. İsmet Paşa’nın ortanın solu dediği o akımın oluşumunda Kemal Tahir’in çok önemli bir yeri var. Ben bunu kendi araştırmalarımda gördüm. Meselâ Turan Güneş üzerine bir makale yazarken oğlu Hurşit Güneş ile de konuştum. Hurşit Güneş ile babasının fikirlerine üzerine konuşurken “Kemal Tahir’e bakışı nasıldı?” diye sordum. “Çok yakın dostuydu, sık görüşürlerdi, ölümüne çok üzülmüştü” dedi.
“Batı ceberut, Osmanlı kerim”
Türkiye’de bürokratik bir kadronun oluşturduğu bir cumhuriyet var. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra o kadronun oluşturduğu bir parti CHP. Doğal olarak Batı medeniyetine bir yönelim var. 1960’larda biri çıkıyor yani Kemal Tahir diyor ki; “Doğu ile Batı arasında çok büyük farklılık var.” Bunu söylerken çok da bir edebiyatçının klasik edebi önermeleriyle değil, sosyal bilimlerden faydalanarak söylüyor. O devrin önemli iktisat tarihçilerinden Ömer Lütfü Barkan, Mustafa Akdağ ve Halil İnalcık gibi tarihçileri okumuş. Osmanlı iktisat tarihinden ulaştığı sonuçlar var. O yıllarda Türkiye’de yeni yeni duyulmaya başlayan bir kavram var ATÜT, Asya Tipi Üretim Tarzı. “Doğu’da Osmanlı’da feodalite yoktu, ATÜT vardı” tezi konuşulmaya başlandı. ATÜT üzerine Marks’ın yazdığı bir takım yazılar var. Orada Doğu’yu açıklarken Batı’dan farklı gelişim olduğundan bahsediyor. Doğu’da merkezi devlet güçlü ve halkı için meselâ su kanalları yapıyor. Feodal sömürücü sınıf gelişmiyor. Kemal Tahir bunu alıyor. Batı’daki devlete “ceberut devlet” Doğu’dakine de “kerim devlet” diyor. Bu “kerim devlet”i anlatırken Osmanlı’yı anlatıyor, Bizans’ın da başlangıçta “kerim devlet” olduğunu söylüyor. Bizans sonra feodalizme yöneliyor. Osmanlı’nın yükselişi, sıradan insanlar için ümit oluyor. Çünkü bozulan Bizans’tan farklı olarak “kerim devleti” temsil ediyor.
CHP’liler bundan çok etkileniyorlar. Bu görüşler onlar için yeni şeyler. İşte bir Osmanlı modernleşmesi var Tanzimat’tan bu yana gelişen, bunun taçlandığı bir cumhuriyet var, bunu sürdürmek misyonu var. Kemal Tahir’in anlattığı ise bambaşka bir şey. Hadisenin öyle olmadığını söylüyor.
Ecevit’in dergisinde Kemal Tahir övgüleri
CHP yöneticilerini bundan etkilendiğini nereden anlıyoruz?
Bülent Ecevit’in kendisinden görüyoruz. 1960’ların sonunda 70’lerin başında Kemalizm ile ilgili çok net eleştirileri var. “Şapka Devrimi yaptık, bununla bir şey değişmedi. Biz altyapı devrimlerini yapmadık” diyor. Klasik Marksist terminoloji kullanarak “alt yapı, üst yapı” diyor. Cumhuriyet devrimlerinin üst yapıyı değiştirdiğini alt yapıya dokunmadığını söylüyor. Kendi öncülük yapacağı siyasi hareketin alt yapıyı değiştireceğini söylüyor. Bu Kemalizm eleştirilerinin kökeninde Kemal Tahir var. O dönemlerde Bülent Ecevit’in çıkardığı Özgür İnsan dergisinde de Kemal Tahir ile ilgili çok yazı var. 12 Mart’ta Ecevit, CHP Genel Sekreterliği’nden ayrılınca bu dergiyi çıkarıyor. O dergide Kemal Tahir’e çok referans var, övgü var.
