Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu
AHLAT ADİLCEVAZ ERCİŞ ÜÇGENİNDE YENİ AGRO-ENDÜSTRİ MERKEZİ
Başkenti Ahlat’a taşımalıyız.
İki sebepten:
Birincisi bin yıllık tarihe olan sadakatten… Zira bin yıl evvel Anadolu’yu yurt edinenler ilk oraya konuşlanmışlar ve ilk yerleşkelerini meydana çıkarmışlardır.
İkincisi GAP ve DAP’ın koordinasyon merkezi olmalı. Kocaeli havzasından daha büyük bir sanayi merkezi oluşturulması açısından…
Başkenti Diyarbakır’a taşımak terör örgütünü fazla ciddiye almak olur. Ama devletin çıkmamak üzere burada birçok kurumunu tesis etmesi evladır.
Bunun eleştirilecek bir tarafı olmadığı gibi tersini siyaset dili yapmak hafifliktir.
Meseleyi anlamamak, millî meselede gerekli akla sahip olmadığını ispatlamaktır.
Diyarbakır ve Şanlıurfa GAP projesinin birçok alt projesinin yönetildiği merkezleri bünyesinde taşıyabilirler.
Fakat Van Gölü’nün kuzeyine Adilcevaz Ahlat ve Erciş’i bütünleştirip dev bir megapol yapmak, Kocaeli’den daha büyük bir sanayi merkezi yapmak daha akıllıca olur.
Belki AB’nin çifte yürütme merkezine sahip olması gibi…
Brüksel ve Strazburg iki yönetim üssüdür Avrupa’nın.
Ankara yine Cumhuriyetin başkenti olarak kalır.
Ama Ahlat ve civarı büyük yöresel projelerin koordinasyon merkezi olarak işlev görür. İkinci bir başkent gibi…
Atatürk de yaşasaydı böyle yapardı bence.
Zira düşman Polatlı’ya dayandığında Birinci Meclis üyeleri tedbir olsun diye başkenti daha gerilere mesela Kayseri’ye taşımayı düşündüklerinde o meclisin ikinci grup üyelerinden Hüseyin Avni Bey şöyle dedi:
“Düşman madem Polatlı’ya dayanmıştır. Başkenti niçin Polatlı’ya taşımıyoruz?”
Mesele budur: Başkent bağrımız nerede yanıyorsa oraya taşınmalı ve çözüm bulunmalıdır.
Bin yıllık yönetişim tarihimizde defalarca başkentleri taşıdık. Tehdit algısı ve güvenlik stratejisi ile medeniyet inşasında bu elzemdi.
D. Mehmet Doğan Vahdet’teki köşesinde Diyarbakır’ı anlattı. Başkent yapalım demedi ama devletin bu şehrimize adamakıllı yerleşmesi gerektiğinden dem vurdu.
“10 Eylül 1515’te Osmanlı ordusu tarafından fethedilen şehrin beş yüzyıl sonra terör örgütü tarafından ele geçirilmeye çalışılması bir tesadüf olabilir mi? Ben derim ki, Diyarbekir’in Osmanlı fethinin yıldönümüne Fatih Paşa Camii’nin tahrip edilmesi, kendisi de bir Kürt olan Bıyıklı Mehmed Paşa’nın ruhunu taciz etmek içindir.
Osmanlı fethinin yıldönümü bir yıl sonra da olsa şanına lâyık şekilde kutlanmalı. O tarihe kadar Kurşunlu Camii başta olmak üzere tarihi eserler onarılıp kullanıma açılmalı.
Diyarbekir, Gülşeni tarikatının kurucusu İbrahim Gülşeni’nin memleketi.
Bu can kuşu kanat açar muhabbet mülküne uçar
İkiden birliği kaçar o tayrana giren gelsin
Oradaki güçlü edebiyat toprağı, Türkçe’nin büyük şair ve yazarlarının yetişmesini sağlamıştır .
Hele Diyarbekirli Said Paşa var ki, üç nesil sürecek bir şiir saltanatının kurucusu olmuş. 19. yüzyılın ünlü valilerinden Said Paşa’nın Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Tevfiznamesi’ne benzer şiirinin hikmetli mısraları ezberlense yeri var:
Sen usandırma eli, el de usandırmaz seni
Hilekârlık eyleme kimse dolandırmaz seni
Dest-i âdâdan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki âteş olsa yandırmaz seni
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni
Onun oğulları Süleyman Nazif ve Faik Ali Ozansoy edebiyat tarihimize geçmiş şairler. Faik Ali’nin Diyarbekir göklerine bakılarak yazıldığını tahmin etmek güç olmayan şu şiiri bestelenmiş ve neredeyse belli başlı bütün icracılar tarafından seslendirilmiştir ve zaman zaman TRT radyolarında icra edilmektedir:
Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey!
Mehtaba bakıp yar ile sohbet ne güzel şey!
Faik Ali’nin oğlu Munis Faik Ozansoy da bir zamanlar Hisar dergisini yayınlayan dönemin tanınmış bir şairidir.
Bütün bunlardan sonra, teklifimiz şu: Diyarbakır tam Devlet Bahçeli’nin yerleşeceği şehir. Partiyi emin ellere tevdi ettikten sonra bakarsınız, öyle yapar!”
Sahabeler şehri olarak da severim ben Diyarbekir’i.
Hele hele Sen-ü Ben vadisini başka severim.
Sonra Gazi Köşkünü de.
Artukoğulları’nın ve Akkoyunlular’ın bu başkenti Anadolu Selçukluları’nın da Osmanlıların da önemli kültür başkentlerinden biri oldu.
Ziya Gökalp uzun süre burada Küçük Mecmua’yı yayınladı.
Ulu Cami ile Ziya Gökalp Müzesi ile, Suriçi ile, Vadisi ile, sahabe kokan, ecdad soluyan camileri ve külliyeleri ile Diyarbakır’da Celal Güzelses’in türkülerini dinleme lezzeti iç barışın şah tahtını adres olarak göstermektedir.
Aşağıda Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep milli güvenliğimizin de toplumsal barışımızın da teminatı bin yıllık terkibin aşkını yaşayan şehirlerdir. Yitirdiğini yeniden bulmalarına yardımcı olmalıyız.
Ama asıl yaratıcı strateji Van Gölü’nün kuzeyinde bu asrın en muhkem şehirciliğini ve kalkınma hamlesinin mihverini inşa etmekten geçer.
Ahlat bu anlamda yeni GAP, DAP ve OAP koordinasyon merkezi olarak yeni kalkınma üssü olmalı, Kocaeli Sanayi bölgesinden daha büyük teşviklerin adresi yapılmalıdır.
Ahlat’ta bulunan mezar taşları Türk’ün tapu mühürleridir.
Bin yıllık terkibin ilk konuşlandığı, mayanın çalındığı ilk Horasan mihveridir.
Ahlat mihverli yeni Türkiye bütün tertipleri boşa çıkaracaktır.
Vahdet / 09 Nisan 2016
http://m.gazetevahdet.com/diyarbakirdan-ahlata-5046yy.htm