Turan Güneş, 1958’de CHP’ye gelmiş bir isim. Kendisi Kandıralı. Bir büyük orman ağası. Orada ailenin önemli bir kesimi CHP’li. Demokrat Partili olanlarsa berber, terzi… O, orada bu bölünme hattını görüyor. Anadolu’daki o bölünme hattını, mütegallibe denen kesimin CHP’de bulunmasını, alt sınıfların orta sınıfların Demokrat Parti’de bulunmasını görüyor, onu yaşıyor. Sonraki siyasi hayatında da bunu görüyor. CHP’nin bir sol parti olarak ortaya çıkmaya gayret ettiği dönemde enteresan bir misyon yükleniyor, şuna işaret ediyor. “Partilerin ilkelerine, programlarına değil, sosyal tabanlarına bakalım oradan anlayalım. CHP’ye kimler oy verir, Adalet Partisi’ne kimler oy verir, bunlara bakalım. Buralara bakarsak CHP’yi sol parti görmüyoruz, o zaman o tabandan nasıl oy alabiliriz, ona yönelelim” diyor. Turan Güneş’in de 1970’lerin sonuna doğru “Demokrasi İçin Toplumcu Düşün” dergisinde bir makalesi vardır. Güneş, burada Doğu devletleri ile Batı devletlerini anlatır. Burada tam olarak Kemal Tahir’i görürsünüz.
Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yunus Emre’nin “CHP Sosyal Demokrasi ve Sol” başlıklı kitabı bulunuyor.
“Kemal Tahir’in bıraktıkları olmasa Ecevit yükselemezdi”
Ecevit’in 70’lerin başındaki yükselişinde Kemal Tahir etkisi var mıydı sizce?
Ben şöyle düşünüyorum. Kemal Tahir’in arkada bıraktığı şey olmasaydı Ecevit hareketi 1970’lerde gelişemezdi. Kemal Tahir olmasa, CHP’nin Türkiye’de devlet toplum çekişmesini, bunda modernleştirici reformların etkisini Ecevit hareketinin görüp CHP’yi böyle bir raya oturtmaya çalışması olmazdı. Bunu bu kadar önemsiyorum. Turan Güneş, Bülent Ecevit, İsmail Cem… Sadece bu kişilerde değil CHP’de “Mülkiye Cuntası” olarak adlandırılan bir akım vardı. “Mülkiye Cuntası” akımının üyeleri Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden bir grup hoca. 1967 yılında Turhan Feyzioğlu ve takımı CHP’den ayrılınca Ecevit bu akademisyenleri uzman olarak CHP’ye davet ediyor. Ben bu grubun içinde olan Besim Üstünel ile konuştum. Besim Hoca bana anlattı. “Ecevit bizi çağırdı, ‘Bak hocam Feyzioğlu partiden ayrıldı, bizim partide uzman kalmadı’ dedi. O tarihlerde de 1967 bütçesi geliyor, ‘İkinci kalkınma planı gündemde, bize uzman lazım partideki açığı kapatalım” dedi. Ecevit daha sonra neredeyse partiyi uzmanlarla yönetmeye başlıyor. Hatta bu grup, Parti Meclisi toplantılarına dahi giriyor. CHP içinde rahatsız olanlar bunlara “Mülkiye Cuntası” adını veriyor. Kim bu Mülkiyeliler? Başta Besim Üstünel, Turan Güneş gibi daha kıdemli profesörler, sonra Deniz Baykal, Haluk Ülman ve Ahmet Naki Yücekök. Bunlar bir danışma kurulu gibi çalışıyorlar. CHP’de çok etkili oluyorlar. CHP’nin 12 Mart’a karşı çıkmasında da yani CHP + Ordu = iktidar formülüne karşı çıkmasının arkasında işte bu “Mülkiye Cuntası” var. Haluk Ülman o dönem Ulus Gazetesi’nde 12 Mart Muhtırası’na karşı çok net yazılar yazıyor. Keza Deniz Baykal, Turan Güneş aynı görüşteler. CHP’nin din ve laiklik konusundaki görüşlerinde değişikliğe gitmesi bu dönemde oluyor. Bunu yaratanların başında Ahmet Naki Yücekök geliyor.
Bu kesimlerin gelişmesinde Kemal Tahir’in etkisi var mı? Ben onu netlikle söyleyebilirim: Evet. Hem Bülent Ecevit’in hem “Mülkiye Cuntası”nın üzerinde Kemal Tahir etkisi çok açıktır. Şunu dediler mesela: “Biz Müslüman bir toplumun içinden çıkıyoruz. Bu Müslüman toplumun bir takım özellikleri var. Bunlar kızılıp bir kenara atılıp zorla değiştirilmeye çalışılması gereken özellikler değildir. Biz bunları anlamaya çalışıp insanların karşısına çıkarsak, kendimizi anlatırsak, bu insanlar muhafazakâr da olsalar bize oy verir” dendi ve insanlar verdiler.
“İsmail Cem de Kemal Tahir’den etkilendi”
Bülent Ecevit’i nasıl yakalıyor Kemal Tahir?
Kemal Tahir şunu anlatıyor. Bir takım şablonlara ya da bir takım kuramsal uyarlamalara bakmayalım. Bir sosyalist yöntem var biz onu kullanalım ama kendi ülkemizin de bir gerçeği var. ATÜT varken biz çok iyiydik. Batı’nın feodalitesi ile mücadele ediyorduk, Avrupa bizi dize getiremiyordu ama Avrupa’da kapitalizm ortaya çıktı işte biz onunla mücadele edemedik. Mücadele etmek için Batılılaşma yoluna gittik o da bizi daha çok mahvetti. Kemal Tahir’in kurduğu söylem buydu. O zaman neye dönelim, devlet daha güçlü olacak ama nasıl güçlü bir devlet? Sömürmeyen ve insanlara adil ve eşitlikçi davranan bir devlet… Bu da küçük üretici sosyalizmini gündeme getirdi. Ecevit’in özgünlüğü de oradadır. Köykentler, kooperatifler, öz yönetim… Tam böyle bir küçük üretici sosyalizmini Ecevit gündeme getirmeye çalışır. Kemal Tahir etkisini göreceğimiz hadise budur, devletin böyle bir misyonu olabileceğidir. Bu yaklaşıma göre Batı’da sosyalizme geçiş zor olur, çok kanlı olur. Biz de sosyalizme geçiş kolaydır. Bu kolay geçiş iddiası Ecevit’in çok işine geliyor tabii.
Solda “Tahiriler” diye bir kavram var. Özellikle İsmail Cem için bu yakıştırma yapılır değil mi?
Evet. “Tahiri” diye bir yakıştırma vardır. “Tahiri” biraz küçümseyici anlamda kullanılır. “Büyük düşünürlerin peşinden gitmeyen Kemal Tahir gibi bir romancının peşinden giden” demektir aslında. İsmail Cem’e mesela “Tahiri” yakıştırması vardır. TRT’nin meşhur Yorgun Savaşçı dizisinin filme alınması olayında Bülent Ecevit’in başbakanlığı dönemindeki TRT yönetiminin girişimi var. İsmail Cem’in Genel Müdür olduğu dönem değil ama onun göreve getirdiği kadrolar bu filmin çekilmesine ön ayak oluyor. İsmail Cem’in söyleminde de Kemal Tahir etkisini görüyoruz.
“Kemal Tahir solda hiçbir kampa dahil olmadı”
O dönemlerde sosyalist sol, Kemal Tahir’i pek de benimsemiyor galiba değil mi?
Tartışmalı bir figür aslında. Karmaşık bir hadise. Bir kere solcuların gözünde Kemal Tahir’e büyük saygı var. Çünkü meşhur hadise 1938 Donanma Davası’nda Nazım Hikmet ile birlikte cezaevine girmiş. Nazım’ın “Memleketimden İnsan Manzaraları’nda” Kelepçeli Süleyman, Kelepçeli Halil, Kelepçeli Fuat vardır. Bunlardan biri kendisi, biri Kemal Tahir öbürü de Hikmet Kıvılcımlı’dır. Solcu olarak Kemal Tahir’i suçlamak öyle kolay değil. 1955’de 6-7 Eylül Olayları olunca Kemal Tahir de içeri alınıyor. 6 ay cezaevinde yatıyor. Bunları solda yaşamış birine o yıllarda suçlama yok. Ama şu var. Kemal Tahir’e bir imge olarak bakıldığında saygı, hürmet var ama biraz daha yakına girip konuşulduğu zaman onun o radikal, ezberler dışındaki fikirleri karşısında bir ölçüde de rahatsız olanlar var.
Neydi o rahatsızlıklar?
Türkiye’de o dönemlerde 1960’larda Marksist Leninist klasiklerin tercüme edilip düşünce hayatına girmesiyle şabloncu görüş egemen oldu. Türkiye’de şemacı, başka bir ülkede gelişen sosyalizmi model alalım Türkiye’de uygulayalım görüşü çok hâkimdi. Maocular, Arnavutlukçular gibi. Kemal Tahir ise ülke gerçeklerine hep dikkat çekmeye çalıştı. Kemal Tahir, “Bizim özgün taraflarımız var, buna bakalım” dedi. Şunun altını çizeyim, bizim özgün taraflarımız ile ilgili bir problem de var. Bu bir yerden sonra devletin baskıcı, otoriter uygulamalarını görmemeye kadar varabiliyor. Kemal Tahir’de de bunlardan biraz var. Tahir’e yönelik haklı eleştirilerden biri de buydu. “Özgücülük, bizim koşullarımız çok farklı” dendiği zaman, bu doğal olarak o ülkede baskıyı devletin ceberut müdahalesini meşru kılan bir içerik de kazanabiliyor. Evrensellik vurgusu bastırılıp özgücülük öne çıkarıldığı zaman, bu doğal olarak bizi Osmanlı’da demokrasi aramaya götürüyor. Osmanlı’dan demokrasi çıkmayacağı aşikâr. Mesela Yaşar Kemal, “İnce Memed”i yazınca hemen birkaç yıl sonra Kemal Tahir “Rahmet Yolları Kesti”yi yazar. Oradaki kahraman, İnce Memed’in anti karakteridir. İnce Memed’e karşı yazılmış bir romandır. Yaşar Kemal’de, eşkıyalık sıradan insanın haklı isyanıyken, Kemal Tahir’de bu isyan olumlu gösterilmez. “Buradan solculuk çıkmaz” diyenlerin böyle bir haklılığı da var. Kemal Tahir’in bu tarafını da görmek lazım. Türkiye’de sağın Kemal Tahir’i sahipleniyor olması biraz bununla ilgili. Türkiye’de sağcılar da “Biz ne yapıyorsak devletin bekası için yapıyoruz” anlayışı çok baskındır. Sağcıların Kemal Tahir’i benimsiyor olmalarının arkasında bu var. Oysa Kemal Tahir, 1950’li yıllarda Aziz Nesin ile birlikte yayınevi kuran biri. Aziz Nesin’in Türkiye’de sağcıların gözünde nasıl bir “şeytan” olduğu da beraber düşünelim.
Kemal Tahir’in sol tarafından bayraklaştırılmamasının sizce nedeni ne?
Kemal Tahir’in ses getiren romanları 1960’larda yayınlandı. Türk okurunun Kemal Tahir’i sevdiği çok açık. Kemal Tahir sol içinde herhangi bir kampa ait olmuş birisi değil. TKP içindeki Şefik Hüsnücü, Mihrici ya da Kıvılcımlıcı olmuş biri değil. Bir akımın düşünürü gibi değil. Akımın romancısı değil. Bir akım tarafından öne çıkarılmış değil. Kendisinin de buna dikkat ettiğini düşünüyorum. Gerçekten de 1960’lar Türkiye’de sol ile Kemalizmin en yakın olduğu dönem. Kemal Tahir’in de Kemalizmi eleştirdiği bir dönem. O dönemde şöhret sahibi olan ve öne çıkan bir kimse. Kemalizm ile sol birlikteliğinin altın çağında bir istisnai figür olmasının bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Yorgun Savaşçı filmi yapılacakken başta İlhan Selçuk olmak üzere kampanya yapmışlar “Filmi yapmayın” diye. Kemal Tahir’e, “Türkiye’de Kemalist dönemi yanlış tanıtan bir figürdür” eleştirileri de var. Zamanının resmi görüşlerini karşı çıkmış birinden bahsediyoruz.
“Osmanlı sevgisinin ailesi ile ilgisi yok”
Kemal Tahir’de ciddi bir Cumhuriyet Modernleşmesi eleştirisi de var. Kimilerine göre bu Osmanlı Sarayı köklerine bağlılıkla alâkalı. Sizce de öyle mi?
Hayır. Gerçekten de kimileri bunu kendi aile çevresi ile açıklar. Derler ki; “Kemal Tahir’in babası Saray’da yaverdi. Vezneciler’de aileye köşk verildi” derler. Saraylı kökenlerine vurgu yaparak Kemal Tahir’in böyle düşündüğünü imâ ederler. Aslında Kemal Tahir, 1930’lu yılların başında sıkı bir Kemalist’tir. Cüzdanında Atatürk’ün resmini taşıyor. O yıllarda saray kökenli değildi de sonradan mı oldu? Ondaki Cumhuriyet modernleşmesi eleştirisini saray köklerine bağlarsak biraz ayıp etmiş oluruz. Kemal Tahir şunu görüyor: -Bu söyleyeceğimi sosyal bilimcilerimiz çok sonra gördüler- Cumhuriyetin kurucularının en önemli hedeflerinden bir tanesi ulusal ekonomi ve ulusal burjuvazi yaratmak. Bu İttihat ve Terakki’den alınan bir miras. Bu alanın klasikleşmiş eseri Zafer Toprak’ın 1980’lerde basılan Türkiye’de Milli İktisat kitabıdır. Sosyal bilimlerde bu burjuvazi yaratma çabasının açıklıkla ortaya konulması Zafer Bey’in çalışması ile oldu. Ama Kemal Tahir’in yaklaşımına ve romanlarında konuşturduğu karakterlere baktığınız zaman onlar bunu anlatırlar. O roman kahramanların anlatımında bir ulusal burjuvazi yaratmak ne pahasına oluyor? Doğal olarak alt sınıfların daha fazla sömürülmesi pahasına oluyor. Yani Kemal Tahir saraylı olduğu için değil, milli burjuvazi yaratma adına alt sınıfların daha fazla sömürülmesine karşı olduğu için Cumhuriyet’i ve modernleşme projesini eleştiriyor.
“Kemal Tahir’in izleri kalmadı”
Günümüz solunda Kemal Tahir’in izlerini görebiliyor musunuz?
Bence artık Kemal Tahir’in izleri kalmadı. Kemal Tahir konusundaki çalışmaları ile öne çıkan Kurtuluş Kayalı’nın bir sözü vardır: “Kemal Tahir herkesi, her Türk aydınını hayatının bir döneminde çarpmıştır” Bence bu çok doğru. Tahir, herkesi çarpmıştır. Ama doğal olarak bu çarpma geçici. Çarpıyor ve sonra etkisi geçiyor. Mesela 2000’lerdeki Ecevit’te Kemal Tahir etkisi artık yoktur. Ben eminim Deniz Baykal’ı da bir dönem çarpmıştır. Solda olup Kemal Tahir tarafından çarpılmamak mümkün değil. Ama bir de Türkiye’nin bu hareketli cıvıl cıvıl siyasi ortamı, gürül gürül yaşanan bu siyasi ortam da insanları etkiliyor. Bu nedenle çoğunlukla Kemal Tahir sizi çarptığı ile kalıyor. Siyasi projeye dönüşmüyor.
Bir de şu var günümüzdeki siyasetçi sınıfı 1960’lar 1970’lerle kıyasladığı zaman entelektüel olarak çok farklı ve geri bir noktada. Besim Üstünel, Turan Güneş, Bülent Ecevit bunlar o dönemde dünyayı anlamaya çalışan dünyayı takip eden isimler. İsmet Paşa bile her seçim döneminde İngiliz İşçi ve Muhafazakar partilerinin programlarını inceleyip “Ne demişler?” diye bakan birisi. Şu andaki sol politikacılarda bu yok. Niye yok, bunu düşünmek lazım. Merkez sol politikacıların artık bu çabalar içine girmemesi dünyayı, edebiyatı bilen insanlar olmaması durumu var. Yeni devir başka devir. Yeni devirde “Edebiyattan, sosyal bilimden köken alarak halkın karşısına çıkalım ve halkı etkileyelim, kanaatlerini değiştirelim” gibi bir siyasi anlayış terkediliyor. “Halk zaten böyle, onu etkilemeye, değiştirmeye gerek yok, yapmam gereken onu desteğini benim için kalıcı kılacak bir takım girişimler.” O da var olan kutuplaşmanın tahkim edilmesi. Arayış yok. Geçmişte arayış vardı. O arayışta da Kemal Tahir’e rastlanılıyor, başkalarına da rastlanıyor. Arayış yoksa rastlayamazsın.
“Romanı siyasi fikrini yaygınlaştırmak için kullandı”
Sizce Kemal Tahir’i özel kılan neydi?
Kemal Tahir’in bir siyasi fikri var. Bu siyasi fikre 1930’larda solculardan etkilenerek sahip olmuş. Mustafa Börklüce ile ev arkadaşlığı yapmış. Nazım Hikmet ile cezaevine düşmüşler. Aslında İstanbullu biri. Kemal Tahir Anadolu halkını cezaevlerinde tanımış o insanları orada görmüş. Anadolu halkının nasıl bir hayat yaşadığını onlardan dinlemiş. 12 yıl aralıksız hapishanede kalmış. Cezaevlerinde halkın ızdırabını görmüş. 1955’te tekrar cezaevine girmiş. Bir siyasi fikri var ve bu fikrini sosyal bilimlerle beslemeye çalışmış, resmi tarih dışındaki tarihi de okumuş. Sosyal bilimlere ilişkin bir takım teoriler üzerinde durmuş. Hatta birtakım sosyal bilimciler ona bakarak teoriler geliştirmiş. Roman sanatını siyasi fikrini anlatmak, yaygınlaştırmak için kullanmış. Romanlarını satsın diye yazmamış. “Hayatıma böyle anlam katarım” diye bunu yapmış bu çok çarpıcı. Çok zulme uğramış birisidir. Bazı kimseler solda Kemal Tahir’e burun kıvırıp onu çok solcu bulmaz. Ama 28 yaşında hapse girmiş, 40 yaşında hapisten çıkmış birinden bahsediyoruz. Ona ilişkin yargılarımızda çok dikkatli olmak gerektiği düşüncesindeyim.
Kaynak: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/dislanmis-bir-sol-aydin-kemal-tahir